31 Mayıs 2020 Pazar

Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling

Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling
Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling (1775-1854), Alman idealizminin Fichte’den sonraki ikinci büyük ustasıdır. Schelling, Fichte’den yoğun bir biçimde etkilenmişti. Hatta metafiziksel sistemler arasında salt teorik bir düzeyde kalınarak bir seçim yapılamayacağını, bunun için ahlaki ölçütlere ihtiyaç duyulduğunu söyleyecek kadar Fichteciydi. Dahası tıpkı Fichte gibi, felsefenin bir bilim olarak, koşulsuz olanı ifade eden tek bir önermeden hareketle geliştirilmiş, mantıksal açıdan tutarlı bir önermeler sistemi olması gerektiğini öne sürdü. Hatta felsefedeki yolunu, aynen Fichte’nin yapmış olduğu gibi bir karşıtlık üzerinden inşa etti. Buna göre, ilk ve en önemli eseri Philosophische Briefe Über Dogmatismus und Kritisismus [Dogmatizm ve Eleştiricilik Üzerine Felsefi Mektuplar] adlı eserinde Fichte tarafından temsil edilen kritisizmi esas itibariyle Spinoza tarafından temsil edildiğine inandığı dogmatizmle karşı karşıya getirdi.

Ona göre, dogmatizm uzun vadede ben-olmayanın yani sonsuz nesnenin mutlaklaştırılmasını ihtiva eder. İnsan, bu sistemde sonsuz nesnenin ya da Spinoza’nın tözünün bir tezahürü ya da modifikasyonuna indirgenirken, özgürlük imkânı tamamen ortadan kalkar. Bu sistemin cazip bir sistem olduğunu ve dolayısıyla pek çok insana çekici geldiğini kabul eden Schelling, onun son çözümlemede özgür bir fail olarak insanı ortadan kaldırdığını ve özgürlüğe hiçbir şekilde imkân bırakmadığını söyler. Fakat o dogmatizmin teorik olarak çürütülemeyeceğini, bu bakımdan kritisizmin de başarısız olduğunu iddia eder. Çünkü ona göre, teorik bir düzlemde kalındığı zaman, gerek dogmatizm gerekse kritisizm aynı sonuca götürür. Her şeyden önce her iki sistem de biri sonsuz nesne ya da madde, diğeri de sonsuz tin ya da Geist olacak şekilde sonsuz olandan sonlu olana geçiş yapmaya çalışırlar. Fakat Schelling felsefenin sonsuz olandan sonlu olana geçemeyeceğini ileri sürer. Sonsuz olanın kendisini neden sonlu olanda göstermesi gerektiğiyle ilgili gerekçeler ortaya koyabilmek her daim mümkün olabilmekle birlikte, bunlar sadece aradaki boşluğu kapatma noktasında ortaya çıkan beceriksizliği veya aczi gizlemeye yararlar. Schelling bu nedenle başka bir yoldan gitmek gerektiğini söyler. Geleneksel a posteriori kanıtların hiçbir işe yaramadığı bir çağda, bu nasıl yapılabilir? Ona göre, ihtiyaç duyulan şey sadece problemi bastırmak ya da onu sonlunun sonsuz olanda ve sonsuz olanın da sonlu olanda görülebileceğini söylemek suretiyle bertaraf etmektir. Schelling de doğa felsefesinde bunu yapar.

Doğa Felsefesi
Schelling işte bu temel teze uygun olarak, doğa dünyasının benin dünyası kadar gerçek ve önemli olduğunu söyler. Gerçekte bilince, bilincin yeniden ürettiği şeyi veren doğadır, nesnel olandır. İlk başlangıç itibariyle, bilinç ve doğa, bir ve sonsuzdur; bununla birilikte bilinç kendisini sınırlar ve kendisini kendisine sonlu, doğadan farklı bir şey olarak sunar. Schelling açısından benin özü tin ya da ruhtur, doğanın özü ise maddedir. Gelgelelim maddenin özü güçtür, yani çekim ve itimdir. O, güçte ortak zemini ya da temeli bulur. Bu güç çekim olarak doğadır, nesnel olandır, maddedir; itme olarak ise bendir, tindir, öznel olandır.
Demek ki, ne benin ben-olmayanı ne de ben-olmayanın beni meydana getirdiğini söylemek doğrudur. Bu noktada öznel idealizm veya kritisizme olduğu kadar, dogmatizm veya duyumculuğa da bir kez daha karşı çıkan Schelling’e göre, ben ve ben-olmayan, düşünce ve varlık, her ikisi de ne biri ne öteki olan daha yüksek bir ilkeden gelir. Bu tarafsız ilke de karşıtların birliği ve aynılığıdır, çekim ve itimin birliği olarak güçtür.
Schelling, felsefenin doğa felsefesi ve transandantal felsefe ya da ruh felsefesi olarak çift görünüşünde, Mutlak’ın bilimi olduğunu söyler. Başka bir deyişle o, Fichte’nin sistemindeki büyük boşluğu benin bilimine ya da transandantal felsefeye doğa felsefesini katmak suretiyle doldurduğu kanaatindedir. Fakat yöntemi selefinin yönteminden farklı değildir. Gerçekten de Schelling evrenin ben’in yarattığı bir şey olmadığını, onun düşünen özneden ayrı varlığı olduğunu kabul eder. Düşünmek, meydana getirmek değil tekrar etmektir, var olanı yeniden yaratmaktır. Doğa, bir veridir, bir olgudur. Bu yüzden Fichte, deneyim ve gözlemin bilginin bir yere kadar kaynağı olduğunu söyler.

Schelling nasıl ki benin ben-olmayanı meydana getirdiğini kabul etmiyorsa, aynı şekilde ben-olmayanın beni veya duyusal algının düşünceyi meydana getirebilmesine de karşı çıkar. Düşünce, bilgi veya bilim, ben-olmayandan ya da iç dünyaya dair algıdan gelmez. Bilginin ya da düşüncenin kaynağı, ben-olmayanın da kaynağı veya ilkesi olan şeydir. Deneyim, düşünce veya spekülasyonun ancak hareket noktasını meydana getirir. Bu anlamda a priori spekülasyonu temel felsefi yöntem olarak benimseyen Schelling, spekülasyonun deneyimin olguları üzerinde çalıştığını ama olguların da düşünceyi yalanlamadığını, hatta ona boyun eğdiğini söyler. Bunun da en önemli nedeni, olaylar düzeni veya gerçek düzen ile düşüncelerin düzeni veya ideal düzenin ortak kaynaklarında aynı olmasıdır. Buna göre doğa var olan, ruh ise düşünen güç veya akıldır. Doğa ile ruh arasında başlangıçta birlik, gelişmede koşutluk olduğunu söyleyen Schelling’e göre, bunlardan her ikisi de aynı yasaya bağlı olarak gelişir.
Bu yasa da elbette, diyalektiktir. Fichte için olduğu gibi, Schelling için de düşüncenin hayali olan doğa, sırasıyla teze karşılık gelecek şekilde madde, antiteze tekabül edecek biçimde form ya da ışık ve nihayet senteze veya madde ve formun sentezine karşılık gelecek şekilde organize olmuş maddedir. Tıpkı düşüncenin üç temel edimi gibi, maddi dünyadaki evrimin üç ayrı derecesi de ona göre gerçekte ayrı ayrı bulunmaz. Doğanın baştan aşağı organize olmuş bir halde bulunduğunu ifade eden Schelling’e göre, bizim inorganik dediğimiz şeyler bile, sözgelimi gökcisimleri dahi yaşayan organizmalardır. Demek ki modern dünyanın mekanik ve materyalist varlık anlayışına karşı Schelling, teleolojik bir varlık görüşü içinde, doğayı bir organizma olarak tasavvur eder. Çünkü ona göre, inorganik dünya tohum halindeki bitkiler âlemidir; hayvanlar dünyası daha yüksek bir güce yükselmiş bitkiler âlemidir. Evrensel organizasyonun tamamlanmasını ifade eden insan beyni organik evrimin nihai aşamasına karşılık gelir. Gerçekten de Schelling, mıknatıs, elektrik, tepki ve duyarlığın aynı gücün veya kuvvetin farklı derecelerdeki tezahürleri veya görünümleri olduğunu söyler. Buna göre, doğada hiçbir şey cansız ve yerinde sayıyor değildir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder