Kavgam*
Adolf Hitler Kavgam, (Main Kampf) Adolf Hitler’in
(1889 – 1945), küçük bir Avusturyalı gümrük memurunun oğlunun, daha sonra
Almanya’daki Nasyonal Sosyalist Partisinin Führer’inin ve Üçüncü Reich’ın
Şansölyesinin otobiyografisidir. Kitap, ilk olarak iki cilt halinde, 1925 ve
1927 yıllarında yayımlanmıştır. Doğa, daha zayıf olan bireylerle güçlü
olanların eşleşmesini pek az arzuladığı gibi, üstün bir ırkla aşağı bir ırkın
karışmasını hiç arzulamaz. Böyle bir durumda, üstün ırkın çoğalması için
kendisinin yüz binlerce yıldır harcadığı bütün emekler, bir kalemde yok olup
gidecektir. Tarihi tecrübeler nezdinde, bunun sayısız delili mevcuttur. Gayet
açık görülmüştür ki, Ari kanın herhangi bir şekilde aşağı ırklarla
karışmasıyla, netice, kültürün taşıyıcısının sonu olmuştur.
***
Bu nedenle, halkçı devletin en yüce amacı, bu ırka ilişkin birincil unsurların korunmasına önem vermektir. Bu unsurlar, kültürü oluşturur ve daha üstün bir insanlığın güzelliğini ve saygınlığını yaratır. (…)
Bu nedenle, halkçı devletin en yüce amacı, bu ırka ilişkin birincil unsurların korunmasına önem vermektir. Bu unsurlar, kültürü oluşturur ve daha üstün bir insanlığın güzelliğini ve saygınlığını yaratır. (…)
Bunun
gerçekleşmesiyle birlikte Halkçı Devlet, tüm eğitimini, sadece bilginin
pompalanmasına değil, tamamen sağlıklı vücutların çoğalmasına yönlendirmelidir.
Zihinsel becerilerin eğitimi, ikincil bir önemi haizdir. Fakat burada yine, her
şeyden önemli olan karakter gelişimidir, özellikle de sorumluluğu sevinçle
üstlenmek için eğitimle bağlantılı olan irade gücü ve kararlılığın
arttırılmasıdır. Bilimsel bir eğitim ise en sonda gelen unsurdur. Böylelikle,
Halkçı Devlet, şu varsayımla yola çıkmalıdır: bilimsel olarak eğitimi az, fakat
fiziksel olarak sağlıklı olan ve büyük bir kararlılığa, irade gücüne sahip olup
güçlü, sağlam bir karakteri olan kişi, ulusal toplum için, zeki ama zayıf bir
kimseden çok daha değerlidir.
***
Demokratik kitle fikrini reddederek, bu dünyayı en iyi, yani en üstün insanların emrine veren bir hayat görüşü, mantıken bu insanlarla birlikte aynı aristokratik ilkeye itaat etmek ve saygın kişiler içinde, en iyi kafalara, liderliği ve en büyük etkiyi garantilemek zorundadır. Bu bakış açısının temeli, çoğunluk mantığına değil, kişilik mantığına dayalıdır.
Demokratik kitle fikrini reddederek, bu dünyayı en iyi, yani en üstün insanların emrine veren bir hayat görüşü, mantıken bu insanlarla birlikte aynı aristokratik ilkeye itaat etmek ve saygın kişiler içinde, en iyi kafalara, liderliği ve en büyük etkiyi garantilemek zorundadır. Bu bakış açısının temeli, çoğunluk mantığına değil, kişilik mantığına dayalıdır.
***
Ben, Alman İşçi Partisi’ne girdikten hemen sonra, propagandanın idaresini elime aldım. (…) Propaganda, teşkilâttan çok önde yürümeli ve önce bu teşkilâtta kullanılacak insan malzemesini sağlamalıdır. (…) Büyük kitlelerin ruhu, yarım önlemlere ya da zayıflıklara açık olmamalıdır. Bir kadın düşünün ki, ruhsal hissine, soyut bir akıl yürütmeden çok, tamamlayıcı güç için duyulan tanımlanamaz, duygusal özlem tarafından etki edilsin. Aynı, bu kadının zayıflığa hükmetmek yerine, güçlü bir erkeğe teslim olması gibi, kitleler de, yönetilmeyi yönetmekten daha çok severler. Kendilerine sağlanan liberal özgürlükle karşılaştırıldığında, kendine rakip tanımayan bir doktrin, onları içten içe daha çok tatmin eder; söz konusu özgürlükle kendilerini kaybeder, onunla ne yapacaklarını bilemez ve hatta kendilerini yalnız hissederler. (…) Büyük kitlelerin algısal yeteneği oldukça sınırlıdır, anlayışları azdır, fakat unutkanlıkları muazzamdır. Bu gerçeklerin ışığında, bütün etkili propagandalar, kendini birkaç konuyla sınırlandırmak ve bu konuları, en son kişi bile böyle bir kelimeyle neyin amaçlandığını hayal edebilinceye kadar, sloganlar gibi kullanmak zorundadır.
Ben, Alman İşçi Partisi’ne girdikten hemen sonra, propagandanın idaresini elime aldım. (…) Propaganda, teşkilâttan çok önde yürümeli ve önce bu teşkilâtta kullanılacak insan malzemesini sağlamalıdır. (…) Büyük kitlelerin ruhu, yarım önlemlere ya da zayıflıklara açık olmamalıdır. Bir kadın düşünün ki, ruhsal hissine, soyut bir akıl yürütmeden çok, tamamlayıcı güç için duyulan tanımlanamaz, duygusal özlem tarafından etki edilsin. Aynı, bu kadının zayıflığa hükmetmek yerine, güçlü bir erkeğe teslim olması gibi, kitleler de, yönetilmeyi yönetmekten daha çok severler. Kendilerine sağlanan liberal özgürlükle karşılaştırıldığında, kendine rakip tanımayan bir doktrin, onları içten içe daha çok tatmin eder; söz konusu özgürlükle kendilerini kaybeder, onunla ne yapacaklarını bilemez ve hatta kendilerini yalnız hissederler. (…) Büyük kitlelerin algısal yeteneği oldukça sınırlıdır, anlayışları azdır, fakat unutkanlıkları muazzamdır. Bu gerçeklerin ışığında, bütün etkili propagandalar, kendini birkaç konuyla sınırlandırmak ve bu konuları, en son kişi bile böyle bir kelimeyle neyin amaçlandığını hayal edebilinceye kadar, sloganlar gibi kullanmak zorundadır.
* Adolf Hitler: Kavgam, s. 56, 234, 392,
595, 613, 661, 846. 1939 Houghton Mifflin Company.
595, 613, 661, 846. 1939 Houghton Mifflin Company.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder