Başlıca
temsilcisi Ockham’lı William olan öğreti. Bu öğretiye göre, kavramların zihin
dışında varlığı yoktur; gerçek olarak var olduklarından söz edilemez (bu, tümel
terimleri, tözler'in adları olarak kabul eden gerçekçi ya da platoncu görüşe
karşıttır). Ockham’lı William'ın adcılığı, varlık bilimsel (gerçek olarak var
olanlar yalnızca bireylerdir); ve hatta siyasal ve ekonomik (daha sonraları
İngiliz filozof Hobbes'un "ele geçirici bireyciliği" savunmasında
açıklığa kavuştu) özellikler taşır. Ama adcı düşünce akımının, kimi zaman
çeşitli ve beklenmedik biçimlere bürünerek çağdaş dönemde büyük ölçüde ortaya
çıktığını unutmamak gerekir. Matematik mantığın tekniklerinin, tutarlı ve
belirli bir programın dile getirilmesini olanaklı kılması, bu durumu daha da
pekiştirmiştir. "Issız manzaralardan zevk aldıkları
için” (Quine) adcı görüşe bağlanabilen düşünürler, “olanaklı olan her
yerde, çıkarsanmış soyut varlıkların yerine, mantıksal
kuruluşları" (Russell) koyarak bir "varlık bilimsel
azaltma'' işlemini gerçekleştirdiler.
Dünyanın
eşyasını azaltmayı amaçlayan bu programın gerçekleştirilmesinin örneği olarak,
Norbert Wiener'in ve K Kuratowski’nin, bağıntı kavramını, sınıfların sınıfı
kavramına ayrıştırmasını gösterebiliriz (Fundamenta Mathematicae,
1920).Buna göre, bir asimetrik bağıntı olan (R, düzenli çiftlerin bir sınıfı
olarak tanımlanabilir ama düzenli çift (a, b) de düzensiz sınıfların, düzensiz
sınıfı olarak tanımlanabilir. Demek ki bağıntılara ilişkin her söylem,
sınıfların sınıfları üzerine söylemin bir kısaltmasından başka şey değildir.
Böylece, kendinde bağıntıların var olduğunu kabul etmenin gereksiz olduğu ve
Ockham'ın usturasına göre bunların geçerliğinden söz edilemeyeceği gösterilmiş
oluyor. Bu açıdan, Hilbert'in sonlulukçu girişimi de adcı programın bir çeşidi
olarak görülebilir.
Ek Bilgi:
Nominalizm (Adcılık)
Genel
kavramları gerçek saymayıp birer addan ibaret bulan öğreti... XI. yüzyılın
sonunda Compiegne papazı Roscelin'in ileri sürdüğü adcılık öğretisine göre
genel kavramlar, birtakım seslerden başka bir şey değildirler. Bunlar,
insanların düşünce biçimlerine yakıştırdıkları birer addır ve hiç bir
gerçeklikleri yoktur. Gerçek olan bireysel olandır...
Roscelin'in
bu öğretisi kiliseyi temelinden sarsan bir düşünceydi. Çünkü dinler tümeller
üstüne kurulmuştu, başta Tanrı olmak üzere bütün dinsel kavramlar soyut ve
tümeldi. Genel kavramların gerçek sayılmaması dinin de gerçek sayılamayacağı
sonucunu zorunlu kılıyordu. Bu yüzden, hemen bütün ortaçağ adcılıkla
gerçekçilik'in kavgalarıyla yüklüdür. Genel kavramların gerçek olduğunu
sananlar gerçekçilik adı altında toplanmışlar ve Roscelin’in bu savına karşı
çıkmışlardır.
Ortaçağ
skolastiğinin ters terminolojisi adları savunanları gerçekçi, asıl gerçeği
savunanları ise adcı saymaktadır. Ortaçağın aydın düşünürü Abaelardus,
kilisenin büyük tepkisini doğuran adcılığı gerçekçilikle uzlaştırabilmek için,
açık anlamında adcılıktan yana olan kavramcılık (konseptüalizm) öğretisini
ileriye sürmüştür... Antik çağ Yunan düşüncesinde de Stoacılar ve Epikurosçular
adcıydılar.
Kinik
düşünür Antisthenes, Platon'un gerçek saydığı ideler için, "Atı pek iyi
görüyorum ama atlılığı göremiyorum" demişti. Öğreti, XIV. yüzyıl
Hıristiyan skolastik Aristotelesçilerince (adcı gezimcilik) yeniden ve daha
güçlü olarak canlandırılmış, dinle dünya işlerini ayıracak biçimde
yorumlanmıştır. XVIII. yüzyıl duyumcuları da (sansüalizm) adcıdırlar. Duyumcu
Condillac, "Tümeller addan başka bir şey olsalardı tümel olamazlardı"
demektedir.
Ek Bilgi:
Nominalizm Nedir?
Nominalizme
göre genel kavramlar (tümeller), bir takım seslerden başka bir şey değildirler,
bunlar insanların düşünce biçimlerine yakıştırdıkları birer addır ve hiçbir
gerçeklikleri yoktur.
XI.
yy da Compregne papazı Rascelin tarafından ortaya atılan bu düşünce kiliseyi
büyük bir ölçüde etkiledi. Çünkü bütün dinler temel kavramlar üzerine kuruluydu
ve bu düşünce böylece dini gerçek saymıyordu. Bu yüzden orta çağ boyunca
nominalizmi savunan kişiler ve buna karşın genel kavramlarının gerçek olduğunu
savunan “gerçekçiler”arasında kavgalar, tartışmalar olmuştur.
Platoncu
ve Aristotelesçi gerçekçiliğin bağnaz dinsel inançlarla bir arada düşünüldüğü
orta çağda nominalizm dinsel sapkınlık olarak nitelendirildi. Ama dinsel
sonuçlar bir yana, nominalizm, Platoncu gerçekçiliği düşünmenin ve genel
terimler kullanarak konuşmanın ön gerçeği olduğu savını reddeder. Öte yandan
Aristotelesçi gerçeklik kabul edilmiyor gibi görünse de Thomas Hobbes gibi
ılımlı düşünürler tikeller arasında bazı benzerlikler olabileceğini ve bunları
tanıtlamak için genel bir sözcüğün kullanılacağını yoksa konuşma ve düşünmenin
olanaksız olduğunu ileri sürerler
Adcılık
her ne kadar düşünmeyi ve konuşmayı zihinsel imgeler ya da dinsel terimler gibi
simgelerle açıklıyorsa da düşüncenin simgelerin doğru kullanımının ötesinde
kalan yanı adcılığı bir tür kavramcılığa yöneltir. Bu nedenle kavramcılık
arasındaki fark açık seçik belli olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder