1957 yılında Amerika’nın güneyine
araştırma yapmak üzere üs kuran Nasa ‘yı bir gün küçük
bir kızılderili çocuk fark eder ve koşa koşa epeyce uzakta bulunan
kamplarına gidip Büyük-babasına haber verir.
-Büyük baba, beyaz adamlar gelmiş, aşağıdaki
vadide gördüm… Çok kalabalıklar ve bir şeyler yapıyorlar.
Yaşlı kızılderili homurdanmaya başlar, belli ki
epeyce sinirlenmiştir.
-Onlarla konuştun mu?
-Hayır, beni görmediler. Ben büyük tepenin
üzerinden onları izledim.
-O zaman yarın yanlarına git ve orada
ne aradıklarını sor.
Küçük kızılderili ertesi sabah yola koyulur. Üsse
varır ve beyaz adamlardan birinin yanına gidip;
-Burada ne yapıyorsunuz? diye sorar
Beyaz adamlardan birkaçı küçük
kızılderilinin basını okşarlarlar, ona gülümserler ve;
-Hani geceleri gökyüzünde parlayan bir şey var
ya, biz buradan onu seyrediyoruz.
-Ay’ımı?! peki ama neden?
Adamlar küçük çocuğun sorusunu yine gülümseyerek
yanıtlarlar.
-İleride… çok yıllar sonra buradan
oraya insanları götürebilmek ve orada yeni bir hayat kurabilmek için…
Anladın mı?
Küçük kızılderili şaşkınlığını gizlemeye
çalışarak “Anladım” der ve koşa koşa uzaklaşır. Öyle hızlı koşmuştur
ki, kampa geldiğinde konuşamaz haldedir. Hemen büyük babasının yanına
gider ve kendisine söylenenleri bir bir anlatır. Yaşlı kızılderili
torununun anlattıklarını dinledikten sonra iyice sinirlenir, bağırıp
çağırmaya başlar. Ertesi sabah yine torununu yanına çağırır , hayvan
derisi üzerine kızgın bir çubukla ve kendi lisanınca yazdığı notu
torununa uzatarak der ki;
-Bunu al, beyaz adamlara götür ve onlara de ki;
” Bunu büyük babam gönderdi… Oraya, yani ay
a gittiğinizde bunu oradakilere verecekmişsiniz”
Küçük kızılderili kendisine söyleneni aynen
yapar. Üs deki beyaz adamlardan birine notu verir, Büyük babasının söylediklerini
de iletir ve yine koşar adım uzaklaşır. Üs çalışanları, belli
bölümleri yakılmış deri parçasına bakıp, bakıp saatlerce
gülerler. Ancak aradan bir kaç gün geçtikten sonra,
yaşlı kızılderilinin o notla, sözde ayda yaşayanlara nasıl bir mesaj
iletmek istedigini merak etmeye başlarlar. Bu merak günden güne öylesine
büyür ki, bir tercüman çağırmaya karar verirler. Tercüman geldiğinde
herkes bir araya toplanır ve merakla beklemeye başlarlar. Bu arada
gülüşmeler hala ara ara devam etmektedir. Tercüman deri parçasını
eline alır , okur ve ağlamaya başlar. Herkes şaşkındır, gülüşmeler
yerini iyiden iyiye meraka bırakmıştır. Tercüman yaşlı gözlerini
kalabalığa çevirir ve der ki;
-Not aynen şöyle;
“Bu adamlara dikkat edin, elinizden topraklarınızı almaya geliyorlar!”
“Bu adamlara dikkat edin, elinizden topraklarınızı almaya geliyorlar!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder