21 Ocak 2024 Pazar

John Locke Kimdir?

J. Locke (1632 -1704): J. Locke'e göre insan dünyaya geldiğinde zihni boş bir levha (tabuta rasa) dır. Zamanla duyumlar ve deney bu levhayı doldurur. J. Locke’un kullandığı deney kavramı bugün kullanı­- lan bilimsel yöntem olan deney değildir. Deney sözcüğüyle daha çok algı anlatılır. Locke’a göre iki çeşit deney (algı) vardır. Bunlardan birisi dış deney diye isimlendirilen ve dış dünyayı tanımamızı sağlayan deneydir. Diğeri ise zihnin çeşitli işlemlerini sağlayan iç deneydir.

Örneğin ağaç nesnesini görmek ve ağaç sözcü­ğünü duymak dış deneydir. Dış deneyle zihinde kavramlar oluşur. Kavramlar arasında bağ kurarak yargı oluşturmak ise iç deneydir. Örneğin ağaç kavramı ile canlı kavramı arasında bağ kurarak "Ağaç canlıdır." demek iç deneydir.

Locke’a göre insan zihnindeki tasavvurlar (idealar) yalın ve bileşik olarak iki çeşittir. Örneğin sıcak, soğuk, acı, katı, sevgi... yalın tasavvurlardır. Bileşik tasavvurlar ise zihinsel etkinlikle (soyutlama ve genelleme yoluyla) elde edilen tasavvurlardır. Örneğin soy, canlı, insanlık... Kavramları bileşik tasavvurlardır.

19 Ocak 2024 Cuma

Skolastik Düşünüş

Skolastik Düşünüş

Skolastik felsefe özellikle Ortaçağ’da kilise tarafından geliştirilmiş bir felsefe anlayışıdır. Hristiyanlığın monoteist (tek tanrıcı) din anlayışının dogmalarıyla Roma’nın politeist (çok tanrıcı) din anlayışının dogmaları birbiriyle uzlaşmazlığa düşmüştür. Önceleri Hristiyanlar ağır baskı ve kovuşturmaya uğramıştır. Daha sonra İmparator Konstantin’in Hristiyanlığı resmi din olarak kabul etmesiyle bu baskı bitmiştir. Bu olaydan sonra Hristiyanlık için düşünce devri baş­lamıştır. Bu dönemde üzerinde durulan temel konu Hristiyan dogmalarını Antik Felsefe’nin yardımıyla felsefi bir temele oturtmaktır. Bu döneme “Patristik" (kilise babaları) dönemi denir.

Patristik Felsefe Hristiyanlık ilkelerini (dogmaları) temellendirerek, Hristiyanlığı felsefi bir temele oturtma amacını güder. Artık felsefe tamamen dinsel bir nitelik kazanmış ve dinin hizmetine girmiştir. Böylece Ortaçağ boyunca sürecek olan dinsel felsefe başlamıştır. Artık felsefe yapanlar din adamlarıdır.

Ortaçağın asıl, kendine özgü felsefesi Skolastik felsefedir. Skolastik genel anlamda kilisenin denetiminde olan okullarda ve kilisenin otoritesini kabul eden üniversitelerde okutulan felsefedir. Bu okulların temel amacı din adamlarını yetiştirmek, dolayısıyla felsefe ve akıl yardımıyla inanç konularını anlaşılır yapmak ve bu konuları kanıtlamaktır. Skolastik belli bir zihniyetin ve bu zihniyeti oluşturan yöntemin de adıdır. Bu belirli bir otoriteye bağlanıp kendini her türlü eleştiriye kapatmaktır. Bu zihniyet, bir zamanlar her şeyi bilen insanların yaşamış olduğunu kabul eder. Şimdiki insanlara düşen görev, onların kitaplarını okumak, onları İyice öğrenmektir. Örneğin bu zihniyeti benimseyenler atın ağzında kaç diş oldu­ğunu öğrenmek için atın ağzına bakmazlar. O dö­nemde otorite kabul edilen Aristo’nun bu konuda yazdıklarına bakarlar.

Skolastik felsefenin temel konusu ‘Tümeller sorunu’ dur. Tümeller sorunu, tümel kavramların gerçek olup olmadıkları sorusu üzerindeki tartışmalardır. Bu sorun üzerindeki tartışmalarla ilgili olarak üç görüş ortaya çıkmıştır.

Kavram realizmi: Skolastiğin ilk döneminde etkili olan bu görüş, "Platon felsefesine dayanır. Tümel kavramlar bilincin dışında ve nesneden önce kendiliğinden bir gerçekliğe sahiptir. Tanrının varlığı da böyledir.

Konseptualizm: Aristo metafiziğine dayanan akımdır. Tümel kavramlar gerçektir ancak nesnelerin içindedir. Nesnelerden ayrı değildir, anlayışını öne süren görüştür.

Nominalizm (adcılık): Tümel kavramların insan aklının ürünü olduğunu ve nesnelere verilen adlardan ibaret olduğunu öne süren görüştür. Skolastiğin son döneminde felsefe ile dinin dolayısıyla akılla imanın birbirinden ayrılmasında, skolastiğin zayıflamasında etkili olmuştur. 

Cırcır Böceği

CIRCIR BÖCEĞI

Genç bir çiftçi hayatında ilk defa New York'a  gitmişti. Gökdelenlerin yüksekliği ve insanların çokluğundan şaşkına donmuştu. Kalabalık  bir bulvarda yürürken, kulağına aşina bir çirçir böceği sesi geldiğini  zannetti. Durdu ve dikkatle dinledi.! Evet, bu bir cırcır böceğiydi.!  Ses büyük bir mağazanın önündeki çalıların arasından geliyor gibiydi. Bunun üzerine bu büyük çalı kümesine yönelip bakınmaya başladı. Bir mağaza görevlisi dışarı çıkıp : "Yardımcı olabilir miyim?  " diye sordu. "Hayır, teşekkür ederim."  dedi genç adam. "Sadece şurada bir cırcır böceğinin sesini duyduğumu sandım". "Hayır" dedi görevli, "New York'ta bulunmaz". Genç çiftçi cırcır böceğini buluncaya kadar cırlak sesi takip etti, onu eline aldı ve "Tamam iste burada !" dedi. 

Genç adam  bu çalının önünden her saat binlerce insan geçmesine karşılık cırcır böceğini duyanın bir tek kendisi olmasına çok şaşırmıştı. Bunun üzerine küçük bir deneme yapmaya karar verdi. Elini cebine atıp bir çeyrek çıkardı ve havaya attı. Paranın kaldırıma vurduğu anda, düsen bozukluğu aramak için yürümekte olan 24 yaya durdu! 

Psikologlar genç adamın şahit olduğu olay için bir tanım kullanırlar. Buna Algıda seçicilik denir ve belli şeyleri görmek ve belli sesleri duymak için kendimizi eğitiriz anlamına gelir. 

Gökyüzüne bakıp kuşları algılayın, kırlara gidip çiçekleri algılayın, çocuklara bakıp saflıklarını, güzelliklerini algılayın, ağaçlara bakıp dallarını, yapraklarını algılayın. Hayvanlara bakıp doğallıklarını algılayın, insanlara bakıp güzelliklerini (mutlaka güzel tarafları vardır) algılayın. 

Algıladığınız yalnız para sesi olmasın.