Kültür Nedir?
Sözcük olarak kültür, “bir toplumda geçerli olan ve gelenek halinde devam eden, her türlü duygu, düşüce, dil, sanat, yaşayış unsurlarının tümü, belli bir konuda edinilmiş, geniş ve sistemli bilgi” şeklinde tarif edilmektedir. (Meydan Larousse)
Antropoloji
bilimlerinin kültür sorunlarıyla uğraşan dalına, bugün, “etnoloji” veya
“sosyal-kültürel antropoloji” adı verilmekte olup, bu alandaki kültür sözcüğü,
günlük dilimizdeki “kültür” sözcüğünden çok daha geniş kapsamlı bir kavram
olarak, hars ya da uygarlık anlamında kullanılmaktadır.
Kültür, en geniş
sınırlarına sosyolojik çerçevede ulaşmakta olup, buradaki anlamıyla “bir yaşama
biçimi”dir. Bir topluma özgü bütün ifade ve etkileşim biçimleri bu tanımda yer
almaktadır. Bu anlamda kültür, insan olarak belli bir toplumda
öğrendiklerimizle yapıp ettiklerimizin bir toplamı sayılabilir. Bu bakımdan ne
yediğimiz, ne içtiğimiz, ne okuduğumuz, neye/nelere öfke duyduğumuz, neye ve
nelere sevgi ve sempati ile baktığımız, ait olunan grup, küme ya da toplumu
karakterize etmektedir.
Kültür tarihçileri,
insanoğlunun hayatta kalma ve varlığını sürdürme savaşındaki başarısını,
kültürel bir varlık oluşuna, yani yaşayarak öğrendiklerini kültüründe saklayıp
yeni kuşaklara aktarma yeteneği ile becerisine bağlı görürler.
Toplu yaşayan her
canlı türünün kültürü yoktur. Sözgelişi arı ve karınca gibi böcek türleri toplu
yaşarlar fakat kültür yaratamazlar. Örneğin, arının düzgün altıgen biçimindeki
kovan hücresinin boyutları son yirmi beş milyon yılda bir mikron bile
değişmemiştir. Bazı maymunlar yavrularına bazı becerileri öğretir; ama bir dil
ve kültürden yoksun oldukları için bu becerileri çok sınırlıdır. Evcil bazı
hayvanlarla (atlar, köpekler gibi), kuyruksuz maymunlar oldukça karmaşık bazı
becerileri öğrenebilir; ama bunları kendi yavrularına aktaramazlar.
Kavrama Tarihsel Bakış
Sosyal bilimciler 166
farklı tanımı olan kültür kavramı hakkında; “bir kavramın bu kadar çok tanımı
varsa onun tanımlanamayacağını kabul etmek gerekir” diyebiliyorlar. Bu bağlamda
da, kültür sözcüğünün oldukça zengin, uzun ve ilginç bir tarihçesi vardır.
Günlük
konuşmalarımızda ya da sanat ve bilim çalışmalarında kullandığımız kültür
sözcüğü, Latince kökenli olup Türkçe’ye Fransızca’dan geçmiştir. Latince
cultura, toprağa bir şeyler ekip ürün almak, üretmek anlamlarında
kullanılıyordu. Voltaire Fransız Devrimi öncesinde culture’ü insan zekâsının
oluşumunu ve gelişmesini belirleyen bir terim olarak kullanınca, sözcük değişik
bir anlam kazanmıştır. Fransızca’dan Almanca’ ya önceleri cultur daha sonraları
kültür biçiminde geçen sözcük zamanla bütün Avrupa dillerine yayılmış, İngiliz
antropoloğu Tylor, 1871′de ona bilimsel bir içerik kazandırınca da önemi
gittikçe artan bir kavrama ve aynı zamanda bir uğraş alanına dönüşmüştür.
Voltaire, Culture
sözcüğünü, insan zekasının oluşumu anlamında, Almanlar, uygarlık ve kültürel
evrim karşılığında kullanılmışlardır. Ancak, XIX. Yüzyılın ikinci yarısı ile
XX. Yüzyılın ilk çeyreğinde Fransızlar ve İngilizler, uygarlık sözcüğünü
kültüre tercih etmişlerdi. Marx kültür kavramının değilse bile, kültürel içeriğin
son derece kapsamlı bir tanımını vermiştir:
“Kültür ya da
uygarlık, insanın bir toplumun üyesi olarak edindiği bilgi, inanç, sanat,
ahlak, gelenek ve göreneklerle her türlü beceri ve alışkanlıklarını içeren
karmaşık bir bütündür.”
Kültür tarihinde,
tarihsel devinimi en iyi yansıttığı kabul edilen şu tanım da yaygındır:
“Kültür, bir toplumda
geçerli olan ve gelenek halinde devam eden her türlü dil, duygu, inanç,sanat ve
yaşayış öğelerinin tümüdür”.Kavramın değişik alanlardaki kullanımı
Nereden ve neresinden
bakılırsa bakılsın kültür kavramının tümü için ortak olan kimi tanımlamalar
vardır ki bunlardan ilki kültürün organik olduğu, bir başka deyişle değişimin
ve buna bağlı olarak etkileşim içinde olduğudur. Her canlı varlık gibi
yaşlanır, etkinliğini ve hareket becerisini kaybeder ve sonuçta işlevini
tamamlayarak yok olur. Buradan hareketle, hiç bir kültür öğesinin hareketsiz ve
durağan olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü kültür kavramının varlığı için temel
etmen, bir insan topluluğu ve onu oluşturan aile ve bireylerin varlığıdır.
Kaynaklara baktığımızda öncelikle şunu fark ederiz: Bütün kültür öğeleri,
kültürel var olanlar (en soyuttan, en somuta dek), insan tarafından var
edilmiştir. Yani kültürün temel kaynağı insandır. Kültür örüntüsünü oluşturan
her düşünce, her kurum, her nesne insan tarafından yaratılmıştır.
Eğitimcilere göre
kültür, eğitim yoluyla kazanılan içeriktir. Eğitim ise, bu muhtevayı kazandıran
süreçtir. “Eğitimsiz kültür, kültürsüz eğitim” düşünülemez. Sn. Bozkurt GÜVENÇ
ise, “Eğitim yol ise, Kültür, yolcunun hayatı boyunca yaşayarak öğrendiklerinin
tümüdür.” demektedir.
Bir kişi,diğerinden
daha fazla kitap okumuş ve daha fazla şey biliyor olabilir. Ama daha az okuyan,
diğerinden daha kültürlü olabilir. Çünkü, kültürlü olan, bilgiyi yaşamında
uygulama başarısı göstermiş olandır.Her bilgi anında kültür olmaz, kültüre
dönüşmez. Bilgili olmak başka, kültür başka şeydir.
Günlük dilde
kültür,eğitim-öğretim süreci, bu sürecin kazandırdığı, genel ve mesleki kültür,
İslam Kültürü, spor kültürü vb. Anlamında kullanılır.
Bilim ve felsefede
kültür, insanların ve toplumların yapıp, öğrenerek kazandığı her şey (tutum,
davranış ve değerler), kısaca uygarlık (medeniyet) anlamında kullanılmaktadır.
Kültür, genel bir
biçimde ve uygarlıkla eşanlamlı olarak,” insan türünün hayatını, yaşam tarzını
tüm diğer yaşam tarzlarından ayıran unsurlar bütünü” diye ve daha özel olarak
da,”bir uygarlığı meydana getiren değerler toplamı” şeklinde tanımlanabilir.
Bir diğer ifade ile
kültür, bir toplumun; gelenek, görenek, sanat, düşünce yapısı, tarihsel birikim
ve sosyal kurumlar gibi varlıklarının tümünü kapsayan ve bireyleri arasında
duyuş ve düşünüş birliğini sağlayan, şekillenmiş, kollektif maddi ve manevi
değerleridir.
Her kültür ilkin öz
gücüyle, özünde barındırdığı gizli güçle gelişir ve süreklileşir. Bununla
birlikte, tek bir kültür özünü tümüyle öbür kültürden soyutlayarak gelişemez.
Bu nedenle her kültür, gelişmesini sürdürebilmek için, öbür kültürlerin
kazanımlarından yararlanmak ister.
Kültürle ilgili
olarak karşımıza çıkan bazı kavramlar olan; kültürleme, kültürlenme ve
kültürleşme süreçleri ile kültür aktarımı, kültür yitimi, kültür şoku ve hakim
kültür kavramlarından kısaca bahsetmek istiyorum
Kültürleme:
toplumların kendisini oluşturan bireylere belli bir kültürü aktarma, kazandırma,
toplumun istediği insanı eğitip yaratma ve onu denetim altında tutarak,
kültürel birlik ve beraberliği sağlama, bu yolla da toplumsal barış ve huzuru
sağlama sürecidir. Kültürleme süreci bireye, hayatı boyunca kolay kolay
değiştiremeyeceği bir kişilik yapısı kazandırır. Kültürleme, toplumsallaştırma
(sosyalizasyon) ve eğitim süreci olarak da tanımlanabilir.
Kültürlenme; okul
öncesinde, ailede başlayıp okul dönemi sonunda da da etkinleşen kültürlenme,
değişik aile, eğitim, okul, meslek, bölge (alt kültür) çevrelerinden kalkıp
belli yer ve zamanlarda bir araya gelen, birbirini etkileyen, akran grupları
arasındaki kültür etkileşimidir. “Kültürleme”; varolanı iletirken,
“kültürlenme”, yepyeni kültür kalıpları oluşturur, kültürel değişim sürecinin
ana kaynağıdır.
Kültürleşme
sürecinde, iki ya da daha çok kültür, karşılıklı etkileşim sonucu değişime
uğrar, yeni sentezler, dinamik bileşkeler yaratırlar. Çağımızda sözü edilen
“globalleşme” (küreselleşme) budur. Birey ve gruplar olarak, kültürleşmeyi
tamamen önlemek mümkün değildir.
Aynı bağlamda ve
yaklaşık olarak aynı anlam içinde, bir toplumsal gruba ait olan bilginin,
yerleşik söylemlerle semboller, düzeninin diğer kuşaklara iletilmesi süreci ise
kültür aktarımı diye tanımlanır.
Yine, özellikle
kültürlenme söz konusu olduğunda, bir kültürel grubun üyelerinin başka bir
kültürle temas içine girdikleri zaman kendi kültürlerini ya da geleneksel
kültür değerlerini tümden ya da bir bölümüyle yitirmelerine kültürsüz!eşme veya
kültür yitimi denir.
Aynı şekilde, bir
İnsanın kendi kültürüne yabancı bir kültür, tümden farklı bir değerler ve
normlar sistemi içine girdiği zaman, yaşadığı yolunu kaybetmişlik, şaşkınlık
veya yönsüzlük duygusuna kültür şoku adı verilmektir.
Öte yandan, modern
toplumlarda, farklı, hatta çoğunluk rekabet halindeki kültürler ve alt
kültürlerin varlığı dikkate alındığında, kendi kültür değerlerini, davranış
veya yaşam tarzını ve dilini, sahip olduğu siyasi ve iktisadi güç sayesinde,
diğer kültürlere empoze edebilen kültür, hakim kültür olarak tanımlanır.
Bir kültür, ne denli
gelişkin ve ne denli yaygın olursa olsun, bir başka kültürden üstün sayılmaz.
Hangi amaçla olursa olsun, kültürler arasında gelişmişlik- gelişmemişlik ya da
ilerilik-gerilik değerlendirilmesi yapılmaz; kültürler, üstlük altlık
ilişkisine sokulamaz. Kültür hakkındaki bilimsel tartışmada üzerinde görüş
birliğine varılan konulardan biri de, kültürel gelişmişlik ya da gelişmemişlik
savının görece oluşudur. Her bütün kültür, içerisinde bulunan parça ya da alt
kültürlerden oluşur; bunlar arasında gerçekleşen sürekli etkileşimle ve güncel
koşullara göre biçimlenir.
Kültür kavramında bir
sentez çabası içine girdiğimizde; antropolog’lar kültürü 4 temel kavram
üzerinde yoğunlaştırarak açıklamaktadırlar. Bunlar:
Kültür, bir toplumun, yada bütün toplumların uygarlık birikimidir,
Kültür, belli bir
toplumun kendisidir,
Kültür, bir dizi
sosyal süreçlerin bileşkesidir,
Kültür, bir insan ve
toplum kuramıdır.
Sonuç olarak da
kültür kavramı,toplumun yüzlerce, binlerce yıldan beri oluşturduğu ortak
amaçların, beklentilerin, değerlerin, inançların, duygu ve düşüncelerin, özetle
ortak davranış kalıplarının depolandığı, saklandığı soyut bir kavram olup,
toplumsal bellekolarak da kabul edilebilir.
Kültürün genel / temel nitelikleri
Kültürün
oluşmasındaki temel nitelikleri aşağıdaki faktörler ışığında
değerlendirdiğimizde:
1. Toplumsallık:
Kültürün, toplumların bulunduğu yer ya da dönemlerde oluşması, yaşamasıdır.
Toplumun dışında, ondan bağımsız bir kültürden söz edilemez.
2. Tarihsellik:
Kültür denen karmaşık bütün ve onu oluşturan öğeler (dil, yazı, din, bilim,
giyim-kuşam, sanat, yerleşme vb.) hangi toplum olursa olsun bir anda, kısa bir
zaman dilimi içinde meydana çıkmış değildir.
3. Kalıtsallık:
Kültürün ya da onun kapsamına giren öğelerin, etkinliklerin doğum yoluyla geçen
birer kalıt değil de, öğrenilmesi gereken birer kalıt olduğunun en büyük
kanıtı, doğumdan hemen sonra ailesinden ve onların yaşadığı toplumdan alınıp
başka bir kültürün yaşadığı yere götürülen ve orada büyütülen bir çocuğun
içinde yaşadığı toplumda geçerli olan dili, dini, sanatı ve yaşam biçimini
kolayca öğrenip benimsemesidir. Bununla birlikte, nesillerden nesillere
aktarılan farklı kültürleri kolaylıkla özümseme yeteneğinin söz konusu olduğu
da göz ardı edilmemelidir.
4. İşlevsellik:
Kültürün bir başka özelliği de toplum yaşamında bir yerinin, görevinin
bulunması yani işlevselliğidir. Kültürü yaratan etkenin tek başına insan olduğu
sanılıyordu. İnsan “neden”, kültür ise “sonuç ” sayılıyordu. Kültür
araştırmalarının gelişmesi bu görüşün yanlış olduğunu göstermektedir. Artık
günümüzde insanın davranışlarını, geniş ölçüde toplumdaki kültürel birikimin
belirlediği kabul edilmektedir.
5. Birlik içinde
çokluk: Ulusal kültürü oluşturan basamak ve dilimlere (kırsal ve kentsel çevre,
toplumsal sınıflar, dinlere, mesleklere, parasal olanaklara, düşün ve sanat
akımlarına göre süreklilik gösteren bir takım özel kültürler ) bakış açılarına
göre kimi kez alt kültürler, sınıf kültürleri ya da bölgesel, yöresel kültürler
denilmektedir. Bu alt ya da yerel kültürler, öteki yöresel kültürlerle uyum
içinde olurlarsa ulusal kültür denen bütün sağlanmış olur. Önemli olan bu
ayrılıkların bütün ile temelde bir aykırılık, çelişki göstermemesidir.
6. Devingenlik ve
değişkenlik: Birey, kendisine bir kalıt olarak aktarılan kültürü yeniden
öğrenir, yaşar ve yaşatırken farkında olmadan onda küçük de olsa bazı
değişiklikler yapmakta ve kendisinden sonraki kuşaklara bu değişik biçimiyle
aktarmaktadır. Kültürün devingenliği bireyin yaşamı süresince etkisini
duyabileceği bir olgu olduğu halde, değişkenlik genelde çok yavaş oluştuğu için
dikkatlerden kaçmakta, bu nedenle de yok sayılmaktadır. Tarihsel süreç
incelendiğinde de dil, din ve gelenekler gibi ana kültür öğelerinin de değiştiği
görülmektedir.
Kültürün ögeleri
Kültür, belirli bir
kökten gelmiş bir toplumun “ana mayası” anlamındadır. Bir toplumun ana
mayasını, yani kültürünü; o toplumun dil, yazı, tarih, din, töre, edebiyat ve
sanat birliğinin toplamı belirler. Bir toplumun benliğini oluşturan bu ortak
değerler, o toplumun diğer toplumların kimliklerinden nasıl ve nerede
ayrıldığını belgeler. Bir toplumun üyesi olan her kişinin yapısında ve
benliğinde, o toplumun mayasından bir parça bulunur. Fransız ve Alman
kültürleri arasındaki ayrılıklar, bira mayası ile şarap mayası arasındaki
ayrılıklardan daha da derindir. Bunun gibi, Türklerin “ana mayası” da diğer
toplumların mayalarından ayrıdır. Bununla birlikte, yoğurt ve peynir
mayalarının bir kökenden gelmiş olduğu da unutulmamalıdır. Ancak, bir maya
yalnız başına bırakıldığında, “kendi kendini yer.” Bu bir dil sürçmesi
değildir. Maya içine katıldığı diğer maddeleri etkiler: Yoğurt mayası, sütü
yoğurda çevirir. Şarap mayası, üzüm suyunu şarap yapar. Eğer maya, içinde
gelişeceği, çoğalacağı ana maddeyi bulamaz ise, kendi kendini yemeye başlar.
Sonucunda da ölür. Üzüm suyuna yoğurt mayası katılırsa, sonuç ne şaraptır, ne
de yoğurt. Ne içilebilir, ne de yenilebilir. Mayanın canlı tutulabilmesi için,
sürekli olarak kullanılması gerekir. Yeni mayalanmış yoğurdun bir parçası
ayrılıp maya olarak saklanır. Böylelikle maya da kendini yenilemiş olur. Bir
toplumun kültürü de bundan farksızdır. Kullanılmayan kültür ölür.
Kültürü, taşıyıcısına
göre, egemenlik alanına göre, çıkış, yaratılış kaynaklarına göre, görünüşüne,
biçimine, bir başka anlatımla, kültürü kanıtlayan araca göre, iş görüşüne göre
değişik kullanım alanlarına göre tanımlanabilir. Bu görelilikleri daha
çoğaltmak, dahası değişkenleri kendi içinde bile sınıflamak olasıdır.
Bu değişkenlerden,
taşıyıcısına ve egemenlik alanına dayanarak, dört çeşit kültür kavramı
oluşturulabilir:
Bireysel kültür, esasında bireysel kültür, bir yakıştırma sıfattır. Yani bir bireye, içinde bulunduğu toplumun üyelerince, karşılaştırma yöntemiyle yakıştıran bir kimliktir, o bireyin içinde bulunduğu, yaşamını sürdürdüğü toplumun niteliğiyle birlikte bir anlam taşır.
Yöresel (bölgesel)
kültür, ulusal kültürün tabanını oluşturur.
Ulusal kültür, bir
toplumda yemek, giyinmek, barınmak, eğlenmek gibi gereksinmelerin elde
edilmesinde kullanılan bilgi, inanç, teknik, davranış duyuş ve ifade
biçimlerini içeren ve toplumun yapısını oluşturan kültüre, ulusal kültür
denilmektedir.
Evrensel kültür,
bilim, teknik, felsefe, ve din gibi kültür öğelerini içeren ve bir topluma özgü
olmayan, genel geçerlikli kültüre evrensel kültür denir.
“Evrensel kültür” bir
çağa ve bir tarihsel döneme dünya ölçüsünde hâkim olan, diğer kültürlere baskın
çıkan herhangi bir “çoğul kültür”dür. Örneğin bugün için bu anlamda “evrensel”
olan kültür, Batı kültürüdür. Fakat bu, Batı kültürünün hâlen yaşayan diğer
kültürlerden “üstün” ve “iyi” olduğu anlamına gelmez; sadece varolan diğer
kültürlere baskın çıktığı ve dünya ölçüsünde yaygınlaştığı anlamına gelir. Her
kültürün mâhiyeti gereği tarihsel olması, o kültürün belli bir zaman kesiti
içinde varlığını sürdürdüğü, yani yerini her an bir başka kültüre (o başka
kültüre kendinden pek çok şeyleri taşımış olsa da) terk edebileceği anlamına
gelir. “Evrensel kültür” teriminin kendisi, Aydınlanmacı Batı kültürünün bir
kültürel mirası olarak terminolojiye girmiştir. Bu yüzden, bu kültüre özgü
ideal ve ölçütlerle sınırlı bir anlam içeriğine sahip olmak gibi bir tek
yanlılığı ve manüpilatif bir işlevi vardır Yine bu yüzden, “evrensel kültür”ü,
tarihsel perspektif altında bakıldığında, herhangi bir “baskın ve hâkim kültür”
olarak anlamak uygun olur
Her hangi bir halk topluluğunu, millet yapan kültür değerleridir. Kültür; tarihi süreç içerisinde oluşur, milletler yaşadıkça o da yaşar. Dededen, atadan gelen kültürel değerler, yaşayan insanların duygu, düşünce ve yaşantılarıyla şekillenir zaman içerisinde gelişerek bazen de değişerek devam eder. Kültür değerleri hiçbir zaman statik kalmazlar devamlı değişim halindedirler. Bu değişim çok hızlı olmaz, yıllar bazen de yüzyıllar süreci içinde olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder