Olguların
gelişmesini belirleyen zorunlu, nedensel ve nesnel iç ilişki. Yasa,
doğasal ve toplumsal bütün olguların doğal gelişmelerini belirleyen temel
ilişkilerini dile getirir.
Doğanın
düzenli işleyişinin birtakım yasalara bağlı olduğu ilk düşüncelerce sezilmişti.
Toplumun da doğa gibi nesnel yasalarla geliştiği tarihsel özdekçilikçe
keşfedildi.
Metafizik
düşünce, doğanın düzenli işleyişini bir önceden belirlenme sayar ve bunu birtakım
doğaüstü güçlere bağlar. Dinsel düşünce bu açıdan metafizikten daha açıktır,
metafiziğin çeşitli varsayımlarını tek bir tanrı varsayımında özetler.
Tarihsel
olan, nesnelerin yasalı (doğal ve toplumsal yasalarla) gelişmesi; mantıksal
olan, düşüncenin yasalı (mantık yasalarıyla) gelişmesidir. Tarihselle
mantıksal eytişimsel bir birliktir. Mantıksal, kuramsal olarak belirtilmiş
tarihsel, tarihsel, somut olarak belirmiş mantıksaldır.
Nesnel
yasalara bağlı olan insansal eylem, öznel amaçlar taşır. (Asıl doğrular
tüm insanlar için aynı olan nesnel doğrulardır, insanların doğruları öznel
doğrulardır N.)
Felsefesel
yasa kavramı, eytişimsel ve tarihsel özdekçilik öğretisiyle açıklanmıştır.
Nesnel gerçekliğin bütün alanlarında; inorganik doğada, organik doğada,
toplumda, düşüncede işleyen çeşitli yasalar vardır. Bütün bu yasaların ortak
özellikleri felsefesel yasa kavramında özetlenir. Felsefesel bir ulam olarak
yasa; nesnel gerçekliğin nesne, olay ve olguları arasında ve bunlardan herhangi
birinin çeşitli yanları arasında, onları geliştiren zorunlu, nedensel ve nesnel
iç ilişkidir. Yasa ilişkisi, nesnel gerçekliğin çeşitli ilişkilerinin en temel
olanıdır. Rastlantısal, geçici, ayrıntılara özgü ve dışsal bir ilişki değildir.
‘Dışsal ilişkiler’, felsefesel ‘koşul’ ulamıyla dile getirilir. Yasaların
işlemesi için koşullar gereklidir, ama hiçbir koşul içsel yasa olmaksızın nesne
ve olguları geliştiremez (eş deyişle oluşturamaz). S.456
Yasaların işlemesi için koşullar gereklidir.
Örneğin
bir yumurtanın içinde civcivin oluşması için ‘ısı’ (dışsal koşul) gerekir; ama
ısı, içinde yaşambilimsel bir süreç (içsel yasa) bulunmayan bir taşı
civcivleştiremez.
Her
yasa belli bir anlamda evrenseldir; eş deyişle belli bir sınıf, olgu ya da
olayın, sadece bir bölümü için değil, tümü için geçerlidir. Bundan ötürüdür ki
yasanın istisnası yoktur. (yasa, insanları kayırmaz N.)
Örneğin
bir cismin kapasitesiyle direnci arasındaki ilişkiyi ortaya koyan Arşimed
yasası, sıvı içine konulan her cisim için geçerlidir. Evrende sıvı içine
konulup da bu yasanın geçerliği dışında kalan hiçbir cisim yoktur. Bundan
ötürüdür ki Engels ‘’yasa, doğadaki evrenselliğin biçimidir’’ der. Nesneler,
olgular ve olaylar nesnel olarak (insan bilincinden, isteğinden ve iradesinden
bağımsız olarak) varoldukları için, bunların içsel ilişkileri olan yasalar da
nesneldirler.
Yasalar insanlar tarafından yaratılmaz ve yok
edilmezler.
Ne
var ki insanlar, bu yasaların bilgisini edinmekle, yasaların işlemesi için
gerekli bulunan dışsal koşulları hazırlayarak ya da yok ederek bu yasalara
egemen olabilirler; eş deyişle onların işleyişini daraltıp genişletebilirler,
yavaşlatıp hızlandırabilirler. Örneğin uçaklar, yerçekimi yasasının bilinip
ağırlığın alt edilmesiyle, göğe yükselebilmişlerdir. Tüm bilimlerin tarihi,
insanların yasalara egemenliklerinin tarihidir. Ne var ki bu egemenlik ancak
yasaların işleyiş doğrultusunda gerçekleşebilen bir egemenliktir. yoksa
insanlar hiçbir zaman, yasaların işleyişini doğrultusundan saptıramazlar,
geriye döndüremezler. Doğasal, toplumsal ve bilinçsel tüm süreçler ‘geri
çevrilmezdirler’. Yasaların işlemesi için gerekli dışsal koşulları yok etmekle,
yasa asla yok edilmiş olmaz; ancak işlemesi geciktirilmiş olur, yasalar
işlemeleri için gerekli koşulları ergeç bulurlar ve işleyiş doğrultularının yolunu
açarlar.
Örneğin
insanlar tonlarca ağırlıktaki bir uçağı göğe çıkarmakla yerçekimi yasasının
doğrultusunu saptırmış, onu geriye çevirmiş, onu ortadan kaldırmış değillerdir.
Tam tersine, yerçekimi yasasını bilip tanımakla uçağın ağırlığını yok etmekte
ve onu böylelikle, eş deyişle yerçekimi yasasına uygun olarak ve bu yasanın
doğrultusunda, uzaya gönderebilmektedirler. Doğasal, toplumsal ve bilinçsel tüm
süreçler gibi yasaların geri çevrilmezliği de gelişmenin sürekliliğini ve
evrenselliğini dile getirir. Yasalar, olgu ve olayların gelişmelerini
belirleyen ilişkiler olmakla, her zaman gelişmenin doğrultusunda işlerler.
Gelişmenin saptırılamayacağı ve geri çevrilemeyeceği gerçeğiyse tüm doğasal ve
insansal tarihle tanıtlanmıştır. Yürmi yaşına girmiş insan hiçbir zaman on
dokuz yaşına geri dönemez., kozasından çıkmış kelebek hiçbir zaman yeniden
kozasına giremez. Tarihin tekerleklerini geriye döndürmeye çalışmak, boşunadır
ve kesin bir yenilgiye mahkümdur. Nesnel yasaların denetim altına alınması,
sadece onların bilinmesiyle değil, onlara uygun nesnel ilişkilerin
oluşturulmasıyla olanaklaşır.
Felsefe, yasaları üç kümede sınıflandırır:
1.
Tek ya da az sayıdaki olgularda geçerli olan ‘tikel yasalar’
2. Çok sayıdaki olgularda geçerli olan ‘genel yasalar’
3. Nesnel gerçekliğin tüm alanlarında geçerli olan ‘evrensel yasalar’
2. Çok sayıdaki olgularda geçerli olan ‘genel yasalar’
3. Nesnel gerçekliğin tüm alanlarında geçerli olan ‘evrensel yasalar’
Örneğin,
fizikteki Ohm yasası, toplumdaki sınıf savaşımı yasası tikel yasalardır.
Fizikteki
‘enerjinin korunumu’ yasası, toplumdaki üretim ilişkilerinin üretim güçlerine
uygunluğu yasası genel yasalardır.
Felsefe
üç büyük evrensel yasa saptamıştır ki nesnel gerçekliğin tüm alanlarında
(doğada, toplumda ve bilinçte) geçerlidir.
1.
Evrimin kökenini ve itici gücünü açıklayan ‘karşıtların birliği ve savaşımı
yasası’
2. Tüm niceliksel değişmelerin sürekli ve sıçramalı olarak niteliksel değişikliklere dönüştüğünü açıklayan ‘nicelikten niteliğe geçiş yasası’
3. Evrimin sarmal biçimindeki karakterini açıklayan ‘olumsuzlamanın olumsuzlanması yasası’
2. Tüm niceliksel değişmelerin sürekli ve sıçramalı olarak niteliksel değişikliklere dönüştüğünü açıklayan ‘nicelikten niteliğe geçiş yasası’
3. Evrimin sarmal biçimindeki karakterini açıklayan ‘olumsuzlamanın olumsuzlanması yasası’
Bu
yasalar, bir bitki yaşamından bir toplum yaşamına, bir düşünce öğretisi
yaşamından, bir yıldız yaşamına kadar tüm evrensel gelişmenin (evrensel evrimin
N.) nasıl gerçekleştiğini açıklar.
Bu
yasalar, tüm evrende, eskiyi dönüştürüp yeniyi oluştururlar. Bundan ötürüdür ki
tüm evren, eş deyişle tüm özdek, sürekli ve sonsuz bir gelişme içindedir. Bu
sürekli ve sonsuz gelişmeyse tüm evrensel süreçlerdeki geri çevrilmezliğin en
belli kanıtıdır.
Evrensel
gelişmede yeni ve ileri olan, kesinlikle eski ve geri olanın yerini alır.
Bundan ötürüdür ki yeni hiçbir zaman alt edilmez. Alt edilmez, çünkü yeni,
evrensel evrimin ve gelişmenin zorunlu sonucudur. Alt edilmez, çünkü yeni
nesnel koşullara en uygun olandır. Örneğin, eski çağların gymnosperm
(tanelerinin koruyucu zarfı bulunmayan) bitkileri yerlerini nesnel koşullara
daha uygun olan zarflı bitkilere, eski toplum biçimleri yerlerini nesnel
koşullara daha uygun bulunan yeni toplum biçimlerine, eski düşünceler yerlerini
nesnel koşullara daha uygun bulunan yeni düşüncelere bırakmışlardır. Yeni alt
edilemez, çünkü elle tutulup gözle görülecek kadar belli bir nesnel gerçeklik
olan evrim ve gelişme alt edilemez.
Doğanın
nesnel yasaları, bilinçsiz doğal güçlerin karşılıklı etkileriyle oluşmuş
yasalar; toplumun nesnel yasalarıysa bilinçli insansal etkinliklerin karşılıklı
etkileşimiyle oluşmuş yasalardır. Bundan ötürüdür ki toplumsal yeninin alt
edilmezliği, doğasal yeninin alt edilmeliğinden farklı olarak bilinçli insan
etkinliğini gerektirir.
Tikel,
genel ve evrensel yasalar birbirleriyle bağımlıdırlar. Genel yasalar birçok tikel
yasaların, evrensel yasalar da birçok genel yasaların ortak öğelerini
içerirler. Bu bakımdan yasalar, temel yasalar ve türev yasalar olmak üzere iki
bölümde sınıflandırılabilirler. Türev yasalar, bir temel yasadan türeyen ve o
yasayı somutlaştıran yasalardır. Türev yasalar, temel yasanın egemen olduğu tüm
tikel alanlarda işlerler ve temel yasaya bağımlı olmaları dolayısıyla bütün bu
tikel alanları birbirlerine bağlayıp somutlaştırırlar. Herhangi bir alanı, o
alanın temel yasasına bağımlı olan bir türev yasalar hiyerarşisi işletir. Türev
yasa, somut olaylara, temel yasadan daha yakındır. Örneğin kapitalist üretim
düzeninin temel yasası, artık-değer yasasıdır. Ama bu temel yasanın türevleri
olan değer yasası, emek yasası, yeniden üretim yasası vb. kapitalist üretim
düzeninin tikel olaylarını işleterek tüm kapitalist düzende geçerli temel yasa
olan artık-değer yasasını bütünlerler ve somutlarlar.
Bundan
başka kimi yasalar, örneğin mekaniğin yasaları gibi, olgular arasında matematik
formüllerle dile gelebilecek niceliksel ilişkiler kurmazlar (? N.). ama ne
türlü olursa olsun, bütün yasalar olgular arasındaki nesnel zorunlu ilişkileri
yansıtırlar. Bilimsel gerekircilik (determizm), olay ve olgular arasındaki bu
yasalılığın bilimce onaylanması demektir.
Metafizik
ve idealizm, bu yasalılığa karşı çıkıp yadgerekircilik ve usaaykırılık
alanlarında boy göstermekle kendi bilim dışılığını bizzat tanıtlar. Kant gibi
ünlü bir düşünür bile, idealizmin zorunlu sonucuna boyun eğerek, nesnel
yasaların varlığını yadsımış ve her şeyin insan usuyla düzenlendiğini ileri
sürmüştür (?N.):’’Bilimden yasaları çıkarıp atmayı istemek gerçekte, bilime
hileli bir yoldan dinsel yasaları sokmak istemektir’’. Burjuva ideolojisi de
zorunlu olarak nesnel yasalılığı yadsır. Çünkü olayların nesnel yasalarca
düzenlendiğini kabul etmek demek, kaçınılmaz olarak burjuva ideolojisini
tümüyle ortadan kaldırmak demektir. Ne var ki yasalar, bu savlarla
gizlenemeyecek ölçüde bütün gerçeklikleriyle ortadadırlar. Yasalar olmasaydı
bilim de olmazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder