21 Eylül 2020 Pazartesi

İslamcı Feminizm

 


İslamcı Feminizm

İslamcı Feminizm ya da İslami Feminizm, modern düşün hayatında yer bulmaya başlayan melez ideolojilerin bir örneği. İslami paradigma içinde dile getirilen feminist söylem ve uygulamalar bütününe verilen adlandırma. Modern İnsan Hakları bildirgelerinde tüm insanların eşit olduğu söylenirken, İslam dünyasında, gündelik yaşamda geleneksel inanışlar ve dini inanca dayalı, konjonktür ile uyuşmayan kadın-erkek ayrımı ve erkeklerin üstünlüğü söylemine karşı, kadınların eşitliği ve/veya üstünlüğünü savunan bir düşünce sistemiyle İslam düşüncesini harmanlamaya itmiştir.

İslamcı feminizmin bir sembolü. Ay İslam'ın yıldız da dişiliğin sembolü olarak kullanılmış

İslam dünyasında büyüyen İslamcılık hareketi içinde gelişen İslamcı Feminizm, terim olarak İran’da yazar Afsaneh Najmabadeh ve Ziba Mir-Huseyini’nin eserlerinde ve Tahran kadın dergisi Zanan’da (1992 yılında kuruldu) ve Suudi Arabistanlı kadın yazar Mai Yamani tarafından 1996 yılında yayımladığı “Feminism and Islam” kitabında kullanılmıştır. Terim olarak ortaya çıkışı yakın tarihlere rastlasa da Müslüman toplumlarında kadın haklarının müdafaasının yaklaşık yüz yılı aşan bir geçmişi vardır. Batılı ülkelerin müslüman toplumlara yönelik eleştirilerine cevap niteliği taşıyan ve ilkin ihyacı-reformist İslamcı erkek yazarların eserlerinde yer alan bu müdafaa biçimi kadınların İslam toplumlarında köleden farksız, ikinci sınıf insan muamelesi gördükleri suçlamalarını yok etmeye yönelikti. Kadını aile içerisinde ve yeni nesillerin yetiştirilmesinde birinci derecede önemli gören bu anlayış kadın ile erkeğin bir toplumda birbirlerinden farklı görevleri icra ederek karşılıklı bir tamamlayıcılık işlevi gördüklerini öne sürmekteydi. Ancak özellikle 90′lı yıllarda Müslüman toplumlarını kadınlara verilen haklar itibariyle değerlendirmeye alan yeni, eğitimli İslamcı kadın yazarlar kuşağı geçmişteki “tamamlayıcı” perspektifin yetersiz olduğu hatta Müslüman toplumlardaki kadının ikincil işlevini hasır altı ettiğini iddia ederek kadın ile erkeğin toplumda tamamen eşit hak ve statüde olması gerektiğini, hatta bunun dinin ilkeleriyle de uyumlu bir şekilde savunulabileceğini ifade etmeye ve bu iddialarını İslam dini içindeki unsurları derinlemesine tahlil ederek göstermeye çalışmışlardır.

Kadının Müslüman bir toplumdaki statüsü bir inanç (ve de bir “sembol”) konusu olduğundan İslamiyet’in bütünü içinde uzanımları vardır. Bu sebeple Müslüman ülkelerdeki politik ve kültürel tercihler doğrudan kadının “konumu” ile ilişkilendirilerek anlaşılmaya çalışılmakta ve tercihleri “modernite”den yana olanlar kadını “modernleştirme”ye veya “modernleşme”nin içinde İslamiyet için tehlike unsurlar barındıran bir tehdit olarak algılayanlar da bu çabayı geleneksel İslam yaşantısına bir tehdit olarak algılamaktadırlar. İslamcı feministler ise talepleriyle modernite içinde yer alırken kültürel aidiyetleri ve kullandıkları referansları itibariyle kendilerini “İslamcı” olarak nitelendirmekte ve argümanlarını her iki gruptan farklı bir dil ile inşa etmek arayışına girmektedirler.

Mısırlı kadın araştırmacı Aziza M.Karam (Azîze M. Kerem), kendi ülkesindeki feminist düşünceyi üçlü olarak sınıflandırır; Seküler Feminizm, Müslüman Feminizm ve İslamcı Feminizm. Karam’a göre kadınların cinsiyeti nedeniyle toplumda daha az avantajlı bir konumda sahip olduğunu düşünen ve daha adil cinsiyet ilişkileri geliştirmeye çalışan herkes feministtir, farklılıklar ise feminizm içindeki akım ve türler olarak görülebilir.

İddiaları

İslamcı Feminist yazarlar genel olarak batılı feminist hemcinsleri gibi toplumsal cinsiyet ayırımlarının kökenini kadın ve erkek bedeninde yani “biyoloji”de değil toplumsal bir inşa olarak gördükleri “kültür”de aramaktadırlar. Modernist islamcı yazar Fazlurrahman’ın tarihselcilik denilen ve Kur’an’daki ayetleri o günün sosyo-ekonomik ve kültürel koşulları içerisinde “anlamlandırma” çabası ve bu yönde kullandığı metodoloji İslamcı feminist yazarlar tarafından Kur’an’daki kadına ilişkin ve kadınla ilgili ayetlerin “anlamı”nı araştırmakta kullanılmakta ve böylelikle Vedud Muhsin’in söyleyişiyle bu yöntemle Kur’an’ın modern kadın için anlamlı gelebilecek bir “okuması” yapılabilmektedir. Muhammed’in sözlerini içeren hadis külliyatına yönelik yaklaşımlarında da İslamcı feminist yazarlar, kadının modern toplumdaki statüsüyle uyuşmayacak ifadeleri içerdiklerini düşündükleri hadislerin geleneksel hadis usulü ve kritiğiyle değerlendirilmesinin yetersiz, eksik ve hatalı olacağını hatta dinin “ataerkil” söylemini kuvvetlendireceğini düşünmekte ve hadislerle ilgili modern, Foucaultçu bir özne-iktidar ilişkisine dayalı bir “okuma” yapmaktadırlar.

27-29 Ekim 2005 tarihlerinde Barselona’da 400′e yakın katılımcının bir araya geldiği Barselona Birinci Uluslararası İslamcı Feminizm Kongresi ‘nden çıkan sonuçların bazıları:

• İslamcı feminizm, egemen cinsiyetçi İslam yorumlarına alternatif olarak ortaya çıkmıştır.

• İslamcı feminizm, Kuran ayetlerine ve Kuran’ın erkeke gemenliği meşru görmediği yönündeki güçlü inanca dayanmaktadır.

• Erkekler de kadınların eşit hak elde etme mücadelesinde yer almalıdır.

• Kadınların karar-verici yapılara katılımı desteklenmelidir.

• İslami gelenekler temelinde, kadınların mülk sahibi olma, bireysel özgürlük ve ekonomik bağımsızlık hakları savunulmalıdır.

• Müslüman kadınların camilere erişebilme hakkı talep edilmelidir.

• Müslüman olmayan feministlere, İslam’ın en cinsiyetçi ve gerici yorumlarını tek olası İslam yorumu olarak kabul etmemeleri çağrısında bulunuyoruz. Aksi bir pratik, hakları için savaşan Müslüman kadınlarla, küresel feminist hareket arasındaki işbirliğini engelleyecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder