Kant'ın
felsefesi "eleştiri felsefesi" (critisisme) adı ile bilinir. Kant'ın bilginin yapısı
ve kaynağı hakkındaki görüşleri, yukarıda işaret ettiğimiz gibi, ne\ salt
olarak deneycilik, ne salt olarak akılcılık içinde yer alamayacak kadar
incedir. Kant, bilgide hem deneyden hem akıldan gelen unsurlar olduğuna inanır. Ona göre deneyden gelen,
bilginin malzemesi, ham maddesidir. Akıldan gelen unsurlar ise, aklın bu ham maddeyi işlemesi, ona bir biçim verdirmesi sonucu ortaya çıkarlar. Kant,
aklın deneyden gelen bu ham maddeyi, malzemeyi kategoriler
adını verdiği kalıplar sayesinde biçimlendirdiği ve bilgiye dönüştürdüğünü
savunur. Kategoriler, zihnin deneyden gelmeyen kavramları, a priori
formlarıdır.
Kant, bu
düşüncesini şu sözleriyle yalın bir biçimde dile getirir: Kavramlar, deneyden gelen malzeme olmaksızın boş,
deneyden gelen ham madde ise kavramlar olmaksızın kördürler. Kant, bize dış dünyadan gelen malzemenin bizim
zihnimizin kalıpları ile bir biçime girdikten sonra bilgi hâline girdiğini
savunur. Bu yüzden de o, bu malzemenin kendisinin aslında ne
olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğimizi ileri
sürer. Başka deyişle biz dış dünyayı, gerçeği ancak ona
verdirdiğimiz şekil altında biliriz.
Onun kendisi bakımından ne olduğunu bilemeyiz.
Kant,
bir örnek vermemiz gerekirse, zihni bir fabrikaya benzetir. Bir fabrikaya gelen
ham madde, birtakım işlemlerden geçtikten sonra işlenmiş maddeye dönüşür.
Örneğin; bir tekstil fabrikasına gelen pamuk veya yün, bazı işlemlerden
geçtikten sonra kumaş hâlini alır.İşte
zihnimiz, Kant'a göre bu fabrikadır ve biz sadece bu fabrikadan çıkan kumaşı ve
biraz daha öncesini, yani pamuğu ve ipliği biliriz. Onun işlenmeden önceki
durumunu bilemeyiz. İşte Kant, eşyanın veya varlığın zihnimizde işlemlerden
geçmeden evvelki hâlini "numen" adıyla adlandırır. Numen, şeylerin gerçek durumu,
bizim bilmediğimiz ve asla bilemeyeceğimiz durumudur. Onların zihnimizde birtakım
işlemlerden geçtikten sonraki hâline ise Kant "fenomen"
adını verir. Fenomen, şeylerin
bizim tarafımızdan bilindikleri, bize göre olan durumlarıdır.
Sonuç
olarak, biz ancak fenomeni biliriz, numeni bilemeyiz. Bundan çıkacak bir diğer önemli sonuç, hakkında
herhangi bir deney sahibi olamayacağımız veya bize deney tarafından verilmiş
olmayan hiçbir şeyin bilgisinin gerçek anlamda mümkün olmadığıdır. Çünkü,
yukarıdaki fabrika örneğini düşünürsek, deney fabrikaya gelen pamuğu veya yünü
ifade eder. Fabrikanın üzerinde işlemesi ve bir işlenmiş maddeye dönüştürmesi
için pamuk veya yün cinsinden ham maddeye ihtiyacı vardır. Aksi takdirde
fabrikadaki tezgâhların kendi kendilerine boş bir şekilde çalışmaları söz
konusudur. Kant'a göre, Tanrı, ruh ve özgürlük gibi şeyler bize deney
tarafından verilmemişlerdir. Başka deyişle onlar hakkında hiçbir duyusal deneye
sahip değiliz. Bundan dolayı onlar hakkında zihnimizin çalışması mümkün
değildir veya boşuna çalışır. O hâlde metafizik yani Tanrı, ruh, ruhun öbür
dünyadaki hayatı, ruhun özgürlüğü gibi haklarında deneysel olarak hiçbir veriye
sahip olmadığımız varlıkları veya olayları konu alan alan felsefe disiplini, bilimsel
olarak mümkün değildir. Başka deyişle
metafizik, bir bilim değildir ve biz bu tür varlıkları veya konuları ciddî
anlamda hiçbir zaman bilemeyiz.
Alıntı: Prof. Dr. Ahmet ARSLAN
Ek Bilgi:
Kritisizm Alman düşünürü Immanuel Kant’ın öğretisidir.
Kant’a göre felsefe araştırması, bir değerlendirme
(eleştiri) olmalıdır. Felsefe us’la yapılıyor. Öyleyse usu değerlendirmek onun
ne olduğunu ve ne olmadığını iyice bilmek gerek. Felsefe nasıl bir usla
yapılıyor? Deneyden yararlanmayan bir salt us’la. Öyleyse salt us nedir? Salt
us, duyarlığın verilerinden alınmamış olan (a priori)* bir bilgiyi
gerçekleştirdiği iddiasındadır. Buysa nesneler düzenini aşarak düşünce düzenine
yükselmek demektir. Öyleyse salt usun bilme yöntemi bir aşkınlık yöntemi’dir.
Salt us bu yöntemle gerçek bir bilgi edinebilir mi?
Öyleyse bilgi ne demektir, önce onu tanımlamak
gerekir.
Kant’a göre her bilgi, bir yargıdır. Ne var ki her
yargı, bir bilgi değildir. Örneğin “her cisim yer kaplar” yargısı bize yeni bir
bilgi vermez, çünkü “cisim” kavramı esasen “yer kaplamayı” içerir; bu yargıda
sadece bir çözümleme yapılıyor ve “cisim” kavramı çözümlenerek kendisinde
esasen bulunan bir bilgi hiçbir gereği yokken yeniden ortaya konuyor. Oysa “bu
yük ağırdır” yargısı bize yeni bir bilgi verir, çünkü “ yük” kavramı
kendiliğinden hafif ya da ağır olduğunu bildirmez; burada, ötekinin tersine,
bir çözümleme değil bir bireştirme yapıyoruz ve “yük” kavramıyla “ağır”
kavramını birleştirerek yeni bir bilgi elde ediyoruz. Demek ki bize bilgi veren
yargılar çözümsel yargılar değil, bireşimsel yargılardır. Salt us bu bireşimsel
yargıyı aşkınlık yöntemiyle, deneyi aşarak gerçekleştirebilir mi? Kant bu
soruya kesin olarak şu karşılığı veriyor; gerçekleştiremez. Böylece metafiziği
kesin olarak yıkmış oluyor: “Salt us deneyden yararlanmadan hiçbir bilgi
gerçekleştiremez.” Öyleyse metafizik tasarımlar, insanların romantik
düşlerinden başka bir şey değildirler.
Kant öncesi felsefenin tanrılaştırdığı us, böylelikle
tahtından indirilmiş oluyor; artık, aşkınlık yöntemiyle çalışan salt usa
güvenilmeyecektir. Kant eleştirmeye devam ediyor; salt us, bireşimsel yargı
olan bilgi’yi niçin gerçekleştiremez? Çünkü us, sadece bir birleştirme işini
gerçekleştirmektedir ve bu iş için gerekli gereçleri nesneler düzeninden
almaktadır. Elimizle tuttuğumuz taşı yere bırakınca onun düştüğünü görüyoruz ve
ancak ondan sonradır ki (a posteriori)** “bırakılan taş düşer” bilgisini
edinebiliyoruz. Bu deneyi yapmadan önce (a priori) bu konuda hiçbir bilgimiz
olamaz. Bize bu gereçleri veren duyarlık’tır. Duyarlık , bize bu gereçleri
nasıl veriyor? Zaman ve mekan içinde veriyor. Oysa nesneler düzeninde zaman ve
mekan diye bir şey yoktur. Demek ki bunlar duyarlığın dışardan almadığı,
kendinden çıkardığı bir şeylerdir ve duyarlık bunları katmadan, dışardan aldığı
hiçbir şeyi bize gönderemez. Bunlar deneyden elde edilemeyeceklerine göre, usun
verilerimidir? Kant, bu soruya da kesinlikle şu karşılığı veriyor: hayır,
bunlar usun verileri olamaz. Çünkü küçük çocuklar zaman ve uzayı düşünmeksizin
bilirler, hiçbir ussal işleri gerçekleştiremedikleri halde sevdikleri şeylere
yaklaşır, sevmedikleri şeylerden uzaklaşırlar. Öyleyse, duyarlık, ne nesneler
ne de düşünce düzeninden aldığı bu şeyleri nasıl elde etmiştir? Kant, bu soruya
, kendine özgü bir karşılık veriyor; sezi ile. Kant’a göre bunlar birer
biçim’dir ve ancak duyarlığın sezisiyle elde edilebilir. Zaman iç duyarlığın
biçimidir, içimizden gelen her duygu zamanla birliktedir; mekan dış duyarlığın
biçimidir, dışımızdan gelen her duygu mekanla birliktedir. Katılmadıkları
hiçbir duyumun gerçekleşemeyeceği bu biçimler, usun verileri olmadıkları halde
deneyüstü (transzendentale)’dürler. Deneyden çıkarılmışlardır ama bunlarsız da
deney yapılamaz. Kant’a göre, aşkın bilgi olamaz ama deneyüstü bilgi olabilir.
Bir soru daha gerekiyor: deneyden gelen verilere duyarlığın seziyle elde ettiği
biçimlerin katılması, bilimsel bir bilgiyi gerçekleştirmeye yeter mi?
Yetmeyeceğini söyleyen Kant, sonunda us’a deneyüstü bir görev bulmuştur:
bireştirme işi. Kant’ a göre us bu görevi gerçekleştirmeseydi, ne duyuların
verileri ve ne duyarlığın katkıları bilimsel veriyi gerçekleştirebilirdi.
Öyleyse us , bu bireştirme işini nasıl yapıyor? Duyarlığın katkısıyla birlikte
gelen bilgi süreçlerini düzenleyici kalıp (kategori)’lara sokarak. Us, bu
kalıpları ne deneyden ve ne de duyarlığın sezişinden almıştır; bu kalıplar onda
temel olarak vardırlar ve kendisiyle birliktedirler. Demek ki, Kant’a göre
bilgi, gene de, nesneler düzeninde değil, us’un düşünme düzeninde
gerçekleşmektedir. Kant, böylelikle kendi düşünme yöntemini de bulmuş oluyor:
Deneyüstü yöntem (transzendental methode). Kendi kurduğu bu terimle, eleştirici
bakışını dile getirerek, bilginin duyuların ürünü olduğunu savunan duyumculukla
anlığın ürünü olduğunu savunan anlıkçılık (entellektüalizm)’ın üstüne aşıyor ve
gerçeğin, her ikisinin birleşik bir üstünde’liğinde olduğunu savunuyor. Kant’a
göre; kesin, tümel, her zaman ve her yerde geçerli bilgi elbette deneyüstü
önsel bir bilgidir. Çözümsel yargıların tümü sonsaldır, deneden sonra
gerçekleşmişlerdir ve bu yüzden bilimsel ve kesin bir bilgi vermezler.
Bireşimsel yargıların da önsel olanları vardır ama sonsal olanları da vardır.
İşte asıl kesin ve bilimsel bilgi bu önsel bireşimsel yargı’lardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder