Dil Felsefesi
Dil felsefesi, dilin varlık-yapısı ve bu varlık-yapısının başka varlık-alanıyla olan ilgisini, dilin hayatla ve sübjektif-sferle olan bağlarını ve dilin insan için taşıdığı anlamlar üzerine araştırmalar yapan felsefe dalıdır.
Dil felsefe Tarihi
Felsefenin, dili konu edinen ayrı bir altalanı olarak dil felsefesinin, 19. yüzyılın sonralarında Gottlob Frege’nin, 20. yüzyılın başlarında Bertrand Russell’ın metematiğin terimlerlerini ve matematiksel bilginin doğasını araştılırken yaptıkları çalışmalara dek uzanan ancak yüzyıllık bir geçmişi vardır ama dil eski çağlardan beri filozofların ilgisinin çeken bir konu olmuştur. Yunan dünyasaında adlarla adlandırılan nesneler arasındaki ilişki önemli tartışma konularında biridir. Felsefe tarihinin dille ilgili en eski tartışması olan bu tartışmada bir taraf, bu ikisi arasındaki ilişkinin doğla olduğunu, adların adlandırdıkları şeylerin özünü yansıttıklarını, bunu da adlandırdıkları şeyleri sesler aracılığıyla taklit ederek yaptıklarını ileri sürer. Felsefe tarihinde Pythagoras’a kadar geri götürülen bu doğalcı görüşe karşılık, Demokristos’a kadar götürülen karşı görüş uylaşımcılık, bu ilişkinin uylaşımsal olduğunu, adların nesnelere rastgele verdiklerini ileri sürer. Platon’un Kratylos diyaloğunda ayrıntılı bir biçimde işlediği bu tartışmanın arkasında, aslında, Eskiçağlardan bugüne sürekli sorulan bir soru vardır: Dil ile dünya arasındaki ilişki nedir? Aristoteles ile Ortaçağ filozoflarının düşünmenin yapısını, Aydınlanma dönemi filozoflarının bilginin kaynağını ve bilme yetisisinin sınırlarını araştırırken değişik biçimlerde sordukları soru bundan başka bir soru değildir aslında.
Ne var ki, Eskiçağdan 20. yüzyılın başlarına dek,
Frege ile Russell’ınkiler içinde olmak üzere, yapılan bütün araştırmalar,
doğrudan doğruya dilin yapısını anlamak için yapılmış araştırmalar değildir.
Dolayısıyla onları dil felsefesi araştırmaları görmek görmek yanlış olur.
Doğrudan doğruya dilin kendisinin bir sorun olarak görülmesi Frege ile
Russel’ın çalışmalarının, felsefenin dili konu edinen ayrı bir alanı olarak dil
felfesinin doğuşu ise Ludwig Wittgenstein’ın ilk dönem çalışmalarının bir
sonucudur.
Dil felfesinin yüz yıllık kısa tarihinde yanıtı aranan
iki ana soru vardır. Bu iki ana soru filozofların dil felsefesi tarihi içinde
ele aldıkları iki ana soru olma ötesinde, dil felsfesinin iki ana sorusudur.
Bryran Magee’nin bakışıyla, dil kullanıldığında karşımıza çıkan iki uçtan, yani
üzerine konuşulan dünyayı gösteren ‘özne’ ucundan çıkan iki ana sorudur bunlar.
Tarihsel olarak bakıldığında başlangıçta ele alınıp yanıtı verilmeye çalışılan
soru ‘nesne’ ucundan çıkar ve felsefe tarihinin o eski bildik sorusunu sorar:
Dil ile dünya arasındaki ilişiki nedir? Ancak bu sorunun yanıtını arayanlar
bununla yetinmezler, bir de ikisi arasında kurdukları (ya da götürdükleri)
ilişkiden bir anlam kuramı türetirler. Frege ile Russel, ilk dönem
çalışmalarıyla Wittgenstein, başta Carnap olmak üzere mantıkçı pozitivistler,
günümüzde Willard van Orman Quine ile Donald Davidson bu çizgide ürün veren
kişilerdir.
Dil kullanımında ‘özne ‘ ucundan soruya gelince, bu 50′li yıllarda sorulmaya başlayan, dilsel davranışın nasıl bir davranış olduğu sorusudur. Dilin kullanım yönüne dikkat çekmesi ve dili bir insan davranışı olrak incelemenin öneminin vurgulaması bakımından ikinci dönemindeki Wittgenstein ile de ilişkilendirilebilecek bu çizgi, dil ile dünta arasındaki ilşkinin ne olduğu sorusunun yanıtını aradıkları bu sorunun bir parçası olarak görür ve dilin dünyasıyla ilişkisini, dilse davranışı yöneten kurallarının belirlediğini ileri sürer. Bu çizginin önemli bir özelliğide dilsel davranışı yöneten kuralları ortaya çıkarmaya yönelik araştırmayı, anlam sorunun çözümüm olarak görmesidir. John L. Austin ile John R. Searle bu çizgide yer alan kişilerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder