Zaman Algısı
Zaman algısı için bir duyu organımız yoktur. Zamanı yaşayarak algılarız. Nesne
ve olayların birbirini izlemesi, “önce” ve “sonra” kavramlarını algılamamızı ve
algılarımızı belli bir düzene koymamızı sağlar. İçinde bulunduğumuz ortam ve yaşantı iyi, hoş ise zaman kısa, zevksiz ise
uzun olarak algılanır. Dolayısıyla sübjektif (öznel) zaman kişiye daha kısa ya
da daha uzun gelebilir. Böyle olmasını, kişinin o an içinde bulunduğu fiziksel,
psikolojik, sosyal koşullar; geçmiş yaşantılar, kişinin beklentileri vb. belirler.
Örneğin; bir lise öğrencisi arkadaşlarıyla birlikteyken bir saatlik sürenin
hızla geçtiğini, ama sevmediği bir dersteki aynı sürenin geçmek bilmediğini
söyleyebilir. Zamanımızı hoş bir şekilde geçiriyorsak zamanın “su gibi aktığını”,
sıkıntılı bir bekleyiş içindeysek zamanın “bitmek bilmediğini” sıklıkla
söyleriz.
Objektif (nesnel) zaman değişken değildir. Objektif zaman ölçüsü Dünya’nın
Güneş etrafındaki hareketlerine bağlı olmasına rağmen algılamada Güneş’in
hareketlerine bağlı olduğu sanılmaktadır. Gece ve gündüzden oluşan bir gün 24
saattir. Günlerin geçmesiyle birlikte aylar, mevsimler ve yıllar akıp gider. Bu
nesnel zaman dilimleri herkes için aynıdır. Algılamada zamanın yanı sıra “mekân” da önemlidir. Bir nesneyi algılamak
için onun belirli bir yerde olması gerekir. Bu nedenle bir nesnenin yerini
tanımlarken “önde-arkada”, “aşağıda-yukarıda”, “sağda-solda” gibi ifadeleri
kullanırız. Böylece nesneleri karmakarışık görmekten kurtuluruz. Bütün duyu
organlarımız mekân algısının oluşmasında rol oynar. Ancak görme ve dokunma
duyumları diğerlerinden daha etkindir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder