8 Ağustos 2020 Cumartesi

Feminizmin Kökeni

Feminizmin Kökeni
Fransız devrimi sırasında politikleşen kadınların kendi siyasallaşması sayesinde güçlenip kendi haklarının peşine düşmesiyle başlar ancak kralı giyotine yollayan Jakobenler önde gelen kadın hakları savunucularını da giyotine yollamaktan kaçınmaz. Bu devirde radikal Jakobenler ile ılımlı Jirondenler arasında kadına bakış açısından farklılar da görülür ancak Fransa’da “Terör Dönemi” olarak adlandırılan bu en kanlı tarih dönemi Jakobenlerin egemenliğindedir ve onların sözü geçer. Kadın Hakları Beyannamesi’ni, İnsan Hakları Beyannamesi’ne (aslında ingilizcesinde insan yerine adam sözcüğü geçmektedir) nazire olarak kaleme alan Olympe de Gouge da giyotini boylar. Jirondenlerin dönemi geldiğindeyse, meclisten ilk kez kadınların lehine işleyen bir boşanma yasası çıkarılır. Bir kere sokaklara dökülen ve devrimin ön saflarında yer alan kadınlar bundan sonra da kendi hakları için savaşmaya devam etmiştir.
Feminizm, sosyoloji, politik akım ve etik alanlarından oluşur, temeli ya da temel endişesi daha çok kadın özgürlüğüne dayanmaktadır. Bazı versiyonları geçmiş ve şimdiki toplumsal ilişkilere karşı eleştireldir. Çoğu toplumsal cinsiyet (gender) ve cinselliğe (sexuality) ilişkin toplumsal inşa olduğuna inandıkları unsurları analiz etmeye odaklanmıştır. Yine çoğu feminist cinsiyet eşitsizliği ve kadın hakları, ilgileri ve kadın sorunlarını araştırmaya odaklanmıştır.
Feminist teori toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin doğasını anlamayı amaçlar ve toplumsal cinsiyet politikaları, iktidar ilişkileri ve cinsellik üzerine odaklaşır. Feminist hareket içinde kadın ve erkeğin eşitliğini savunan gruplar olduğu gibi kadının biyolojik ve duygusal olarak erkeğe üstün ve erkeğin “tamamlanmamış kadın” olduğunu savunan daha radikal gruplar da yer almaktadır
Modern anlamda bir felsefe ve bir hareket olarak feminizmin kökeni kadının eğitimi hakkını savunan Lady Mary Wortley Montagu ve Marquis de Condorcet gibi özgür düşünürlerin de içinde yer aldığı Aydınlanma dönemine götürülmektedir. Kadınlar için ilk bilimsel topluluk Hollanda Cumhuriyetinin güneyinde yer alan bir şehir olan Middelburg’de 1785 tarihinde kurulmuştur. İngiliz kadın yazar Mary Wollstonecraft’ın feminist olarak adlandırılabilen A Vindication of the Rights of Woman (Kadın Haklarının Müdafaası) (1792) adlı eseri bu konuda ilk çalışmalardan biridir. Feminizm 19.yüzyılda kadınlarda adaletsiz davranıldığına ilişkin inanç arttıkça organize bir hareket haline geldi. Feminist hareketin kökleri ilerlemeci hareket özellikle de 19.yüzyıldaki reform hareketi içinde yer almaktadır. Harekete féminisme adını veren kişi ütopyacı sosyalist Charles Fourier’dir(1837). Fourier, 1808 gibi erken bir tarihte kadın haklarının genişletilmesini tüm tüm toplumsal ilerlemenin genel prensibi olduğunu öne sürmüştür. İlk kadın hakları toplantısı New York, Seneca Falls’da 1848 yılında yapılmıştır. 1869 yılında John Stuart Mill The Subjection of Women (Kadınların Köleleştirilmesi) kitabını yayınlamıştır. Adı geçen kitabında Mill, “bir cinsin diğer bir cinse hakimiyeti yanlış….ve….insanoğlunun gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biridir..” demiştir.
Pek çok ülke 20.yüzyılın ilk yıllarında özellikle de I.Dünya Savaşı ‘nın son yıllarında kadınlara oy hakkını tanımıştır.

Ayrılıkçı feminizm kadın ve erkek arasındaki cinsel farklılıkların giderilemeyeceği inancına bağlı olarak heteroseksüel ilişkileri desteklemeyen bir feminizm türüdür. Ayrılıkçı feministler, genellikle, erkeklerin feminist harekete katkı yapamayacağına ve iyi niyetli erkeklerin dahi ataerkilliğin dinamiklerini birebir kopya ettiklerine inanırlar. Ayrılıkçı feministler, enerjilerini kullanmayı ve diğer kadınlarla olan bağlarını kuvvetlendirmeyi ataerkil çerçevenin dışından dolaşarak gerçekleştirmeye çalışırlar. Bu durum, çok tipik olarak politik ve sosyal hedefleri elde etmek için yalnızca kadınlarla çalışmayı, sadece kadınları içeren yaşam alanları ve aileler oluşturmayı, çalışma yaşamında ise erkekler için/erkeklerle birlikte çalışmamayı ve erkek çalışan tutulmamasını içerir.
Yazar Marilyn Frye ayrılıkçı feminizmi “çeşitli tarz ve yöntemlerin erkeklerden ve erkekler tarafından tanımlanmış veya erkekler tarafından kontrol edilen veya erkeklerin çıkarına hizmet eden veya erkek ayrıcalıklarını koruyan kurum, kuruluş, ilişki, rol ve faaliyetlerden kopartılması” olarak tanımlamış bu ayrılığın kadınların kararlılığı tarafından başlatılarak sürdürülebileceğini savunmuştur.
Feminist hareket içerisindeki ayrılıkçılık popülaritesinin doruğuna 1970′lerde ulaşmıştır. Buna karşın ayrılıkçı feminizm, feminist hareketin hem içinde hem de dışında “tartışmalı” olarak kabul edilmektedir. Feminist hareketin içerisinde yer alan kadınların yalnızca küçük bir bölümü ayrılıkçı feminizmin savunuculuğunu yapmıştır. Bu az sayıda kadın ise genellikle, ataerkil olarak gördükleri toplumun sınırlamalarından kurtulabilmek için, bekar yaşamayı ya da lezbiyen ilişkileri tercih etmişlerdir.Bekarlık ya da lezbiyen ilişkiler kimi zaman kalıcı olmuş kimi zaman ise kişisel gelişimin ilk aşaması olarak kabul edilmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder