Moore,
Principa Ethica adlı eserinde, ahlâk felsefesinde doğalcı yaklaşımlara karşı
çıkar ve kendisinden sonra gelen meta-etik tartışmalarında belirleyici olur.
Moore, felsefî kanıtlamaların, kendisinin doğalcı yanılsama olarak adlandırdığı
bir sorunla malul olduğunu ifade eder. Bu sorunun kaynağında, bir terimin belli
bir kanıtlama dâhilindeki kullanımının, söz konusu terimin tanımı ile
karıştırılması yatar. Ahlâk felsefesi tartışmalarında bu sorunla, özellikle iyi
teriminin tanımlanmasında karşılaşılır. Ahlâki kanıtlamalar genellikle şu
şekilde ifade edilir. Bir şey belli bazı özellikleri haiz ise iyi olduğu kabul
edilmelidir. Farklı ahlâkî anlayışları savunan düşünürlere göre bu özellikler
farklılık gösterebilir. Örneğin, hazcı yaklaşımın savunucularına göre hoş, haz
veren şeyler iyidir. Moore, bu kanıtlamaların bir geçerliliği olsa dahi bize,
“iyi”nin tanımını vermediklerini öne sürer.
Bir
özellik olarak “iyi”, Moore’a göre tanımlanamaz. Sadece ne olduğu
gösterilebilir ve bu gösterme üzerinden kavranılabilir. “A iyidir eğer B
özelliğine sahipse” biçimindeki ifadeler, B özelliğinin neden iyi kabul
edildiğini açıklayamadığı için sadece “iyi”nin tanımlanmasını ertelemiş olur.
Moore’un “iyi”nin tanımlanamaz olduğuna dair kanıtlaması, genellikle açık soru
kanıtlaması olarak anılır. Moore, bu kanıtlamasını Principia Ethica’nın on
üçüncü bölümünde sunar. Moore “Haz veren bir şey aynı zamanda iyidir.”
biçimindeki bir ifadeyi ele alır. Eğer bu ifade “iyi”nin tanımını içeriyorsa
“Bir şeyin haz verici olması iyi midir?” sorusu ile “Bir şeyin haz verici olması
haz verici olması mıdır?” sorusunun aynı anlama gelmesi ve anlamca eşdeğer
olması gerekir. Oysa, Moore’a göre ilk soru gayet anlamlıdır, bir içeriği
vardır; öte yandan ikinci soruya kolayca “evet” cevabı verilebilir. İlk
biçimdeki sorular açık sorulardır. “Haz veren” yerine hangi özellik konulursa
konulsun bu durum değişmez. Moore bu kanıtlamasının sonucunda, değer kavramının
çözümlenmesine yönelik tüm girişimlerin başarısızlığa mahkûm olduğunu ifade
eder. Eğer, değer kavramının çözümlemesi olanaklı olacaksa, yukarıda sözü geçen
soru ve ifadelerin aşikâr olması beklenir ki böyle bir durum, söz konusu
değildir.
Bir
başka biçimde ifade edersek, eğer iyi kavramı başka bazı kavramlara
çözümlenebiliyor olsa, iyi kavramını içeren analitik ifadelerin bulunması gerekir
ki Moore, tam olarak böyle analitik ifadelerin bulunmadığını iddia etmektedir:
İyi olan şeylerin aynı zamanda başka bir şey de olduğu doğru olabilir, tıpkı
sarı olan tüm şeylerin ışığın belli bir tür titreşim üretmesinde olduğu gibi.
Ahlâk Felsefesinin, iyi tüm şeylere ait olan diğer özellikleri keşfetmeyi
amaçladığı da bir olgudur. Ancak pek çok filozof, bu diğer özellikleri
adlandırırken aslında iyiyi tanımladıklarını düşündüler. Bu özellikler, aslında
basit olarak ifade edilirse, “diğer” özellikler değil, mutlak olarak ve
tamamıyla iyilikle aynıydılar (Principia Ethica, §10). Sonuç olarak “iyi”yi
diğer sözcükleri kullanarak tanımlayamayız. Sadece bir eyleme veya bir şeye
işaret ederek “İşte bu iyidir.” diyebiliriz. Bu durum, görme özürlü bir kişiye sarı
rengini betimleyemememize benzemektedir. Biz, ancak görebilen bir kişiye sarı
bir nesne gösterip “İşte bu sarıdır.” diyebiliriz. Moore’un bu kanıtlaması,
sadece değer kavramıyla sınırlı tutulmayabilir. Bazı düşünürler, Moore’un
burada altını çizdiği sorunun başka çözümlemeler için de geçerli olacağını
söylemektedirler. Dolayısıyla tartışma, ahlâk felsefesi alanıyla sınırlı
olmayıp çözümlemenin olanağına dair bir tartışmaya dönüşmektedir. Eğer Moore
haklı ise ve iyi kavramı diğer bazı özellikler cinsinden açıklanamıyorsa iyi
hakkında ne söyleyebiliriz? Moore’a göre iyi, doğal olmayan bir özelliktir.
Bunun anlamı, iyinin ampirik veya bilimsel olarak test edilemeyeceği veya
doğrulanamayacağıdır. İyi kavramı, doğa bilimlerinin sınırlarının dışında
kalmaktadır. Hal böyle ise iyi ile ilgili bilgimizin kaynağı, bir sorun olarak
karşımıza çıkmaktadır. İyi, duyusal deneyimin sınırları içerisinde algılayıp
kavrayabileceğimiz bir özellik değil ise bir şeyin iyi olup olmadığını iddia
ederken neye dayanmaktayız? Moore, bu noktada dolaysız bir bilgi edinme biçimi
olarak ahlâkî bir görüden söz eder.
Ahlâki
bilgiler, kendiliğinden aşikâr önermelerdir ki ispatları ya da değillemelerinin
ispatları söz konusu değildir. Öte yandan Moore, kendi yaklaşımının ahlâkî
görüselcilik olarak görülmesine de karşı çıkmaktadır. Ahlâki görüselci
yaklaşımlar, bir eylemin sonuçlarından bağımsı z olarak iyi olup olmadığının
görüsel olarak bilinebileceğini savunmaktadır. Moore ise, sadece bazı amaçların
kendi başına iyi olup olmadığını ahlâkî görü vasıtasıyla bilebildiğimizi, öte
yandan eylemler söz konusu olduğunda, eylemlerin iyi olup olmadığı için
eylemlerin sonuçlarını dikkate almamız gerektiğini savunur. Bu itibarla
Moore’un ahlâk felsefesi ödevbilimsel (İng. deontological) değil, sonuççudur
(İng. consequentialist) ve eylemleri sonuçlarına göre yargılar (Principia
Ethica, §89-90). Moore’a göre değer, ahlâki bir senaryo içerisinde ortaya
çıkar. Belli bir değeri deneyimleyen bir bilinçten söz etmeksizin, değerin
ortaya çıkmasından söz edilemez. Moore bu konuda, güzel bir nesnenin
güzelliğini fark eden bir bilinci verir. Burada değer, ne tek başına bilincin
ne de güzel olduğu söylenen nesnenin varlığı ile açıklanabilir. Değer,
“güzelliğin farkına varan bilinç”te ortaya çıkar. Bu nedenle Moore, bir bütünün
değerinin onu oluşturan parçaların toplamından fazla olduğunu savunur
(Principia Ethica, §18). Moore’un değerlere yönelik bu görüşü, organik bütün
yaklaşımı olarak anılır.
Kaynak: http://www.estanbul.com/mooreun-ahlak-felsefesi-anlayisi-432802.html#.Vh_wA3rtlBc
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder