10 Haziran 2020 Çarşamba

Dil ve Düşünce

DİL VE DÜŞÜNCE
Dil, 19. yüzyıldaki incelemelerle bilimsel bir kimlik kazanmıştır. Ferdinand de Saussure'nin etkisiyle dilbilim, bağımsız bir kimlik kazanmanın yanında düşüncenin de yönünü değiştirmiştir. 20.
yüzyılda ortaya çıkan Analitik Felsefe, dilbilimin "düşünceye" yaptığı etkisinin bir kanıtıdır. Dil üzerine ve dil sorunlarıyla ilgili tartışmalar modern dönemin bir ürünü değil, tartışmaların tarihi Antikite'ye kadar gider. Dil sorunlarıyla ilgili en yoğun tartışmalar, "dil ve düşünce" ilişkisi ve "dilin varlığı"na yöneliktir. J.V. Vendryes, Dil ve Düşünce kitabında bu iki sorunu birlikte ele alıyor. Vendryes'in çalışmasının gösterdiği, dil ve düşünce ilişkisinin çözümlenmesi dilin varlığına dair birşeyler bulmamıza yardımcı olabilir. Aynı zamanda yazar, dilin nasıl ortaya çıktığı sorusuna net bir cevap verilemeyeceğini, çünkü en eski dillerin bile bize dilin ortaya çıkışıyla ilgili somut bilgiler vermediğini söyler. Yazar, dilin varlığına yönelik varsayımlardan kaçınarak, dil ve düşünce ilişkisi üzerine yoğunlaşır. Vendryes, dil ve düşünce ilişkisinde dile öncelik verir:
"Düşünce, dile dayanarak, daha doğrusu dille kaynaşarak görevini yapabilir."
 Bu alıntı, bir soruya kapı aralar: Düşünce dile dayanıyorsa, dil nasıl ortaya çıkmıştır? Cevabı yazardan dinleyelim:
Dil, insan gereksinimlerine göre kurduğu ve geliştirdiği toplumsal bir kurumdur. İnsan, dili nasıl kurdu? Bu noktada yazar, " Dil yaratılabilmesini sağlayan bir göstergeler dizgesi kurabilmek için insanın doğal olanakları neydi? sorusunu sorar. Vendryes, soruya şöyle cevap verir:
Duyular ve her şeyden önce işitme ve görme organları. İki türlü dil bunun sonucu: sözlü-   sesli, yani eklemli dil ve el kol, yüz hareketlerine dayanan görme dili. İnsanın düşüncesinin farkındalığına varabilmesini sözlü dile bağlar Vendryes. Çeşitli hareketlerle, homurtularla vb. sesler çıkartarak insanın düşüncesinin bilincine vardığını söyler. Vendryes, ilk insanların ortaya çıkardığı sözlü dil, bir evrim sonucu seslerin ve hareketlerin anlamla donatılması sonucunda "dil"in ortaya çıktığını savunur. Dilin varlığına ilişkin; dili toplumun mu yoksa dil mi toplumu ortaya çıkardığı sorusuna varsayımdan öteye geçemeyeceği için çocuksu olarak cevap veren Vendryes, evrimci tarih anlayışının varsayımlarından yararlanır. Vendryes, sözlü dilin "dil" haline dönüşmesinde insanın doğayı tanıması ve anlamlandırmasının önemine dikkat çeker.
"İnsan beynindeki kelimeler nesnelerin imgeleriyle birlikte doğmuştur."
İmdi, yazardan yapılan bu alıntılar dil ile düşünce arasında çelişik bir durum barındırır. Yazar, düşüncenin ortaya çıkışını dile bağlar. Sözlü dilin ortaya çıkması ve gelişmesi sayesinde düşüncenin vücut bulduğundan bahseder. Acaba kelimelere sahip olmadan düşüncenin varlığı mümkünmüdür? İnsan dile dayanmadan, anlamını dilde pekiştirmeden düşünce eyleminde bulunmasının imkanı nedir? Saussure, dilbilimi göstergebilimin bir parçası olarak görüyordu. Her şeyin göstergelerden oluştuğunu dolayısıyla dilbilimde göstergebilimin içinde kendisine yer buluyordu. Göstergeler (gösteren-gösterilen), anlamını nerede bulur? Sorulara cevap olarak, anlamını dilde pekiştirmeyen hiçbir gösterge yoktur. Dolayısıyla düşünce dil ile varlık bulur. Ancak düşüncenin dil ile varlık bulması, dilin düşünceyi iletmeye yönelik, düşüncenin somutlaşmasını sağlayan araçsal bir görevde olduğuna değil, dilin, valığa öz/gürlüğünü vermesi düşüncesine dayanarak dilin düşünsel eyleme varlık kazandırdığından bahsediyorum. ( Friedrich Nietzsche, insan konuşan bir hayvandır)
Yukarıda yapılan alıntıya başka bir yorumlama getirirsek, insanın nesneyi tanıması ve adlandırmasının bir sonucu olarak dilin varlığa geldiğini savunur. Düşüncenin önceliğini vurgulayan bu yaklaşım, insanın doğuştan düşünce yetisini elinde bulundurması görüşünü savunmakla bir tutarlılık kazanabilir. Eğer insan doğuştan düşünce yetisini elinde bulunduruyorsa, insana düşünme yetisini veren aşkın bir varlığın kabulü elzem bir hal alıyor. Bu da dil ile metafiziğin ilişkisini ortaya çıkarır. Yazar, düşüncenin doğuştan geldiği teorisini sözlü dile ilişkin açıklamalarında ortaya koyduğu evrimsel tarih anlayışı nedeniyle kabul etmez. Dolayısıyla, dil ile düşünce arasındaki ilişkiyi açıklama noktasında net bir tavır belirleyemez  Vendryes. Bu varsayımda bulunmamın
sebebi, yazarın kendisidir:
Düşünmek için dil gereklidir, düşünceyi ifade edebilecek bir kalıp olmayan yerde düşünce    de doğamaz. Vendryes, burada dilin önceliğine vurgu yapar. Düşünce ile dil arasındaki ilişkiye yönelik net bir tavır sergileyememesinin yanında Vendryes, genellikle dile öncelik tanır. Ancak dilin ortaya çıkışına net bir cevap veremez. Konunun tıkandığı bu noktada Vendryes, düşünceye yönelir. Düşünce ayrılıklarına dil ayrılıkları yol açmaz; dil ayrılıklarına düşünce ayrılıkları yol açar. İnsan dilleri etrafında düşünmez bu alıntıya göre. Diller düşünceye göre şekil bulabilir. O zaman düşünce dillerin farklı konuşulduğu coğrayalarda aynı veya benzer olması gerekirdi. İnsanların bu durumda birbirlerinden çok farklı düşünmemeleri sonucu çıkar. Ancak durum bunun tam tersi. Toplumların düşünsel eylemlerini dilleri belirler. Dilin sahip olduğu zenginlik düşüncenin derinliğini ortaya çıkarır. Vendryes, bu durumu aslında çok açık bir şekilde ortaya koyar:
Bağımlıyım dile ben, çünkü onun bana sunduğu kelimelerle konuşabilirim. Vendryes, dilin varlığına ilişkin sorunun çözülemezliğini kabul eder ancak bu sorun üzerine düşünmeye devam eder. İçinden çıkamadığı dilin varlığına ilişkin sorun onu, dil ile düşünce arasındaki bağlantının nasıl olduğu noktasında paradoksal bir çizgiye yönlendirir. Dil ile düşünce, birbirine kaynaşmış ve biri olmadan diğerinin olamayacağı aşikar olan iki kelime. Hangisinin bir diğerine varlık kazandırdığı bugüne kadar kesin bir şekilde çözümlenemedi. Bu noktada bizi çözüme kutsal kitaplar götürür. Ya dilin Tanrı tarafından insana bahşedildiği kabul edilecek ya da insanın bir melekesi olarak düşünme yeteneğiyle dünyaya geldiği. Her iki durumda da insan, bu soruna cevap bulmak istiyorsa Tanrı'ya yönelmelidir. Bu noktada Düşünce'nin metafizik ile mümkün olduğu açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Metafizikten yoksun bir düşünce insanı, içinden çıkamadığı ve çelişkiye düşmekten kurtulamadığı bir yola sürükler.
* J.V. Vendryes'in Dil ve Düşünce kitabının değerlendirmesi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder