Sosyalizm
Aydınlanmanın, Fransız Devriminin liberal ve eşitlikçi ideallerinin ve endüstrileşme sürecinin ürünü olup, sömüren sınıf ya da sınıfları tasfiye ederek, insanın insan tarafından istismar edilmesinin önüne ‘geçmeyi, toplumda bireyler arasında karşılıklı bir işbirliği ve yardımlaşma yaratmayı amaçlayan ve üretim araçlarının ortak mülkiyetiyle belirlenen toplumsal sistem. Var olan toplumsal düzeni adaletsiz olduğu gerekçesiyle mahkûm eden, ahlâki değerlere uygun düşen yeni bir düzenin savunuculuğunu yapan, bu idealin gerçekleştirilebilir bir ideal olduğuna inanan, söz konusu ideale ulaşma yolunda, insan doğasını ya da kurumları yeni baştan şekillendirecek bir eylem programı öneren ve bir devrim ya da ihtilalcinin bu eylem programını hayata geçireceğine inanan siyasi düşünce ya da ideoloji.
Marksizm’de, gerçek komünizmin inşasından önceki dönemde, fakat kapitalizmin yıkılmasından sonra ortaya çıkan politik-ekonomik sistem olarak sosyalizm, devletin üretim araçlarını ya planlama yoluyla ya da doğrudan bir biçimde kontrol ettiği ve hatta bu araçlara hukuken sahip olabildiği; neyi üretmenin en faydalı olduğuna bakmaksızın, salt toplum tarafından ihtiyaç duyulan şeyleri üretmeyi amaçlayan sosyo-ekonomik sistemi ifade eder.
Sosyalizmin, Karl Marx tarafından geliştirilen ve Engels tarafından popülerleştirilen tarihsel materyalizme dayanan ve pozitivist felsefeden yoğun bir biçimde etkilenmiş olan türüne, üretim araçlarının burjuvazinin elinde olduğu sınıflı kapitalist devletin yıkılarak, sınıfsız bir düzen kurmayı amaçlayan sosyalizme bilimsel sosyalizm adı verilmektedir.
Kapitalizmin gelişimine ilişkin bilimsel bir incelemeye ve işçi sınıfının öncü rolüne ilişkin gerçekçi bir değerlendirmeye dayandığı iddia edilen söz konusu sosyalizme; ekonomik alanda, ‘herkesin yeteneğine ve emeğine göre hakkını alabilmesi’ ilkesi uyarınca üretim araçlarının ortaklaşa mülkiyetini, siyasi olarak kapitalist devletin şiddet yoluyla yıkmak, yerine sosyalist devletin kurulmasını, sınıfsız bir toplum modelini ya da daha çok işçi sınıfının diktatörlüğüne dayanan bir devlet anlayışını, kültürel olarak da, eğitim ve kültürün devlet tarafından planlanmasını, ırk ayrımına karşı çıkmayı, sosyalist topluma karşı olan tüm toplumsal ve kültürel kurumlarla savaşmayı öngören sosyalizm anlayışına aynı zamanda Marksist sosyalizm denmektedir.
Yine aynı bağlamda, Marx’ın sosyalizmi Blanqui’nin sosyalizm anlayışına, Rusya’daki Devrim öncesi veya sonrası sosyalist ihtilalcilerin sosyalizm teorisine, yani siyasi iktidarın ele geçirilmesinde, demokratik yollara veya parlamenter eyleme güvenmeyip, şiddeti savunmasa dahi, reddetmeyen sosyalizm anlayışına ihtilalci sosyalizm adı verilir.
Sosyalist devletin kurulması sürecinde ihtilalci şiddeti benimseyen söz konusu sosyalizm anlayışı dışında birtakım barışçı sosyalizmler de bulunur. R. Owen, C. Saint-Simon, ve C. Fourier gibi düşünürlerin, sanayi devrimi ve sanayileşme sonrasında, yeni bir sınıfın, işçi sınıfının doğuşuyla birlikte ortaya çıkan eşitsizlik ve sefaleti ortadan kaldırmak üzere, sosyalist birtakım fikirlerle geliştirdikleri görüşler bütünü, düşünceyle madde arasındaki karşıtlık ve temel çelişkiyi, düşünceyi öne alarak çözme eğilim ve tavırları ütopik sosyalizm olarak geçer. Toplumdaki serbest rekabetin bir denge ve koşullarda eşitlik yaratmadığını, tam tersine servetin belirli ellerde toplanmasına yol açtığını, tekelleşmenin fazla üretim ve bunalımları doğurduğunu, sanayileşmenin işçi sınıfının durumunun kötüleşmesine neden olduğunu savunan bu düşünürlerin sosyalizmi, onlar eşitsizliği ortadan kaldırmayı amaçlarken, insanların çektiği ıstırap ve sefaletin, uğradıkları haksızlıkların, ileri sürecekleri birtakım çarelerle sona ereceğini düşündükleri, haksızlıklara bir çare bulunamayışının nedeninin, haksızlığı giderecek, eşitliği sağlayacak fikirlerin daha önceden bilinemeyişine, bu çareleri ortaya atacak düşünürlerin daha önce dünyaya gelmemiş olduklarına inandıkları için, ütopik adı verilmiştir.
Yine Fransa’da, 1840’lı yıllarda ortaya çıkan ve sosyalizmin bir örneğinin İncil’de bulunduğu inancından hareketle, Hıristiyanlığın ahlâki kurallarını sosyalizmin kollektivist ilkeleriyle birleştiren sosyalizme Hıristiyan sosyalizmi adı verilmiştir. Söz konusu öğreti, klasik sosyalizmlerden dini temel alması, geleceğe değil de, kapitalizm ve sanayileşme öncesi topluma yönelmek bakımından farklılık gösterir.
Fransa’da etkili olan Hıristiyan sosyalizminin Almanya’daki karşılığı kürsü sosyalizmidir: Üniversite profesörleri tarafından geliştirilen bu sosyalizm, sosyalist propagandadan çok etkilenen işçi sınıfının kontrolden çıkmaması için, birtakım reformların gerekliliğini vurgulamıştır.
Yine Almanya’da devleti ahlâki ve ulusal dayanışma organı olarak gören, devlete çıkartacağı yasalar ve koyacağı vergiler yoluyla toplumsal adaletsizliği ve dengesizliği gidereceğini düşünen Lassalle’ın devletin her alandaki öncü gücünü temele alan sosyalist görüşüne devlet sosyalizmi adı verilmektedir. Öte yandan, Proudhon, Stirner ve Bakunin’in anarşist görüşlerine dayanan ve iktisadi liberalizmi, devleti ve Marksist sosyalizmi eleştirirken, bireyin özgürlüğünü eri yüksek değer olarak gören sosyalizm Özgürlükçü sosyalizm olarak tanımlanır.
Yine, Sovyet komünizmine şiddetle muhalefet ederken, Marx’tan ilham almayan sosyalizme geçişin demokratik yollarla ve birtakım reformlarla olması gerektiğini savunan Avrupa sosyalizmine demokratik sosyalizm veya reformcu sosyalizm adı verilmektedir. Öte yandan evrensel olduğuna inanılan sosyalist ideleri, kendi ulusal koşullarına uygulamakta tereddüt etmeyen Üçüncü Dünya ülkelerinin sosyalizm anlayışına, ateizmi ve sınıf mücadelesini reddederken, tek parti yönetimini benimseyen, sosyalizmi emperyalizme ve yeni sömürgeciliğe karşı bir araç olarak kullanan yerel sosyalizm türlerine Üçüncü Dünya sosyalizmi adı verilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder