Sosyoloji Tarihi
İlk çağlardan beri toplumun yapısıyla ilgilenen düşünürler vardı :
Platon, ideal toplum düzeninden söz etmiştir. Sosyolojinin müjdecisi sayılan İbn-i Haldun ilk defa devletle toplumun birbirinden farklı olduğunu belirterek toplumsal yaşamı da incelemiştir.
Machiavelli, Thomas More, Francis Bacon, toplumsal sorunlara “çözüm” önerileri getirmişlerdir.
Bu düşünürlerden farklı olarak Montesquieu, “Olması gereken değil, olan incelenmelidir.” diyerek
sosyolojinin sınırlarını çizmiş ve bilim olarak doğuşuna temel hazırlamıştır.
Sosyolojinin, bu sözcüğü ilk kullanan Auguste Comte tarafından 19. yüzyıl
başlarında kurulduğu kabul edilir. Comte’a göre sosyoloji, fizik, kimya
biyoloji gibi doğa bilimlerinin yöntemleriyle toplumu incelemelidir.
Sosyolojinin kurucularından Emile Durkheim, sosyolojinin konusunun toplumsal olgu olduğunu ve
toplumsal yaşamın yine diğer basit toplumsal olgularla açıklanabileceğini
vurgulamıştır.
Max Weber‘e göre, toplumu ve toplumsal eylemleri açıklamak için
genel kavramlardan değil, bireylerden, öznel olarak düşünülmüş anlamlardan
hareket edilmelidir. Böylece Weber, psikolojik yaklaşımla sosyolojik yaklaşımı
birleştirmek istemiştir.
Ülkemizde, Durkheim sosyolojinin bilim yapma anlayışı Ziya Gökalp ile, Le Play çizgisi ise Prens Sebahattin’le temsil edilmiştir.
Platon (M.Ö. 427 – M.Ö. 347) : Platon, baba tarafından Atina’nın efsanevi krallarıyla ve anne tarafından da Solon’la akrabadır. Yaşamındaki en önemli olaylardan biri de, gençliğinde Sokrates’le karşılaşmasıdır. Sokrates’in mahkumiyeti ve idamından sonra eğitimde; özellikle de devlet adamı eğilimlilerin eğitimlerinde derin değişiklikler olmadıkça insanın kaderinin umutsuz olduğuna karar verdi.
Bu nedenle de, kırk yaşlarındayken, Sicilya ve
İtalya’ya ilk yolculuğundan sonra (bu yolculukta Pythagoras’çılarlarla tanıştı)
aktif politikaya katılmaktansa, sitenin gelecekteki liderlerini yetiştirmek
üzere Atina’da bir okul kurar. Bu okula üzerinde kurulduğu parkın adı verilerek
Akademia dendi. Aristoteles, yirmi yıldan uzun bir süre Akademia’da öğrencilik
ve öğretmenlik yapmıştır.
Machiavelli, Niccolo (1469 – 1527) : Floransalı Machiavelli 1498′de dışişleri ve savunma ile görevli İkinci Şansölyelik Sekreterliğine atandı. Pek çok ülke dolaştı ve diplomatik deneyim kazandı. Floransa’nın bağımsızlığı için kurduğu milis birlikleri 1509′da Pisa’nın alınmasında önemli rol oynadı. 1513′de Medici ailesinin Floransa’ya dönmesinden sonra hapsedildi.
Serbest kalınca, Floransa yakınlarında yapıtlarını
yazamaya başladı. Bunların içinde en önemlisi; Medicilere sunduğu 1513 tarihli
“II Principe” (Prens) ‘dir. 1527′de Medicilerin devrilmesi üzerine gözden düştü
ve aynı yıl öldü. Machiavelli’nin tarih ve siyaset felsefesi üzerine yazdıkları
ve karşılaştırmalı tarih metodu günümüzde de önemini sürdürmektedir.
St. Thomas More (1477 / 78 – 1535) : Aziz (St.), şövalye, İngiltere Lord Şansölyesi (başbakan), yazar Thomas More 1477 ya da 1478 yılında Londra’da doğdu, 1492′de Oxford Üniversitesi’ne girdi, 1499′da Erasmus’la tanıştı. 1504′de parlamentoya girdi. 1516′da Londra’da ünlü eseri “Ütopya” yı tamamladı.
1523′de Avam Kamarası’nın sözcülüğüne seçilen More, 1534
yılında uymayı reddettiği yasa nedeniyle Londra Kulesi’ne hapsedildi ve 1535
yılında da idam edildi. Karl Kautsky şöyle yazar : “Amaçladığı boş zaman
rüyasını algılayabilmek için üç yüz yıldan daha uzun bir süre geçmesi
gerekmiştir. Ütopya, dört yüz yıldan daha eski olmasına rağmen, More’un
idealleri yenilmemiştir ve hala mücadele eden insanlığın ardında durmaktadır.”
Francis Bacon (1564 – 1616) : Verulam Baronu. 1564 Londra doğumludur. Hukuk öğrenimini tamamladıktan sonra baroya girmeye çalıştı. 1593′de Avam Kamarası’na girdi. Kraliçenin gözdesi Esaaa Kontu onu himayesine aldı. 1613′de Saray’ın baş avukatı, 1617′de baş mühürdar, 1618′de baş yargıç ve baron, 1620′de ise vikont oldu.
Ama 1621′de rüşvet almakla suçlanan Bacon devlet
hizmetinden uzaklaştırıldı. Ömrünün son yıllarını bilim ve felsefeye adadı.
Bacon’un felsefesi’nin temelinde, tümdengelimci mantığın yerine tümevarımcı
metodu uygulaması yatar. Ona göre gerçek bilim, nedenlerin bilimidir ve bu
yolla insanoğlu doğaya egemen olacaktır.
Montesqiueu (1689 – 1755) : Fransız yazarı Montesqiueu, 1689 yılında doğmuştur. Aynı zamanda bir hukukçu olan Montesqiueu, uzun süre hukuk alanında çalışmıştır. Yazar olarak tanınması, onun, 1721 yılında yazdığı “İran Mektupları” adlı eseriyle başlar. Montesqiueu’nu ikinci büyük eseri 1734 yılında yazdığı “Roma’nın Büyüklüğününün ve Çöküşünün Sebepleri Hakkındaki Düşünceler” adlı eseridir. Montesqiueu’nun en büyük eseri 1748 yılında yazdığı “Kanunların Ruhu” adlı kitabıdır.
Auguste Comte (1798 – 1857) : Fransız Auguste Comte, sosyoloji biliminin kurucusu olarak tanınmıştır. İnsan topluluklarının doğasını ve nasıl geliştiğini anlamaya çalıştı. Comte’a göre, insanlar mulu ve başarılı olmak için birlikte çalışma ihtiyacındadırlar.
Comte’a göre, bilimler hiyerarşisinin en tepesinde
etik (moral) vardır ve sonra aşağıya doğru sosyoloji, biyoloji, kimya, fizik,
astronomi ve matematik sıralanır. Aşağıdan yukarıya izlendiğinde, kuramsal ve
tarihsel olarak, basitten karmaşığa bilimler birbirlerini izleyerek teolojik, aaaafizik
aşamalardan pozitif aşamaya, diğer bir deyişle etik ve sosyoloji alanına
ulaşmışlardır.
Emile Durkheim (1858 – 1917) : Fransız toplumbilimci Durkheim 1858 doğumludur. 1902′de Sarbonne üniversitesi’nde kürsü sahibi oldu. Toplumu bir organizma gibi değerlendirmesi ve bir organizma içerisindeki organların dayanışması olgusu gibi bir toplumu da birbiri ile dayanışma içerisinde bulunan organlardan oluşan bir bütün olarak değerlendirmiştir.
Toplumsal örgütlenme üzerine yaptığı çalışmalar
toplumbilim çalışmalarına yeni bir hamle getirmiştir. Bunların dışında
sosyal-psikoloji ile de ilgilenmiş ve “intihar” eylemi üzerine ampirik
çalışmalar da yapmıştır. 1917 yılında Paris’de ölmüştür.
Max Weber (1864 – 1920) : Max Weber, kapitalizmin gelişmesine katkıda bulunan Hristiyan ahlakı üzerine vurgu yaparak geliştirdiği Protestanlık kuramıyla ünlü olmuştur. Weber sosyolojisi gelenekselden rasyonel eyleme dönüşümü keşfetme ve anlamaya yöneliktir. Gelenek, modern öncesi toplumların üzerinde aşılmaz bir güç olarak durmaktadır. Weber’e göre, Protestan etiği, geleneğin tutuculuğunu kırmıştır. Çünkü, Protestan etiği, insanların zenginlik elde etmek için çabalamalarını, dinsel onaylar sunarak rasyonelleştirir ve cesaretlendirir.
Ziya Gökalp (1876 – 1924) : İdadi’de okurken Arapça, Farsça ve Fransızca öğrendi. İslam tanrıbilimi ve tasavvuf üzerine çalıştı. İkinci Meşrutiyet ilan edilince İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır şubesini kurdu. 1909′da “Peyman” gazetesini çıkardı. Aynı yıl İttihat ve Terakki’nin genel merkez üyeliğine seçildi. 1912′de milletvekili seçildi.
Dört ay sonra Osmanlı Mebuslar Meclisi kapanınca Darülfünun’da 1919′a kadar toplumbilim profesörlüğü görevini yürüttü. Birinci Dünya Savaşı’nda “Yeni Mecmua” yı çıkarttı. Türkçülük kavramının yayılmasında öncülük eden Ziya Gökalp, eserlerinde misak-ı milli sınırları içerisinde doğu toplumundan batı toplumuna çevrilmiş bir Türk devleti üzerinde durmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder