Sosyoloji Nedir?
Sosyoloji insan toplumlarını bilimsel,
sistematik ve eleştirel olarak inceleyen sosyal bir bilimdir. Bu sosyolojinin
en genel düzeyde tanımlanmasıdır. Sosyolojinin araştırma konusu toplum ve
toplumsal yaşamla ilgili olgu ve olaylardır. Toplumun yapısı, organizasyonu,
değişimi, işleyişi, Sosyolojinin ilgi alanı içine girer. Toplumun yapısını
keşfetme, toplumdaki grupları bir arada tutan veya onları birbirinden ayıran,
uzaklaştıran güçlerin neler olduğunu ortaya koymak, toplumsal yaşamı değiştiren
ve dönüştüren koşulları belirlemek, insanlar arası ilişki ve etkileşimlerin
yapısı ve işleyişi ile ilgili kural ve ilkeleri ortaya koymak, sosyal davranışı
toplumsal bağlam içerisinde açıklamak, sosyolojinin en temel amaçları arasında
yer alır.
Yukarıda da ifade edildiği gibi toplum ve
toplumsal yaşamla ilgili olgular (evlenmek, boşanmak, göç, kentleşme, suç,terör,
spor,)sosyolojinin araştırma konusunu oluşturur. Toplum sosyolojik açıdan
sosyal bir gerçekliktir. Ancak bu gerçeklik, fiziksel bir gerçeklik gibi
doğrudan algılanan ve deneyimlenen bir gerçeklik değildir. Sosyal gerçeklik
insanlar arası ilişki ve etkileşimleri, grup yaşamını, gruplar arası
ilişkileri, kültürü, sosyal kurumlar ve tüm bunların insanların sosyal
davranışları üzerindeki etkilerini anlatan bir kavramdır. Bu bağlamda sosyal
gerçeklik sosyal davranışlarımızı şekillendiren sosyal bir güç olarak
tanımlanabilir. Örneğin; nasıl mevsimler faaliyetlerimizi, giysilerimizi ve
yaşamla ilgili seçimlerimizi etkileyebiliyorsa, sosyal gerçeklikte sosyal
davranışlarımızı biçimlendirir. İçinde yaşadığımız toplumun ekonomik
yapısı, aile düzeni, kültürü, yönetim biçimi, nüfusu, dini, ahlak anlayışı… Sosyal
davranışlarımızı şekillendirir. Örneğin; hangi partiye oy verdiğimiz, eş
seçimimiz, yaptığımız meslek , boş zamanları değerlendirme biçimimiz
,…toplumsal koşullardan etkilenir.
İnsan davranışları üzerinde toplumsal
koşulların etkili olması sosyal davranışın çözümlenmesinde, toplum ve toplumsal
yaşamla ilgili olgu ve süreçlerin bilinmesini önemli bir hale getirmiştir. Bu
çerçevede sosyoloji daha özel olarak sosyal davranışı açıklamayı amaçlar.Sosyal
davranış toplumsal bir bağlamı içeren, diğer insanların davranışlarını içeren
ve /veya çağrıştıran örgütlü insan eylemleri olarak tanımlanabilir. Örneğin;
bir fabrikada çalışan işçilerin veya bir okulda ders anlatan öğretmenlerin
davranışları sosyal davranışlardır. Sosyoloji, sosyal davranışı çözümlemek
için sosyal davranışın bağlamını, yine en genel düzeyde toplumu ve onunla
ilişkili olgu ve süreçleri dikkate almak durumundadır. Sosyolojiye
özgünlüğünü ve önemini kazandıran da budur. Toplumsal çözümlemede
toplumsal bakış açısını içermeyen bir sosyoloji anlayışı oldukça eksiktir. Bu
nedenle toplum ve toplumsal yaşam üzerinde biraz ayrıntılı durmanın gerekli
olduğunu düşünüyoruz.
Bilindiği gibi insanlar toplum içinde yaşayan sosyal varlıklardır. Toplum
halinde yaşamak insan için zorunlu, kaçınılmaz ve onun doğasıyla ilgili bir
özelliktir. İnsanların sosyal varlık olduğu; yani diğer insanlarla ilişki kurarak
bir arada bulunması birçok filozof ve sosyologun paylaştığı temel bir fikirdir.
İnsanın sosyal bir varlık oluşu, toplumun hem
bir nedeni ve hem de bir sonucu olarak ortaya çıkar. İnsanların yapısı ve
mahiyeti (temel özelliği) onların bir arada yaşamasını gerektirmiş ve böylece
toplum hayatı ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda toplum hayatı da insanları
tarihsel süreç içerisinde değiştirmiş ve insanların toplumsal yaşamdan
etkilenen ve hatta belirlenen varlıklar olması üzerinde etkili olmuştur. Ancak
burada önemli olan insan mı?, toplum mu?, ayrımı değil, insan ve toplum
arasındaki etkileşimdir. İnsan ve toplum bir bütünün iki önemli yüzü ve
gerçekliğidir. Toplum yapısı çeşitli türden grupları ve bu grupların
organizasyonunu içerir. Sosyolojik açıdan toplum en büyük, en karmaşık ve en
gelişmiş sosyal gruptur. Toplumu bir tür gruplar ağı veya organizasyonu
şeklinde ele almak olanaklıdır. Coser (1985:3)’a göre toplum, örgütlü insan
grupları arasındaki etkileşim kalıplarına verdiğimiz bir isimdir. Gruplar içinde
ve gruplar arasındaki etkileşimin örüntülenmesi veya kalıplaşması toplumsal
yaşamın düzenliliğini işaret eder. Oldukça karmaşık toplumlar da bile sosyal
yaşamın dikkatli bir gözlemi, toplumsal yaşamda kaos ve kargaşa yerine
düzenliliğin olduğunu ortaya koyar. Örneğin; sabahleyin evimizden ayrılıp
işimize giderken genellikle içinde yaşadığımız sosyal dünyanın dünkü gibi
olacağını umarız veya böyle bir beklenti içinde yaşarız. Bu düşünüş toplumsal
yaşamın öngörülebilirliğini de ifade eder. Ancak, sosyal yaşamın bu düzenli
yapısı onun şaşırtma, uyumsuzluk, gerilim ve sosyal gruplar arasındaki çeşitli
türden anlaşmazlıkları içermemesi anlamına gelmez. Sosyal yaşam bu ve benzeri
süreçleri de içermesine rağmen tüm bu süreç ve oluşumlar belirli kural, ilke ve
kalıplarla ortaya konur. Örneğin; işçi ve işverenler arasındaki çatışmalar ve
anlaşmazlıklar sendika, grev, lokavt toplu iş sözleşmesi gibi kurum ve
örgütlenmelerle düzenlenmiştir. Çatışmaların topluluğun istikrarını bozduğu
durumlar genellikle bir değişim durumunu ifade eder. Bu sürecin yöneldiği durum
göreli de olsa yeni bir denge veya istikrardır. Toplum kavramı sosyolojide
merkezi bir kavramdır. Sosyal grup boyutu kadar diğer boyut ve özellikleri de
vardır. Giddens (2002:621)’a göre bir toplum belirli bir toprak parçasında yaşayan,
ortak bir politik otorite sistemine tabi olan ve çevrelerindeki çeşitli
gruplardan (toplum) ayrı bir kimlikleri olduğunun farkında olan bir insan
grubudur. Giddens’ın bu tanımı açısından örneğin; Türk toplumu, İngiliz
toplumu, Amerikan toplumu, bir toplumdur.
Toplum kavramının çözümlenmesinde kültür ve
kurumlar da önemli bir yere sahiptir. Kültür toplum yaşamının kurucu
ögelerinden birisini oluşturur. Toplumsal yaşamın çeşitli alanları kültürle bir
yapıya bir düzene kavuşur. Bauman (1998:163) kültürü “ yapay düzen kurma işi”
olarak tanımlar. Bu yapay düzen insanın toplum halinde yaşamasının zorunlu bir
sonucu veya gereği olarak ortaya çıkar ve insan ilişkilerini düzenleme,
insanların çeşitli türden ihtiyaçlarını karşılama işlevlerini yerine getirir.
Kültür, bu bağlamda insani; insana özgü ve toplumsal bir karaktere sahiptir.
Fichter (1990:120) kültürü “insan ürünü” olarak değerlendirir. Sosyolojide
kültür kavramı bir grubun (az ya da çok geniş ) üyelerinin ortak edinimlerinin
bütünü ifade eder. Bu edinimler şeyleri algılamada, yapılanları değerlendirmede
bilinç dışı ve sürekli referans işlemi görerek, davranışların
yönlendirilmesinde etkili olurlar. (Muchielli,1991:9). Kültürün insan
davranışları için referans oluşturması toplumsal açıdan oldukça önemlidir. Bir
toplumda bireyler arası ilişkilerin düzenlenerek toplum hayatının meydana
geldiği bilinmektedir. Kültür, sosyal kurumlarla çok sıkı bir ilişki içinde
bulunur. Sosyal kurumlarda temel olarak toplum içerisinde bireyler arasındaki
sosyal ilişkileri düzenler. Fichter (1990:123) kültür ve kurumlar arasındaki
ayrımın daha çok analitik olduğunu söyleyerek kültürü toplumdaki kişilerin
ortaklaşa paylaştıkları toplam kurumların bileşkesi olarak tanımlar. Aynı
sosyologa göre, kurum kültürün en geniş parçasını oluşturur. Kültürün en küçük
ve indirgenemez temel oluşturucusu yürürlükteki davranış örüntüsüdür. Sosyal
rol, statü ve etkileşim formları ise sosyal kurumların oluşturucuları olarak
değerlendirilir. Kültür bünyesinde bir topluma veya gruba ait temel değer, norm
ve davranış kalıplarını içerir. Bir toplumun kültürü onun inançları, ahlakı ,
sanatı , hukuku, dili, gelenek, görenek örf ve adetlerden oluşan karmaşık bir
bütündür. Sosyal kurumlar ise düzenlenmiş, tesis edilmiş veya yapılanmış
davranış örüntüleri ve bunlardan oluşan sosyal bütünlerdir. İnsanlar
toplumsal yaşam içerisinde gereksinimlerini karşılamak için diğer insanlarla
sosyal ilişkilere girerler. Çünkü, insanlar gereksinimlerini tek başlarına
karşılayamazlar. Örneğin; beslenmek, giyinmek, evlenmek, güvenlik, sevgi gibi
gereksinimlerimiz tek başımıza karşılayamadığımız, diğer insanlarla ilişkiyi
içeren sosyal boyutlu ihtiyaçlarımızdır. Sosyal ilişki ve etkileşimin
toplum hayatı için en temel önemi grup oluşumunu, grup yaşamını ve bu yaşamla
ilgili yapıları; kalıpları ortaya çıkarmasıdır. Sosyal ilişki ve etkileşimin bu
bağlamda içinde yaşadığımız karmaşık modern toplum da dahil, bütün sosyal
oluşum ve yapıları ortaya çıkaran temel bir toplumsal süreçtir (Erjem,2004)
SOSYOLOJİK BAKIŞ AÇISI
Sosyolojik bakış açısı sosyolojini toplumsal
olaylara nasıl yaklaştığını, nasıl incelendiğini, sosyolojinin olayları
incelemesini diğer sosyal bilimlerden nasıl farklı olduğuyla ilgilidir. Daha
öncede ifade edildiği gibi sosyoloji toplumsal bağlam içerisinde sosyal
davranışı inceler. Sosyal davranış bireylerin bir anlam ifade eden ve diğer
insanlarla ilişkili davranışlarıdır. Sosyal davranış sosyal ilişki ve etkileşim
sonucu oluşur. Sosyoloji sosyal davranışı açıklamak için kendine özgü bir bakış
açısı geliştirmiştir. Bu bakış açısı belli temel öncüllere dayalıdır. Bunları
şöyle ifade edebiliriz:
•İnsanlar sosyal varlıklardır.
•Sosyal davranış öğrenilir.
•Toplum insanların ait olduğu en geniş gruptur.
•İnsanlar tek boyutlu değildir. Bu nedenle sosyal davranışta çok boyutludur
•Birey davranışlarındaki ilişki toplamı açısından incelenir.
* Sosyal davranışın nedeni toplumsaldır.
Sosyolojik bakış açısıyla bir olayı incelemeyi şöyle ortaya koyabiliriz. Örneğin
Mehmet’in işsiz oluşu.
AÇIKLAMALAR:
Psikolojik( Bireyci): insanlar tembel, aptal
oldukları veya beceriksiz oldukları için işsiz kalırlar. Mehmet’te bu
özelliklere sahip oldukları için işsizdir. Sosyolojik açıklama: işsizlik
toplumdaki eşitsizliğin, dengesizliğin sonucu olarak ortay çıkar. Eşitsizlik
kişinin meslek edinmesini, eğitimini olumsuz etkiler. Ayrıca eşitsizlik sonucu
toplumun kaynakları da akılcı kullanılıp yatırımlara dönüştürülemez. Mehmet’in
işsizliği bu nedenle daha çok toplumsaldır. İşsizlik problemi toplumsal
düzenlemeler sonucu çözülebilir ( Erjem ,2004)
SOSYOLOJİNİN DOĞUŞU VE
GELİŞİMİ
Toplumla ilgili fikir ve düşünceler insanlık
tarihi kadar eskidir. Ancak toplumu ve toplumsal olayları bilimsel olarak
araştırıp, incelemeyi oldukça yeni bir gelişme olarak değerlendirebiliriz. Bu
bağlamda sosyoloji ikiyüzyıllık bir geçmişe sahip bir bilim dalıdır. Sosyoloji
19.yy’da, özellikle Batı Avrupa toplumlarında meydana gelen önemli siyasi,
sosyal , ekonomik ve entelektüel gelişme ve değişmelerin sonucu olarak ortaya
çıkmıştır. Batı Avrupa toplumlarında meydana gelen büyük değişimler modern
toplum denilen bir toplum biçimini ortaya çıkarmıştır. Modern toplum, eski
topluma ait birbirinden kopuk toplulukların bütünleşmesini, gelenek ve dinden
kopmayı, bireyleşmeyi, rasyonelleşmeyi, kentleşmeyi, eşitsizliği kapsayan bir
dizi süreçle ortaya çıkmıştır. Bu karmaşık toplumu incelemek sosyolojinin
konusu haline gelmiştir.Modern toplumu oluşturan olaylar şunlardır:
1.Ulus devletin yükselişi.
2.Endüstrileşme
3.Kapitalizmin yükselişi
4.Sosyalist ülkelerin ortaya çıkışı
5.Temsili demokrasinin doğuşu
6.Bilim ve teknolojideki gelişmeler
7.Kentleşme
8.Kitle iletişim araçlarının gelişimi ve çeşitlenmesi
9.Rönesans
10.Aydınlanma
11.Fransız ve Amerikan devrimleridir.
Sosyoloji kelimesi Fransız sosyologu ve tarih felsefecisi A. COMTE tarafından
icat edilmiştir. Comte sosyal olayları doğa bilimleri modelinde kurmayı
amaçlayan bir sosyoloji kurmak istemiş, ancak bunu başaramamıştır. Daha sonra
Comte’u takip eden Fransız sosyologu E. Durkheim, sosyolojinin konusu, yöntemi
ve akademik yaşamda yer alması konusunda önemli çalışmalar yaparak sosyolojinin
gerçek olarak kurulmasını sağlamıştır. Daha sonraki gelişmeler sosyolojinin
bütün dünyada giderek daha çok yayılmasına neden olmuştur. Sosyolojiye önemli
katkı sağlayan başlıca düşünürler E. Durkheim , K. Marks, M. Weber, V.
Pareto,G.Simmel,W. Mills ve T. Parsons’dur.Türkiye’de sosyolojinin kurucusu ise
Ziya Gökalp’dir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder