Okul,
iş ve arkadaş çevremden edindiğim izlenim; sosyoloji ilminin toplum
tarafından yeterince tanınmadığıdır. Hâlbuki sosyoloji ilmi son derece
önemli bir ilim dalıdır ve bu nedenle de öğrenilmesi gerekir. İşte
bu yazının amacı Sosyoloji ilmini ana hatlarıyla bu bölümü okuyan ve
okumak isteyen öğrencilere tanıtmaktır. Sosyoloji ilmi tanıtılırken; önce
sosyoloji tarif edilecek, Sosyoloji ilmine önemli katkısı bulunan
düşünürlerin, düşüncelerine kısaca göz atılacak, ana sosyoloji teorileri
(yapısal fonksiyonalizm, çatışmacılık, sembolik etkileşimcilik) kısaca
tanıtılacak, Sosyoloji ilminin konularına ve araştırma sahalarına
değinilecek, Sosyolojik düşünme örneği verilecek, son olarak ise Sosyolojinin
amaçları ve sosyoloji öğrenmenin kazandırdıkları anlatılacaktır.
Sosyolojinin tarifi: Sosyolojinin
birçok tarifi bulunmaktadır, bu tarifleri şöyle gözden geçirebiliriz.
Sosyoloji,
insan cemiyetlerini ve bu cemiyetlerde meydana gelen çeşitli olayları
araştıran bir ilimdir.
Sosyoloji,
sosyal olayların pozitif ilimidir.
Sosyoloji,
sosyetelerin (cemiyetlerin) ve burada cereyan eden din, hukuk, sanat,
ekonomi gibi sosyal olgularının ilmidir.
Sosyoloji,
normatif olmayan (değer hükmü koyucu olmayan) ve deneye dayalı olan bir
sosyal olaylar ilmidir.
Sorokin’e göre sosyoloji, “Her kategoriden
sosyal olayların genel karakterlerini inceleyen, onları birleştiren,
münasebetlerin ve bağıntıların ilmidir.”
Giddes’e göre sosyoloji, “Toplumu,
grupları, toplumsal ilişkileri ve kurumları sistematik olarak inceleyen
bir bilim dalıdır"
Görüldüğü gibi
sosyolojinin çeşitli tarifleri bulunmaktadır, fakat bu tariflerden
daha çok ihata edici, en yeni, ayırt edici olanları Sorokin ve Giddens’e
ait olanlardır.
Sosyoloji ilmine katkısı bulunan düşünürler ve bunların
düşünceleri: Sosyoloji
ilmine katkısı bulunan birçok düşünür bulunmaktadır, fakat onların
hepsini burada tanıtmak bu yazının boyutlarını aşacağından önemli
gördüklerimizi tanıtmak istiyorum.
Saint-Simon: Saint Simon’un önemi Sosyoloji
ilminin kurucusu olmasından kaynaklanır. Endüstri toplumu kavramını ilk
ortaya atan sosyologdur. Ahlak ve felsefenin insan ve toplum konularını
kendi açılarından yani bağlı kaldıkları evrensel ve edebi öğretiler
açısından inceleme ve değerlendirmelerine karşı koyan Saint Simon
toplumsal gerçeği kendi özel dinamizminden itibaren açıklamak gerekir
düşüncesini oluşturdu ve savundu. Sait-Simon, sosyalizmin olduğu kadar
kapitalizminde ideloğu olarak görülebilir; onu hem pozitivizmin ve
teknokratizmin hem de enternasyonalizmin öncüsü olarak
sayabiliriz. Onun düşüncesindeki temel özellik, derebeyleri, soylular ve rahipler gibi asalak sınıflara karşı toplumda üretici, endüstriyel sınıfların egemenliğinin kurulması isteğidir.
sayabiliriz. Onun düşüncesindeki temel özellik, derebeyleri, soylular ve rahipler gibi asalak sınıflara karşı toplumda üretici, endüstriyel sınıfların egemenliğinin kurulması isteğidir.
Aguste Comte: Comte evrimci bir düşünürdür.
Tarihi bir ilerleme süreci olarak görür ve dolayısıyla iyimserdir. Onun üç
hal kanunu olarak anılan evrim kuramına göre toplumlar; teolojik aşama,
metafizik aşama, pozitivist aşama olmak üzere üç aşamadan geçerler. Onun
sosyoloji yaşadığı dönemin bir yorumudur. Bugün dünyada Comte’un fikirleri
sosyologlar arasında fazla taraftar bulamamaktadır. Comte’un sosyolojiye
katkılarını şu şekilde özetlemek mümkündür.
(1)
Sosyolojinin isim babasıdır.
(2)
Toplumun felsefi, dini, ahlaki yorumuna karşı, bilimi öne çıkarmıştır.
(3)
Yapı ve süreç olarak, insani sistemin doğasını vurgulamıştır.
Emile Durkheim: Durkheim, ilk sosyoloji
profesörüdür. Sosyolojinin bağımsız bir disiplin olarak kurulmasında son derece
önemli bir yeri vardır. Durkheim, sosyolojiye bilimsel statüsünü kazandırmaya
çalışmıştır. Ona göre sosyoloji psikolojiden farklı olarak, bireysel
bilinçle değil, “kolektif bilinç” ile ilgilidir. O’na göre kolektif
(ortak) bilinç bir toplumun ortalama üyelerinin ortak inanç ve
duygularıdır. “Toplumsal İşbölümü” onun doktora tezidir. Bireylerin bir
toplumu nasıl oluşturduğunu anlamaya çalışır. Toplumsal varlığın olmazsa
olmazı uzlaşma nasıl gerçekleşmektedir? Bir diğer ifade ile toplumu bir
arada tutan ana unsurlar nelerdir? Durkheim bu soruların cevabını arar.
Durkheim’in sosyolojiye bir başka önemli katkısı intihar
çalışmasıdır. Ayrıca Durkheim’in din ve yöntem konusundaki görüşleri halen en çok tartışılan konular arasındadır.
çalışmasıdır. Ayrıca Durkheim’in din ve yöntem konusundaki görüşleri halen en çok tartışılan konular arasındadır.
Max Weber: Max Weber hala en etkili
sosyologlardan birisidir. Son derece verimli bir yazardır; ancak bir o
kadar karmaşıktır. O sosyolojinin, toplumsal yaşamın önemli yüzleri arasındaki
nedensel ilişkileri anlaması gerektiğini vurgulamıştır. Örneğin “Din
ekonomik değişmeyi nasıl etkiler?”, “Bürokrasi bir toplumu nasıl
biçimlendiriyor?” gibi. Weber, sosyolojinin değerden bağımsız olması
konusunda ısrarlı olmuştur. Yani sosyoloji toplumun ne olması gerektiğini
değil, ne olduğunu incelemelidir. Weber, ayrıca geliştirdiği ideal tip
bürokrasi kuramı ve kapitalizmin kişilik tipini ortaya koymaya amaçlayan
Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu çalışmaları ile hala sosyal teorinin
en önemli referanslarından biri olmaya devam etmektedir.
İbn Haldun: İbnı Haldun’nu
ünlü kılan hiç şüphesiz ki abidevi eseri Mukaddimedir. O bu yapıtını dünya
tarihine bir giriş olarak yazmıştır. Kitap tarih felsefesi ve sosyoloji
alanında yazılmış özgün bir eser olarak bilim ve düşünce tarihinde
müstesna bir yere sahiptir. İbnı Haldun tarihi ve tarihsel olayları,
sosyal bilimin temeli olarak görmüş ve bu şekilde ilk kez batı
sosyolojisinden çok erken bir dönemde, deneysel ve teorik
sosyolojinin temellerini atmıştır. O, ortaya attığı düşünceleri sürekli
olarak tarihi olayların tanıklığına başvurarak, düşünsel bir kurgu
olmaktan çıkarmaya çalışmıştır. Üstelik bunu yaparken uzun vadeli bir perspektif
kullanarak, tarihsel olayların ayrıntılarına boğulmamıştır. Bu bakımdan o,
tarihçi ve sosyolog kişiliğini Mukaddimede gerçek bir senteze
ulaştırmıştır. Mukaddimeyi isteyen tarih kitabı olarak, isteyende
sosyoloji kitabı olarak okuyabilir.
Ana sosyoloji teorileri:
Sembolik Etkileşim Teorisi: Sembolik
etkileşimciler, “şeylere atfettiğimiz anlamlar” olan sembolleri, toplumsal
yaşamın temeli olarak görürler. Onlara göre, anlamlar, bireyler arasındaki
etkileşimin sonucunda oluşurlar. Toplum, bu etkileşimin bir ürünü olarak
görülür. Sembolik etkileşimcilik şu üç önermeye dayanır:
(I)
İnsanlar şeylere karşı, şeylerin kendilerinde ifade ettiği anlamlara göre
tavır alırlar.
(II)
Bu anlamlar, birinin muhataplarıyla olan etkileşiminden çıkarsanır.
(III)
Bu anlamlar yorumsal bir süreçte değişime uğrar.
Sembolik
etkileşim şeklinde bir örnek bir olayı Polama şöyle analiz eder; Bazıları
için yılan, iğrenç bir sürüngen, doğa bilimciler
için
ise doğanın dengesindeki esas halkalardan biridir. Bir insanın
bahçesinde gördüğü zararsız bir yılanı düşünmeksizin öldürmesi ya da
doğanın güzelliğinden büyülenmişçesine seyretmesi, o kişinin bu nesneye
atfettiği anlama bağlıdır. Bireyin iradesinin aşırı önemsenmesi ve sistematik
bir çerçeveye sahip olmadığı gerekçesiyle sembolik etkileşim teorisi
geçmişte eleştiriye uğramıştır.
Yapısal-Fonksiyonalist Teori: Yapısal
fonksiyonalist teoride, toplumlar birer bütündür ve birbiriyle ilişkili
parçalardan meydana gelen sistemlerdir. Her parçanın anlamı, yalnızca
sistem içinde özel bir işlevi yerine getirdiği bütünle ilişkisi içinde
ortaya çıkar.
Bu
teori, daha çok mikro düzeyde analiz yapan sembolik etkileşimcilerden
farklı olarak, sosyolojinin odak noktasını makro
analize çevirmiştir. Fonksiyonalist teori, yapı ve düzen
kavramlarına vurgu yapar ve toplumu kendi içinde birbiriyle bağlantılı bir
sistem olarak görür.
Çatışma teorisi: Yapısal fonksiyonel modelin
istikrar ve uzlaşma gibi vurgularına karşılık, çatışmacı sosyologlar,
toplumsal dünyayı sürekli bir mücadele alanı olarak görürler. Çatışmacı
perspektife göre toplusal davranış, en iyi birbiri ile yarışan gruplar
arasındaki gerilim ve çatışma açısından anlaşılabilir. Çatışmalar şiddet
gerektirmez. İşgücü müzakerelerinden, dini gruplara kadar çatışmalar her
yerde bulunabilir.
Sosyoloji ilminin konuları ve araştırma sahaları: Kısa olarak
sosyolojinin konusu, sosyal bünye ve sosyal değişmedir. Sosyoloji
çok geniş bir sahaya sahip ilim dalıdır. Bir yazarın ifadesiyle “bugün
güneşin altındaki her şeyin sosyolojisi vardır” Bu geniş ilgi sahasına
rağmen sosyoloji ilminin inceleme sahalarını şöyle sıralayabiliriz:
Sosyal yapıların incelenmesi (Sosyal Morfoloji): Grubu meydana
getiren birimlerin birbirine göre durumları, coğrafi çevreye
göre durumları, bir arada görünüşü, o grubun maddi yapısını oluşturur. Bu
maddi yapının incelenmesine sosyal morfoloji denir ve sosyal şekil bilgisi
demektir.
Sosyal fonksiyonların incelenmesi (Sosyal
Fizyoloji): Sosyolojinin bu kolu, cemiyetin birer organı durumunda
bulunan sosyal kurumların işleyişini inceler. Aile, dil, din, ahlak,
hukuk, gelenek, eğitim, siyaset, ekonomi gibi sosyal kurumların doğuş,
gelişme ve fonksiyonlarını inceler.
Sosyal
problemlerin incelenmesi: Sosyal problemler bütün huzursuzluk halleridir.
Değişmenin büyüklüğüne ve hızına göre sosyal problemler artar. Cemiyet,
çözüme ulaşma yolları arar. İntibaksızlığın ferdi veya kolektif olduğu
malumdur. Ferdi intibaksızlık psikolojiyi ilgilendirir. Fakat makineleşme
ile işsizliğin artması, fiyat hadiselerinden doğan ekonomik problemler ve
benzeri çeşitli olaylar sosyolojinin inceleme alanına girer. Çağdaş
sosyolojinin bilhassa bu gibi problemlerin çözümüne yönelmiş
olduğunu söyleyebiliriz.
Sosyal Olaylarla Çeşitli Dinamikler Arasındaki
Münasebetlerin İncelenmesi:
Sosyal
olaylar arasında ve onlarla çeşitli dinamikler arasında ilgi ve
bağıntı vardır. Enflasyon ile suç arasında, savaş ile sefalet, barış ile
refah arasında ilgileşim vardır. İlgileşim çeşitli şekillerde olabilir.
Yeni sosyolojinin burada dikkat ettiği nokta ircacı ve doktiriner
teşebbüse kaçınılmamasıdır.
Sosyolojik düşünme örneği: Athoyn GİDDENS’ten
bir örneği aktaralım. Sıradan bir şeyi, bir fincan kahve içmeyi ele
alalım. Hiçte ilginç görünmeyen böylesi bir davranış biçimi hakkında,
sosyolojik bir bakış açısıyla söyleyecek ne bulabiliriz? Pek çok
şey Öncelikle, beyin üzerinde uyarıcı bir etkisi olan kafein içeren
kahve, keyif verici bir maddedir. Pek çok kişi kahveyi,
sağladığı “fazladan uyanıklık” için içer. İş yerindeki uzun günler ve ders
çalışmakla geçen geceler kahve molalarıyla daha çekilir hale gelir. Kahve
alışkanlık yaratan bir maddedir, ne ki batı kültüründe kahve tiryakileri
birçok insan tarafından uyarıcı kullananlar dize görülmezler. Alkol gibi
kahvede toplumun kabul ettiği bir uyarıcıdır, oysa örneğin marihuana böyle
kabul gören madde değildir. Yine de marihuana, hatta kokain kullanımını
hoş gören, ancak hem kahve hem de alkole soğuk bakan toplumlar vardır.
Sosyologlar niye böyle karşıtlıklar olduğuyla ilgilenirler.
İkincisi, bir fincan kahve içen biri, dünyanın
bütününe yayılan karmaşık bir toplumsal ve ekonomik ilişkiler kümesi
içerisinde yer almaktadır. Kahve, gezegenimizin en zengin ve en yoksul
bölgelerindeki insanları birbirine bağlayan bir üründür, zengin ülkelerde
büyük miktarlarda tüketilir, ancak esas olarak yoksul ülkelerde üretilir.
Kahve, petrolden sonra uluslar arası ticaretteki en değerli maldır; pek
çok ülke için, dış ticaretten elde edilecek en yüksek kazancı sağlar.
Kahvenin üretimi, taşınması ve dağıtımı, kahveyi içen kişiden
binlerce kilometre uzaktaki insanlar arasındaki sürekli etkileşimleri
gerektirir. Böylesi küresel etkileşimlerin incelenmesi, yaşamlarımızın pek
çok yönünün artık dünya ölçeğindeki toplumsal etkenler ve iletişimler
tarafından etkilenmesi yüzünden, sosyolojinin önemli bir ödevidir.
Üçüncüsü, bir fincan kahve yudumlamak, bütün
bir geçmiş toplumsal ve ekonomik gelişme süreçlerini varsayar. Şimdilerde
Batı beslenme biçiminin çok bilinen diğer kalemleriyle –çay, muz, patates
ve beyaz şeker gibi- birlikte kahve ancak 1800’lerin sonlarından
başlayarak çokça tüketilir hale gelmiştir. Kahvenin kökeni Ortadoğu olsa
da, kitlesel tüketimi, yaklaşık yüzeli yıl kadar önce, Batının sömürgeci
yayılma döneminde başlamaktadır. Batı ülkelerinde bizim içtiğimiz kahvenin
neredeyse hepsi, Avrupalılar tarafından sömürgeleştirilmiş bölgelerden
(Güney Amerika ve Afrika) gelmektedir; kahve hiçbir biçimde, Batı beslenme
biçiminin doğal bir parçası değildir.
Dördüncüsü, kahve küreselleşme,
uluslar arası ticaret, insan hakları ve çevrenin yok edilmesi hakkındaki
çağdaş tartışmaların merkezinde yer alan bir üründür. Kahve,
yaygınlaştıkça “markalaşmış” ve siyasallaşmıştır. Tüketicilerin hangi çeşit
kahveyi içecekleri ve kahveyi nereden satın alacakları
konusundaki seçimleri, yaşam biçimi tercihleri haline gelmiştir. İnsanlar
yalnızca organik kahve, doğal yollardan kafeinsizleştirilmiş kahve ya da
“adil bir biçimde alınıp satılan” (gelişmekte olan ülkelerdeki küçük kahve
üreticilerine piyasa fiyatının tamamını ödemek üzere geliştirilen
mekanizmalar yoluyla) kahve içmeyi tercih edebilirler. Starbucks gibi,
“şirketleşmiş” kahve zincirleri yerine “bağımsız” kahvecileri desteklemeyi
tercih edebilirler. Kahve içenler, insan hakları ve çevre sicilleri kötü
olan ülkelerden gelen kahveyi boykot etmeye
karar verebilirler. Sosyologlar küreselleşmenin, insanların gezegenin uzak köşelerinde ortaya çıkan sorunlar hakkında bilinçlenmelerini nasıl artırdığını ve onları yeni ortaya çıkan bilgileri kendi yaşamlarında kullanmaya nasıl yönelttiğini anlamaya çalışırlar.
karar verebilirler. Sosyologlar küreselleşmenin, insanların gezegenin uzak köşelerinde ortaya çıkan sorunlar hakkında bilinçlenmelerini nasıl artırdığını ve onları yeni ortaya çıkan bilgileri kendi yaşamlarında kullanmaya nasıl yönelttiğini anlamaya çalışırlar.
Sosyolojinin amacı ve sosyoloji öğrenmenin gerekleri:
Sosyolojinin amacı, toplumu ya da
toplumsal ilişkileri bilimsel olarak incelemek, kalıplaşmış
düzenliliklerden hareketle bu konulardaki toplumsal kurallara ve yasalara
ulaşmaktır.
Sosyoloji öğrenmenin gerekleri;
(1)
İyi Sosyoloji eğitimi almış birey, toplumsal hayat hakkında eleştirel
düşünmeyi/sorgulamayı öğrenir.
(2) Sosyolojik
hayal gücü insanlara günlük bakışın ötesine geçiş imkânı sağlar. Toplumsal
ve kültürel ilişkiler hakkında farkındalığımızı artırır. Duygularımızı
keskinleştirip, gözlerimizin daha çok açılmasına yardımcı olur. Daha önce
görmediğimiz insanlık durumlarını keşfedebiliriz.
(3)
Sosyolojik düşünmek baskıcı bir dünyayı esnekleştirir. Bize dünyanın şimdi
olduğundan farklı bir dünya olabileceğini gösterir.
(4)
Sosyolojik düşünme sanatını öğrenen insan daha az maniple edilebilir.
(5)
Sosyoloji, çevremizdeki insanları, onların hasletlerini, düşlerini, kaygılarını
ve acılarını daha iyi anlamamızı sağlar. Empati yeteneğini güçlendirir.
Öteki toplumlar ve gruplar hakkında bilgimizi artırır. Korku ve zıtlaşma
yerine, hoş görüyü teşvik eder. Özgürlüğümüze katkıda bulunur. (
Sosyoloji, bu sebeple sık sık politik ihanetle suçlanır.)
(6)
Sosyolojik düşünmek, sosyal değişmeyi teşvik eder. Sistemin işleyişi hakkında
ne kadar bilgiye sahip olursak, onu değiştirebilecek gücümüz o kadar çok olur.
(7)
Sosyolojik perspektif, hem sınırlarımız hem de imkânlarımız hakkında
farkındalığımızı artırır. İçinde yaşadığımız toplumun işleyiş kalıplarını
anlamamızı sağlar.
(8)
Sosyoloji, insan eylemlerini geniş çaplı oluşumların öğeleri olarak görme
alışkanlığı kazandırır.
(9)
Sosyolojik hayal gücü, tarihsel dönemlere ve bu dönemlerin olgularına çok
sayıdaki insanın meslekleri ve iç yaşamları açısından bakabilme yeteneğini
kazandırır.
(10)
Sosyoloji, bugüne kadar tartışmasız doğru kabul edilen inançları
eleştirme, kesin olduğu iddia edilen görüşleri çözümleme ve
sorgulama alışkanlığı kazandırır.
(11)
Sosyoloji sosyal bilimlerin bir şemsiyesidir. Bu şemsiye altında yer alabilecek
tarih, hukuk, coğrafya, psikoloji, iktisat gibi
sosyal
ilimlerin açık ve seçik olarak gelişebilmeleri, bu bilimlerin
sosyoloji ile sıkı ilişki kurabilmelerine bağlıdır.
Kaynaklar :
Doğan
ERGUN 100 Soruda Sosyoloji El Kitabı Gerçek Yayınevi
Prof.Dr.
Gönül İÇLİ Sosyolojiye Giriş Anı yayıncılık
Anthoyn
GİDDENS Sosyoloji Ayraç Yayınevi
Sosyolojiye
Giriş Martı Kitap Yayınevi
Stephan
COLE Sosyolojik Düşünme Yöntemi Sosyoloji Bilimine Giriş Vadi Yayınları
Zygmunt
BAUMAN Sosyolojik Düşünmek Ayrıntı Yayınları
Veysel
BOZKURT Değişen Dünyada Sosyoloji Temeller Kavramlar Kurumlar Alfa
Kitapevi
Prof.Dr.
Mustafa E.Erkal SOSYOLOJİ (TOPLUMBİLİM) Der Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder