Bizde ‘zeka testi’ olarak geçen, İngilizcesi ‘zeka
bölüm puanı’ gibi bir anlama gelen ‘Intelligence Quotient Score’ veya kısaca 1Q
olarak adlandırılan bu test, İngilizcesinde belirtildiği gibi, bir insanın bazı
branşlardaki akademik yeteneğinin ve bilgi derecesinin karşılaştırmalı olarak
üstünlük derecesini ölçmeye yarayan bir testtir.
Aslında insan yüzlerce değişik zihinsel yeteneklere
sahiptir. Bu yeteneklerin bir kısmı bu testlerle doğru olarak ölçülebilir,
insanların bazı akademik yetenekleri ortaya çıkartılabilir. Zeka testleri ile
insanların zeka derecelerinin diğer yeteneklerine etkisi hakkında az çok bilgi
edinilebilir.
IQ test soruları genelde sözcük sorularını, mantık,
akıl yürütme ve sayı dizisini tamamlama gibi soruları içerir. Çocuklara
uygulanan zeka testlerinde önce çocuğun zeka yaşı hesaplanır.
Çocuğa normal yaşının altındaki ve üstündeki yaş
gruplarına ait sorular sorulur. Hangi yaş grubunun sorularını tümüyle bildiyse
(birden fazlaysa en yükseği) o yaş grubu çocuğun tavan yaşı olarak kabul
edilir. Bunun üstündeki gruplarda bildiği soru sayısı, toplam soru sayısı göz
önüne alınarak, ay bazında tavan yaşına ilave edilir.
Zeka yaşının ve zeka seviyesinin bulunmasını bir
örnekle açıklayalım. 9 yaşındaki bir çocuğa 6, 7, 8, 9, 10, 11 ve 12 yaş
gruplarından 12′şer soru soruluyor. 6, 7 ve 8 yaş grubu sorularının hepsini
biliyor. 9 yaş grubundan 10, 10 yaş grubundan 8, 11 yaş grubundan ise 6 soruyu
doğru cevaplıyor. 12 yaş grubu sorularını bilemiyor. Buna göre çocuğun zeka
yaşı :
8 yaş + 10 ay + 8 ay + 6 ay = 8 yaş + 24 ay = 10′ dur.
Zekâ seviyesi (IQ) ise zeka yaşının 100 ile çarpılıp,
doğum yaşına bölünmesi ile elde ediliyor. Bu örnekte zeka seviyesi:
IQ = (zeka yaşı x 100)/ doğum yaşı = (10xl00)/9 =
111′dir.
Zekâ seviyesinin değerlendirilmesi ve toplumda bulunma
oranı ise şöyle:
Bir kişinin 1Q seviyesini ölçmenin en iyi nedeni, onun
gelecekteki akademik yeterliliğini değerlendirmek olabilir. Eğer bir konuda IQ
puanı yüksek ise, o konuya yöneltilebilir, eğitim gösterilip eksikler
tamamlanabilir. Puan düşükse o konu ile fazla uğraşmayıp bir başka konuya
yönlendirilebilir.
Unutulmaması gereken çok önemli bir husus şudur ki, IQ
testleri insanların müzik, sanat yeteneklerini, his, psikolojik ve ruhsal
durumlarını ölçemez. Yüksek IQ puanı o kişinin ilerde mutlu olacağını, akıl
sağlığını ve ruhsal gelişimini garanti edemez. Düşük 1Q puanı da o kişinin
ilerde zenginlik, his ve ahlak bakımından başarısız olacağı anlamına gelmez.
Bu nedenlerle günümüzde zeka testleri ile beraber bir
de ‘duygusal zeka’ (emotional intelligence) yani EQ testleri de yapılmaktadır.
Bu test özellikle kurum ve kuruluşlarda, takım çalışmalarında verimi arttırmak,
bireysel başarıyı toplu başarıya dönüştürmek için önem kazanmaktadır.
Dünyada normal insanların yapabilecekleri bütün işler
için 50 ve üstü IQ puanı yeterlidir. Zaten insanların çoğu bu seviyededir.
Dünyada bu seviyede IQ puanına sahip olup da önemli görevlere gelmiş, büyük iş
adamı ve zengin olmuş birçok insan vardır.
Ek Bilgi:
Kavramlar ve algılar yardımıyla soyut ya da somut
nesneler arasındaki ilişkiyi kavrayabilme, soyut düşünme, muhakeme etme ve bu
zihinsel işlevleri uyumlu şekilde bir amaca yönelik olarak kullanabilme
yetenekleri zekâ olarak adlandırılmaktadır.
Zekânın farklı tanımlarının olmasına karşılık zekâya
ilişkin kuramların tümü zekânın geliştirilebilecek bir kapasite ya da
potansiyel olduğu ve biyolojik temellerinin bulunduğu noktalarında birleşir.
Buna göre zekâ, bireyin doğuştan sahip olduğu, kalıtımla kuşaktan kuşağa geçen
ve merkez sinir sisteminin işlevlerini kapsayan; deneyim, öğrenme ve çevreden
kaynaklanan etkenlerle biçimlenen bir bileşimdir.
Zeka bir çok zihinsel yeteneğin değişik durum ve
koşullarda kullanılmasını içerir. Bu yetenekler arasında başlıcalar:
Sözel Anlayış: Sözcükleri tanıma ve anlama,
Sözel Akıcılık: Sözel ve yazılı olarak sözcük ve
ifadeleri çabucak bulabilme,
Sayısal Yetenek: Aritmetiksel işlemleri çabuk ve doğru
olarak yapabilme,
Alansal ve Uzay ilişkileri: İki ve üç boyutlu görsel
algılamayı yapabilme,
Bellek: İşitsel ve görsel olarak belleme gücü,
Algısal Hız: Karmaşık bir nesnenin ayrıntılarını
görebilme, zemin şekil ilişkisini ayırt edebilme, benzerlik ve farklılıkları
doğru olarak algılayabilme,
Mantıklı düşünme: Muhakeme yürütebilme;
olarak sayılabilir.
Bir kişinin zeka seviyesi diğer koşullar eşit
tutulduğunda ne kadar zor işler başardığı veya aynı güçlükteki işlerden ne
kadar çoğunu başarabildiği veya ne kadar kısa sürede doğru sonuca ulaşabildiği
ile belli olur.
Zekânın Biyolojik Temelleri
Zekâ ile beyin arasında çok yakın bir ilişki vardır.
Zekânın beyinde yer aldığı kabul edilir. Bir insan beyninde 10 milyardan fazla
sinir hücresi bulunmakta, her bir hücre ortalama 10.000 hücre ile bağlantı
içerisinde çalışmaktadır. Nöron adı verilen bu sinir hücrelerinde sinyaller çok
karmaşık elektro-kimyasal olaylar zinciriyle oluşan ve sayısı saniyede 1000
taneye kadar çıkabilen titreşimler halinde iletilmektedir.
Beynin ne biçimde çalıştığı henüz çözümlenebilmiş
değildir. Belleğin işleyiş mekanizması, beyin algılama yaparken gösterdiği
esneklik yeteneği gibi konular bilim adamlarını yıllarca uğraştırmış hala da
uğraştırmaktadır.
Bir kısım bilim adamları belirli işlerden beynin
belirli bölgelerindeki hücreleri sorumlu tutarak konuya açıklama getirirken,
ünlü nörolog Karl Pribram hologram teorisini beyinle bağdaştırmak üzere yaptığı
çalışmalarda beynin çevresi hakkındaki bilgileri sınıflandırılmamış bir
karmaşık düzen içerisinde aldığı, alınan bu bilgilerin holografik, yani üst
üste bindirilmiş dalgalar ve onların girişimleriyle oluşan modele dayalı bir
biçimde kaydedildiği ve daha sonra dışarıdan gelen frekanslara göre bilgilerin
alışkın olduğumuz mekân-zaman için düzenlenerek, bilinen algı dünyasının
oluştuğunu söylemektedir.
Zekânın Yaşa Göre Gelişimi
Zeka yaşamın ilk on yılında büyük bir gelişme
kaydetmektedir. Bu süre içinde en hızlı gelişme ilk iki yılda gerçekleşir.
Başlangıçta davranışı birkaç refleksten oluşan insan, iki yılsonunda kendi
başına yürüyebilen, konuşabilen, bazı basit problemleri çözebilen, neden sonuç
ilişkisi kurabilen, basit planlamalar yapabilen, hatırlayabilen bir kişi hale
gelir.
Sembollerle düşünebilme 11 yaşında başlar. 12 yaştan
sonra zekânın hızında azalma olsa da gelişmeye devam eder. Gelişmenin en üst
düzeyine 14-18 yaşlar arasında varılır. Zihinsel güç 30 yaşa kadar bu düzeyde
kalır. Daha sonraki yaşlarda yeni malzeme öğrenmedeki başarı yavaş olarak
azalmaya başlar, ancak öğrenilen bilgiler kaybolmaz tam tersine yaş
ilerledikçe, deneyimden dolayı edinilen bilgiyi kullanmadaki beceri artar.
Zekânın Soya çekim ile İlgisi
Doğuştan gelen zekânın değerlendirilmesi için bilinen
bir yöntem yoktur. Kalıtımla çevre arasındaki ilişki birbirinden ayrı ve uzakta
yetiştirilen ikizlerin davranış ve başarılarının incelenmesiyle bir ölçüye
kadar belirlenebilir. Tek yumurta ikizlerinin kalıtımı, birbirlerinin aynıdır.
Doğumdan itibaren birbirlerinden farklı çevrelerde yetişen tek yumurta
ikizlerinin ve aynı evde yetişen çift yumurta ikizlerinin zekâ puanlarının
karşılaştırıldığı bir araştırmada, değişik çevrelerde yetişseler bile, kalıtımı
aynı olan tek yumurta ikizlerinin zekâlarının, aynı çevrede yetişip,
kalıtımları birbirinden farklı olan çift yumurta ikizlerinin zekâlarından daha
çok birbirlerine benzediği ortaya çıkmıştır.
Bir başka araştırmada ise, bebek iken evlat edinilen
çocukların zekâlarını, üvey anne-babalarının zekaları ve ayrıca doğal
anne-babalarının zekaları ile karşılaştırmışlar ve bu çocukların zeka
puanlarının doğal ana-babalarınkine daha çok benzediği görülmüştür. Bunun gibi
çok sayıda yapılan araştırmalar, kalıtımın zekâ gelişmesinde önemli bir rol
oynadığını ortaya koymuştur.
Zekâ ve Çevre
Zekânın kalıtımla ilişkisi çok belirgindir, ancak
çevrenin de zekaya önemli etkisi vardır. Tek yumurta ikizleri birbirinden ne
kadar farklı çevrelerde yetişirlerse aralarındaki zekâ farkı da o denli fazla
olmaktadır.
Ana-baba evi zihinsel gelişmeyi etkilediği
istatistiklerle gösterilmiştir. Çeşitli eğitim seviyesine sahip ailelerden
gelen çocukların bir arada okudukları okullarda yapılan araştırmalarda, yüksek
eğitim düzeyli ailelerden gelen çocukların diğerlerine göre daha başarılı
oldukları saptanmıştır.
1700 ve 1910 yılları arasında yaşayan 4421 ünlü
kişinin kökenini inceleyen bir araştırma sonucunda bu kişilerin % 83′ünün üst
tabakadan ve ancak %16’sının alt tabakadan geldiğinin ortaya çıkması, çevre
faktörünün önceki yüzyıllarda çok daha önemli bir etken olduğunu ortaya
koymaktadır. Her ne kadar başarı ve zekâ birbirinden farklı olsa da, başarıda
zekânın önemli bir payı olduğu göz önüne alınacak olursa bu bize zekâ hakkında
da bilgi verir.
Zekâya çevrenin etkilerinin arasında çevreden
etkilenen kişilik yapısı, sosyo-psikolojik çevre, dil yeteneği ve güdü
sayılabilir. Kaygılı ve korkak çocuklar problem çözerken yapılan işe
dikkatlerini vermede güçlük çekerler ve dolayısı ile zekâ testlerindeki başarı
düşük olur.
Bir başka etken de, ailelerinin beklentilerinden
dolayı orta ve yüksek sosyo-ekonomik düzeyden gelen çocukların diğerlerine göre
daha güdülü olmaları ve test sırasında daha fazla gayret sarf etmeleridir.
Diğer koşullar eşit tutulduğunda orta ve yüksek
sosyo-ekonomik düzeyden gelen kişilerin zeka puanları, düşük sosyo-ekonomik
düzeyden gelen kişilere kıyasla daha yüksek olmaktadır. En düşük ile en yüksek
sosyo-ekonomik düzey arasındaki puan farkı 20′ye kadar çıkmaktadır.
Zekâsı yüksek kişiler daha iyi eğitim görmekte,
kazançlı meslek sahibi olarak daha yüksek bir ekonomik düzeye erişmektedir.
Sosyo-ekonomik düzeyi yüksek ailelerin çocukları daha fazla öğrenme olanağına
sahiptir, bunlar ilerisi için daha iyi başlangıç koşulları elde edebilmektedir.
Zekâ testlerinde sözel bölümlerin bulunması, eğitim seviyesi yüksek kişilerin
daha yüksek puan almasına yardım etmektedir. Dolayısı ile burada hem kalıtımsal
hem de yetişme tarzından gelen bir avantaj söz konusudur.
Zekâ ve Başarı
Üstün zekâlı bir bireyin toplumda bununla orantılı
olarak başarılı olacağı varsayılırsa da, kimi zaman denetlenemeyen dış etkenler
nedeniyle uzun vadeli tahminler geçersiz çıkabilir. Zekânın toplumsal başarıya
dönüştürülebilmesini sağlayan mekanizma henüz yeterince anlaşılamamıştır.
Çocukluk döneminde yapılan başarı testlerinin aynı dönemde yapılan IQ testleri
ile benzer sonuçlar verdiği görülürse de, yaşamın ileri ki yıllarında ortaya
çıkacak davranış kalıplarının tamamen bu sonuçlarla belirlenmesi mümkün
değildir.
Çeşitli Zekâ Alanları
Günümüzde en yaygın testler olan Stanford-Binet ve
WAIS-R testlerinde zeka ölçümü için Binet’in geliştirdiği yöntem kullanılmasına
karşın, zekanın ne olduğunun tanımlanmasında eksiklikler bulunmaktadır. Binet
ekolünde zekâ, kişinin test sonuçlarında aldığı derece ile ölçülmektedir. Bu
zekâyı ölçmek için pratik bir yaklaşımdır ve kişilerin performanslarını
anlamaya yöneliktir, ancak bu testler zekânın doğasını anlamak için fazla ipucu
vermezler. Araştırmacılar zekânın doğasını anlamak üzere de çalışmaktadırlar.
En çok sorulan sorulardan biri zekânın tek bir faktörden mi yoksa bir kaç
bileşenin bir araya gelmesiyle mi oluştuğudur. İlk psikologlar, zekânın ve
genel bir g-faktörü olarak adlandırılan genel bir mental faktörden oluştuğunu
varsayıyorlardı. Bu faktörün, zekânın her bir yöndeki performansını
etkilediğini varsayarak, zekâ testinin bu g-faktörünü ölçmeye yönelik olduğunu
kabul ediyorlardı. Daha sonraki araştırmacılar akıcı zekâ ve kristalize zeka
olmak üzere zekanın iki çeşidi bulunduğunu öne sürdüler. Akıcı zekâ, yeni
problemleri ve durumları başarıyla ele alabilme yeteneğini, kristalize zeka ise
bilginin saklanması, beceriler, akışkan zekanın kullanılması ve tecrübelerden
elde edinilen stratejileri kapsamaktadır.
Diğer bir kısım bilim adamı ise zekânın daha çok
bölümlerden oluştuğunu ileri sürmüştür. Örneğin, Howard Gardner belirli
alanlarda olağandışı başarılar sergileyen insanların yeteneklerini inceleyerek
yedi değişik zekâ alanı olduğunu savunmuştur. Aşağıda açıklanan bu zeka
alanlarının her biri diğerinden bağımsız olmasına karşın, herhangi bir aktivite
bu zeka alanlarından bir kaçının aynı anda aktif hale geçirilmesiyle
oluşmaktadır:
Müziksel Zekâ: Müzik
alanlarındaki beceri.
Bedensel Kinestetik Zekâ: Tüm bedenin veya çeşitli bölümlerinin bir problemin çözümünde, bir üretim
veya gösteri sırasında kullanılması ile ilgili becerilerdir; dans etme,
atletizm, aktörlük, operatörlük gibi beceriler buna örnek gösterilebilir
Mantık-Matematik Zekâsı: Problem çözme ve bilişsel düşünmedeki beceriler.
Dilsel Zeka: Bir dilin
kullanımı ve o dilde eserler üretme ile ilgili beceriler.
Uzaysal-Konum Zekâ: Mimarların,
ressamların, heykeltıraşların veya uzay-konum durumlarını anlamadaki
becerileri.
Kişiler Arası Iletişim: Diğer kişilerle etkileşimde diğerinin ruh halini, isteklerini, niyetlerini
anlamadaki beceriler.
İçe yönelik Zekâ: Bir kişinin iç
dünyasındaki yönelimlerini anlaması, duygularına erişebilmesi becerisidir.
Gardner’in her bir zeka alanını açıklamak üzere
verdiği örnekler arasında Yehudi Menuhin, T.S. Elliot, Anne Sullivan, Virginia
Wolf gibi ünlüler yer almaktadır.
Yehudi Menuhin San Fransisco Orkestrasının konser
salonuna gizlice sokulduğunda 3 yaşındaymış. Orada Louis Persinger’in violin
çalışından çok etkilenen Menuhin, yaş gününde bir violin alınması ve Louis
Persinger’in hocası olması için inatla direnmiş. Her ikisini de elde eden
Menuhin, 10 yaşına geldiğinde uluslararası üne sahip bir yorumcu olmuştu.
T.S. Eliot 10 yaşındayken, Fireside adında bir
magazini tek başına çıkarmış, üç günlük bir kış tatili sırasında derginin 8
sayısını hazırlamıştı.
Anne Sullivan sağır ve kör Helen Keller’in eğitimine
başladığında bu iş, diğer kişilerin yıllarca vaktini alacak zorluktaydı. Bu işe
girişmesinden daha iki hafta sonra büyük ilerleme kaydetti, bu süre içerisinde
vahşi bir yaratık narin bir çocuğa dönüşmüştü. Virginia Wolf “A sketch of the
Past” adlı eserinde, kendi iç yaşamına bakışın iyi bir örneğini sergilemekte,
bu eserinde çocukluğundan kalan ve olgunlaşmasına rağmen hala şok etkisinden
kurtulamadığı birçok özel anısına yönelip, onlara karşı tepkilerini başarılı
bir biçimde açıklamaktadır.
Üstün Zekâ Nedir?
Zekâ dağılım eğrisinin bir ucunda zekâ geriliği gösteren
kişiler yer alırken diğer ucunda ise üstün zekalı kişiler yer almaktadır.
Toplumu oluşturan kişilerin ancak %2′lik bir bölümü 130 ve üstündeki IQ
derecesine sahiptir. IQ derecesi 140′ın üzerine çıkıldığında bu oran % 0.2 ye
düşmektedir.
Üstün zekâlıların tipik örnekleri onları sakar,
utangaç, sosyal açıdan akranlarıyla uyumsuz gibi gösterse de birçok araştırma
onların tam tersine birçok şeyi ortalama insandan çok daha iyi yapabilen, iyi
uyumlu, sevilen kişiler olduğunu ortaya koymuştur.
Lewis Terman tarafından yapılan ve 1920 yılında
başlatılan bir çalışma halen devam etmektedir. Bu çalışmada IQ derecesi 140′ın
üzerinde olan 1500 üstün zekâlı çocuktan oluşan bir grup 60 yıl boyunca düzenli
aralıklarla takip edilmektedir. Başından itibaren bu gruptaki kişiler fiziksel,
akademik ve sosyal açıdan, normal akranlarına göre daha ileride olmuşlardır.
Genellikle daha sağlıklı, daha uzun, daha ağır ve daha kuvvetli oldukları
gözlenmiş, okulda daha başarılı olmuşlar ve normal kişilere göre daha iyi
sosyal uyum sergilemişlerdir. Bütün bu avantajlar, kariyer başarısına dönüşmüş,
bu kişiler normal insanlara göre daha çok ödül almış, daha fazla maddi gelir
elde etmiş, sanat ve edebiyata daha fazla katkıda bulunmuşlardır. Örneğin bu
gruptaki kişiler 40 yaşına geldiklerinde, toplam olarak 90 kitap, 375 oyun ve
kısa hikâye, 2000 makale yazmışlar, 200 üzerinde patente imza atmışlardır.
Hepsinden önemlisi bu kişiler hayattan tatmin olduklarını diğer kişilere göre
daha fazla belirtmişlerdir.
Bu çalışma diğer yandan, üstün zekâlı olmanın her
zaman başarılı bir grafik çizmeyi garantileyemeyeceğini de göstermiştir.
Terman’ın incelediği grupta bazı önemli başarısızlıklara da rastlanmıştır.
Başka çalışmalardan da anlaşıldığı üzere üstün zekâ her alanda düzgün bir
dağılım göstermemektedir. Yüksek IQ derecesine sahip bir kişinin akademik
konularda ille de başarı göstermesi gerekmemekte, ancak konulardan bir veya bir
kaçında olağandışı bir üstünlük sergileyebilmektedir. Yüksek bir IQ derecesi,
her şeyde başarı anlamını kesinlikle taşımamaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder