Öğrenme ve Türleri
I. ÖĞRENME
Öğrenme; tekrar ve yaşantı sonucu davranışlarda meydana gelen oldukça kalıcı bir değişmedir. Mesela; sobadan eli yanan bir çocuğun bir daha sobayı ellememesi.
Öğrenme doğduğumuz andan itibaren başlar bir hayat boyu sürer. Öğrenme ile beraber yeni davranışlar ve yeni alışkanlıklar kazanırız. Eski kazandıklarımızın bir kısmı değişir, bir kısmı da terk edilir.
Öğrenmenin üç önemli özelliği vardır.
1-)Her öğrenmede az
veya çok bir davranış değişikliği mutlaka olur.
2-)Davranışın
öğrenilmiş olduğunu söyleyebilmek için sürekliliğin olması gerekir. Yani
oldukça uzun süre bu davranışın devam etmesi gerekir.
3-)Öğrenmede söz
konusu olan davranış değişikliği tekrar ve yaşantı sonucu meydana gelmiş olması
gerekir. Yoksa her davranış değişikliği öğrenme değildir.
Bu anlamda içdürtü, içgüdü, refleks, büyüme ve olgunlaşma sonucu meydana gelen davranış değişiklikleri öğrenme değildir. Mesela açlık, susuzluk, annelik gibi içdürtüler organizmayı harekete geçirir. Bu içdürtüler sonucu meydana gelen davranışların çoğu doğuştan kazanılmıştır. Arının bal yapması, örümceğin ağ örmesi, ördeğin yüzmesi içgüdüsel davranışlara, şiddetli gürültüyle irkilme refleksel bir davranışa örnektir.
Olgunlaşma: Organizmanın, hem bedensel hem de zihinsel değişim süreciyle ortaya çıkan durumdur. Olgunlaşmanın kendisi öğrenme değildir. Fakat öğrenmenin ön koşulur. Eğer organizma bir şeyi öğrenebilme olgunluğunda değilse öğrenme gerçekleşemez. Mesela; çocuğun bisiklete binebilmesi için belli bir fiziksel seviyeye (olgunlaşmaya) ulaşmış olması gerekir. Bu fiziksel seviye ile kastedilen sinir, kas ve zihin gelişiminin belli bir olgunluğa ulaşmasıdır.
Büyüme: Olgunlaşma büyümeden farklıdır. Büyüme yalnız bedensel gelişimdir. Boyun uzaması, süt dişlerin çıkması büyümeye örnektir.
Alkol, uyuşturucu madde, ilaç gibi maddelerin etkisiyle oluşan ve bu maddelerin etkisinin kalmasıyla da kaybolan davranışlar öğrenilmemiş geçici davranışlardır. Mesela narkoz halinden uyanırken söylenen sözler veya aşırı alkol alan birinin kaba ve ölçüsüz konuşması gibi. Ayrıca hormonal salgılara bağlı değişikliklerden terleme, kızarma gibi davranışlar da öğrenme değildir.
A) ÖĞRENME TÜRLERİ / YOLLARI
1-) KOŞULLANMA YOLUYLA ÖĞRENME:
a) Klasik
Koşullanma: Organizmanın doğal bir uyarıcı karşısında yaptığı bir davranışı,
yapay bir uyarıcı karşısında da göstermeyi öğrenmesidir. Klasik koşullanma bir
yapay uyarıcıdan sonra doğal uyarıcının verilmesine ve bu olayın koşullanma
gerçekleşinceye kadar tekrarlanmasına dayanır.
Nötr uyarıcı: Organizmanın herhangi bir tepki vermediği yapay uyarıcıdır.
Doğal (Koşulsuz)
uyarıcı: Organizmanın doğuştan getirdiği özellikler nedeniyle tepki verdiği
uyarıcıdır. Yani öğretilmemiş uyarıcıdır.
Yapay (Koşullu)
uyarıcı: Organizmanın sonradan kazandığı özellikler nedeniyle tepki vermeyi
öğrendiği uyarıcıdır. Yani öğretilmiş uyarıcıdır.
Koşulsuz tepki:
Organizmanın doğal uyarıcıya verdiği tepkidir. Deneyde ete verilen salya
tepkisi.
Koşullu tepki:
Organizmanın koşullu uyarıcıya verdiği tepkidir. Zil sesine verilen salya
tepkisi.
Pavlov’un Örneği: Köpeklerin doğal uyarıcı olan et karşısında doğal bir refleks/tepki olarak salya tepkisi gösterdiğini biliriz. Pavlov köpeğin bu salya tepkisini zil karşısında da göstermeyi öğretmeye çalışmıştır. Bu amaçla Pavlov köpeklere et vermeden önce zil uyarıcısı vermiştir. Köpekte doğal olarak hiç tepki oluşmamıştır. Daha sonraları, her et verilmesinden hemen önce, zil sesi uyarıcısı verilmiştir ve köpek salya tepkisi göstermiştir. Bu işlem 25-30 kere tekrarlanmıştır ve köpek bir süre sonra zil ile et arasında bir bağ kurmayı öğrenmiştir. Daha sonra köpeğe sadece zil sesi uyarıcısı verildiğinde bu sefer köpek salya tepkisi gösterebilmiştir.
1-)Zil sesi (nötr uyarıcı) verilir à Tepki yoktur.
2-)Et (koşulsuz
uyarıcı) à Salya tepkisi (koşulsuz tepki)
3-)Zil sesi ve
hemen sonrasında et verilir ve işlem 25-30 kere tekrarlanır. à Salya tepkisi
olur.
4-)Zil sesi
(koşullu uyarıcı) à Salya tepki (koşullu tepki)
Bu deneyde zil sesi başlangıçta nötr uyarıcıdır. Yani önce tepki uyandırmaz. Koşullanmadan sonra zil sesi koşullu uyarıcı olur. Zil sesi ile salya salgılanması ise koşullu tepkidir.
Klasik koşullanma geniş ölçüde hayvanları eğitmede kullanılır. Yemek kokusunun açlık hissini uyarması, dışarıdan eve girildiğinde ellerin yıkanması bu türden koşullanmalar sonucudur. Sık sık tekrarlanan reklamlar ile insanların koşullandırılması, insanlarda ortaya çıkan fobi, hobi, tutum, önyargı, batıl inançlar, öğrenilmiş çaresizlik gibi duygu, düşünce ve davranışların temelinde klasik koşullanma etkilidir.
b) Edimsel Koşullanma (Araçlı/Vasıtalı): Organizmanın rastlantısal nitelikteki davranışlarını pekiştirme yaparak biçimlendirme/yönlendirme durumudur. İstenilen davranışta olumlu pekiştireç, istenmeyen davranışta ise olumsuz pekiştireç verilerek bu yönlendirme yapılır. Yani edimsel koşullanma, ödüle götüren ya da cezadan kurtaran bir davranışın koşullanma yoluyla öğrenilmesidir.
Bu yönlendirme işleminde şunlara dikkat edilmelidir:
ØVerilecek pekiştirecin niteliği organizmaya uygun olmalıdır. (Mesela; bir köpeğe ot vermeyle pekiştirme olamayacağı gibi bir Fareye de et vermeyle pekiştirme olamaz.)
ØVerilecek
pekiştireç ile davranış arasında çok kısa bir süre olması gerekir. Bunlar
arasında uzun bir süre olursa, aralarında bağ kurulamaz ve istenilen tepki
oluşturulamaz.
Skinner’in Örneği: Fare bir labirente koyulur ve aç bırakılır. Fare labirentte serbestçe hareket eder, dolaşır. Bu hareketleri sırasında rastgele mekanizmanın olduğu yola girer ve mekanizmaya basar. Mekanizma hareket eder ve üstten yiyecek önüne düşer, fare böylece yiyeceğe ulaşır. Bu deney tekrarlanır ve her seferinde fare mekanizmanın olduğu yola daha erken gitmekte ve yiyeceğe ulaşmaktadır. Artık bir süre sonra fare labirente bırakıldığı zaman mekanizmanın olduğu yola hemen gitmekte ve yiyeceğe ulaşmaktadır.
Bir çocuğa görgü kurallarını öğretmede, narkotik polislerin yetiştirilmesinde bu koşullanma kullanılır.
c) Klasik Koşullanma ile Edimsel Koşullanma arasındaki Farklar
1-)Klasik koşullanmada organizma pasifken, edimsel koşullanmada aktiftir.
2-)Klasik
koşullanmada uyarıcılar, refleksler ve doğuştan getirilen tepkiler
şartlandırılır. Yani klasik koşullanmada tepki (davranış) bellidir. Edimsel
koşullanmada ise rastgele olan davranışlar şekillendirilmeye çalışılır. Edimsel
koşullanmada davranışlar başlangıçta çeşitlilik gösterir. Bu nedenle hangi
davranışın gösterileceği belli değildir.
3-)Klasik
koşullanmada uyarıcı (ses, ışık gibi) bellidir, edimsel koşullanmada ise
uyarıcı belli değildir.
4-)Klasik
koşullanmada pekiştireç (uyarıcı) davranıştan önce verilir ve davranışa bağlı
değildir. Edimsel koşullanma da ise organizma istenilen davranışı yaptığında
olumlu pekiştirecini alır veya olumsuz pekiştireçten kurtulur. Yani davranışa
bağlıdır ve sonra verilir.
d) Koşullanmada Kullanılan Kavramlar
1) Koşullanmanın genellemesi: Organizmanın koşullu uyarıcıya gösterdiği tepkiyi, koşullu uyarıcıya benzeyen diğer uyarıcılara da göstermesidir. Bir çocuğun her sakallıya dede demesi, beyaz önlüklü bir doktordan korkan bir çocuğun, beyaz giyinmiş herkesten korkması gibi. “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer.” deyimi de buna örnek olarak gösterilebilir.
2) Ayırt Etme: Organizmanın diğer uyarıcılardan, koşullu uyarıcıyı ayırt etmesidir. Yani sadece koşullu uyarıcıya tepki vermesidir.
3) Koşullanmanın sönmesi: Koşullanma yoluyla oluşmuş, koşullu davranışın zaman içerisinde kaybolmasıdır.
-Klasik koşullanma
da sönme; koşullu tepki oluştuktan sonra koşulsuz uyarıcıyı vermeksizin,
koşullu uyarıcıyı düzenli olarak vermeye devam ettiğimiz takdirde, organizma
daha önce kurduğu bağı kaybeder ve davranışı terk eder.
-Edimsel
koşullanmada sönme ise; pekiştirecin kullanılmaması ile gerçekleşir. Edimsel
koşullanmada sönme 2 türlü gerçekleşir:
Kendiliğinden Sönme: Koşullanmanın tekrarlanmasıyla, zamana bağlı olarak unutmayla kaybolmasıdır.
Deney Yoluyla
Sönme: Organizma koşullu uyarıcıya tepki verdiği halde ödüllendirilmez ise
sönme gerçekleşir.
4) Koşullanmanın geri gelmesi: Sönmüş davranışlar bazen kendiliğinden geri gelir. Bazen de ödül vererek sönmüş bu davranışı geri getiririz. Sönmüş bir davranışı yeniden meydana getirmek daha kolay olur.
Kendiliğinden sönmüş koşullanmanın geri gelme olasılığı, deney ile söndürülmüş koşullanmaların geri gelme olasılığından daha yüksektir.
5) Pekiştireç: Davranışın hemen arkasından verilerek, istenen davranışın ortaya çıkma olasılığını artıran veya davranışı kuvvetlendiren uyarıcılara denir. Pekiştireçler ikiye ayrılır: olumlu ve olumsuz pekiştireçler
Olumlu Pekiştireçler: Davranışın hemen ardından verilerek davranışın ortaya çıkma ve tekrarlanma olasılığını artıran uyarıcılardır. Olumlu Pekiştireçler organizma için istenilen uyarıcılardır. Bunlar ödül olarak nitelendirilebilir. Mesela takdir edilmek, statü kazanmak, plaket almak, takdirname almak birer olumlu pekiştireçtir.
Olumsuz Pekiştireçler: Ortadan kaldırıldığında veya verilmediği zaman davranışın ortaya çıkma olasılığını artıran uyarıcılardır. Yani belli bir davranış yapıldıktan sonra, organizmayı rahatsız edici bir durum ortadan kalkarsa o zaman aynı davranışın yapılma olasılığı artar. Çok sıcak veya çok soğuk ortamdan kurtulma, bedende acı veren bir durumdan kurtulma gibi durumlar olumsuz pekiştirece örnektir.
Pekiştireçler birincil ve ikincil pekiştireç diye de ikiye ayrılır. Birincil pekiştireçler öğrenilmemiş olan pekiştireçlerle yapılan pekiştireçdir. (yiyecek, içecek, uyku gibi biyolojik ihtiyacı karşılayan pekiştireçler) İkincil Pekiştireçler öğrenilmiş olan pekiştireçlerle yapılan pekiştireçdir. (para, ödül vs.)
Pekiştirme işlemi aralıklı ya da sürekli olarak olarakta sınıflandırılabilir. Sürekli pekiştirme yapılan davranıştan sonra her seferinde pekiştireç verilmesidir. Aralıklı pekiştirme ise pekiştireç her davranıştan sonra verilmez. Aralıklı pekiştirmede düzenli aralıklı (sabit) pekiştirme, düzensiz aralıklı (değişken) pekiştirme diye ikiye ayrılır. Düzenli aralıklı pekiştirme; pekiştirmenin belirli periyotlarla yapılmasıdır. İş yerinde haftalık ücret ödeme, çocuğa her hafta başı harçlık verme gibi. Düzensiz aralıklı pekiştirme ise pekiştirmenin zamanının belirsiz yapılmasıdır. Yani pekiştirme yapılacak zaman belirsizdir ve sürekli değişir. Aylık ücretin o ay içinde herhangi bir günde verilmesi, öğretmenlerin bazen haftada bir, bazen iki haftada bir, bazen de haftada iki defa sınav yapmaları.
Ceza: Organizmada istenmeyen bir davranışı ortadan kaldırmak veya tekrarlanma olasılığını azaltmaya yönelik yapılan uygulamadır. İki türlü ceza vardır.
Birinci tip ceza; organizma için olumsuz sayılan uyarıcıların ortama katılarak davranışı ortadan kaldırma veya davranışın tekrarlanma olasılığını azaltma amacıyla uygulan cezadır. Örneğin eve geç gelen gence kızılması, maçı kaybeden sporcuların antrenman sayısının artırılması.
İkinci tip ceza; bireyin
yaptığı bir davranışa karşılık, organizma için olumlu sayılan ortamdaki
uyarıcıların ortamdan çıkarılarak istenmeyen davranışın ortadan kaldırılması
veya tekrarlanma olasılığının azaltılması. Örneğin bir futbolcuya kırmızı kart
gösterilmesi, trafik suçu işleyen sürücünün ehliyetinin iptal edilmesi.
Önemli Not: Olumsuz pekiştireci ceza olarak nitelendiremeyiz. Çünkü cezada istenmeyen davranışları ortadan kaldırma amacı bulunurken, olumsuz pekiştireçde ise bir davranışın ortaya çıkma olasılığını artırmaya yönelik bir amaç bulunur.
2-) MODEL ALARAK ÖĞRENME (Taklit–Örnek Alarak Öğrenme, Sosyal öğrenme) : Bazı şeyleri öğrenirken çevremizdeki diğer insanları kendimize örnek alarak taklit ederiz. Günlük hayatta elde ettiğimiz bilgi ve becerilerin büyük çoğunluğu bu yolla gerçekleşir. Bu öğrenme türü, hem hayvanlar da hem insanlara özgüdür. Örneğin; küçük bir kız çocuğu, annesini taklit ederek, kendi oyuncak bebeğini giydirmesi, uyutması, Papağanların da insanların konuşmalarını taklit ederek konuşması.
3-) BİLİŞSEL ÖĞRENME: Biliş insanın dünyayı tanıma, anlama ve öğrenmeye yönelik gösterdiği tüm zihinsel etkinlikleridir. Bilişsel öğrenme en karmaşık ve en üst düzeydeki öğrenmedir. İnsan öğrenmelerinin çoğu bilişsel öğrenmedir.
Bilişsel öğrenmede dıştan alınan uyarıcılar algılanır, önceki bilgilerle karşılaştırılır ve yeni bilgiler oluşturulur. Oluşturulan bu bilgiler belleğe depolanır. Bu sırada eski bilgilerde yeni anlamlar ve bağlar kazanır.
a) Kavrayış yoluyla öğrenme (Sezgisel Öğrenme) (İçgörü deneyleri) : Çözülmesi gereken problemin kavramları, elemanları arasındaki ilişkinin farkına birden bire varılarak öğrenmenin gerçekleşmesidir. Yani aniden kavrama durumudur.
Mesela; Bir öğrencinin matematik probleminin çözümünü birden buluvermesi. Başına elma düşmesi sonucunda, Newton’un yerçekimi kanunu bulması.
Bu öğrenmede birey daha önce çalışmış, zihnini yormuş, çeşitli yollar denemiş ancak bir türlü başarılı olamamıştır. Bunun üzerine belli bir zaman çalışmalarını askıya almışken, birden çözüm yolunu bulmuştur. Yani birey, durum veya sorun hakkında hiçbir şey düşünmezken birden çözüm bulmaktadır.
b) Soyut kavramların öğrenilmesi (Sözel-Kavram Öğrenme): Sözel öğrenme sözcüklerle, kavramlarla gerçekleşen bilişsel öğrenme sürecidir. Örneğin; bir adres tarifini anlatarak yaptığımız kişinin buna göre aradığı yeri bulması sözel öğrenmedir.
Sözel öğrenmede ilk aşama kelime olarak söylemeyi öğrenmektir. İkinci olarak, kelimeler nesnelerin adıolarak kullanılmaya başlanır. Üçüncü adım olarak da kelimeler, nesnelerin genel özellikleriniifade etmek amacıyla kullanılır. Yani kavram aşamasına gelinmiştir. Kavram bir nesne veya semboldür. Kavram öğrenme, yüksek düzeyde bilişsel süreçleri ve çeşitli örneklerin karşılaştırılarak genellemeye gidilmesini gerektirir.
c) Psiko-motor (devimsel) öğrenme: Bir işin, davranışın nasıl daha iyi, hızlı, doğru ve hatasız yapılacağının öğrenilmesidir.
Mesela; Çatal kaşıkla yemek yemeyi öğrenmek, Daktilo de yazmayı öğrenme, otomobil kullanmayı öğrenmek, bir müzik aletini kullanmayı öğrenmek.
Psiko-motor öğrenmede beden, kas, zihin ve yapılacak iş arasında bir eşgüdüm söz konusudur. Ancak, motor öğrenmelerde üzerinde daha çok durulan şey, davranışın yapılış tarzıdır. Motor öğrenme genellikle davranışın yapılmasındaki hız ve hatasızlıkla ölçülür. Örneğin, daktilo sınavlarında hız değerlendirilirken hatalar da hesaba katılır.
d) Yer Öğrenme: Çevremizdeki eşyaların, nesnelerin yerlerininin zihnimizde bilişsel haritasını çizilmesidir. Mekânla ilgili ipuçlarından yola çıkılarak bu öğrenme yapılır. Bu ipuçları nesnelerin birbirlerine göre konumunu kavramada etkili olur.
Mesela; Evim caminin arkasında, Trabzon Türkiye’nin kuzeyinde gibi.
e-) Deneme yanılma yoluyla öğrenme: Organizma yaşam süresince birçok problemle karşılaşır. Bu problemlerin çözümleriyle ilgili genelde hiçbir fikri de yoktur. Bu nedenle organizma, amaca ulaşmak için veya problemi çözmek için çeşitli davranışlarda bulunur. Bu davranışlardan çözümü sağlayan davranışların benimsenip çözümü sağlamayan davranışların ise terk edilmesiyle gerçekleşen öğrenmedir. Hata miktarı azaldıkça öğrenme artıyor demektir. Organizmanın zekâ düzeyi arttıkça deneme-yanılma sayısı da azalır.
Mesela; Edison’un ampulü bulması, kilitli bir kapıyı birçok anahtar deneyerek açma, televizyon kumandasındaki tuşların işlevlerini çoğu kere deneme yanılma yoluyla öğreniriz.
f-) Farkında varmadan öğrenme (Gizli öğrenme): Bazı şeyleri farkına varmadan öğreniriz. Bu öğrendiklerimizin farkına bir ihtiyaç anında varırız. Bu öğrenmeye “gizli öğrenme” de denir. Bu öğrenme, öğrenmeye yönelik herhangi bir çaba sarf etmeden ve istek duymadan gerçekleşir.
Mesela; her gün dershaneye gidip gelirken çoğu iş yerlerini, yolları bu şekilde öğreniriz.
B) ÖĞRENMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER
a)Öğrenenle ilgili faktörler
b)Öğrenme
yöntemiyle ilgili faktörler
c)Öğrenilecek
konuyla ilgili faktörler
d)Öğrenme ortamıyla
ilgili faktörler
a) Öğrenenle ilgili faktörler
1-) Motivasyon
(güdülenme): Öğrenmede en etkili faktördür. Öğrenmede istekli olmak demektir.
Kişinin öğrenmeye hazır olması ve öğrenmeye ihtiyaç duymasıdır. Motivasyonu
sağlamak veya artırmak amacıyla ödül ve ceza yöntemleri uygulanır. Aynı zamanda
rekabet ortamıyla da motivasyon sağlanmaya çalışılır. Mesela; normalde
İngilizce öğrenmeye ihtiyaç duymayan birisi, yabancı ülkeye gittiği zaman
oranın dilini öğrenmeye çalışması gibi.
2-) Yaş ve Olgunlaşma: Bu faktör öğrenme için zorunlu faktördür. Organizmanın bir öğrenebilme yapabilmesi için, o öğrenmenin gerektirdiği yaşa ve olgunluk seviyesine sahip olması gerekir. Mesela; 6 aylık bebeğe yazı yazmayı veya bisiklet kullanmayı öğretemeyiz.
3-) Zekâ: Zekâ derecesi ile öğrenme doğru orantılıdır. Zekâ derecesi artıkça öğrenmede artar.
4-) Genel uyarılmışlık hali: Öğrenme için organizmanın normal düzeyde uyarılmaya ihtiyacı vardır. Aşırı ve yetersiz uyarılma zararlıdır. Mesela; yatakta ders çalışmak gibi gevşetici eğilim öğrenmeyi engelleyici bir durumdur. Çünkü böyle bir durumda uyarılma düzeyi düşüktür.
5- Psikolojik durum: Kişinin duyguları, heyecanı, korkuları, kaygıları öğrenmeyi etkiler. Öğrenme için belli oranda kaygı gereklidir. Aşırı ve yetersiz kaygı ise öğrenmeyi olumsuz etkiler.
6-) Türe özgü hazır oluş: Kişinin fizyolojik durumu, genetik donanımı öğrenebilecek konu veya davranışa uygun olmalıdır. Mesela; bir insana uçmayı öğretemeyiz. Görmeyen birine atıcılığı öğretemeyiz.
7-) Önceki öğrenmeler ve deneyimler (Transfer-Aktarma): Önceki öğrenilenlerin yeni öğrenilenleri olumlu ya da olumsuz yönde etkilemesine transfer denir. Transfer olumlu ve olumsuz diye ikiye ayrılır.
a) Olumlu (Pozitif) Transfer: Önceden öğrenilen bilgilerin yeni bilgiler öğrenilmesini kolaylaştırması durumudur. Mesela; bisiklet sürmesini bilen birisinin motosikleti kullanmayı daha kolay öğrenmesi gibi.
b) Olumsuz (Negatif) Transfer: Önceden öğrenilen bilgilerin yeni bilgiler öğrenilmesini zorlaştırmasıdır. Mesela; direksiyonu soldan olan arabaları uzun süre kullanan birisi, direksiyonu sağdan olan arabayı kullanırken zorlanması veya Q klavye kullanan birisinin, F klavye kullanmakta zorlanması gibi.
b) Öğrenme yöntemleri ile ilgili faktörler
1-) Aralıklı veya toplu öğrenme: Öğrenmeyi zamana yayarak kısa çalışma süreleri ile öğrenmeyi yapmak aralıklı öğrenmedir. Mesela; 50 dakika ders çalışıp 10 dakika dinlenerek yapılan çalışma aralıklı öğrenmedir.
Çalışma süresince hiç ara vermeden, dinlenmeden yapılan çalışma ise toplu öğrenmedir. Mesela; son gün sınava hazırlanma gibi. 4 saat aralıksız ders çalışma gibi
Yapılan araştırmalarda aralıklı öğrenmenin toplu öğrenmeye göre daha iyi sonuçlar verdiği belirlenmiştir.
2-) Okuma, anlatma ve özetleme: Okunanların anlatılması ve özetinin çıkarılması öğrenmeyi kolaylaştırır ve daha kalıcı bir öğrenme gerçekleştirilir.
3-) Uygulamada yer verme: Kişinin aktif olarak öğrenmeye katılması öğrenmeyi kolaylaştırır. Aktif öğrenmede kişi dikkatini daha kolay ve daha çok toplar
4-) Sonucun bilinmesi (geri bildirim): Öğrenenin konuyu ne derece öğrendiği bildirilirse öğrenmenin derecesi artar. Sonuçların bildirilmesi, hataların görülüp düzeltilmesi imkânı verdiğinden öğrenmeyi olumlu etkilemektedir. Mesela; öğretilen konularla ilgili yapılan sınavların cevaplarının verilmesi.
5-) Tekrar: Öğrenme sonucu yapılan tekrarlar pekiştirmeyi sağlar. Tekrar hafızayı güçlendirir. Fakat aşırı tekrar motivasyonu düşürür.
6-) Bütün veya parçalara bölerek öğrenme: Öğrenilen konunun tümünün bütün olarak öğrenilmesine bütün öğrenme denir. Öğrenilen konuyu bölümlere ayırarak, her bölümü tek tek öğrenmeye de parçalara bölerek öğrenme denir.
Öğrenilecek konu zor, uzun, anlamsız ve soyut ise parçalara bölerek öğrenme, öğrenilecek konu kolay, kısa, anlamlı ise bütün halinde öğrenme daha avantajlıdır.
7-) Programlı öğrenme ve öğretme makineleri: Öğretme araçları kullanılarak gerçekleştirilen yöntemdir. Programlı öğretimde öğretim makinelerinden yararlanılmaktadır.
Programlı öğrenmenin faydaları
-Konu küçük ünitelere bölündüğü için, öğrenci ünitelerden büyük kısmını kolayca cevaplayacak durumdadır.
-Öğrenen, öğrenmede
aktif duruma getirilmiştir. Böylece dikkati daha az dağılır.
-Öğrenen, sorulara
verdiği cevapların sonuçlarını hemen öğrenebilir. Bu sayede öğrenen yanlışı
düzeltme olanağı vermektedir.
-Öğrenen, öğrenme
süresini kendi hızına göre ayarlayabilir. Temposuna göre gidişi seçer.
-Öğrenen, bir
konuyu öğrenirken diğer öğrenenlerden bağımsız olarak ilerleyebilir.
-Öğrenen kolay
öğrendiklerine daha az, zor öğrendiklerine daha çok zaman ayırabilir.
-Programın
ilerlemesi öğrenilen sorulara verdiği cevapların doğruluk derecesine bağlıdır.
Doğru cevap vermeden ders de ilerleyememektedir.
c) Öğrenilecek Konuyla ilgili faktörler
1-)Öğrenilecek konu öğrenenin beden ve zihin gelişimine uygun olması gerekir.
2-)Öğrenilecek konu
öğrenenin ilgisini çekiyorsa ve ihtiyacını karşılıyorsa daha kolay öğrenme
olur.
3-)Öğrenilecek
konu, anlamlı, somut ve kısa olursa daha kolay öğrenme olur. Soyut, uzun ve
anlamsız konular ise daha zor öğrenebilir.
4-)Öğrenilecek konu
üzerinde daha önceden çalışma yapılmışsa öğrenme daha kolay olur.
5-)Birbirini
destekleyici öğrenmelerde, önceki konu iyi öğrenilmemişse yeni konunun
öğrenilmesi daha zorlaşır.
6-)Birbirine
benzeyen uyarıcılar daha kolay öğrenilir. Bir kelime kişinin zihninde diğer
kelimeleri çağrıştırdıkça öğrenme daha etkili olur. Mesela; et dediğimizde
inek, koyun, yemek gibi kelimeler çağrışım yapar.
7-)Öğrenen daha
kısa sürede, daha az çabayla, daha iyi öğrenme gerçekleştirir.
d) Öğrenmenin yapıldığı ortam
1-) Fiziki ortam: Öğrenmenin yapıldığı ortamın ısı, ışık gürültü gibi özellikler bakımdan normal olması gerekir. Mesela; çok soğuk, sıcak veya çok gürültülü bir ortamda öğrenme zor gerçekleştirilir.
2-) Sosyal ortam: Öğrenciyi ders çalışmaktan uzaklaştıracak uyaranlar olmamalıdır. Mesela; arkadaş çevresi, aile ortamı, kültür, ekonomik şartlar bu sosyal faktörlerdendir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder