25 Ekim 2020 Pazar

Sosyalizm

Sosyalizm

Aydınlanmanın, Fransız Devriminin liberal ve eşitlikçi ideallerinin ve en­düstrileşme sürecinin ürünü olup, sömüren sınıf ya da sınıfları tasfiye ederek, insanın insan tarafından istismar edilmesinin önüne ‘geçmeyi, toplumda bireyler arasında karşı­lıklı bir işbirliği ve yardımlaşma yaratmayı amaçlayan ve üretim araçlarının ortak mülki­yetiyle belirlenen toplumsal sistem. Var olan toplumsal düzeni adaletsiz olduğu gerekçe­siyle mahkûm eden, ahlâki değerlere uygun düşen yeni bir düzenin savunuculuğunu yapan, bu idealin gerçekleştirilebilir bir ideal olduğuna inanan, söz konusu ideale ulaşma yolunda, insan doğasını ya da kurumları yeni baştan şekillendirecek bir eylem programı öneren ve bir devrim ya da ihtilalcinin bu eylem programını hayata geçireceğine inanan siyasi düşünce ya da ideoloji.

Marksizm’de, gerçek komünizmin inşa­sından önceki dönemde, fakat kapitalizmin yıkılmasından sonra ortaya çıkan politik-ekonomik sistem olarak sosyalizm, devletin üretim araçlarını ya planlama yoluyla ya da doğrudan bir biçimde kontrol ettiği ve hatta bu araçlara hukuken sahip olabildiği; neyi üretmenin en faydalı olduğuna bakmaksızın, salt toplum tarafından ihtiyaç duyulan şeyleri üretmeyi amaçlayan sosyo-ekonomik sistemi ifade eder.

Sosyalizmin, Karl Marx tarafından geliştirilen ve Engels tarafından popülerleştirilen tarih­sel materyalizme dayanan ve pozitivist felse­feden yoğun bir biçimde etkilenmiş olan tü­rüne, üretim araçlarının burjuvazinin elinde olduğu sınıflı kapitalist devletin yıkılarak, sı­nıfsız bir düzen kurmayı amaçlayan sosyaliz­me bilimsel sosyalizm adı verilmektedir.

Kapitalizmin gelişimine ilişkin bilimsel bir incelemeye ve işçi sınıfının öncü rolüne ilişkin gerçekçi bir değerlendirmeye dayan­dığı iddia edilen söz konusu sosyalizme; ekonomik alanda, ‘herkesin yeteneğine ve emeğine göre hakkını alabilmesi’ ilkesi uya­rınca üretim araçlarının ortaklaşa mülkiye­tini, siyasi olarak kapitalist devletin şiddet yoluyla yıkmak, yerine sosyalist devletin kurulmasını, sınıfsız bir toplum modelini ya da daha çok işçi sınıfının diktatörlüğüne dayanan bir devlet anlayışını, kültürel ola­rak da, eğitim ve kültürün devlet tarafından planlanmasını, ırk ayrımına karşı çıkmayı, sosyalist topluma karşı olan tüm toplumsal ve kültürel kurumlarla savaşmayı öngören sosyalizm anlayışına aynı zamanda Mark­sist sosyalizm denmektedir.

Yine aynı bağlamda, Marx’ın sosyalizmi­ Blanqui’nin sosyalizm anlayışına, Rusya’daki Devrim öncesi veya sonrası sos­yalist ihtilalcilerin sosyalizm teorisine, yani siyasi iktidarın ele geçirilmesinde, demok­ratik yollara veya parlamenter eyleme gü­venmeyip, şiddeti savunmasa dahi, reddetmeyen sosyalizm anlayışına ihtilalci sosyalizm adı verilir.

Sosyalist devletin kurulması sürecinde ih­tilalci şiddeti benimseyen söz konusu sosya­lizm anlayışı dışında birtakım barışçı sosya­lizmler de bulunur. R. Owen, C. Saint-Simon, ve C. Fourier gibi düşünürlerin, sa­nayi devrimi ve sanayileşme sonrasında, yeni bir sınıfın, işçi sınıfının doğuşuyla bir­likte ortaya çıkan eşitsizlik ve sefaleti orta­dan kaldırmak üzere, sosyalist birtakım fi­kirlerle geliştirdikleri görüşler bütünü, düşünceyle madde arasındaki karşıtlık ve temel çelişkiyi, düşünceyi öne alarak çözme eğilim ve tavırları ütopik sosyalizm olarak geçer. Toplumdaki serbest rekabetin bir denge ve koşullarda eşitlik yaratmadığını, tam tersine servetin belirli ellerde toplanma­sına yol açtığını, tekelleşmenin fazla üretim ve bunalımları doğurduğunu, sanayileşme­nin işçi sınıfının durumunun kötüleşmesine neden olduğunu savunan bu düşünürlerin sosyalizmi, onlar eşitsizliği ortadan kaldır­mayı amaçlarken, insanların çektiği ıstırap ve sefaletin, uğradıkları haksızlıkların, ileri sürecekleri birtakım çarelerle sona ereceğini düşündükleri, haksızlıklara bir çare buluna­mayışının nedeninin, haksızlığı giderecek, eşitliği sağlayacak fikirlerin daha önceden bilinemeyişine, bu çareleri ortaya atacak düşünürlerin daha önce dünyaya gelmemiş ol­duklarına inandıkları için, ütopik adı verilmiştir.

Yine Fransa’da, 1840’lı yıllarda ortaya çıkan ve sosyalizmin bir örneğinin İncil’de bulunduğu inancından hareketle, Hıristiyan­lığın ahlâki kurallarını sosyalizmin kollekti­vist ilkeleriyle birleştiren sosyalizme Hıristiyan sosyalizmi adı verilmiştir. Söz konusu öğreti, klasik sosyalizmlerden dini temel alması, geleceğe değil de, kapitalizm ve sa­nayileşme öncesi topluma yönelmek bakı­mından farklılık gösterir.

Fransa’da etkili olan Hıristiyan sosyaliz­minin Almanya’daki karşılığı kürsü sosyalizmidir: Üniversite profesörleri tarafından geliştirilen bu sosyalizm, sosyalist propa­gandadan çok etkilenen işçi sınıfının kontrolden çıkmaması için, birtakım reformların gerekliliğini vurgulamıştır.

Yine Almanya’da devleti ahlâki ve ulu­sal dayanışma organı olarak gören, devlete çıkartacağı yasalar ve koyacağı vergiler yo­luyla toplumsal adaletsizliği ve dengesizliği gidereceğini düşünen Lassalle’ın devletin her alandaki öncü gücünü temele alan sos­yalist görüşüne devlet sosyalizmi adı veril­mektedir. Öte yandan, Proudhon, Stirner ve Bakunin’in anarşist görüşlerine dayanan ve iktisadi liberalizmi, devleti ve Marksist sos­yalizmi eleştirirken, bireyin özgürlüğünü eri yüksek değer olarak gören sosyalizm Özgür­lükçü sosyalizm olarak tanımlanır.

Yine, Sovyet komünizmine şiddetle muhalefet ederken, Marx’tan ilham almayan sosyalizme geçişin demokratik yollarla ve birtakım reformlarla olması gerektiğini sa­vunan Avrupa sosyalizmine demokratik sos­yalizm veya reformcu sosyalizm adı veril­mektedir. Öte yandan evrensel olduğuna inanılan sosyalist ideleri, kendi ulusal koşul­larına uygulamakta tereddüt etmeyen Üçün­cü Dünya ülkelerinin sosyalizm anlayışına, ateizmi ve sınıf mücadelesini reddederken, tek parti yönetimini benimseyen, sosyalizmi emperyalizme ve yeni sömürgeciliğe karşı bir araç olarak kullanan yerel sosyalizm tür­lerine Üçüncü Dünya sosyalizmi adı verilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder