14 Şubat 2019 Perşembe

Eleştiri Felsefesi (Kritisizm)

Eleştiri Felsefesi (Kritisizm)
Kant'ın felsefesi "eleştiri felsefesi" (critisisme) adı ile bilinir. Kant'ın bilginin yapısı ve kaynağı hakkındaki görüşleri, yukarıda işaret ettiğimiz gibi, ne\ salt olarak deneycilik, ne salt olarak akılcılık içinde yer alamayacak kadar incedir. Kant, bilgide hem deneyden hem akıldan gelen unsurlar olduğuna inanır. Ona göre deneyden gelen, bilginin malzemesi, ham maddesidir. Akıldan gelen unsurlar ise, aklın bu ham maddeyi işlemesi, ona bir biçim verdirmesi sonucu ortaya çıkarlar.   Kant, aklın deneyden gelen bu ham maddeyi, malzemeyi kategoriler adını verdiği kalıplar sayesinde biçimlendirdiği ve bilgiye dönüştürdüğünü savunur. Kategoriler, zihnin deneyden gelmeyen kavramları, a priori formlarıdır.

Kant, bu düşüncesini şu sözleriyle yalın bir biçimde dile getirir: Kavramlar, deneyden gelen malzeme olmaksızın boş, deneyden gelen ham madde ise kavramlar olmaksızın kördürler. Kant, bize dış dünyadan gelen malzemenin bizim zihnimizin kalıpları ile bir biçime girdikten sonra bilgi hâline girdiğini savunur. Bu yüzden de o, bu malzemenin kendisinin aslında ne olduğunu hiçbir zaman bilemeyeceğimizi ileri sürer. Başka deyişle biz dış dünyayı, gerçeği ancak ona verdirdiğimiz şekil altında biliriz. Onun kendisi bakımından ne olduğunu bilemeyiz.

Kant, bir örnek vermemiz gerekirse, zihni bir fabrikaya benzetir. Bir fabrikaya gelen ham madde, birtakım işlemlerden geçtikten sonra işlenmiş maddeye dönüşür. Örneğin; bir tekstil fabrikasına gelen pamuk veya yün, bazı işlemlerden geçtikten sonra kumaş hâlini alır.İşte zihnimiz, Kant'a göre bu fabrikadır ve biz sadece bu fabrikadan çıkan kumaşı ve biraz daha öncesini, yani pamuğu ve ipliği biliriz. Onun işlenmeden önceki durumunu bilemeyiz. İşte Kant, eşyanın veya varlığın zihnimizde işlemlerden geçmeden evvelki hâlini "numen" adıyla adlandırır. Numen, şeylerin gerçek durumu, bizim bilmediğimiz ve asla bilemeyeceğimiz durumudur. Onların zihnimizde birtakım işlemlerden geçtikten sonraki hâline ise Kant "fenomen" adını verir. Fenomen, şeylerin bizim tarafımızdan bilindikleri, bize göre olan durumlarıdır.

Sonuç olarak, biz ancak fenomeni biliriz, numeni bilemeyiz. Bundan çıkacak bir diğer önemli sonuç, hakkında herhangi bir deney sahibi olamayacağımız veya bize deney tarafından verilmiş olmayan hiçbir şeyin bilgisinin gerçek anlamda mümkün olmadığıdır. Çünkü, yukarıdaki fabrika örneğini düşünürsek, deney fabrikaya gelen pamuğu veya yünü ifade eder. Fabrikanın üzerinde işlemesi ve bir işlenmiş maddeye dönüştürmesi için pamuk veya yün cinsinden ham maddeye ihtiyacı vardır. Aksi takdirde fabrikadaki tezgâhların kendi kendilerine boş bir şekilde çalışmaları söz konusudur. Kant'a göre, Tanrı, ruh ve özgürlük gibi şeyler bize deney tarafından verilmemişlerdir. Başka deyişle onlar hakkında hiçbir duyusal deneye sahip değiliz. Bundan dolayı onlar hakkında zihnimizin çalışması mümkün değildir veya boşuna çalışır. O hâlde metafizik yani Tanrı, ruh, ruhun öbür dünyadaki hayatı, ruhun özgürlüğü gibi haklarında deneysel olarak hiçbir veriye sahip olmadığımız varlıkları veya olayları konu alan alan felsefe disiplini, bilimsel olarak mümkün değildir. Başka deyişle metafizik, bir bilim değildir ve biz bu tür varlıkları veya konuları ciddî anlamda hiçbir zaman bilemeyiz. 

Alıntı: Prof. Dr. Ahmet ARSLAN


Ek Bilgi:

Kritisizm Alman düşünürü Immanuel Kant’ın öğretisidir.

Kant’a göre felsefe araştırması, bir değerlendirme (eleştiri) olmalıdır. Felsefe us’la yapılıyor. Öyleyse usu değerlendirmek onun ne olduğunu ve ne olmadığını iyice bilmek gerek. Felsefe nasıl bir usla yapılıyor? Deneyden yararlanmayan bir salt us’la. Öyleyse salt us nedir? Salt us, duyarlığın verilerinden alınmamış olan (a priori)* bir bilgiyi gerçekleştirdiği iddiasındadır. Buysa nesneler düzenini aşarak düşünce düzenine yükselmek demektir. Öyleyse salt usun bilme yöntemi bir aşkınlık yöntemi’dir. Salt us bu yöntemle gerçek bir bilgi edinebilir mi?

Öyleyse bilgi ne demektir, önce onu tanımlamak gerekir.

Kant’a göre her bilgi, bir yargıdır. Ne var ki her yargı, bir bilgi değildir. Örneğin “her cisim yer kaplar” yargısı bize yeni bir bilgi vermez, çünkü “cisim” kavramı esasen “yer kaplamayı” içerir; bu yargıda sadece bir çözümleme yapılıyor ve “cisim” kavramı çözümlenerek kendisinde esasen bulunan bir bilgi hiçbir gereği yokken yeniden ortaya konuyor. Oysa “bu yük ağırdır” yargısı bize yeni bir bilgi verir, çünkü “ yük” kavramı kendiliğinden hafif ya da ağır olduğunu bildirmez; burada, ötekinin tersine, bir çözümleme değil bir bireştirme yapıyoruz ve “yük” kavramıyla “ağır” kavramını birleştirerek yeni bir bilgi elde ediyoruz. Demek ki bize bilgi veren yargılar çözümsel yargılar değil, bireşimsel yargılardır. Salt us bu bireşimsel yargıyı aşkınlık yöntemiyle, deneyi aşarak gerçekleştirebilir mi? Kant bu soruya kesin olarak şu karşılığı veriyor; gerçekleştiremez. Böylece metafiziği kesin olarak yıkmış oluyor: “Salt us deneyden yararlanmadan hiçbir bilgi gerçekleştiremez.” Öyleyse metafizik tasarımlar, insanların romantik düşlerinden başka bir şey değildirler.

Kant öncesi felsefenin tanrılaştırdığı us, böylelikle tahtından indirilmiş oluyor; artık, aşkınlık yöntemiyle çalışan salt usa güvenilmeyecektir. Kant eleştirmeye devam ediyor; salt us, bireşimsel yargı olan bilgi’yi niçin gerçekleştiremez? Çünkü us, sadece bir birleştirme işini gerçekleştirmektedir ve bu iş için gerekli gereçleri nesneler düzeninden almaktadır. Elimizle tuttuğumuz taşı yere bırakınca onun düştüğünü görüyoruz ve ancak ondan sonradır ki (a posteriori)** “bırakılan taş düşer” bilgisini edinebiliyoruz. Bu deneyi yapmadan önce (a priori) bu konuda hiçbir bilgimiz olamaz. Bize bu gereçleri veren duyarlık’tır. Duyarlık , bize bu gereçleri nasıl veriyor? Zaman ve mekan içinde veriyor. Oysa nesneler düzeninde zaman ve mekan diye bir şey yoktur. Demek ki bunlar duyarlığın dışardan almadığı, kendinden çıkardığı bir şeylerdir ve duyarlık bunları katmadan, dışardan aldığı hiçbir şeyi bize gönderemez. Bunlar deneyden elde edilemeyeceklerine göre, usun verilerimidir? Kant, bu soruya da kesinlikle şu karşılığı veriyor: hayır, bunlar usun verileri olamaz. Çünkü küçük çocuklar zaman ve uzayı düşünmeksizin bilirler, hiçbir ussal işleri gerçekleştiremedikleri halde sevdikleri şeylere yaklaşır, sevmedikleri şeylerden uzaklaşırlar. Öyleyse, duyarlık, ne nesneler ne de düşünce düzeninden aldığı bu şeyleri nasıl elde etmiştir? Kant, bu soruya , kendine özgü bir karşılık veriyor; sezi ile. Kant’a göre bunlar birer biçim’dir ve ancak duyarlığın sezisiyle elde edilebilir. Zaman iç duyarlığın biçimidir, içimizden gelen her duygu zamanla birliktedir; mekan dış duyarlığın biçimidir, dışımızdan gelen her duygu mekanla birliktedir. Katılmadıkları hiçbir duyumun gerçekleşemeyeceği bu biçimler, usun verileri olmadıkları halde deneyüstü (transzendentale)’dürler. Deneyden çıkarılmışlardır ama bunlarsız da deney yapılamaz. Kant’a göre, aşkın bilgi olamaz ama deneyüstü bilgi olabilir. Bir soru daha gerekiyor: deneyden gelen verilere duyarlığın seziyle elde ettiği biçimlerin katılması, bilimsel bir bilgiyi gerçekleştirmeye yeter mi? Yetmeyeceğini söyleyen Kant, sonunda us’a deneyüstü bir görev bulmuştur: bireştirme işi. Kant’ a göre us bu görevi gerçekleştirmeseydi, ne duyuların verileri ve ne duyarlığın katkıları bilimsel veriyi gerçekleştirebilirdi. Öyleyse us , bu bireştirme işini nasıl yapıyor? Duyarlığın katkısıyla birlikte gelen bilgi süreçlerini düzenleyici kalıp (kategori)’lara sokarak. Us, bu kalıpları ne deneyden ve ne de duyarlığın sezişinden almıştır; bu kalıplar onda temel olarak vardırlar ve kendisiyle birliktedirler. Demek ki, Kant’a göre bilgi, gene de, nesneler düzeninde değil, us’un düşünme düzeninde gerçekleşmektedir. Kant, böylelikle kendi düşünme yöntemini de bulmuş oluyor: Deneyüstü yöntem (transzendental methode). Kendi kurduğu bu terimle, eleştirici bakışını dile getirerek, bilginin duyuların ürünü olduğunu savunan duyumculukla anlığın ürünü olduğunu savunan anlıkçılık (entellektüalizm)’ın üstüne aşıyor ve gerçeğin, her ikisinin birleşik bir üstünde’liğinde olduğunu savunuyor. Kant’a göre; kesin, tümel, her zaman ve her yerde geçerli bilgi elbette deneyüstü önsel bir bilgidir. Çözümsel yargıların tümü sonsaldır, deneden sonra gerçekleşmişlerdir ve bu yüzden bilimsel ve kesin bir bilgi vermezler. Bireşimsel yargıların da önsel olanları vardır ama sonsal olanları da vardır. İşte asıl kesin ve bilimsel bilgi bu önsel bireşimsel yargı’lardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder