25 Haziran 2020 Perşembe

Kral John (İngiliz)-Magna Carta

Kral John (İngiliz)-Magna Carta
İnsan Haklarının Doğası, Temeli ve Özü Nedir?
Orta Çağ siyaset teorisi monarşiyi ideal bir hükümet modeli olarak ulular. Nitekim din adamları, bu bağlamda Eski Ahit’ten örnekler vermiş; klasik Roma hukuku öğrencileri, On İkinci yüzyılın sonunda, Roma İmparatorluğunun yüklü hukuk metinlerinden hem imparator hem de ulusal monarşilerin lehine alıntılar yapmaya koyulmuşlardır. Aşiret yönetiminin egemen olduğu Alman geleneği bile, önce tanrılardan birinin işaret ettiği aşiret tarafından seçilen tek bir savaşçı, sonra da –Hıristiyanlık döneminde- Kilise’nin seçtiği biri tarafından yönetilmeye razıdır. Ne var ki, sınırsız yasama ve yargı yetkisi, feodal Avrupa’da bir başka meseledir. Fransa ve İngiltere’nin becerikli kralları, 1100’lerden başlayarak, sadece kendi iradelerine tabi olan merkezi hükümet kurumları oluştururken, yerel yönetimler yüzyıllar boyunca soyluların (derebeylerinin) ellerindedir. Feodal yasalar uyarınca “kullanım hakkı” olarak üstlenilen bu yetki, özel mülkiyet addedilir.

Bu gelenek, bir diğer Roma yasasıyla kralı da bağlayacak biçimde desteklenmekte, mütecaviz bir kralın bu hakkı gasp etme olasılığı da bu yolla izale edilmektedir. Nitekim krallar feodal muhtariyete müdahil olmanın ters tepeceğinin her zaman bilincinde olmuştur. Şunu da bilirler ki, savaşta askeri teknoloji savunmadan yanadır ve savaşın monarşiye maliyeti, paranın ötesinde, merkezi yönetime destek veren yerel yönetimlere yeni hak ve imtiyazlar tanınmasını getirir. Sonuç olarak, taraflar arasında gergin bir denge söz konusudur. Derebeyinin hizmetindeki kraliyet tebaası askerlik ve merkezi hükümet organlarındaki diğer görevlerini hakkıyla yerine getirirken, yerel yönetim gelirinin belirli (sabit) bir bölümünü Kral’a bağışlamaktan geri kalmaz ama kraliyet taleplerinin her an artabileceğinin bilinciyle hep endişe içindedir. Anlaşmazlık halinde, genellikle her iki taraf da haklıdır, lakin böyle durumlarda yargılayarak hüküm verme yetkisini haiz herhangi bir merci yoktur. Bu işlevi üstlenebilecek tek kurum belki kraliyet konseyidir, çünkü anlaşmazlıklar uzlaşmayla sonuçlanacak biçimde burada tartışılır ve bağlayıcı hükümler bir sözleşmeyle tevsik edilerek Kral tarafından ilgili taraflara verilir. Bu sözleşmeler Orta Çağ hukukunun özüne büyük katkıda bulunmuştur ve Orta Çağın siyasi toplumumun yapı taşlarıdır. Söz konusu sözleşmeler, tarafların uygulanabilir ve bağlayıcı olarak kabul ettiği yasalar, tevsik edilmiş kanıtlar ve mevcut siyasi ve askeri koşullar göz önüne alınarak yapılır. İngiltere Kralı I. Henry’nin taç giyme beratını açıklarken amacı soyluların desteğini almaktır. Kral II. William, yani kardeşi, bundan üç gün önce avlanırken öldürülmüştür. Haberi alan Henry kardeşinin yanına gitmek yerine hazinenin yolunu tutar, çünkü soyluların beğenisi kazanmak ve desteğini almak için cömert davranmak zorundadır. Nitekim saltanatı boyunca derebeylerinin geleneksel muhtariyetine saygılı olur ve onlara para karşılığı da olsa, yeni imtiyazlar tanır. Avrupa’nın zenginleşmeye başlamasından yararlanan Newcastle gibi kasabalar, bunun için belirli bir bedel ödemeye razı, Henry ise onların gelişip zenginleşmesine yardımcı olmaya hazırdır. Magna Carta bu siyasal sürecin çökmesinin sonucudur. Kral John’un sadık generalleri ve güvenilir müşavirleri olması gereken baronlarla ilişkisi 1210’dan itibaren bozulmaya başlar. John fazlasıyla kurnaz, başarısız bir savaşçıdır. Koyduğu vergiler yüksek, vergi memurları bu vergileri toplamada gayet becerikli, mahkemeler ise yeni davalar icat etmekte ustadır. Dahası, John, Papa III. Innocent’a kafa tutmaktan da geri kalmamış, bu hareketi İngiltere’nin ayinlere katılmaktan menedilmesiyle sonuçlanınca, yasağı kaldırmak için Papa’nın ayağına gitmek zorunda kalmış, bu defa da Fransa kralının karşısında büyük bir askeri yenilgiye (1214) uğramıştır. Hal böyle olunca, John’un daha iyi yönetim vaatleri ciddiye alınmaz olur. Baronlar, sahip oldukları askeri güce dayanarak tazminat talep eder, Kral John’u monarşinin yasaları hiçe sayan despotik bir düzen olmadığını ikrara zorlarlar. Bundan yüzyıl sonra da Fransız soylularının örgütlenerek bölgesel ittifaklar oluşturdukları, X. Louis’e kendi şartlarını dayattıkları görülür. 1314’de ölen “Yakışıklı” Philip (IV. Philip) döneminde, Fransız monarşisi merkezi yönetimi, vergi tahsilâtını, yargı bürokrasisini hayli büyütmüştür. Ancak, krala gönderilen arzuhaller, büyümenin hayli suiistimal edildiğini de söyler. Nitekim kraliyet politikalarına muhalif ittifaklar Philip’in ölümünden önce oluşmaya başlamışlardır. Aşağıdaki bir dizi kaynakça, Orta Çağda krallarla büyük iş adamları ve baronlar arasındaki gerilim ile gerilimin üstesinden gelmek üzere yapılan girişimleri yansıtmaktadır. İzleyen metinler, yöneticilerle yönetilenler arasındaki müteakip gerginlikleri de bir ölçüde ve genel hatlarıyla örnekler mahiyettedir.

Kral I. Henry’nin Taç Giyme Bildirgesi* Kral I. Henry
İngiltere Kralı Henry’den, piskopos Samson ve Worcestershire’daki Fransız ve İngiliz baronları ve sadık tebaasıyla birlikte Abetotlu Urse’a selam. Biliniz ki, Tanrı’nın inayeti ve İngiltere krallığının tüm baronlarının ortak iradesiyle, bu ülkenin kralı olarak taçlandırıldım. Bir süredir ölçüsüz vergiler altında ezilen krallığımın selameti için, size duyduğum sevgiyle ve Tanrı aşkına, bundan böyle O’nun Kilisesi’ni azat ediyor; kilisenin mülkünü satmayacağımı ve kiralamayacağımı, bir piskopos veya başpiskoposun ölümü halinde kilise arazisine ve halefi tayin edilinceye kadar geçen sürede hizmetlilerine dokunmayacağımı teyit ediyor; İngiltere krallığını haksız yere baskı altında tutan tüm kötü/uğursuz gelenekleri yürürlükten kaldırdığımı bildiriyorum. Bunlardan bazıları şunlardır.
1. Bir baronumun veya kontumun veya herhangi bir diğer kiracımın ölümü halinde elindeki toprak, kardeşimin zamanında olduğu gibi miras yoluyla değil, bir “huzur hakkı” mahiyetinde, adil ve yasal bir bedel ödenmesi kaydıyla vârislerine terk edilecektir.
2. Baronlarım veya diğer kiracılarımın topraklarını evlilik yoluyla kız evlatlarına veya kız kardeşlerine ve yeğen veya kuzenlerine vermek istemeleri halinde, önce bana danışılacak; evlilik yoluyla da olsa toprağı herhangi bir düşmanıma vermek istemedikleri sürece, bu da kabulüm olacaktır. Ve eğer ölen bir baronum veya kiracımın vârisi kız evladıysa, kızının evliliği ve mirasçısı olduğu toprağa dair tasarruf hakkı, baronlarımın tavsiyeleri uyarınca, bana ait olacaktır. Ve kiracılarımdan biri karısından önce ölürse ve çocukları da yok ise ölen kocasının mülkünden evlilik payı alacak; kendi rızası olmadıkça tarafımca yeniden evlendirilmeyecektir.
3. Eğer söz konusu dul kadının küçük çocukları varsa, bedenini temiz tuttuğu (iffetli olduğu) sürece, yine ölen kocasının mülkünden evlilik payı alacak; kendi rızası olmadıkça tarafımdan yeniden evlendirilmeyecektir. Baronlarımın kendi maiyetlerinde olan erkeklerin erkek ve kız evlatları ve dulları için de benzer biçimde hareket etmelerini buyuruyorum.
4. Kasaba ve eyaletlerden alınan alışılagelmiş para basma veya damgalama ücretini kesinlikle yasaklıyor ve bu uygulamayı kaldırdığımı ilan ediyorum, nitekim böyle bir uygulama Kral Edward zamanında da yoktu. Para basanın veya herhangi bir başkasının sahte parayla yakalanması halinde en ağır biçimde cezalandırılmasını buyuruyorum.
5. Kardeşime olan tüm borçları, bana düşen ve miras hakkı tanınan veya başkalarına ait olan topraklar üzerindeki hakkı teslim edilmiş olan diğer kişilerinki hariç, siliyorum. Herhangi bir miras sözü vermiş olanları ve doğrudan miras olarak vasiyet edilmiş olan “huzur haklarını” da affediyorum.
6. Baronlarımdan veya adamlarımdan biri menkullerini hastalık nedeniyle başkalarına vermek veya vasiyet etmek isterse, istediği şekilde vasiyet etmesine izin veriyorum. Ne ki, hastalık nedeniyle veya şiddete maruz kaldığı için bunu yapamayacak olursa, menkulleri itibariyle vasiyetnamesiz ölmüş sayılacak; menkullerin paylaşımı dul eşi veya çocukları veya akrabaları veya yakın arkadaşlarından biri tarafından, vârislere en uygun gelecek bir biçimde yapılacaktır.
7. Eğer baronlarım veya adamlarımdan biri dolandırıcılık yaparsa, babamın ve kardeşimin döneminde olduğu gibi, menkulleri itibariyle sınırsız teminat göstermek zorunda kalmayacak; mahkûmiyet süresine bağlı olarak geri ödeme yapacaktır ki, babamdan önceki uygulama da böyledir.
8. Ben taç giymeden önce işledikleri cinayet nedeniyle hüküm giyen tüm suçluları affediyor; tekrar cinayet işlemeleri halinde Kral Edward’ın yasalarınca hüküm giymelerini buyuruyorum.
9. Baronlarımın ortak tavsiyesine uyarak, babamın da yaptığı gibi, ormanlarımı elden çıkarmıyorum.
10. Malikaneleri karşılığında zırhlı askerlik yapmak isteyen şövalyeler topraklarını işlemeyecektir. Bu ödünü onlara bir hediye gibi veriyorum ki, bu yükten kurtulup atlar ve silahlarla donanıp krallığımı korumak üzere bana layıkıyla hizmet etmeye hazır olsunlar.
11. Krallığımda kalıcı barış tesis ediyor, bu barışın korunmasını emrediyorum.
12. Babamın baronlarının tavsiyesiyle yaptığı iyileştirmelerle birlikte, Kral Edward yasasını yeniden yürürlüğe koyuyorum.
13. Kardeşim Kral Edward’ın ölümünden bu yana mülküm veya adamlarımdan herhangi birinin mülkü gasp edilmişse, hemen iade edilmesini emrediyorum. Bu emre uyarak söz konusu mülkü iade edenler herhangi bir cezaya çarptırılmayacak; mülkün bir bölümünü bile elinde tutan, bunun ortaya çıkması halinde, (bana) ağır bir bedel ödemek suretiyle cezalandırılacaktır.
Tanıklar: Londra piskoposu
Maurice; Kont Henry; Kont Simon; Walter Giffard; Montfort-sur-Risle’li Robert;
Roger Bigot; idare memuru Eudo; Haimo’nun oğlu Robert; ve Robert Malet. Londra’da taç giydiğim zaman. Elveda.
* English
Historical Documents, Vol. II, 1042-1189, Oxford University Press, 1953.
Tyne Nehri Üzerindeki Newcastle Kasabasının Gelenekleri*

Anonim
İngiltere Kralı Henry döneminde, Tyne Nehri üzerindeki Newcastle Kasabası’nda yaşayan halkın bugün bile korudukları yasa, örf ve âdetler şunlardır:
Kasabalılar kendi Pazar yerleri, evleri, kasabaları dahilinde veya dışındaki yabancıları, mahkeme kasabada görülmüyor veya yetkililer askerlik veya kale koruculuğu yapıyor veya kırsalda bulunuyorlarsa, reeve’in iznini almaksızın tutuklayabilir; ama bir kasabalı, diğer bir kasabalıyı tutuklayamaz. Eğer bir kasabalı herhangi birine, herhangi bir şeyi kasaba dışında ödünç olarak verir ve geri alamazsa, ödünç alan (söz konusu şeyi) ödünç aldığını kabul ederse iade edecek, aksi halde kasaba mahkemesinde yargılanacaktır. Kraliyet tacını ilgilendirenler hariç, tüm dava savunmaları kasabada dinlenerek sonuçlandırılacaktır. Eğer bir kasabalı herhangi bir dava nedeniyle savunma yapmak durumunda kalırsa, mahkemeden kaynaklanan bir aksaklık olmadıkça veya dava kraliyeti ilgilendiren bir dava değilse veya (söz konusu kasabalı) önceden aptalca bir cevap vermemişse, bu savunma kasaba mahkemesinde belirli bir tarih ve saatte dinlenecektir. Tyne’a gelen bir tekne/gemi yük boşaltmak ister ve boşaltırsa, kasaba halkı istediğini satın alabilecektir. Tüccar ile kasabalı arasında anlaşmazlık çıkarsa, bu anlaşmazlık üçüncü gelgitten önce çözüme kavuşturulmuş olacaktır. Bir teknenin/geminin deniz yoluyla getirdiği tüm ticari mallar, tuz ve ringa balığı hariç -çünkü bunlar tekne/gemide satılmak zorundadır- karaya çıkartılacaktır. Kasabadaki toprağının en az bir yıl ve bir gündür haklı sahibi olan biri, bu toprak üstünde hak talep edeni, ta ki İngiltere dışından biri veya savunma gücünden yoksun küçük bir çocuk olsun, muhatap almayacaktır. Bir kasabalının evinde ve sofrasında bir erkek evlat varsa, bu erkek evlat babasıyla aynı ölçüde özgür olacaktır.
Kasabaya bir serf olarak gelip en az bir yıl ve bir gün boyunca kasabalı olarak kalırsa ve lorduyla arasında başka bir antlaşma yok ise, kasabada sürekli olarak kalabilir. Bir kasabalı, herhangi bir konuda bir diğer kasabalıdan davacı olursa, davalıyla dövüşemez; vatan hainliği ile suçlamadığı sürece -ki, o zaman kendini savunmak için dövüşecektir- davalı savunmasını yemin etmek suretiyle yapar. Bir kasabalı, mülkiyet haklarından vazgeçmediği sürece, bir serf ile dövüşemez. Sadece kasabalı tüccarlar kasaba dışından yün veya hayvan postu veya diğer ticari mallar satın alabilir. Kasaba içinde ise sadece kasabalılardan satın alabilir. Kazıklayan, dolandırıcılık suçu işleyen bir kasabalı sulh mahkemesine 6 ora para cezası öder. Kasabada merchet, heriot, stengesdint ve ‘kan parası’ yoktur. Her kasabalı, kralın fırını hariç, kendine ait bir fırın ve el değirmenine sahip olabilir. Eğer bir kadın ekmek veya ale ile ilgili olarak dolandırıcılık yaparsa (bir diğerini kazıklarsa), bu suçla sadece sulh yargıcı ilgilenir. Bu suçu ikinci kez işlerse dolandırdığı oranda para cezasına çarptırılır. Üçüncü kez işlerse mahkemelik olur. Kasabalılardan başka kimse boyamak üzere kumaş satın alamaz, aldığı kumaşı biçip dikemez. Bir kasabalı kendi mülkiyetindeki toprak üzerinde hak iddia eden yok ise, bu toprağı satıp istediği bir başka yere özgürce gidebilir.

* English Historical Documents, Vol. II, 1042-1189, Oxford University Press, 1953. Magna Carta*
Kralı John (İngiliz) Tanrı’nın inayetiyle İngiltere Kralı, İrlanda Lordu, Normandiya Dükü ve Anjou Kontu John’dan, Başpiskopos, Piskopos, Başrahip, Kont, Baron, Yargıç, Şerif, Vali, Subay ve tüm resmi nezaretçi ve idarecilere ve sadık tebaama selam. Biliniz ki, bizler, Tanrı’nın huzurunda vâris ve atalarımızın ruhlarının selameti, Kutsal Kilisemizin tekamülü, Krallığımızın ıslahı için, muhterem babalarımız Canterbury Başpiskoposu Stephan, Kutsal Roma Kilisesi’nin Kardinali ve tüm İngiltere’nin Başpiskoposu’nun (…) nasihat ve tavsiyeleri uyarınca, işbu sözleşmeyle Kilise’yi ilelebet yaşatmak üzere tasdik ve kabul ettik.
1. İngiltere Kilisesi’nin özgür, hak ve imtiyazları itibariyle dokunulmaz olduğunu teyit ediyoruz. Bu taahhüde öylesine sadık kalınacaktır ki, baronlarla aramızda çıkan ihtilaftan önce ve Efendimiz Papa III. Innocent’ın onayına sunmak suretiyle, özgür irademizle bahşettiğimiz bu sözleşme, İngiltere Kilisesi için birincil önemi haiz ve vazgeçilmez olduğu anlaşılan seçim özgürlüğünün Kilise’nin özgür iradesiyle alındığı intibaını yaratacaktır.
2. İşbu sözleşmeyle Krallığımızın özgür insanlarına, kendimize, vâris-lerimize ve onların vârislerine sonsuza dek sahip olacakları şu imtiyazları bahşediyoruz: Kontlarımız, baronlarımız veya diğerlerinden herhangi biri komutamızda askerlik yaptığı süre içinde ölürse ve mirasçısı reşit yaştaysa eski “huzur hakkı” yasasına tabi olacak; bir diğer ifadeyle, kontun vârisi veya vârisleri tüm  kontluk süresi için yüz pound, baronun vârisi veya vârisleri tüm baronluk süresi için yüz pound, şövalyenin vârisi veya vârisleri tüm şövalyelik süresi için en çok yüz şilin, borcu daha az olan diğerleri ise (tarafımıza) daha az
“huzur hakkı” ödeyeceklerdir.
3. Söz konusu vâris reşit olmayıp koruma altındaysa, mirası reşit olunca alacak ve “huzur hakkı” ödemeyecektir.
4. Reşit olmayan mirasçının topraklarıyla ilgilenen vasisi, bu topraklara iyi bakacak; elde edilen ürünlere ve çalışanlara zarar vermeyecek ve bu topraklardan makul oranda yararlanacaktır. Şayet söz konusu toprak tarafımızca bir şerifin veya muhatap
olarak kabul edebileceğimiz bir başkasının gözetimine emanet edilecek olursa ve bu şahıs emanete zarar verirse (ondan) zararı tazmin etmesi istenecek ve bu tazminat toprağa nezaret etmek üzere seçtiğimiz (başka) iki dürüst ve basiretli adama verilecektir. Eğer bu gibi arazileri satar veya bir başkasının gözetimine verirsek ve o da toprağa zarar verirse, yukarıda belirtildiği üzere, karşısında muhatap olarak bizi bulacaktır.
5. Söz konusu vasi arazideki evlere, parklara, ağıllara, göletlere, değirmenlere ve araziyle ilgili tüm diğer şeylere vesayeti süresince ve vesayetin bir parçası olarak iyi bakacak; vasisi olduğu mirasçı reşit olunca, toprağı, pulluk ve ürün nakli için gerekli arabalar ve toprağın kaldırabileceği makûl miktarda araç gereçle birlikte teslim edecektir.
6. Mirasçının (olası) evliliği aleyhine konuşulmayacak, evlilik küçümsenmeyecek, evlenecek olması halinde, bu durum, evlilik akdi gerçekleşmeden önce mirasçının tüm akrabalarına duyurulmuş olacaktır.
7. Kocası öldüğü için dul kalan kadın kendisine evlilik nedeniyle düşen mirası gecikmeksizin ve zahmetsiz alacak, kocasının öldüğü gün kocasıyla birlikte sahip olduğu menkul ve gayrimenkul varlığı üzerinden (kraliyete) hiçbir ödeme yapmayacaktır. Dul kadın kocasının malikanesinde, kocasının ölümünü takiben kırk gün süreyle kalabilir. Mirastan kendisine düşen payı bu süre içinde almış olacaktır.
8. Dul kadın, şayet yeniden evlenmek istemiyorsa, evlenmeye zorlanmayacak; ama evlenmeye niyetlenirse bizim veya güvendiği lordunun veya varsa güvendiği bir başkasının onayını alacağına dair (bize) güvence verecektir.
9. Borçlunun yeterli menkulü olduğu sürece, borcu karşılığında arazisine veya kira gelirine tarafımızca veya icra memuru tarafından el konmayacak; asıl borçlu borcu ödeyebilecek durumda olduğu sürece verdiği teminat haczedilmeyecektir. Teminatlar, eğer asıl borçlu borcu ödeyebilecek durumda değilse devreye sokulacak, borcu veren bunun yeterli olmaması halinde borçlunun toprağına ve kira gelirine sahip olabilecektir.
10. Her kim Yahudilerden borç alır ve borcunu ödeyemeden ölürse ve mirasçısı reşit değilse, söz konusu meblağ üzerinden faiz tahakkuk ettirilmeyecektir. Borç bize ait ise yukarıda ifade edildiği üzere, borçlunun sadece taşınabilir mülküne el konulacaktır.
11. Bir Yahudi’ye borçlu olan biri borcunu ödemeden ölürse, bu borç miras sahibi karısı tarafından ödenmeyecektir. Ölen kişi ardında reşit olmayan çocuklar bırakmışsa, sahip olduğu taşınmazların kira gelirleriyle önce çocuklarının ihtiyaçları karşılanacak; söz konusu borç, lordun payı hariç, buradan arta kalan miktarla ödenecektir. Bu, alacaklının Yahudi olmadığı durumlar için de geçerlidir.
12. Fiziksel varlığımızın kefaret ödenmek suretiyle esaretten kurtarılması, en büyük oğlumuzun şövalyeliğe kabul töreni ve en büyük kızımızın ilk evliliği hariç, krallığımızda Genel Meclis onayı olmadıkça şövalyelerimizden askerlik hizmeti karşılığı vergi ya da katkı parası alınmayacak; söz konusu üç durum için sadece makul bir katkı payı talep edilecektir. Londra (şehri) için ödenen paylar da bu çerçevede değerlendirilmelidir.
13. Londra (şehri) karada ve denizde sahip olduğu tüm imtiyazlara sahip olmaya devam edecektir. Dahası, tüm kentlere, arazilere, çiftliklere ve limanlara da kendilerine has imtiyazlar bahşedilecektir.
14. Krallığımız Genel Meclisi’nin yukarıda anılan üç durum dışında, şövalyelerimizden askerlik hizmeti karşılığı alınacak olan verginin miktarını belirlemek üzere toplanması gerekirse, meclisin belirli bir gün ve yerde toplanabilmesi için en az kırk gün
önceden tüm başpikoposlar, piskoposlar, manastır başrahipleri, kontlar ve büyük baronlar mühürlü mektubumuzla, yüksek mevki sahibi diğer eşhas, şeriflerimiz ve diğer görevlilerimiz aracılığıyla davet edileceklerdir. Söz konusu toplantının gerekçesi söz konusu çağrı mektuplarında açıklanacak; toplantı, çağrılanların hepsi gelmemiş olsa bile, katılanların görüş ve önerileri dikkate alınmak suretiyle gerçekleştirilecektir.
15. Bundan böyle kimseye oturduğu mülkü kullanma hakkına sahip olan kiracısından, fiziksel varlığını kefaret ödemek suretiyle kurtarma dışında, en büyük oğlunu şövalye yapmak ve en büyük kızını bir kez evlendirmek üzere ki, kendisine bu amaçla makul bir yardım yapılabilir, (parasal) yardım bahşetmeyeceğiz.
16. Hiç kimse şövalye ücreti ya da herhangi bir arazinin kirası karşılığında gereğinden fazla hizmet vermeye zorlanamaz.
17. Medeni hukuk davaları bizim mahkememizde değil, muayyen bir mahkemede görülecektir.
18. Writs of Novel Disseisin, Mort d’ancestor ve Darrein Presentment davalarına ilgili ülkelerin mahkemelerinde bakılacaktır. Şöyle ki, eğer biz ülkemiz toprakları dışındaysak, adli yargıdan sorumlu en üst düzey yargıcımız her ülkeye yılda dört kez yargıç gönderecek; bu yargıçlar her ülkenin bu iş için seçilmiş dört şövalyesiyle birlikte bir jüri oluşturacak, yargılamalar o ülkede belirli bir yer ve günde bu jüri tarafından yapılacaktır.
19. Davayla ilgili olarak belirlenen günde sonuç alınamazsa, söz konusu jüri sonuç alıncaya kadar o ülkede kalacaktır.
20. Özgür bir insan işlediği küçük bir suç için para cezasına çarptırılamayacak, cezası suçun büyüklüğüne göre belirlenecektir. Büyük suç işleyen biri, suçun vahameti (iğrençliği) oranında ve (mevcut) imkânları dikkate alınmak suretiyle büyük para cezasına çarptırılacaktır; tüccar veya esnaf da malları (imkânları) gözetilerek para cezasına çarptırılabilir. Merhametimize mazhar olmuş biri de yol parası hariç, aynı şekilde para cezasına çarptırılabilir. Söz konusu para cezaları, çevredeki dürüst insanlar (sanık lehine) aksi yönde yeminli ifade vermedikçe affedilmeyecektir.
21. Kontlarla baronlar, suçun vahametine bağlı olarak, sadece kendileriyle eş düzeydeki insanlar tarafından para cezasına çarptırılabilir.
22. Bir din adamı, ikametgâhı veya sahip olduğu herhangi bir mülk nedeniyle para cezasına çarptırılamaz; işlediği herhangi bir suçun vahametine göre ve bir din adamı olarak değeri gözetilmek suretiyle para cezasına çarptırılabilir.
23. Bir kasaba veya kasabalının yaptığı köprüler veya başka yatırımlar, haklı bir nedenle zorunlu olmadıkça haczedilemez.
24. Hiçbir şerif, polis memuru, sorgu yargıcı veya icra memurumuz Taç’tan davacı olamaz.
25. Tüm ilçeler, hundred’lar, wapentake’ler ve trething’ler, kraliyete ait araziler dışında, eski kira bedellerini aynen koruyacak, kira artışı yapmayacaklardır.
26. Ölen birinin bize olan borcunun, şeriflerimiz veya icra memurlarımız tarafından tevsik edilmesi kaydıyla, ölen kişinin mal varlığı itibariyle borçlu hanesine yazılması yasaldır. Söz konusu mal varlığı, borç ödeninceye kadar hukukçuların gözetiminde olduğu gibi korunacak; vasiyet, bu borcun tahsilini takiben kalan mal varlığı üzerinden gerçekleştirilecektir.
27. Şayet özgür bir insan vasiyetname bırakmadan ölecek olursa, mal varlığı kilise gözetiminde ve borçları dikkate alınmak suretiyle, en yakınları ve dostları tarafından paylaştırılacaktır.
28. Hiçbir polis veya icra memurumuz, mal sahibinin ödemeyi erteleme yönünde iyi niyetli bir tutum içinde değilse, kimsenin hububatını veya herhangi bir malını parasını ödemeksizin alamaz.
29. Hiçbir polis memuru, bu işi bizzat kendisi yapmayacak veya becerikli bir diğer adama yatırmayacaksa ki, şu veya bu nedenle yapamayabilir, kale koruculuğu ücretini ödemediği için bir şövalyeyi tutuklayamayacaktır. Şayet (kendisi) tarafımızca askere alınacak olursa, komutamızda olduğu sürece kale koruculuğundan azat edilmiş sayılacaktır.
30. Hiçbir polis veya icra memurumuz veya bir diğer memur kendi ihtiyacı için özgür bir insanın arabasını veya atını sahibinin onayı olmaksızın almayacaktır.
31. Ne biz, ne de icra memurları kendi kullanımımız için veya bir başka nedenle, başkasına ait keresteyi sahibinin onayı olmaksızın almayacağız.
32. Ağır suç nedeniyle hüküm giyenlerin topraklarına tarafımızca, sadece bir yıl ve bir gün süreyle el konacak; bu süre sonunda toprak, ücret karşılığında lorda devredilecektir.
33. Şimdilik, tüm dalyanlar deniz kıyısında değil, Thames ile Medway ve İngiltere’nin tüm diğer nehirleri üzerine inşa edilecektir.
34. Proecipe adı verilen ve özgür bir insanın davayı kaybetmesine yol açabilecek ileriye dönük mahkeme ilamları, bundan böyle kimseye verilmeyecektir.
35. Ülkemizin her yerinde şarap ve ale için tek bir ölçü, hububat için de tek bir ölçü, yani Londraquarter’ı kullanılacaktır. Boyalı bez, diyelim kızıl kahve rengi bez için iki arşına tekabül eden ölçü kullanılacak, yani ağırlık kadar uzunluk ölçüleri de kullanılacaktır.
36. Bundan böyle yaşama veya bedene dair engizisyon ilamı için hiçbir ücret verilmeyecek ve alınmayacak; bu ilam, inkâr edilmeksizin, ücretsiz bahşedilecektir.
37. Eğer biri bizim desteğimizle derebeylik arazisi üstünde tasarruf hakkına sahipse veya birkaç tür gayrimenkulü varsa ve bir diğer şövalyenin arazisine de bakıyorsa, söz konusu şövalyenin şövalyelik hizmet bedenlinin buradan tahsil ediliyor olması durumu hariç, mirasçısı veya arazisi himayemiz altında olmayacaktır.
38. Bundan böyle hiçbir icra memuru inandırıcı bir tanık olmaksızın herhangi birini dava edemeyecektir.
39. Hiç kimse, önce kraliyet yasaları veya lordunun adil yargısına muhatap olmadan tutuklanmayacak, hapse atılmayacak, malına el konmayacak, suçlu ilan edilmeyecek, sürgüne gönderilmeyecek veya herhangi bir başka biçimde helak edilmeyecektir.
40. Hak ve adalet kimseden esirgenmeyecek, adalet geciktirilmeyecektir.
41. Tüm tüccarlar ticaret yapmak üzere kara veya deniz yoluyla, güvenli bir şekilde İngiltere dışına çıkabilir, İngiltere’ye girebilir, İngiltere’de vakit geçirebilir veya İngiltere’den transit geçiş yapabilir ve savaş hali veya bizimle savaşan bir ülkenin tüccarı olmadığı sürece, vergilerden muaf olarak yerleşik gelenekler uyarınca alışveriş yapabilir. Bizimle savaşan ülkenin savaş başladığında ülkemizde bulunan tüccarı, İngiltere’nin o ülkedeki tüccarına nasıl muamele edildiği tam olarak öğrenilinceye kadar gözaltına alınıp, can ve mal güvenlikleri sağlanacak; tüccarlarımızın söz konusu ülkede kötü muamele görmediği anlaşılırsa, onlar da ülkemizde kötü muamele görmeyecek, güvende olacaklardır.
42. Gelecek dönemlerde herkes, bize olan bağlılığını koruması şartıyla, kara veya su yoluyla ve güvenli bir biçimde yurtdışına gidip gelebilecek; bu durum, savaş hali, ülke çıkarlarının söz konusu olduğu kısa süreler, mahkûmlar ve suçlular ve bizimle savaşan ülkenin yurttaşları dışında, herkes için serbest/yasal olacaktır. Tüccarlarla ilgili durum yukarıda açıklanmıştır.
43. Eğer bir kimse mahlul sahibiyse ve bu, tıpkı Wallingford, Nottingham, Boulogne, Lancester ve elimizdeki diğerleri gibi bir baronluksa ve mahlul sahibi bu kişi ölürse, vârisi bize “huzur hakkı” mahiyetinde hiçbir şey ödemeyeceği gibi, barona verdiği hizmetin ötesinde bir hizmette de bulunmayacak ve biz söz konusu mahlule baronun sahip çıktığı gibi sahip çıkacağız.
44. Ormancı olmayanlar, ormanla ilgili hukuki davalara bakan mahkemelerimize, bundan böyle, sadece çağırılırlarsa veya (kendisiyle ilgili) teminat, kefaret gibi bir durum söz konusuysa katılacaklardır.
45. Krallığın yasalarını bilmeyen ve bu yasalara tam anlamıyla uyacağı kanısında olmadığımız kişileri yargıç, vali, şerif veya icra memuru olarak atamayacağız.
46. İngiltere krallarıyla sözleşme yapmak suretiyle veya sahip olageldikleri imtiyazla manastır kurmuş olan tüm baronlarımız, bu manastırları boşken kullanabileceklerdir.
47. Bizim dönemimizde orman haline getirilmiş olan topraklar, bundan böyle ağaçlandırılmayacak; bizim dönemimizde çit çevrilerek korumaya alınmış olan su havzaları, bundan böyle çitle çevrilmeyecektir.
48. Bundan böyle eyaletlerdeki ormanlar, ormancılar, avlaklar ve avlak bakıcılar, şerifler ve şeriflerin altında görev yapan memurlar, su havzaları ve su havzası bakıcıları itibariyle kötü alışkanlıklar/uygulamalar (gelenekler), o eyaletin güvenilir insanları tarafından seçilen on iki yeminli şövalye tarafından behemehal tespit edilecek ve bunu takip eden kırk gün içinde, bir daha eski haline dönmeyecek şekilde yürürlükten kaldırılacaktır; ve durum bize, biz yurtdışındaysak yargı makamına bildirilecektir.
49. Bize İngiliz yurttaşlarımız tarafından teslim edilmiş olan tüm rehinelerin sözleşmelerini, bize sadakatle hizmet etmelerini sağlamak ve barışı korumak için feshedeceğiz.
50. Gerard de Atheyes’in yetki alanındaki bölgeden akrabalarını çıkartacağız ki, bundan böyle İngiltere’de böyle bir bölge kalmasın. Aynı şekilde, Engelard de Cygony, Andrew, Peter ve Gyon’u Chancery’deki görevlerinden alacak; Gyon de Cygony, Geofrey de Martyn ile erkek kardeşlerini, Philip Mark ile erkek kardeşi ve kuzeni Geofrey’i beraberindekilerle birlikte işten uzaklaştıracağız.
51. Ülkemize, tebaamızı taciz etmek üzere, atlı ve silahlı giriş yapmış olan tüm yabancı kökenli şövalyeleri, okçuları, kiralık askerleri ve kölelerini, barış tesis edilir edilmez krallığımızdan kovacağız.
52. Eğer bir kimse, kendisiyle yasal olarak aynı hak ve imtiyazlara sahip olanlar tarafından toprağından, şatosundan, özgürlüğünden ve haklarından tarafımızca yargılanmaksızın mahrum edilmişse, bu durum derhal düzeltilecek; şayet söz konusu şahsın aklını kurcalayan bir şey kalmışsa veya bir itirazı varsa, konu, bundan böyle “yirmi beşler” olarak anılacak olan yirmi beş baron tarafından çözüme kavuşturulacaktır. Babamız Kral Henry veya kardeşimiz Kral Richard döneminde aynı biçimde haksızlığa uğramış olanların durumunu düzeltmek de bize düşer. Kendimize bu konudaki dilekçeleri incelemek ve soruşturma yapmak üzere haçlı seferine çıkmadan önce haçlı askerlerine tanıdığımız kadar süre tanıyor; eğer haçlı seferine çıkmışsak döner dönmez, çıkmamışsak behemehal adaleti yerine getireceğimizi bildiriyoruz.
53. Adli tedbirler almak; babamız Henry ve kardeşimiz Richard döneminde orman vasfını kaybeden toprakları ağaçlandırmak veya mevcut ormanlara ağaç dikme işlemini durdurmak; vesayetimize tevdi ettikleri kiralık arazilerin bakımıyla ilgili hususları düzene koymak; lordlar üzerinde hak iddia ettiği için tarafımıza ödenmeyen manastır ücretleri sorununu çözmek için, kendimize yukarıda anılan (aynı) süreyi tanıyoruz. Tüm bu sorunları, eğer haçlı seferine çıkarsak döner dönmez, çıkmazsak behemehal, adil bir biçimde çözümleyeceğiz.
54. Bir kadın, kocası hariç, hiçbir erkeğin ölümü nedeniyle davacı olamaz.
55. Tarafımızca uygulanan tüm haksız ve yasadışı para cezaları ile dava kaybedenlere ülke yasalarına uygun olmayan bir biçimde haksız yere verilen para cezaları kaldırılacak veya yukarıda değinilen “yirmi beşlik”lerin veya bunların önemli bir kısmının kararına bırakılacaktır. Bu amaçla yapılacak toplantıya, eğer katılabilirse, Canterbury Başpiskoposu Stephen ile onun uygun buldukları çağrılacak; katılamazsa toplantı onsuz yapılacak; ama söz konusu yirmi beş baronun bir veya birden fazlası
görülecek olan davada davacı konumundaysa bunlar devre dışı kalacaktır, dava yeminli olarak diğerlerince görülecektir.
56. Şayet Galliler, yasal olarak aynı hak ve imtiyazlara sahip olanlar tarafından yargılamaksızın İngiltere ve Galler’de mallarına el koymak suretiyle tarafımızca mülksüzleştirmiş ve imtiyazlarından mahrum edilmişlerse, bu durum derhal düzeltilecektir. Doğabilecek anlaşmazlıklar Marches’de mukim ve yasal olarak aynı hak ve imtiyazlara sahip olanlarca, söz konusu mülk İngiltere’de ise İngiltere yasaları uyarınca, Galler’de ise onların yasaları uyarınca karara bağlanacaktır. Aynı durum tebaamızın Galler’deki benzer davaları için de söz konusudur.
57. Şayet Galliler, yasal olarak aynı hak ve imtiyazlara sahip olanlar tarafından yargılamaksızın İngiltere ve Galler’de mallarına el koymak suretiyle babamız Kral Henry ve kardeşimiz Kral Richard tarafından mülksüzleştirmiş, imtiyazlarından mahrum edilmişse ve söz konusu mallar şayet bizim veya başkalarının elindeyse, bu durumu düzeltmek de bize düşer. Kendimize, bu konudaki dilekçeleri incelemek ve soruşturma yapmak üzere, haçlı seferine çıkmadan önce haçlı askerlerine tanıdığımız kadar süre tanıyor; eğer haçlı seferine çıkmışsak döner dönmez, çıkmamışsak behemehal adaleti yerine getireceğimizi bildiriyoruz.
58. Llewellin’in oğlunu ve tüm Galli rehineleri behemehal azat edecek; barışı sürdürme amacıyla bizlere verdikleri taahhütleri yok sayacağız.
59. İskoçya Kralı Alexander ile kız kardeşleri ve rehinelerin iadesi ve kendi hak ve imtiyazlarının İngiltere baronlarına bahşedildiği biçimde ele alınması için, İskoçya’nın müteveffa kralı William’ın bize verdiği imtiyazlara ters düşmemesi halinde, anlaşma yapacağız. Bu konuda karar, yasal olarak kendisiyle aynı hak ve imtiyazlara sahip olanlar tarafından bizim mahkemelerimizce verilecektir.
60. Krallığımızda geçerli kılmak üzere bahşettiğimiz yukarıdaki imtiyazlar, gözetilmek ve yerine getirilmek üzere sadece bize değil, meslekten olmayan tüm din adamları dahil, tebaamıza aittir.
61. Krallığımızın ıslahı, baronlarımızla aramızdaki geçimsizliğin en iyi şekilde giderilmesi ve bunun sağlayacağı güven ve istikrar ortamından tebaamızın ilelebet yararlanabilmesi için, Tanrı’nın rızasıyla, aşağıdaki güvenceleri bahşediyoruz: Krallığımız baronları kendi aralarından uygun gördükleri yirmi beş kişi seçecek ve bu yirmi beş baron, işbu ferman uyarınca barışı sürdürmek ve korumak üzere, tüm güçleriyle kendilerine bahşedilen imtiyazlara riayet edecek ve herkes tarafından riayet edilmesini sağlayacaklardır; bir diğer ifadeyle, eğer biz veya yargıçlarımız veya icra memurlarımız veya diğer memurlarımız veya emrimizdeki herhangi bir kimse, herhangi bir durumda (bu bağlamda) ihmalkâr davranır veya işbu güvenlik ve barış kararlarının herhangi birini ihlal eder ve bu durum söz konusu yirmi beş barondan dördü tarafından tespit edilirse, (şövalyeler) bize gelmek veya yurtdışında bulunuyorsak başyargıcımıza gitmek suretiyle durumu bildirecek ve behemehal düzeltilmesini talep edeceklerdir. Bu durum kırk gün içinde tarafımızca düzeltilmezse, söz konusu dört baron, vakayı diğer yirmi bir barona götürecek ve “yirmi beşler”, tüm ülkeyi de arkalarına alarak, mağduriyet ortadan kalkıncaya dek bize, kraliçeye ve çocuklarına ve halkımıza zarar vermemek kaydıyla, gerekiyorsa kalelerimizi, topraklarımızı ve mülkümüzü elimizden almak suretiyle bize, baskı dahil, ellerinden geleni yapacaklar; durum düzeltildikten sonra bize karşı yine eskisi gibi davranacaklardır. Her kim söz konusu yirmi beş barona itaat yemini etmek ister ve onlarla birlikte hareket edip kendi gücü oranında hizmet ederse, bunu yapmakta serbesttir ve engellenmeyecektir.
62. “Yirmi beşler”e katılmak üzere yemin etmek istemeyen tebaamız mensuplarının (söz konusu) ant içmelerini sağlamak üzere yasa çıkaracağız. Yirmi beş barondan biri ölür veya yurtdışına çıkar veya bize karşı söz konusu sorumluluklarını yerine getiremeyecek olursa, “yirmi beşler” onun yerine yeni birini seçerek ant içmesi sağlayacaktır. “Yirmi beşler” yerine getirmekle yükümlü oldukları işleri görüşmek üzere toplandıklarında kendi aralarında anlaşmazlığa düşerlerse ve bazıları çağırıldıkları halde toplantıya katılmaz veya katılamazsa, toplantıya katılanların verdiği karar, hepsi katılmışçasına sağlam ve geçerli addedilecektir. “Yirmi beşler”e bahşedilen ödün ve imtiyazları azaltmak veya geri almak anlamına gelebilecek herhangi bir başka şeye (yönteme) bizzat veya bir başkası aracılığıyla tevessül edilmeyecek; böyle bir şeye tevessül edilmişse onu yok sayıp ondan yararlanmayacağız. Tabiyetimizdeki din adamlarıyla anlaşmazlığa düştüğümüz ilk günden itibaren aramızda gelişen husumet, kin ve garezi tümüyle affediyor; saltanatımızın on altıncı yılının Paskalya gününden barış ve huzuru tesis ettiğimiz bugüne kadar vuku bulan tüm ihlaller için din adamlarını bağışlıyor; bunu teyiden, Canterbury Başpiskoposu Stephen Efendimiz, Dublin Başpiskoposu Lord Henry ve önceden adı geçen piskoposlarımız ile Master Pandulph’a güvence vermek üzere hazırlanan icazet mektupları sunuyoruz.
63. Binaenaleyh, vasiyetimiz ve buyruğumuz, İngiliz Kilisesi’nin özgür olması, bizlerin ve tebaamızın her yerde ve her konuda yukarıda anılan tüm hak ve imtiyazlara barış içinde, tam anlamıyla, ilelebet sahip olmasıdır. Baronlarımız gibi bizler de işbu Ferman’da anılan hususlara art niyet beslemeksizin, iyi niyetle riayet edeceğimize yemin ettik. Saltanatımızın 17. yılında, Haziran’ın 15. gününde, Windsor ve Stains arasında Runingmede adlı çayır, yukarıda anılan ve diğer pek çok tanığın huzurunda tevdi edildi.

* Magna Carta or the Great Charter of King John, Directors of the Old South Work, 1896. Kral X. Louıs Yasaları* Kral X. Louis (Fransa) Louis, Tanrı’nın inayetiyle Fransa ve Navarre Kralı: Herkes şunu bilsin ki tebaamızın huzur ve barış içinde olmasını, mutlaka olmasını istiyoruz ve istiyoruz ki, onları kötülüklerden, baskıdan ve gereksiz acılardan uzak tutacak, kendilerine tanınmış olan özgürlükleri, yasal imtiyazları ve geçmişte önyargısız biçimde tadını çıkardıkları örf, âdet ve gelenekleri koruyup sürdürecek bir düzen tesis edelim.
Amiens ve Vermandois bölgelerinin (bailwick) soyluları, Aziz Louis döneminden beri seleflerimizin maiyetinden kötü muamele gördüklerinden şikâyetle, bugün de sıkıntı çektiklerini söylemekte (…) geçmişte tadını çıkardıkları örf, âdet ve geleneklerin yeniden tesisini için ricacı olmaktadırlar. Bize sundukları dilekçe ve yazıları gören sadık dostlarımız, erkek kardeşlerimiz, amcalarımız ve krallığımızın piskoposları ve baronları ve meclislerimiz, Aziz Louis’in tebaaları olarak gerçeği öğrendi ve söz konusu bölgelerde eskiden resmen uygulandığını bildiğimiz yöntemlerin ne kadar iyi olduğunu anladı. Söz konusu soylulara ilan ederiz ki:
1. Vaki şikâyetlerden hareketle öncelikle teyit ederiz ki, anılan bölgelerin örf, âdet ve geleneksel uygulamaları itibariyle adaleti tesis etme hakkını lord haizdir. Seargent’larımız, belirli davalar için bizden aksi yönde emir almadıkları sürece bu hakka saygı gösterecek, adalet dağıtmaya tevessül etmeyecek; bu emre uymamaları halinde cezalandırılacaklardır. Seargent’larımız ayrıca görevlendirilmeksizin, lordun bölgesinde gereğinde dava açma yetkisini haizdir, hatta açmakla yükümlüdür. Tarafların celbi, davanın sonuçlanması gibi şeylere nezaret etmeye devam edecekler. (…) Celbe icabet etmeyenlere mahkemeye olan sorumlulukları oranında ve yukarıda anılan örf, âdet ve gelenekleri dikkate alarak para cezası vereceklerdir. Bunun böyle yapılmasını buyuruyor, böylelikle söz konusu geleneklerin korunmasını istiyoruz. Aksi yönde davrananlar cezalandırılacaktır. Şayet mal ve mülke dair anlaşmazlıkların giderilmesinde yeni şikâyetler söz konusu olursa, bu davalara bizzat lordun bakmasını; bu hakkın kendisine teslim edilmesini ve geçerli bir neden olmaksızın geri alınmamasını emrediyoruz.
2. Lordun veya tebaasının aleyhine doğrudan veya dolaylı, yeni deliller sunulursa, bunları yargılama hakkının lorda bahşedilmesini emrediyoruz.
3. Şayet bir lord tebaasını yargılamadan önce ve fakat yargılama niyetiyle tutuklayıp hapse atarsa (…) bu tutukluluk halinin kefalete imkân vermemesi halinde, (tutuklu) provost tarafından lordun elinden alınamaz. Şayet lord adil bir yargılama yapma niyetinde değilse, tutukluyu kefalet karşılığında salıvermekle yükümlüdür.
4. Söz konusu bölgelerde provost mahkemeleriyle kale/şato mahkemelerine sergeant atama ve bu görevlilerin herkesin önünde yemin etmesini sağlama ve kendilerine itaat edilmesini talep etme hakkıbailiff’lerindir. Ne var ki, yasalarla öngörülenden daha fazla sayıda sergeant olduğu halde, provost’larımız daha fazla sayıda sergeant görevlendirmeye çalışacak ve yine bir sürü değersiz ve güvenilmez insanın kafasının uçurulmasına yol açacaklardır…
5. Şayet bailiff, provost, castellian ve diğer yargıçlarımız adamlarını (yargılayacakları insanları) birleşik mahkemeye çağırır ve bu adamlar haklarındaki yargı kararı açıklanmadan mahkemeden ayrılırlarsa, gıyaben aleyhlerinde verilebilecek olan karar geçerli olacaktır.
6. Soylularımız, provost olarak iyi insanlar atamamızı, provost makamını satmamamızı, satacak olursak görevin en çok üç yılla sınırlandırılmasını, üç yılın sonunda tekrar aynı insanlara satılmamasını istediklerine göre, her şeyden önce tarafımızca görevlendirilecek olan iki dürüst adamın bölgenin iki dürüst adamıyla birlikte provost’luk müessesine dair tahkikat yapmasını emrediyoruz; çünkü şayet üç yıldır provost’luk yapan biri kayda değer kötülük yaptığı halde, hâlâ bu makamı işgal etmekteyse ki, durumun böyle olduğu iddia edilmektedir, bunun nedeni saygıdeğer insanların şikâyetçi olmamalarıdır. Söz konusu soruşturmanın genel olarak bu ve (diğer) makamları işgal edenler itibariyle de yapılmasını emrediyoruz. Ve bunun, provost’lukları satmaya devam etmemiz halinde yapılmasını; satmamaya karar verirsek, (müessesenin) soyluların dediği gibi yapılandırılmasını buyuruyoruz.
7. Şayet herhangi bir bailiff, provost veya castellian veya sergeant herhangi bir davada, herhangi birini mal veya mülkünü elinden almak üzere veya husumet beslediği için hapse atar veya hapse atılmasına neden olur ve bu suçu kötü niyetle işlediği tespit edilirse, söz konusu mal veya mülkü iade edecek, hapse attığı insana ve mahkemeye verdiği maddi zararın bedelini ödeyecek ve işlediği suçun vahameti oranında cezaya çarptırılacaktır.
8. Soylular, yasa bu hakkı tanıdığına göre, insanların bir dava vekiline (avukata) başvurmaksızın dava açabilmesini ve davacı veya davalı olarak kendi savunmasını kendisinin yapabilmesini talep etmektedirler. Yerleşik düzen korunacaktır.
9. Soylular provost harçlarının çok yüksek olduğundan şikâyetle provost, sergeant ve adli soruşturma yapan diğer görevlilerin hizmet ücretlerinin tarafımızca tarifeye bağlanmasını talep ettiklerine göre, söz konusu bölgelere hükümet temsilcilerinin gönderilmesini emrediyor (…) bunun talep edildiği şekilde yapılmasını buyuruyoruz.
10. Soylular seleflerimiz tarafından basılan eski paralara el konulmamasını, yeni paralarla birlikte kullanılmasını talep etmektedirler. Bizim veya seleflerimizin bastığı paralara değer takdir edenlerin kınanmasını emrediyoruz, zira bu aşırılıklarının bedeli halkımızın sırtına yüklenecektir.
11. Şayet herhangi birinin elinde bizim gönderdiğimiz veya bizim mahkememizce verilmiş bir mahkeme emri varsa, bu emir (uygun/doğru) bir yargılama ortamı tesis edilmeksizin yerine getirilmeyecek; söz konusu mahkeme emrinin gereği aklıselimle yerine getirilecektir.
12. Kimsenin yatıp kalktığı evin dışında mahkemeye celp edilememesini istiyor; bunu emrediyoruz. Yukarıdaki hususların her
birinin yazıldığı şekil ve tarzda (…) bizim ve haleflerimiz ve adı geçen soylular ile halefleri, kiliseler ve din adamları ve söz konusu bailiwick sakinleri için tam anlamıyla gözetilmesini, harfiyen uygulamaya konmasını ve sürdürülmesini ve bundan böyle en ufak biçimde yozlaştırılmamasını emrediyoruz. Bugünden itibaren Amiens ile Vermandois bailiff’lerimize ve bu bölgelerdeki tüm provost’larımız ve diğer memurlarımıza yukarıda yazılı talimatlara kayıtsız şartsız ve etkin biçimde uymalarını; bu konularla ilgileneceklerine ve sorunların üstesinden geleceklerine, diğer sorumlularca da gözetilmesini sağlayacaklarına, haklı şikâyetler söz konusu olunca şikâyetçinin kaybını tazmin edeceklerine ve yol açtıkları tüm hasarın maliyetini ödeme pahasına çalışacaklarına dair, her göreve atandıklarında halkın önünde ant içmelerini emrediyoruz. Bu fermanımızı, tüm diğer haklarımız mahfuz kalmak koşulu ve başkalarının haklarını korumak kaydıyla, sorunun sonsuza dek çözüldüğünü teyiden kendi mührümüzle mühürlüyoruz.
Paris’de, Tanrı’nın 1315 yılının Mayıs ayında.
* Andre Artonne, Le
mouvement de 1314 et les chartes provanciales de 1315, pp.171-175, Paris, 1912.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder