Acele Karar Vermeyin
Köyün birinde bir yaşlı
adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış… Öyle dillere destan
bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını
teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. “Bu at, bir at değil benim için; bir
dost, insan dostunu satar mı” dermiş hep. Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.
Köylü ihtiyarın başına toplanmış: “Seni ihtiyar bunak, bu atı sana
bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar
beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler… İhtiyar: “Karar
vermek için acele etmeyin” demiş. “Sadece at kayıp” deyin, “Çünkü gerçek bu.
Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir
talihsizlik mi, yoksa bir şans mı? Bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz
bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez.” Köylüler ihtiyar
bunağa kahkahalarla gülmüşler.
Aradan 15 gün geçmeden
at, bir gece ansızın dönmüş… Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.
Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler
toplanıp ihtiyardan özür dilemişler. “Babalık” demişler, “Sen haklı çıktın.
Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için,
şimdi bir at sürün var..” “Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş
ihtiyar. “Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan
ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin
birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?”
Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden “Bu herif
sahiden gerzek” diye geçirmişler… Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye
etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini
temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler
ihtiyara.”Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun,
bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi
eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler. İhtiyar “Siz erken
karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş. “O kadar acele
etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama
acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler
olacağı size asla bildirilmez.” Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir
ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere
çağırmış.
Köye gelen görevliler,
ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem
sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini
ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler…
“Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse
yanında. Oysa bizimkiler, belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının
kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer…” “Siz erken karar vermeye devam
edin” demiş, ihtiyar. “Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek
gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde… Ama bunların hangisinin
talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”
Lao Tzu, öyküsünü şu
nasihatle tamamlamış: “Acele karar vermeyin. Hayatın küçük bir dilimine bakıp
tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar; aklın durması halidir. Karar
verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl,
insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı
huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir
kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir
hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder