Delikanlı, alaca
karanlıkta yürürken, yumuşak bir şeye çarptığını fark etti. Hemen eğilip baktı.
Aman Allah’ım!.. Ayaklarının arasında, yuvasından ustalıkla sökülmüş bir kalp
duruyordu. Tıpkı resimlerdeki gibi diri ve kanlıydı. Onu büyülenmişçesine
avuçlarına aldığında, dehşetinden çıldıracak gibi oldu. Kalp tıp tıp atıyordu
ve sıcacıktı. Delikanlı, sanki ellerine yapışıp bir başka uzvu haline geliveren
kalpten kurtulmak istiyor, fakat ne olduğunu kestiremediği duygular tarafından
engellendiğini hissediyordu. Bir müddet sonra sakinleştiğinde, onun sahibini
bulmak için en yakındaki evin kapısını çaldı ve zincir aralığından bakan genç
kıza:
- Bu kalp sizin mi? diye sordu. Biraz önce yol üzerinde buldum.
Kız, mahcup bir ifadeyle:
- Ben kalbimi, üç ay önce rastladığım bir vefasıza kaptırdım, dedi. Yandaki eve sorun, onların olabilir.
Kızın gösterdiği ev, göz kamaştırıcı bir villaydı. Kapıyı açan hizmetkâr, onu üst kata çıkartıp evin beyine götürdü. Delikanlı, yumuşak halıların üzerine damlayan kanları ayağıyla örtmeye çalışırken:
- Bu kalp sizin mi acaba? Diye sordu. Hala atıyor da…
Beyefendi, ışıl ışıl parıldayan kristal kadehinden höpürtülü bir yudum çekerek:
- Ben kalbimi dünyaya sattım canikom!. diye sırıttı. Komşu evde bir meczup var, o bilir sahibini…
Delikanlı, soğumaya yüz tutan ve atışları gittikçe yavaşlayan kalbi bitişik kulübedeki ihtiyara koşturarak:
- Bu kalp sizin mi? diye sordu. Çabuk olun, neredeyse duracak.
Yaşlı adam, okumakta olduğu Kur’an’ı yavaşça kapatırken:
- Ben kalbimi, her şeyimle Allah’a verdim evlat, diye gülümsedi. Elindekinin sahibini, neden gidip anne ve babana sormuyorsun?
- Her ikisi de yaşlanıp bunadı, diye üfüldendi genç. Bir bebek gibi ilgi görmek istediklerinden, üç gün önce kavga edip onları terk etmiştim.
İhtiyar adam, büyük bir üzüntüyle:
- Terk ettin ha!.. diye mırıldandı. Terk ettin demek.
Delikanlı, söylenenlere karşı kayıtsız görünüyordu. Oysa ki yaşlı adam, beklediği cevabı çoktan almıştı. Delikanlıya doğru emin adımlarla ilerledi ve iki eliyle kavradığı gömleğini bir hamlede yırtarak açıverdi. Delikanlının göğsünde, avuçlarında tuttuğu kalp büyüklüğünde kanlı bir boşluk vardı…
- Bu kalp sizin mi? diye sordu. Biraz önce yol üzerinde buldum.
Kız, mahcup bir ifadeyle:
- Ben kalbimi, üç ay önce rastladığım bir vefasıza kaptırdım, dedi. Yandaki eve sorun, onların olabilir.
Kızın gösterdiği ev, göz kamaştırıcı bir villaydı. Kapıyı açan hizmetkâr, onu üst kata çıkartıp evin beyine götürdü. Delikanlı, yumuşak halıların üzerine damlayan kanları ayağıyla örtmeye çalışırken:
- Bu kalp sizin mi acaba? Diye sordu. Hala atıyor da…
Beyefendi, ışıl ışıl parıldayan kristal kadehinden höpürtülü bir yudum çekerek:
- Ben kalbimi dünyaya sattım canikom!. diye sırıttı. Komşu evde bir meczup var, o bilir sahibini…
Delikanlı, soğumaya yüz tutan ve atışları gittikçe yavaşlayan kalbi bitişik kulübedeki ihtiyara koşturarak:
- Bu kalp sizin mi? diye sordu. Çabuk olun, neredeyse duracak.
Yaşlı adam, okumakta olduğu Kur’an’ı yavaşça kapatırken:
- Ben kalbimi, her şeyimle Allah’a verdim evlat, diye gülümsedi. Elindekinin sahibini, neden gidip anne ve babana sormuyorsun?
- Her ikisi de yaşlanıp bunadı, diye üfüldendi genç. Bir bebek gibi ilgi görmek istediklerinden, üç gün önce kavga edip onları terk etmiştim.
İhtiyar adam, büyük bir üzüntüyle:
- Terk ettin ha!.. diye mırıldandı. Terk ettin demek.
Delikanlı, söylenenlere karşı kayıtsız görünüyordu. Oysa ki yaşlı adam, beklediği cevabı çoktan almıştı. Delikanlıya doğru emin adımlarla ilerledi ve iki eliyle kavradığı gömleğini bir hamlede yırtarak açıverdi. Delikanlının göğsünde, avuçlarında tuttuğu kalp büyüklüğünde kanlı bir boşluk vardı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder