8 Ağustos 2020 Cumartesi

Septisizm

Septisizm
En genel anlamda herhangi bir şeyden duyulan belirgin kuşku; kuşkulanma tutumu. Eski Yunanca’da “gözlemek”, “incelemek” anlamına gelen skeptesheia sözcüğünden türetilmiş felsefe terimi.
Yerleşik Felsefe dilinde, kesin bir tutum almamayı, en son bir yargıya varmamayı ilke edinmiş; bütün değerlerden, inançlardan, bilgi savlarından ilkece kuşku duymanın doğruluğunu savunan felsefe anlayışı.

Kuşkuculuk, düşünülebilecek hiçbir konuda kesin bilgi diye bir şeyin olmadığını, olsa bile insanın eldeki verileriyle kesin bilgilere ulaşmasının olanaklı olmadığını öne sürerek, nesnel bilgiyi ve nesnel bilme olanağını bütünüyle yok- saymaktadır. Buna karşı açık ve seçik doğruya, kendisinden kuşku duyulamayacak sağlam bilgiye ulaşmak için sağlam bir dayanak bulana dek bütün bilgilerin kuşkuya açılarak sınanıp sorgulanması ise “yöntem bilgisel kuşkuculuk” diye adlandırılmaktadır. Her türden düşünce uğraşısında doğrulan yanlışlardan ayırmak amacıyla bütün bilgilerin tek tek yeni baştan gözden geçirilmesini öngören bu kuşkuculuk anlayışı, kimileyin “olumlamacı kuşkuculuk” ya da “geçici kuşkuculuk” diye de anılmaktadır. Bu anlamıyla kuşkuculuk modern felsefenin kurucusu Descartes tarafından geliştirilmiştir. Bunun yanında gerçekliğin özünü bilmenin ilkece olanaksız olduğunu ileri süren bütün metafızik öğretiler de kuşkuculuk deyişiyle nitelendirilmektedir. Bilgi olanaklarının son derece sınırlı olduğunu, şaşmaz bir kesinlikle hiçbir şeyin bilinemeyeceğini, topu topu bir takım kişiye özel, doğruluğu her zaman için kuşkuya açık görüşlerin bulunabileceğini savunan genel kuşkuculuk öğretisi yanında, kuşkuculuğun ilk bakışta iki ayrı biçimi daha bulunmaktadır. “Sonuna dek götürülmüş kuşkuculuk” diye adlandırılan ilk biçim her türlü bilgi olanağını yadsıyarak işin doğası gereği hiçbir şeyin hiçbir koşulda bilinemeyeceğini savunur. Bu kuşkuculuk anlayışı yer yer felsefe metinlerinde “olumsuzlamacı kuşkuculuk” ya da “sürekli kuşkuculuk” diye de geçmektedir. Buna karşı “olumsal kuşkuculuk” ya da “ölçülü kuşkuculuk” diye adlandırılan ikinci biçim bilgi olanağını yalnızca belli alanlarda daha yumuşak bir dille yadsıyarak, belli şeylerin bilgisine ‘. belli çekinceler göz önünde bulundurmak koşuluyla varılabileceğini düşünmektedir. “Alan kuşkuculuğu” diye de adlandırılan bu kuşkuculuk biçiminde, metafızik gibi belli araştırma alanlarında bilgi edinilemeyeceği ya da algılama gibi belli yetilerin bilgi sağlamayacakları gibi düşüncelerle elemeci-ayıklamacı bir kuşkuculuk tutumu söz konusudur. Kuşkuculuğun bu daha ılımlı biçimi, bir bütün ‘ olarak bilgi olanağını bütün alanlarda yadsımadan ancak belli alanlarda kuşkuculuğun işletilmesinden yanadır.

Kuşkuculuğun varolan bütün değerlere karşı olumsuzlayıcı bir tutumun sergilendiği, bencil olmayan değerlerin bunların varlığına duyulan inançsızlık nedeniyle yoksaydığı, insanlığın temel değer ve ülkülerinin geçerliliğinin toptan kuşkuya açıldığı “Kinizm” ile karıştırılmaması gerekir. Yine kuşkuculuğun, felsefe ilkelerinin neliği gibi enson soruların ilkece yanıtlanamaz olduğunun, bu tür konularda araştırma yapmanın gereksizliğinin, dolayısıyla bu tür konularda yargıda ‘ bulunmaktan kaçınmanın doğruluğunun savunulduğu bir başka felsefe anlayışı “bilinemezcilik” ile de arasında çok ince ayrımlar bulunmaktadır. Felsefe tarihinin bilinen en eski kuşkuculuğu Eski Yunan’ın gezgin düşünürleri sofıstlerce temellendirilmiştir. Başta Protagoras ile Gorgias olmak üzere bütün sofistler, herkesçe benimsenecek ortak genel geçer doğruların olmadığını, doğrunun her bireye ayrı görünen bir şey olarak kişiden kişiye değiştiğini savunarak felsefece düşünmeyi olanaksız kılacak denli ileri götürmüşlerdir kuşkuculuğu. “Sofıst Öğreti”nin olmazsa olmaz bileşeni kuşkuculuk, Eski Yunan’da özellikle yapılan siyasal tartışmalarda karşı tarafın savunduğu düşünceyi kuşkuculuk yoluyla çürüten sofıstlere büyük bir retorik üstünlük sağlamıştır. Eskiçağ kuşkuculuğunun dizgeli bir biçimde temellerini atan Elisli Pyrrhon, Felsefe tarihçileri arasında genellikle kuşkuculuğun da kurucusu olarak görülmektedir. Bilginin değerini yücelterek göklere çıkartan Stoacılar ile Epikurosçulara karşı Pyrrhon, düşünce kesinliği varsayımına dayanan bilgi olanağını salt öznel yorumlarla ilintili bir konu sayarak bütünüyle yadsımış usa dayalı düşüncelerle şaşmaz kesinliklere varılamayacağını öne sürmüştür.

Yöntem bilgisel kuşkuculuğuyla modern çağa damgasını vuran Descartes, verimsizliği nedeniyle tıkanmış olduğunu düşündüğü geleneksel kuşkuculuk anlayışına yeni bir yön çizerek bir anlamda kuşkuculuğun önünü açmıştır. İnsan zihninin hiçbir zaman kesin nesnel doğrulara ulaşamayacağı düşüncesi üstüne bina edilmiş eskiçağ kuşkuculuğunun, yerini kuşkunun bilgiye ulaşmada izlenecek bir yöntem olarak yeniden tanımlandığı yeniçağ kuşkuculuğuna bırakması bir anlamda modern felsefe döneminin başlangıcını da yansıtmaktadır. Descartes bu yeni kuşkuculuk anlayışını temellendirirken eski kuşkucuları biraz da tiye alarak şu sözlerle eleştirmektedir: “Kuşkucular salt kuşkulanmak için kuşkulanmışlardır.” Descartes ‘ın söylediğinden anlaşıla- cağı üzere, eski kuşkuculuk için kuşku enson amaçken, yeni kuşkuculuk için kuşku ulaşılması gereken amaç yönünde bir araçtır. Nitekim yeniçağın önemli düşünürü Bacon, yeniçağ kuşkuculuğunu eskiçağ kuşkuculuğundan ayıran en belirgin özelliği şöyle dile getirmiştir: “Kuşkudan yola çıkarsak sağlam sonuçlara ulaşırız; kesinliklerden yola çıkarsak işi kuşkulanmakla sona erdiririz.” Montaigne, Bayle ve Hume da daha ılımlı bir kuşkuculuğu savunmakla birlikte kuşkuculuğun yeniçağdaki en önemli temsilcileri arasında gelmektedirler. Bu yeniçağ düşünürlerinin anlayışında kuşkuculuk, doğruya varma yolunda atılması gereken hem zorunlu bir ilk adımdır hem de varılan sonuçların sınanması için sürekli yeniden kendisine geri dönülen düşünsel bir sağlama yöntemidir. Daha açık söylemek gerekirse, bu düşünürlere göre kuşkuculuk dar görüşlülüğe ya da katı kafalığa karşı usa esneklik kazandıran bir araştırma tutkusunun en dogal dışavurumudur.

Öte yanda Kant’ın eleştirel felsefesinde ileri sürülen kuşkuculuk anlayışı, eleştirel bir tutumun ışığı altında neyi bilip neyi bilemeyeceğimizi belirleyip kesinleme amacı gütmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Kant ‘ ın felsefe söz dağarında kuşkuculuk terimi “eleştirel” nitelecinde etkili bir biçimde içerilmektedir. Kimi felsefe tarihçilerine göre, Kant’ın kuşkuculuğu yeni- çağ kuşkuculuğunun en özgün yorumu olarak kuşkuculuğun doruk noktalarından birine karşılık gelmektedir.

Felsefe Sözlüğü
Bilim ve Sanat Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder