Başlangıçta
bütün bilimler, felsefenin alanı içerisinde yer alan farklı düşünce
alanları olarak var olmuşlardır. Bu bağlamda filozof, hemen her bilim
alanıyla ilgili olan ve her var oluş durumuna kafa yoran insan demektir.
Mesela Aristoteles, hemen her konuda kitap yazmış olan ve bu kitapları,
yazılmış oldukları bilim alanlarında referans kabul edilen bir filozof
olarak bu filozof tipine örnek gösterilebilir.
Bilimsel
bilgi geliştikçe, zamanla bilim dalları felsefeden "bağımsızlıklarını"
ilan etmişlerdir. Örneğin daha önce "doğa felsefesi" olarak
anılan fizik, arkasından kimya, biyoloji ve diğer fen bilimleri tek tek
felsefeden ayrılmış ve başlı başına birer disiplin olarak ortaya
çıkmışlardır. Bunun ardından da sosyal bilimler, felsefenin etkisinden
çıkmaya başlamışlardır. Bu gelişmelerin ardından 19. yüzyılda, felsefe
neredeyse etkisiz ve gereksiz duruma gelmiştir. Bu
zamandan sonra filozoflar, bilimlerin sınıflandırılmasıyla uğraşmaya
başlamışlardır. Hem felsefeden kopan, hem de birbirlerinden olabildiğine
uzaklaşan bilimler, bir bütün olan evreni parçaladıkları gibi, insan
kafasında da bütün bir evren kavramı oluşturamıyorlardı. Bu parçalanmışlık
sanayi dünyasına, toplum hayatına ve hatta insan şahsiyetine bile
yansımıştı. Felsefe, bilimleri sınıflandırarak onlar arasındaki ortak
noktaları ve bağları göstermek, bilimleri birbirlerine yaklaştırmak
istiyordu. Bütün bilimler varlık alanının değişik var olanları
ile ilgileniyordu. Bütün bilimler hedefte, metot ve bilimsel tavırda
da birleşiyordu. Sınıflandırma bunu daha da açıkça ortaya koyacaktı.
Bu dönemde iki Alman'ın yaptığı bilim sınıflandırması çok tanınmıştır. Kantçı filozoflardan Wilhelm Windelband, bilimleri yöntem bakımından apriori (rasyonel) ve empirik (deneye dayalı) bilimler diye ayırmıştır. Rasyonel bilimler matematik ve felsefe idi. Deneye dayanan bilimler de ikiye ayrılıyordu: tarih bilimleri ve doğa bilimleri. Bu son ayrım metottan ziyade konu farklılığından kaynaklanıyordu. Wilhelm Dilthey de bilimleri metot bakımından ikiye ayırmıştır: manevî bilimler ve doğa bilimleri. Manevî bilimler anlama metodunu, doğa bilimleri ise açıklama metodunu kullanıyordu. Dil, edebiyat, sanat felsefe, hukuk ve bütün tarih bilimleri manevî bilimlerden sayılmıştır. Ancak burada mesela psikoloji her iki bilim grubunda yer alırken, mantık ve matematik bilimleri de arada kalmıştır. Bilim sınıflandırmalarıyla bir sonuca ulaşamayan felsefe, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında bilimlerin yöntemlerini eleştiren bilim teorisi ile uğraşmıştır. Şu da unutulmamalıdır ki tarihin birçok noktasında bilim tarihi ile felsefe tarihi özdeşleşir. Aralarında bir mesafenin açıldığı 19. yüzyıldan sonra da bilimsel verileri toplayarak varlık dünyası hakkında genel bir açıklama yapma çabasına giren felsefe, şimdi bilime yaklaşmaya çalışmaktadır. Einstein, Max Born, Niels Bohr, Heisenberg, Schrödinger, J. Monad gibi son yüzyılın tanınmış bilim insanları, kendi alanlarında felsefi kitaplar yazmışlardır. Bacon'ın tümevarım, Galile'nin deney ve matematik yöntemlerini kullanan bilim, 18 ve 19. yüzyıllarda büyük başarılar elde etmiştir. Newtoncu pozitivist bilim görüşü bilimin dışarıdaki nesnel olguyu tam olarak yansıttığını söylemektedir; ancak 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarındaki kuvantonlar alanındaki buluşlar ve Einstein'ın relativite teorisi, pozitivist bilim görüşünü sarsmaya başlamıştır.
Bilim,
dış olguların doğru bir tasviri olmayabilirdi. Varlık dünyasına
yüklediğimiz kavramlar doğru olmayabilirdi. Üç boyutlu zaman yerine dört
boyutlu zaman, düzlem geometrisi yerine eğri geometriler, modern fizikte
elektronun dalga olarak mı? tanecik olarak mı? alınacağı şeklinde birçok
soru çıktı. Tümevarım yöntemine uymayan ve araştırılması gereken birçok
fiziksel olgu vardı. Değişmez, evrensel bilgiler sistemi olarak
savunulan bilime, değişme fikri geldi. Peirce: "Bilim değiştiği için
bilimdir." dedi. Bilimcilerin fikri de yanlış olabilirdi. Bacon'ın:
"Soruları doğaya sorup geçerli olmadıkları taktirde fikrimizi
değiştirmeye hazır olmalıyız." ilkesi gündeme geldi. Bilim,
dünyanın yapısının içinde var olan yasaları mı ortaya koyuyordu?, yoksa
insan kendi
kafasındaki yasaları mı dünyaya yansıtıyordu? Kişi kendi zihnine uygun (öznel) açıklamalar yaptığı zaman nesnelliğin ters görünüşleri ile, tam nesnelliğe uygun açıklamalar tutarlı giderken buraya uymayan gerçek kümeleriyle karşılaşıyordu. Kant'ın "doğru hem dış dünyanın hem de insan düşüncesinin ortak ürünüdür" şeklinde klasik görüşü hemen hemen aynen Einstein tarafından da savunuluyordu. Bilimle felsefe, tekrar birbirine yaklaşıyordu. Ancak, bilimle felsefenin ana farklılıkları da şu noktalardadır:
kafasındaki yasaları mı dünyaya yansıtıyordu? Kişi kendi zihnine uygun (öznel) açıklamalar yaptığı zaman nesnelliğin ters görünüşleri ile, tam nesnelliğe uygun açıklamalar tutarlı giderken buraya uymayan gerçek kümeleriyle karşılaşıyordu. Kant'ın "doğru hem dış dünyanın hem de insan düşüncesinin ortak ürünüdür" şeklinde klasik görüşü hemen hemen aynen Einstein tarafından da savunuluyordu. Bilimle felsefe, tekrar birbirine yaklaşıyordu. Ancak, bilimle felsefenin ana farklılıkları da şu noktalardadır:
- Her
bilimin konusu bellidir; doğa olayları ve insanların sosyal ilişkilerinden
ortaya çıkan olaylar çeşitli bilimlerin konusunu oluşturur. Her bilimin
konusu sınırlıdır. Felsefenin konusu ise evrenseldir; her şey felsefeye
konu olabilir.
- Bilim
ve felsefenin esas farkı metot yönündendir. Bilim olgularla hareket eder
ve ulaştığı sonuçları olgularda temellendirir. Felsefe ise eskiden beri
olguların yanında mantıksal çözümlemeye, kavramsal düşünme ve bazen de
spekülasyona dayanır. Felsefede mantıksal çözümleme o kadar önemlidir ki,
B. Russel 1914 yılında mantığı felsefenin özü olarak nitelemiş, R.
Carnap ise felsefeyi mantıktan ibaret saymıştır. Bilim felsefesi, bu konuda
görüş bildiren, teoriler ileri süren filozoflara göre değişir.
Yeni pozitivistler onu, bilimin dilsel yapısını çözümleme, eleştirme ve
aydınlatma olarak tanımlarken; başka düşünürler bilimsel yöntemin
değerlendirilmesi veya doğruluğun ne olduğunu araştıran disiplin diye
tanımlayabilirler.
Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/felsefe/11915-felsefe-platformu-felsefe-hakkinda-makaleler.html#ixzz3OASb8Wzg
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder