15 Nisan 2019 Pazartesi

Zaman Algısı

Zaman Algısı
Zaman algısı için bir duyu organımız yoktur. Zamanı yaşayarak algılarız. Nesne ve olayların birbirini izlemesi, “önce” ve “sonra” kavramlarını algılamamızı ve algılarımızı belli bir düzene koymamızı sağlar. İçinde bulunduğumuz ortam ve yaşantı iyi, hoş ise zaman kısa, zevksiz ise uzun olarak algılanır. Dolayısıyla sübjektif (öznel) zaman kişiye daha kısa ya da daha uzun gelebilir. Böyle olmasını, kişinin o an içinde bulunduğu fiziksel, psikolojik, sosyal koşullar; geçmiş yaşantılar, kişinin beklentileri vb. belirler. Örneğin; bir lise öğrencisi arkadaşlarıyla birlikteyken bir saatlik sürenin hızla geçtiğini, ama sevmediği bir dersteki aynı sürenin geçmek bilmediğini söyleyebilir. Zamanımızı hoş bir şekilde geçiriyorsak zamanın “su gibi aktığını”, sıkıntılı bir bekleyiş içindeysek zamanın “bitmek bilmediğini” sıklıkla söyleriz.

Objektif (nesnel) zaman değişken değildir. Objektif zaman ölçüsü Dünya’nın Güneş etrafındaki hareketlerine bağlı olmasına rağmen algılamada Güneş’in hareketlerine bağlı olduğu sanılmaktadır. Gece ve gündüzden oluşan bir gün 24 saattir. Günlerin geçmesiyle birlikte aylar, mevsimler ve yıllar akıp gider. Bu nesnel zaman dilimleri herkes için aynıdır. Algılamada zamanın yanı sıra “mekân” da önemlidir. Bir nesneyi algılamak için onun belirli bir yerde olması gerekir. Bu nedenle bir nesnenin yerini tanımlarken “önde-arkada”, “aşağıda-yukarıda”, “sağda-solda” gibi ifadeleri kullanırız. Böylece nesneleri karmakarışık görmekten kurtuluruz. Bütün duyu organlarımız mekân algısının oluşmasında rol oynar. Ancak görme ve dokunma duyumları diğerlerinden daha etkindir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder