Eleştirel kuram,
Marksçı teorinin durumundan, özellikle bu kuramın ekonomik
determinizme eğiliminden rahatsız olan bir grup Alman yeni Marksistlerin
ürünüdür. Frankfurt
Okulu ismini, Almanya’da 1923’te kurulmuş olan Frankfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü’nden almaktadır. Okul Frankfurt’ta 23 Şubat 1923’te resmi olarak kurulmuştur. Üyeleri bu resmi kuruluştan önce de aktiftirler.1930’larda Nazilerin iktidara gelmesiyle birlikte, çoğu önde gelen üyeleri Amerika’ya göç ederek bilimsel çalışmalarına orda devam etmişlerdir. Bu faaliyetlerini Kolombiya Üniversitesi’’yle işbirliği içinde olan bir enstitüde sürdürmüşlerdir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonrra eleştirel kuramcılardan bazıları Almanya’ya geri dönmüşlerdir. Diğerleri ise Birleşik Devletler’de kalmışlardır.Eleştirel kuram bugün Frankfurt Okulu’nun sınırları dışına taşmıştır.Sonraki eleştirel kuramsal gelişmeler için başlangıç noktası olmuştur da diyebiliriz.
Okulu ismini, Almanya’da 1923’te kurulmuş olan Frankfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü’nden almaktadır. Okul Frankfurt’ta 23 Şubat 1923’te resmi olarak kurulmuştur. Üyeleri bu resmi kuruluştan önce de aktiftirler.1930’larda Nazilerin iktidara gelmesiyle birlikte, çoğu önde gelen üyeleri Amerika’ya göç ederek bilimsel çalışmalarına orda devam etmişlerdir. Bu faaliyetlerini Kolombiya Üniversitesi’’yle işbirliği içinde olan bir enstitüde sürdürmüşlerdir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonrra eleştirel kuramcılardan bazıları Almanya’ya geri dönmüşlerdir. Diğerleri ise Birleşik Devletler’de kalmışlardır.Eleştirel kuram bugün Frankfurt Okulu’nun sınırları dışına taşmıştır.Sonraki eleştirel kuramsal gelişmeler için başlangıç noktası olmuştur da diyebiliriz.
Frankfurt felsefecileri,
Horkheimer, Adorno ve Macuse’den Habermas’a kadar iki
kuşak boyunca,pozivistik felsefelerde ahlaki akıla empoze edilen sınırları
eleştirmekle ilgilenmişlerdir.Pozitivizmin bu anlamdaki eleştirisi,sonradan eleştirel kuram olarak adlandırılacak olan düşüncenin en merkezi ilgilerinden biri olmuştur. Eleştirel kuram içinde başat olan bir tek öğe varsa o da, Hegel ve klasik Alman felsefesindeki anlamıyla - bilgiyi, insanın bütünleşmesini ve özgürlüğü ilerletecek bir biçimde dünyanın dönüştürülmesiyle birleştiren bir
eleştirel yetenek olarak- kavranan Akıl’ın (Vernunft) savunucusudur. Frankfurt felsefesi Marks’ın izinde gitmeye ve böylece Hegel’in Kantçı ikilemleri -yalnızca saf ve pratik Akıl değil,fakat fenomenlerle bilinmez “kendinde şeyler”in benimsenmesini de- aşmasından yararlanarak modern Marksizm’i de yenilemeye çalışmaktadır.
eleştirmekle ilgilenmişlerdir.Pozitivizmin bu anlamdaki eleştirisi,sonradan eleştirel kuram olarak adlandırılacak olan düşüncenin en merkezi ilgilerinden biri olmuştur. Eleştirel kuram içinde başat olan bir tek öğe varsa o da, Hegel ve klasik Alman felsefesindeki anlamıyla - bilgiyi, insanın bütünleşmesini ve özgürlüğü ilerletecek bir biçimde dünyanın dönüştürülmesiyle birleştiren bir
eleştirel yetenek olarak- kavranan Akıl’ın (Vernunft) savunucusudur. Frankfurt felsefesi Marks’ın izinde gitmeye ve böylece Hegel’in Kantçı ikilemleri -yalnızca saf ve pratik Akıl değil,fakat fenomenlerle bilinmez “kendinde şeyler”in benimsenmesini de- aşmasından yararlanarak modern Marksizm’i de yenilemeye çalışmaktadır.
Frankfurt Okulu’nun
toplum teorisi kesinlikle kötümser içeriktedir. Frankfurt Okulu da kitle
toplumu ve kültürüne dayalı bir teori geliştirmişti: Kapitalizm giderek merkezileşirken,
toplumsal yapısı adım adım atomlaşmıştı. Burjuvazi on dokuzuncu yüzyılda
kamusal kurumları, yani devletten ayrı olan kendi işlerini
yürütüp kültürlerini örgütleyen kurumların alanlarını genişletmişti.
Eleştirel sosyal
teoriyi ortaya koyabilmek için girişilen ilk çabalardaki kavram sebeptir. Sebep
kavramının anlamı, Hegelci gelenekten kaynaklanır. Marcuse’ye
göre sebep,var olan toplumların doğasını eleştirmek ve toplumla mücadele
etmek için kullanılabilir.
Eleştirel kuram
büyük ölçüde sosyal ve entelektüel yaşamın çeşitli yönlerinin
eleştirisi üzerinde yoğunlaşmıştır. Marx’ın çalışmaları (felsefi
düşüncenin eleştirel analizi, kapitalist sistemin doğasına yönelik
eleştirel değerlendirmeler) etkilidir. Çalışmaların çoğu topluma ve
çeşitli bilgi sistemlerine yoğun eleştiriden oluşur. Okulun çalışmalarının
nihai hedefi toplumun doğasını daha analitik olarak sergilemektir.
Getirdikleri eleştiriler şu alanlarda yoğunlaşır:
1 -Marksçı Kuramın
Eleştirisi : Eleştirel kuram marksçı kuramdan kök
almakla birlikte ona eleştirel olarak yaklaşarak onu yeniden üretmiştir.Bu
kuramdan en çok rahatsız oldukları nokta ekonomik determinizm olmuştur.Bu
nedenle ekonomik determinist, mekanistik Marksislere yönelik eleştirilerini yöneltmişlerdir.Bazıları,örneğin
Habermas Marksın orijinal çalışmalarının bir
kısmında içerilmiş olan determinizmi eleştirmiştir; fakat çoğunluğu eleştirilerini neo-marksistler üzerinde yoğunlaştırmışlardır.Çünkü bunlar Marksın çalışmalarını fazlasıyla mekanistik olarak yorumlamışlardır.Eleştirel kuramcılar,,ekonomik deterministleri,,ekonomik alanda odaklanmalarını yanlış olmadığını fakat aynı zamanda sosyal yaşamın diğer yönlerini de aynı ölçüde
değerlendirmeleri gerektiğini vurgulamışlardır.Bu dengesizliği düzeltmek için eleştirel kuramcılar dikkatlerini kültürel alanda yoğunlaştırmaya yönelmişlerdir.Buna ek olarak eleştirel okul,görünüşte Marksçı kuramı uygulayan Sovyetleri de bu bağlamda yoğun eleştiri altına almıştır.
kısmında içerilmiş olan determinizmi eleştirmiştir; fakat çoğunluğu eleştirilerini neo-marksistler üzerinde yoğunlaştırmışlardır.Çünkü bunlar Marksın çalışmalarını fazlasıyla mekanistik olarak yorumlamışlardır.Eleştirel kuramcılar,,ekonomik deterministleri,,ekonomik alanda odaklanmalarını yanlış olmadığını fakat aynı zamanda sosyal yaşamın diğer yönlerini de aynı ölçüde
değerlendirmeleri gerektiğini vurgulamışlardır.Bu dengesizliği düzeltmek için eleştirel kuramcılar dikkatlerini kültürel alanda yoğunlaştırmaya yönelmişlerdir.Buna ek olarak eleştirel okul,görünüşte Marksçı kuramı uygulayan Sovyetleri de bu bağlamda yoğun eleştiri altına almıştır.
2 -Pozitivizm Eleştirisi:
Pozitivizm eleştirisi kısmen ekonomik determinizmin eleştirisi
ile bağlantılıdır.Bu bağlamda pozitivizm bütün çalışmalarına tek
bir bilimsel metodun uygulanabilirliği düşüncesini kabul eder.Bütün
disiplinler için fiziksel bilimleri güvenilirlik ölçütü olarak ele
alır.Pozitivistler bilginin doğal olarak tarafsız olduğunu kabul
ederler.Değerlerin dışlanabileceğini düşünürler.
Bu noktadan
hareketle eleştirel okul çeşitli açılardan pozitivizme
karşı gelmiştir.Pozitivizm sosyal yaşamı maddeleştirir ve onu doğal bir
süreç olarak görür.Ancak eleştirel kuramcılar insan eyleminde ve bu
eylemin sosyal yapıları etkileme yolları üzerinde odaklanır..Özetle
eleştirel kuramcılara göre pozitivizm aktörleri göz ardı eder ve onları
“doğal güçler” ce belirlenmiş pasif bütünlüklere indirger.Bu bağlamda ele
alındığında eleştirel kuramcılar bilimin genel yasalarının hiç
sorgulanmadan insan eylemine uygulanabileceğini kabul etmez.Diğer bir
eleştiri noktası da şudur:Pozitivizm amaçlara yönelik araçların
yeterliliğinin değerlendirmekle yetinir.Ancak amaçları için
benzer değerlendirmeye yönelmez.Doğal olarak bu eğilim içsel olarak
konservatiftir ve
dolayısıyla mevcut sistemi sorgulamaz.Sonuç olarak mevcut düzen maddeleştirilmiş olur;Olgular kesin çizgiler içinde ele alınır.Pozitivizm aktör ve sosyal bilimciyi pasifliğe sürükler.
dolayısıyla mevcut sistemi sorgulamaz.Sonuç olarak mevcut düzen maddeleştirilmiş olur;Olgular kesin çizgiler içinde ele alınır.Pozitivizm aktör ve sosyal bilimciyi pasifliğe sürükler.
3 -Sosyolojinin Eleştirisi:
Eleştiri açısından sosyolojiyi de bir hedef
olarak seçmişlerdir. Bilimsel metodu kendi içinde bir amaç olarak
benimsemesi nedeniyle okulun eleştirisiyle karşı karşıya kalmıştır. Dahası
bu bağlamda, sosyoloji status quo’yu kabullenmekle suçlanmıştır.Eleştirel
okul sosyolojinin ciddi olarak toplumu eleştirmediğini,hatta çağın sosyal
yapısını aşmadığını ileri sürer.Okula göre sosyoloji mevcut
yapısıyla,çağın toplumu tarafından baskı altına alınan insanlara görevini
yapmaktan uzaktır.Eleştirel sosyologlar insani olan her şeyi sosyal
değişkenlere indirgeme eğilimindedirler.Toplumda,bireylerde odaklanmaktan
ziyade bir bütün olarak toplumda odaklandıklarında sosyologlar birey ve
toplumun etkileşimini göz ardı etmiş olurlar.Aslında çoğu sosyologlar bu
eleştiriyi hak etmezler ama bu görüş eleştirel okulun sosyologlara
yönelttiği temel bir saldırıdır.
4 -Modern Toplumun Eleştirisi:
Eleştirel okulun çoğu çalışmaları modern
toplumun eleştirisini amaçlamıştır. Erken Marksist teori, özellikle
ekonomi üzerinde yoğunlaşırken,eleştirel okul kültürel düzeye
yoğunlaşmıştır.Diğer bir deyişle okul, egemenlik üzerine vurgu yapar;ancak
bu vurgu modern toplumda ekonomik öğelerden ziyade kültürel öğelerin
egemenliği ile ilişkilidir.Eleştirel okul modern toplumda bireyin kültürel
olarak baskı altında olduğu düşüncesinde odaklanır.Eleştirel okul modern
toplumda rasyonalite tarafından üretilmiş olan baskının ekonomik sömürünün
yerini aldığı görüşünü benimser.Eleştirel okul çok açık olarak Weber’in
formal rasyonalite ve tözel rasyonalite ayrımını kabul etmiştir.Eleştirel
okul öncelikle formal rasyonalitenin bir biçimi üzerinde yoğunlaşır:Modern
teknoloji.Teknoloji çok etkilidir.İnsanı esir alırken tarafsız gibi
gösterilir.Teknoloji bireyselliği yok eder.Bireyin içsel özgürlüğü modern
teknoloji tarafından işgal edilmiştir.
5-Kültürün Eleştirisi:
Frankfurt okulu özellikle kültürel alanda odaklanmıştır.Bu
eleştirilerini “kültürel endüstri” anlayışında özetlemişlerdir.Kültür
endüstrisi kitle kültürünü yansıtır.Bu endüstriye ilişkin olarak eleştirel
düşünceleri iki şey rahatsız eder:
a -Endüstrinin sahteliği. Bu endüstri önceden hazırlanıp programlanır ve
medya yoluyla da kitlelere ulaştırılır.
b -İnsanlar üzerinde pasifleştirici baskıcı etki. Eleştirel teori asıl
olarak hakikate ulaşmakla, evrensellik ve kurtuluşla ilgiliydi. Frankfurt
Okulu’nun epistemolojisinin temelinde, Hegelci totalik kavramı ile onun
toplumun ve tarihin yasaları biçimindeki ifadesi bulunuyordu. Eleştirel teori
farklı düşünce formlarını belirli toplumsal
gruplarla ilişkilendirmemektedir.
ELEŞTİREL TEORİ ÇERÇEVESİNDE J.
HABERMAS VE K.MARX
Frankfurt Okulu’nun
çalışmaları 1960’lı yıllarda yaygın biçimde bilinmeye ve
toplum bilimlerinde etkili olmaya başlamıştı. Ancak,yeni bir eleştirel
teorisyenler
kuşağının üyesi olan Jurgen Habermas’ın gözlemlediği gibi,Frankfurt Okulu’nun Horkheimer ve Adorno tarafından belirlenmiş olan programı,kapitalist rasyonaliteye yönelttiği eleştirinin normatif temelini oluşturması açısından,tarihte nesnel bir teleoloji bulunduğunu öngörmüştü.Bu şekilde,gündelik dünyanın tarihsel açıdan karmaşık ve değişken pratikleri,gözardı edilmiş ve merkezileşmiş kültür endüstrisinin ideolojik reflekslerine indirgenmiş oluyordu.Frankfurt Okulu’nun teorisinin başlıca temalarından birisine göre,tüm kapitalist toplumlar,kapitalist üretim tarzının ayrılmaz bir parçasını oluşturan merkezileşmiş bir devlet aygıtının egemenliğinde,benzer bir yapıya ve ideolojiye sahipti. Çalışmalarında Frankfurt Okulu’nun devletin düzenlediği bir kapitalizm görüşüne çok şey borçlu olan Habermas, işte bu tür bir indirgemeciliğe meydan okumuştu.Onun modern toplum analizinde,eleştirel teorinin kavramlarının birçoğu
birleştiriliyordu:Bilgi, çıkarlara bağlıydı; bilim ve teknoloji giderek üretim ve idarenin denetimine girmişti;toplumsal bilinç teknokratik bir hal almış ve araççı akıla dayalı bir yapıya sahip olmuştu. Habermas’a göre felsefi bilgi self-refleksiyon ile iç içedir, böylece,biz insan var oluşunun belirli göstergeleri,özellikle de insan bilgisinin kendisinin doğası
ve statüsü üzerine,yönelebiliriz.Dolayısıyla, Habermas teknikal ve pratik ilgiler arasındaki ilişkiler ile,bunların bilgi formlarının incelenmesini,kendi başına bir self-refleksiyon olayı olarak görür. Eleştirel okulun kültürel düzeyde ilgi alanlarından biri, Habermas’ın meşruluklar (legitimations) olarak belirlediği olgudur.Bunlar politik sistemin anlaşılmasını güçleştirmek ve buğulandırmak,tam olarak ne olduğuna ilişkin olarak bu sistemi kapalı hale getirmek bağlamında yaratılır,oluşturulur. Eleştirel okulun en iyi bilinen diyalektik çalışmaları Habermas’ta dikkati
çekmektedir. Habermas’ın bilgi ve insan çıkarları arasındaki ilişkiye ilişkin irdelemeleri, subjektif ve objektif öğeler arasındaki daha geniş çaplı ilişkiler
diyalektik ilişkiye bir örnektir. Habermas şu noktanın özellikle farkındadır: Subjektif ve objektif faktörler birbirinden soyutlanmış olarak ele alınamazlar. Habermas’a göre,bilgi sistemleri objektif düzeyde var olur fakat insan çıkarları daha subjektif olgulardır. Habermas üç bilgi sistemi ve bunlara karşılık gelen çıkarlar arasında bir ayrımlaşma yapar. Her bilgi sisteminin arkasında yatan ve yönlendiren çıkarlar genellikle halktan insanlar tarafından bilinmezler ve eleştirel kuramcıların görevi bunları, bu arka planı, açıklamaktır.Birinci tür bilgi sistemi analitik bilim veya klasik pozitivist bilgi sistemleridir.Bu tür bilginin arkasında yatan çıkar teknik kontroldür.Bu kontrol çevreye,diğer toplumlara veya toplumda insanlara uygulanır.Habermas’a göre analitik bilim,baskıcı kontrolü sağlayan bir araçtır.İkinci bilgi sistemi insani bilgidir.Bu bilginin çıkarı,amacı dünyayı,yaşamı anlamada temellenir.Bu bilgi şu genel görüş çerçevesinde hareket eder: Geçmişimizi anlamak genel olarak bugün olanı anlamamıza yardım eder.Bu bilginin karşılıklı ve kendini anlamaya yönelik pratik bir çıkarı vardır.Bu bilgi ne baskıcı ne de özgürleştiricidir.Üçüncü bilgi sistemi türü eleştirel
bilgidir.Habermas ve Frankfurt Okulu’nun benimsediği bilgidir. Habermas ve diğerleri tarafından oluşturulan eleştirel bilginin, kitlelerin kendi alt-bilinçlenmesini(self-cousciousness) sağlayacağı ve ümit edilen özgürleşimle sonuçlanacak bir sosyal harekete yol açacağı düşünülmüştür.
kuşağının üyesi olan Jurgen Habermas’ın gözlemlediği gibi,Frankfurt Okulu’nun Horkheimer ve Adorno tarafından belirlenmiş olan programı,kapitalist rasyonaliteye yönelttiği eleştirinin normatif temelini oluşturması açısından,tarihte nesnel bir teleoloji bulunduğunu öngörmüştü.Bu şekilde,gündelik dünyanın tarihsel açıdan karmaşık ve değişken pratikleri,gözardı edilmiş ve merkezileşmiş kültür endüstrisinin ideolojik reflekslerine indirgenmiş oluyordu.Frankfurt Okulu’nun teorisinin başlıca temalarından birisine göre,tüm kapitalist toplumlar,kapitalist üretim tarzının ayrılmaz bir parçasını oluşturan merkezileşmiş bir devlet aygıtının egemenliğinde,benzer bir yapıya ve ideolojiye sahipti. Çalışmalarında Frankfurt Okulu’nun devletin düzenlediği bir kapitalizm görüşüne çok şey borçlu olan Habermas, işte bu tür bir indirgemeciliğe meydan okumuştu.Onun modern toplum analizinde,eleştirel teorinin kavramlarının birçoğu
birleştiriliyordu:Bilgi, çıkarlara bağlıydı; bilim ve teknoloji giderek üretim ve idarenin denetimine girmişti;toplumsal bilinç teknokratik bir hal almış ve araççı akıla dayalı bir yapıya sahip olmuştu. Habermas’a göre felsefi bilgi self-refleksiyon ile iç içedir, böylece,biz insan var oluşunun belirli göstergeleri,özellikle de insan bilgisinin kendisinin doğası
ve statüsü üzerine,yönelebiliriz.Dolayısıyla, Habermas teknikal ve pratik ilgiler arasındaki ilişkiler ile,bunların bilgi formlarının incelenmesini,kendi başına bir self-refleksiyon olayı olarak görür. Eleştirel okulun kültürel düzeyde ilgi alanlarından biri, Habermas’ın meşruluklar (legitimations) olarak belirlediği olgudur.Bunlar politik sistemin anlaşılmasını güçleştirmek ve buğulandırmak,tam olarak ne olduğuna ilişkin olarak bu sistemi kapalı hale getirmek bağlamında yaratılır,oluşturulur. Eleştirel okulun en iyi bilinen diyalektik çalışmaları Habermas’ta dikkati
çekmektedir. Habermas’ın bilgi ve insan çıkarları arasındaki ilişkiye ilişkin irdelemeleri, subjektif ve objektif öğeler arasındaki daha geniş çaplı ilişkiler
diyalektik ilişkiye bir örnektir. Habermas şu noktanın özellikle farkındadır: Subjektif ve objektif faktörler birbirinden soyutlanmış olarak ele alınamazlar. Habermas’a göre,bilgi sistemleri objektif düzeyde var olur fakat insan çıkarları daha subjektif olgulardır. Habermas üç bilgi sistemi ve bunlara karşılık gelen çıkarlar arasında bir ayrımlaşma yapar. Her bilgi sisteminin arkasında yatan ve yönlendiren çıkarlar genellikle halktan insanlar tarafından bilinmezler ve eleştirel kuramcıların görevi bunları, bu arka planı, açıklamaktır.Birinci tür bilgi sistemi analitik bilim veya klasik pozitivist bilgi sistemleridir.Bu tür bilginin arkasında yatan çıkar teknik kontroldür.Bu kontrol çevreye,diğer toplumlara veya toplumda insanlara uygulanır.Habermas’a göre analitik bilim,baskıcı kontrolü sağlayan bir araçtır.İkinci bilgi sistemi insani bilgidir.Bu bilginin çıkarı,amacı dünyayı,yaşamı anlamada temellenir.Bu bilgi şu genel görüş çerçevesinde hareket eder: Geçmişimizi anlamak genel olarak bugün olanı anlamamıza yardım eder.Bu bilginin karşılıklı ve kendini anlamaya yönelik pratik bir çıkarı vardır.Bu bilgi ne baskıcı ne de özgürleştiricidir.Üçüncü bilgi sistemi türü eleştirel
bilgidir.Habermas ve Frankfurt Okulu’nun benimsediği bilgidir. Habermas ve diğerleri tarafından oluşturulan eleştirel bilginin, kitlelerin kendi alt-bilinçlenmesini(self-cousciousness) sağlayacağı ve ümit edilen özgürleşimle sonuçlanacak bir sosyal harekete yol açacağı düşünülmüştür.
Habermas’ın Marx’ın
teorilerine ilişkin görüşlerini şöyle özetleyebiliriz: Habermas’ın
temel amaçlarından biri tarihsel materyalizmin yeniden üretimidir. Marx’ın
başlangıç noktasını(insan potansiyeli, duyumsal insan etkinliği,insansal
varoluş) kendisine başlangıç noktası yapmıştır.Ancak Habermas’a göre Marx
insani oluşumun birbirinden analitik olarak farklı iki bileşeni arasında
bir ayırım yapmamıştır.-İş(veya emek,amaçsal rasyonel eylem) ve
sosyal(veya sembolik) etkileşim(veya iletişimsel eylem)- Habermas
açısından Marx ikinci öğeyi ihmal etmiş ve bu ikinci öğeyi de “iş”e
indirgemiştir. Marx’ın yaklaşımındaki sorun insanın kendi kendine üreten
eyleminin emeğe indirgenmesidir. Habermas, bu bağlamda şöyle der: İş ve
etkileşim ayırımı benim başlangıç noktamdır.Tüm çalışmalarında bu ayırım
süreklilik gösterir.Bu kavramlar yerine şunları kullanmak
eğili gösterir:Amaçsal-rasyonel eylem (purposive-rational action) ve
iletişimsel eylem(communicative action)
Amaçsal-rasyonel eylemi
de ikiye ayırır:Araçsal eylem (instrumental action) ve
stratejik eylem(strategic action).Bu iki eylem biçimi tasarlanmış kişisel
çıkar elde etmeyi içerir.Araçsal eylem,seçilmiş bir amaca ulaşmada en iyi
araçları rasyonel olarak hesaplayan tek bir aktörle ilgilidir.Stratejik
eylem,bir amaca ulaşmak için amaçsal rasyonel eylemde birbirleriyle işbirliği
yapan iki veya daha fazla kişiyi içerir.Her iki eylem türünde
amaçlanan;araçsal yetkinliktir.
Habermas’ı Marx’tan
ayıran temel nokta şudur: Amaçsal-rasyonel eylem(iş) değil
fakat iletişimsel eylem en kapsayıcı ve özellik belirten insan
olgusudur.İletişimsel eylem sosyo-kültürel yaşamın olduğu kadar insani
bilimlerin temelidir.Marx iş üzerinde yoğunlaşırken, Habermas iletişimde
odaklanmıştır. Çeşitli tarihsel aşamalarda, özellikle kapitalizmde
eleştirel olarak işi analizde Marx iş üstünde yoğunlaşmakla kalmamış aynı
zamanda özgür ve yaratıcı işi ölçüt almıştır. Habermas’ın temel aldığı
alan amaçsal-rasyonel eylemden ziyade iletişimsel alan olmuştur. Habermas’ın
hareket noktası çarpıtılmamış iletişimdir,yani zorlayıcı,baskıcı olmayan
iletişim.Bu ölçütten hareketle Habermas çarpıtılmış iletişimi eleştirel
olarak analiz edebilmiştir. Habermas
iletişimi çarpıtan sosyal yapılarla ilgilenmiştir.Marx ise işin çarpıtılmasının yapısal kaynaklarını irdelemiştir.Hareket noktası olarak farklı ölçütler kullanmış olsalar da yine temel alınan bir ölçüte sahiptirler.Bu durum onlara çeşitli tarihsel olgulara ilişkin değerlendirmelerinde tutarlılık kazandırmıştır. Habermas özellikle Weber’i ve önceki eleştirel kuramcılar gibi kuramcıları ölçüt yoksunluğuna sahip olmaları ve relativizme kaymaları noktasında eleştirmiştir.
iletişimi çarpıtan sosyal yapılarla ilgilenmiştir.Marx ise işin çarpıtılmasının yapısal kaynaklarını irdelemiştir.Hareket noktası olarak farklı ölçütler kullanmış olsalar da yine temel alınan bir ölçüte sahiptirler.Bu durum onlara çeşitli tarihsel olgulara ilişkin değerlendirmelerinde tutarlılık kazandırmıştır. Habermas özellikle Weber’i ve önceki eleştirel kuramcılar gibi kuramcıları ölçüt yoksunluğuna sahip olmaları ve relativizme kaymaları noktasında eleştirmiştir.
Marx
ve Habermas arasında ve hareket noktası olarak temel alınan ölçüt
açısından diğer bir paralellik daha vardır: Her ikisi için bu temel
hareket noktaları,onlar için sadece analitik olarak başlangıç noktası
olmayıp aynı zamanda onların politik amaçlarını temsil eder.Diğer bir
deyişle Marx için amaç komünist toplum,çarpıtılmamış işin ilk defa var
olacağı toplum,Habermas için politik amaç çarpıtılmamış iletişimin var
olduğu bir toplumdur.Hemen gerçekleştirilmesi gereken amaçlar açısından
Marx çarpıtılmamış iş açısından(kapitalist) engellerin ortadan
kaldırılması arayışı içindeydi; Habermas ise özgür iletişime yönelik
engelleri ortadan kaldırmayı amaçlar.
Marx’da olduğu
gibi, Habermas için de geleceğin ideal toplum temeli çağdaş dünyada mevcuttur.Başka
bir biçimde söyleyecek olursak, Marx için insani oluşum öğeleri kapitalist
toplumda “iş” te içkindir.Habermas için çarpıtılmamış iletişimin öğeleri
çağdaş iletişimin her eyleminde bulunmaktadır.
Bu
nokta bizi Habermas’ın çalışmalarında temel konuya yani “rasyonelleşme” ye
getirir. Bu konuda Habermas hem Marx hem de Weber’den etkilenmiştir. Rasyonelleşme
konusunda Habermas’ın amaçsal-rasyonel ve iletişimsel eylem arasında
yaptığı ayırım önemini korur. O’na göre, çalışmalar amaçsal-rasyonel
eylemin rasyonelleşmesi üzerinde odaklanmıştır.Bu odaklanma üretim
güçlerinin genişlemesi ve teknolojik kontrolün yaşam üzerindeki etkisinin
artışıyla sonuçlanmıştır.Rasyonelleşmenin bu biçimi Weber ve Marx’ta
olduğu gibi modern dünyada temel,belki de tek temel sorundur.Ancak,burada
sorun genel olarak rasyonelleşmenin değil amaçsal-rasyonel eylemin
rasyonelleşmesidir. Habermas için amaçsal rasyonel eylemin
rasyonelleşmesine yönelik sorunun çözümü iletişimsel
eylemin rasyonelleşmesinde yatar. İletişimsel eylemin rasyonelleşmesi
egemenlikten, özgür ve açık eyleme yol açar. Burada rasyonelleşme
özgürleşmeyi,iletişim üzerindeki sınırlamaların kaldırılmasını içerir.
Sosyal normlar
düzeyinde böylesi rasyonelleşme bireysel esneklik ve
düşünümsellikte artışlara yol açacak olan normativ baskı ve katılıktaki
azalmayı içerir.Bu yeni,,daha az sınırlayıcı veya sınırlayıcı olmayan
normativ sistemin geliştirilmesi Habermas’ın sosyal evrim kuramının
kalbinde yatar.Yeni bir üretim sistemi yerine rasyonelleşme yeni,daha az
çarpıtan normativ sisteme yol açar.Bu açıdan Habermas Marxist köklerini
keserek maddi düzeyden normativ düzeye geçiş yaptı diye
eleştirilmiştir.Ancak Habermas bu eleştiriye karşı gelerek yanlış
anlaşıldığını ileri sürmüştür.Bu evrimin son noktası Habermas için
rasyonel bir toplumdur.
KAYNAKÇA
1-SWİNGEWOOD,Alan,(1998),Sosyolojik Düşüncenin
Kısa Tarihi,Bilim ve Sanat Yayınları,Ankara
2-Prof.Dr.Ülgen OSKAY,Ege
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü,
3-GİDDENS,A.,Pozitivizm ve
Eleştiricileri,(BOTTOMORE,T. ve NİSBET,R.,Sosyolojik Çözümlenenin Tarihi
kitabındaki makalesi),
kitabındaki makalesi),
4- KEAT,R.
ve URRY,J.,(1994),Bilim Olarak Sosyal Teori,İmge Kitabevi
Yayınları,Ankara
Yayınları,Ankara
5- SKINNER,Q.,(1995),Çağdaş
Temel Kuramlar,Vadi Yayınları,Ankara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder