Bir Filozofun Bir Krala Söylevi* Denis Diderot
Önde
gelen Fransız filozoflarından biri olan Denis
Diderot, Langres’te 1713’te doğdu ve 1784’te öldü. Fırtınalı
hayatının en büyük başarısı, 1751 ile 1772 arasında yayımlanan, teknik
bilgilerle ve örtük politik ve dinsel hicivlerle dolu yirmi sekiz ciltlik dev
Ansiklopedi’nin (L’Encyclopédie ) editörlüğüdür. Diderot, bunun yanı
sıra çok değerli bir romancı ve denemeci olarak da hatırlanır. En iyi bilinen
makalesi “Bir Filozofun Bir Krala Söylevi” tahminen 1775 yılında yazılmıştır.
Aşağıdaki bölümü okurken, yazarın bir Cizvit okulunda okuduğunu ve çocukluğunda
bir Katolik rahibi adayı olduğunu anımsamakta yarar var. Efendim, eğer
rahipleri istiyorsanız filozoflara ihtiyacınız yok demektir ve eğer filozofları
istiyorsanız rahiplere ihtiyacınız yoktur; çünkü biri aklın dostu ve bilimin
geliştiricisi olarak anılırken, diğeri aklın düşmanı ve cehaletin savunucusu
olarak tanınır; ilki iyi, ikincisi kötüdür. Sizin hem rahipleriniz hem de
filozoflarınız var, filozoflar fakirdir ve pek ürkütücü değildir, oysa rahipler
çok zengin ve tehlikelidir. Filozofları zengin etmekle ilgilenmenize gerek
yoktur, çünkü zenginlik filozoflara zararlıdır, onları korumanız gerekir
sadece; rahiplerinizi ise yoksullaştırmayı ve onlardan kurtulmayı
arzulamalısınız.
Onları
fakirleştirirseniz hem onlardan hem de onlar yüzünden milletinize bulaşmış tüm
yalanlardan kurtulmuş olursunuz, çünkü fakirleştiklerinde kısa zamanda alçalmış
olacaklardır; elde edilecek bir onur veya kazanılacak bir servet olmazsa kim bu
mesleğin peşinden gider ki? Ama onları nasıl yoksullaştıracaksınız? Ben
size bunu açıklayacağım. Onların ayrıcalıklarına saldırmamak ve hemen
başlangıçta onları normal vatandaşlar düzeyine indirmeyi denememek konusunda
çok dikkatli olmalısınız. Bu hiç de adil ve becerikli bir davranış olmaz; adil
olmaz çünkü tacınız nasıl size aitse, o ayrıcalıklar da onlara aittir,
onlar bu ayrıcalıklara sahiptir ve onların sahip olduklarına dokunursanız sizin
sahip olduklarınıza da dokunulur; çünkü sizin için olduğu kadar onlar için de
en uygunu olan zamanaşımı yasasına saygı göstermekten daha iyi bir çözüm yoktur;
çünkü bunlar atalarınızın ve tebaanızın atalarının hediyeleridir ve hediyeden
daha kutsal bir şey yoktur; çünkü bütün meslek gruplarını ayrıcalıklarını
olduğu gibi bırakma sözü vermeniz koşuluyla tahta geçmenize izin verilmiştir;
çünkü krallığın mevkilerinden biriyle ilgili yemininizi yerine getirmekte
başarısız olursanız diğer yeminleri çiğnemeyeceğinizin ne garantisi vardır?
Çünkü böyle yaparsanız herkes alarma geçecektir; çevrenize sabit hiçbir şey
kalmayacaktır, mülkiyetin temellerini sarsmış olursunuz ve mülkiyet olmazsa
artık kral ve tebaası söz konusu olamaz, sadece tiran ve köleleri kalır; ayrıca
beceriksiz görünürsünüz.
Bu
durumda ne yapmanız gerekir? Şeylerin durumunu değiştirmeden olduğu gibi
bırakmanız gereklidir. Kibirli ruhbanlar size vergi vermektense “özgür irade
hediyeleri” ile uzlaşmayı tercih edeceklerdir; siz de “özgür irade hediyeleri”
isteyin onlardan. Halefleri hakkında pek az endişe taşıyan bekâr ruhbanlarınız
kendi cüzdanlarından ödeme yapmayı istemeyecek, onun yerine tebaanızdan borç
alacaktır. Ne kadar alırlarsa o kadar iyi; bırakın borç alsınlar. Milletinizin
geri kalanına muazzam biçimde borçlu olmalarına yardım edin. Daha sonra tek bir
şey yapın: Onları ödemeye zorlayın. Hazinelerini kullanarak borcun ancak bir
kısmını ödeyebilirler. Bu hazineler kutsal olabilir ama siz yine de bunları
ödeme olarak kabul etmek ile paralarını kaybetmek arasında seçim yapmaları
gerektiğinde tebaanızın çekinmeden bunları almasını sağlayın. Böylece, özgür
irade hediyeleri birbirini kovaladıkça onları ikinci ve sonra üçüncü, dördüncü
bir borcun altına sokabilirsiniz; böylece onları orta gelirli veya fakir hale
gelene kadar ödeme yapmaya zorlayabilirsiniz; fakirleştiklerinde faydasız
oldukları kadar değersiz de olurlar.
Sadece
sizin ve vârisinizin dönemi sonunda bile onların o görkemli binalarının
revakları altında çaputlar içinde dua ve kurbanlarını insanlara indirimli
fiyatlarla sundukları görülebilir. Ama diyebilirsiniz, bu durumda benim bir
dinim olmaz. Kandırılmışsınız efendim, her zaman bir dininiz olacaktır; çünkü
din asla yok olmayan, canlı ve sağlam bir bitkidir, sadece biçim değiştirir.
Üyelerinin fakirliği ve düşkünlüğü sonucunda ortaya çıkacak din daha az belalı,
daha az üzgün, daha sakin ve kesinlikle daha saf olacaktır. Egemen olan batıl inançlara
karşı, Constantine’in paganlara yaptığının aynısını yapın; imparator pagan
rahipleri perişan edince o muhteşem tapınaklarda sadece en aşağı tabakadan
halkın geleceğini okuyan kâhin bir kaz ve yaşlı bir kadın kalmıştı; kapıda
sadece ahlak bozukluğu yüzünden kendisini satan sefiller ve fuhuş noktaları
kalmıştı. Bir baba çocuğunun böyle bir durumda rahip olmasına izin verse
utancından ölürdü. Ayrıca, eğer lütfedip beni dinlerseniz rahipler için
filozofların en tehlikelisi olabilirim.
Çünkü
en tehlikeli kişi, hükümdarın dikkatini bu kibirli ve faydasız haylazların bu
devlete kaça mal olduğuna çekebilen; benim size söylediğim gibi, bir binanın
içinde avazı çıktığınca bağırmak ve çanlarıyla bizi sağırlaştırmak için her gün
yüz elli bin kişiye sizin ve tebaanızın yüz elli bin kron verdiğini
söyleyebilen; yılda yüz defabelirli bir saatte tebaanızdan bir araya gelen ve
Tanrı adına emrettikleri şeylere inanmaya ve bunları yerine getirmeye hazır
olan on sekiz milyon kişiye konuştuklarını ve bu ülkede kralların efendisi olan
bir Varlık adına hükmetmek isteyen biri varken kralın hiç ama hiçbir anlamı
olmadığı söylediğini hatırlatan; yılın üçte biri boyunca oruç günü olduğunu
söyleyip esnafa dükkânlarını kapattıran ama kendi dükkânlarını hep açık
tuttuklarını söyleyen; nasıl yapacağını bilse, tüm ruhban sınıfının itibarını
düşürmenin iyi bir terzinin itibarını düşürmekten daha kolay olduğunu, çünkü
giysilerin faydalı olduğunu ve ayinlerin ve seremonilerin ayakkabısız daha
rahat yapıldığını söyleyebilen; bu mukaddes kişileri sözde kutsal
karakterlerinden benim şimdi yaptığım gibi sıyıran ve insanların açlığıyla
ilgilenmeniz gerektiği için bunları tereddüt etmeden yok etmenizi öğreten; esas
yığını ele geçirmenin zamanının gelmesini beklerken onların boş kalan birçok zengin,
maaşlı papazlık bölgelerine el koymayı, sonra da isterlerse gelirinin üçte biri
karşılığında almak isteyenlere vermenizi, geri kalan üçte ikiyi de beş yıl, on
yıl veya isterseniz sonsuza kadar devletin acil ihtiyaçları için ayırmanızı
öğütleyen; hâkimlerinizi azledilmeye tabi kılmak çok tatsız sonuçlar
doğurmazsa, rahipleri de azledilmeye tabi kılmanın çok daha az sorun
çıkaracağını ve ondan sonra ihtiyacınız olduğu sürece onlara ücret
ödeyebileceğinizi, çünkü ücretli rahiplerin işten atılmaktan ve mahvolmaktan
çekinen korkaklar olacağını size ispatlayan; geçimini sizin ihsanlarınızla
sağlayan kişilerin aynı akademilerinizi dolduran ve makamlarıyla emeklilik
haklarını kaybetme korkusuyla, onları ünlü yapan eski eserleri olmasa seve seve
meçhul kalacak kişiler gibi artık cesur olmayacağını ve büyük ve cesurca şeyler
yapmaya cüret edemeyeceğini gösteren kişidir. Bir filozofun dilini tutmasına
sağlayacak sırrı biliyorsanız bu sırrı neden rahipleri de susturmak için
kullanmıyorsunuz? Biri diğerinden çok daha farklı bir öneme sahiptir.
* Diderot, Doğanın Yorumcusu, çeviren Jean
Stewart ve Jonathan Kemp, New York, International Publishers, 1943, s. 214-217.
Stewart ve Jonathan Kemp, New York, International Publishers, 1943, s. 214-217.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder