22 Haziran 2020 Pazartesi

Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu

Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu
Max Weber,
Çağdaş yaşamın kaderini belirleyen gücün “kapitalizm” olduğunu iddia ediyor. Kapitalizmin “en fazla para kazanma ve kar elde etme güdüsü” ile bir alakası olmadığını, bu anlayışın insanın doğasında insanlık tarihi kadar eskiden bulunduğunu savunuyor. Kapitalizmin “her tür ve her koşuldaki insanlar” için yeryüzünün yadsınmaz bir gerçeği olduğunu, ancak bu gerçeğin nesnel olanağının bir biçimde sağlanmış olmasının önemini vurguluyor. Kapitalizmin sınırsız kazanma açlığı ile aynı şey olmadığı gibi kapitalizmin ruhunda da sınırsız kazanma açlığının bulunmadığını, kapitalizmin, olsa olsa bu us dışı güdülerin dizginlenmesi, en azından ussal olarak dengelenmesi olarak tanımlanabileceğini belirten Weber, kapitalizmi “Kapitalist bir ekonomik eylemi şu şekilde anlayabiliriz; değiş tokuş fırsatlarının kullanımından kazanç bekleme üzerine kurulu, yani barışçıl kazanç fırsatları üzerine kurulu bir sistemdir” şeklinde tanımlıyor. Burjuva kültürünün batıda kapitalizmden önce geliştiğini, buna karşın batıya özgü çağdaş kapitalizmin teknik olanaklarının gelişmesi ile kapitalizmin büyük ölçüde bir güç olarak kendisini hissettirdiği gerçeğine vurgu yapıyor.

Weber, sermaye sahiplerinin, işverenlerin, işçi sınıfının eğitim görmüş yüksek tabakasında yer alanlar ile iş kollarında yüksek eğitim görmüş personellerin tümünün aslında Protestan özelliklere sahip olduğunu anımsatıyor. Kapitalist sistemde ekonomik işleve katılmanın, sermaye sahibi olmayı, iyi eğitim görmüş olmayı, duruma göre de her iki özelliğe de sahip olmayı gerektirdiğini, Protestanların 16. yüzyılda Protestanlığı kabul etmeleri ve imparatorluğun zengin doğal kaynaklarından faydalanmış olmaları sonucu ekonomik sürece katılabildiklerini de yazarın anlatımından öğreniyoruz. Weber, reformun getirdiği tüm yeniliklerin yüzeysel olduğunu, aradaki farkın biçimsel bir otoritenin, yaşamın gözlemlenebilir tüm alanlarda etkili, sonsuz derece güçlü, bütün yaşam biçimine etkisi olan bir otoriteye yerini vermesi olarak özetliyor.

Protestanlar ile Katoliklerin yaşamları ile yaşam anlayışlarını karşılaştırıyor. Katoliklerin para hırslarının olmadığını, yaşam felsefelerinin “ya iyi yiyin ya da rahat uyuyun” olduğunu; buna karşın Protestanların çok iyi yemeyi tercih ettiklerini anımsatıyor. “Dindarlıkta, ticarette ve özgürlükte” eski Protestanlık ruhu ile çağdaş kapitalist kültürün yakınlaşmasını mercek altına alıyor. Weber, asketizm ile ilgili “Asketizmi eski ahite uygun olarak ‘uygun iş’ anlayışının ahlaki değerlendirilmesi de tam bir analoji içinde kalarak, zenginlik peşinde koşmayı reddedilmesi gereken, fakat mesleki uğraşının ürünü olarak zenginliğe ulaşmayı tanrının kutsaması olarak görmekle kalmamış, ayrıca daha da önemlisi, durup dinlenmeden sürekli, sistematik dünyevi meslek öğretisinin dini değerlendirilmesinin Asketizme ulaştıracak en yüksek araç olması ve bunun aynı zamanda insanın yeniden doğmasının ve gerçek inancının en emin ve açık ispatı olması, bizim burada kapitalizmin ‘ruhu’ olarak adlandırdığımız yaşam biçiminin yayılmasının en büyük manivelası olmuştur” değerlendirmesinde bulunmuştur.

Özetle Max Weber, kapitalizmin kökeninin Protestanlığın Kalvinist mezhebinin “yaptığın işin en iyisini yap, dünyevi zevklere dalma” öğretisinde yattığını, bu öğretinin çalışmayı, iş bölümünü ve üretim maksizimasyonunu teşvik ettiğini, dolayısıyla sermaye birikimini sağlayarak zenginliğe yol açtığını, zenginliğin ise Kalvinist ahlakı ortadan kaldırarak sonu gelmez bir tüketim zincirini oluşturduğunu iddia eder.

Ahmet İhsan Kaya
Kaynak:http://www.kritize.net


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder