Niçe'ye
göre, günümüzün insanı kendini nihilizmden, hiçlikten kurtulabilmek için yeni
bir yol bulmalıdır. Nihilizmin kaynağı geleneksel değerler olduğuna göre, yeni
ahlak değerleri bularak içinde bulunduğumuz nihilizmden kendini kurtarmalıdır.
Tanrı
ölmüştür. Tanrı yoktur. Tanrı tanımaz (ateist) bir çağ gelmelidir. Fakat gerçek
bir ateizmin gelmesi gereklidir. Yoksa tanrının yerini, zayıflığa yardım edecek
başka değerlerle doldurma gerçek bir ateizm değildir.
Burada
dikkat edilmesi gereken, Niçe'nin tanrı derken Hıristiyan, yani judeo-kretien
(Yahudi-Hıristiyan) ahlakı suçlandırmasıdır. Yalnız Judaizmi (Yahudiliği) itham
etmemektedir. Ancak Hitler rejimi ahlaksız ve fütursuz bir biçimde Niçenin bu
görüşünü kendi çıkarına göre yorumlamış ve İncilin yalnız "Eski Ahid"
bölümünü, Musaya ait olan bölümünü reddederek, bu görüşü Yahudileri yok etmekte
bir dayanak gibi kullanmıştır. Halbuki Niçe hem eski, hem de yeni Ahidi
(Hristiyanlık) birlikte itham etmektedir. Niçe'ye göre, insanların içine
intikam aşkını asıl sokan İsa'dır. Duygusal insanı kendinden intikam almayı
arzulamaya yönlendiren psödo-altrüizmi (yalancı-özvericilik) İsa sokmuştur.
Bunu müritleri olan papazlarda kolayca görebilirsiniz.
Soyağacı yöntemi (genealogik Yöntem):
Niçe'nin
ahlakı eleştirisi genealojik, geriye doğru kökene gitme biçimindedir.
Araştırmalarında daima "Niçin?" sorusunu sorar. Örneğin "İyi
nedir?" sorusu sorulduğunda, baştan iyinin var olduğu kabul edilmiştir.
Fakat Nice, "Niçin iyi ve erdemli olmak gerekir? biçiminde sorar. Niçin
iyi olmak istiyoruz? Neye dayanarak, erdemli olmak gerekir diyoruz. Bu
genealojik bir soruşturma yöntemidir ve yanıtı için semptomatoloji (araz)
gerekir. Gerçek filozofun derde deva bulabilmesi, sorunlara çözüm bulabilmesi
için, genealojik soruşturması ve sanatkar olması, yani sorulacak soruları
sanatkarane seçebilmesi gerektiğini söyler. Geleneksel ahlakın arazı (semptomu)
duygusallıktır. Marks ve Freud"ün felsefelerinde olduğu gibi, Niçe'nin
felsefesini de bu anlamda eleştirmelidir. Bunlara şüpheci filozoflar denir.
Araştırmalarında, değerlerin, düşüncelerin arkasında bazı şeylerin
saklanabileceğinden şüphe ederler.
Niçe,
iyi ve kötünün soy ağacını bir çok dilde incelemiştir. "İyi insan"
sözcüğü tüm dillerde diğer insanlar arasından ayırt edilebilen insandır, seçkin
insandır. Örneğin Roma İmparatorluğunda "Bonus Vir" (iyi insan),
savaşta etkinlik göstererek, güçlü insan unvanını alan soylulara denir.
Güçlü İnsan, Üstün İnsan
Niçe'ye
göre "güçlü insan", güçlü iradesi olan insandır. Bu deyimi
"iradenin gücü" deyimiyle karıştırmamalıdır. Nitekim, irade fiziksel
güç gösterdiği andan itibaren, güç iradeyi yok eder. Yani irade gücü,
"güçlü olmanın iradesi" demek değildir. Yalnız esir sürüler güçlü
olma iradesi isterler. Sürüdeki öteki esirlerin arasında varlıklarını
sürdürebilmek için. Tek başlarına kaldıkları zaman bunların bir iradeye sahip
olması gerekmez. Niçe'ye göre, yalnız irade gücü, güçlü olmanın göstergesidir.
Yalnız irade gücüne sahip olan insan yaratmak, vermek ister. İyi insan, politik
anlamda güçlü olan insan değil, metafizik ve ahlak anlamında güçlü olan
insandır. Böyle bir insan, hiç bir zaman kendini küçük ve zayıf hissetmez- Yani
ahlakın işareti, iradenin gücüdür. Ahlaklı olmak, kendinin efendisi olmaktır.
Bu görüş gerçek bir tanrı tanımazlıktır ve nihilist tanrı tanımazlığa (ölünce
cezalandırılma) karşıt bir görüştür .Başkalarını kendinin esiri yapma ama
kendinin efendisi olmaya çalış. Bu görüşünü "Zerdüşt Böyle Dedi" deki
"3 değişim (metamorfoz)" adlı yazısında iyi açıklıyor.
İnsanın 3 basamağı aşması gerekir:
-
Önce deve olacaktır. Deve hayvanların en hamalı, en fazla yük taşıyanıdır.
"Sen müstahak olduğun için bu yükü taşımalısın". Başkalarının ortaya
çıkarmış olduğu geleneksel değerleri yük gibi taşır. Bu devrede, gururunu
kırabilmek için aşağılanmayı arzu eder. Deve de güdülmeye isteklidir.
"Evet" der. Bu "Evet"in anlamı, düşünmeden yapılan göreve
itaat etmedir. Bu esir görünümüdür. Yaşamak için başkasının yardımına
gereksinimi olanların görünümüdür.
-
İkinci basamakta deve, aslana dönüşür. Aslan; geleneksel değerlere karşı
isyanın görünümüdür. Aslan "Hayır" der. Değerlerin değişmesini ister.
Tanrıların düşmanı olur.
-
Üçünü basamağa geçince aslan, çocuk olur. Çocuk ta "Evet" der. Fakat
bu "Evet" itaat etme isteğinden gelmez. Kendinin efendisi (özgür)
olma arzusunun "Evet" idir. Oyun oynayabilme iradesinin gücüyle ve
çocuk saflığıyla evet der.
Üstün
insan bu "Evet" den başka bir şey değildir. Fakat tüm negatif
kötülerden, geleneksel değerlerden kurtulmuş bir biçimdedir. Onun çocuktan
farkı, çocuğun açılması, gelişmesi biçimindedir. Saf yaratıcılığa ve yüksek
derecede vericiliğe doğru açılması biçimindedir. İradenin gücü yaratıcıdır.
İrade gücü olan gerçek kahraman ve sanatkardır. Bir sanatkar olarak ta
efendidir. Hem kendi kendinin efendisidir, hem de toplum içinde efendidir.
İrade gücü sürekli bir yaratıcılıktır. Deneyimlerle güçlenen ve zaman içinde
yaratan bir güçtür.
"Sonsuza
Yeniden Doğuş" kavramı işte burada ortaya çıkar. Sonsuza yeniden doğuşla
üstün insan olmuştur. Üstün insan sonsuza yeniden doğuşa "Evet"
diyendir. Bu doğuş, Stoacıların yeniden doğuşu değildir. Stoacılıkta yeniden
doğma, her şeyin döngüsel bir biçimde tekrarlandığı bir ortama doğmaktır. Bu
doğuş, Kantın emperatifleri gibi, ahlaksal bir biçimlenmedir. Artık "Ne
istersen, İsteyebilirsin". Hıristiyan ahlakına göre, acıların, üzüntülerin
bir ödülle sonlanacağını ümit ettikçe, acıya katlanabilirsin. Fakat ümidin her
defasında boş çıkması, her defasında yeniden başlama gereği bu ümidi kırar. Sonsuza
yeniden doğuş (sürekli etkinlik) kavramı, acı, ıstırap ve kendini inkar etme
arzusunu ortadan kaldırır. Kişi zayıflık hissetmeden etkinlik göstermekten
sevinç duyar.
Güçlü
insan kendini var eden insanları da birer birer var etmeye çalışandır. Kendinin
var olduğu duygusu, aynı zamanda kendini iyi hissettirir. O artık zayıf insanda
hiç bir şey bulamayacağını anlamıştır. "Ben iyiyim, çünkü sen
kötüsün". Geleneksel ahlakın iyi olduğu görüşü reddedildiği zaman, güçlü
insanın güzelliği kendiliğinden pozitif olur.
Nicenin
amacı insanı yeniden düzenlemek, rehabilite etmektir. İnsanlar kendi
benimsediği hakim güçlerle, başkalarının yönettiği zayıf güçler arasında
belirli bir yerdedir. Hakim güçler insanın kendi etkinliklerini oluşturan
güçlerdir. Zayıf güçlerin etkinlikleri ise başkalarının yönetimiyle oluşur.
Yöneticilerde hakim güçler çoğunluktadır. Bu kişiler kendi arzu ettikleri
etkinliklerle ilerlerler. Yaratırlar ve yarattıklarından mutluluk duyarlar.
Yönetilen güçlerin etkinliği ise hatıralara, geçmiş olaylara bağlıdır.
Yöneticilerde her iki tip güç bir denge durumundadır. Hatıralar, gelenekler onu
da etkileyebilir. Fakat bunlara büyük önem vermez. Onları unutmaya çalışır.
"Unutma bir biçimdir ve sağlıklı gücün belirtecidir". Niçe'ye göre
bellek, suçluluk hissi, duygusallık getiren bir araçtır. Ona göre günah işleme
diye ahlaksal bir sorun yoktur. Günah hataların getirdiği suçluluğu unutturma
duyuşudur. Bellek hıncı saklar, kötüdür. Bellek, kendini itham etmek, kendi
kendini yıkmak, kendinden intikam almak demektir. Belleğe bağlı olmak,
bulunduğu durumdan çıkamayacağını kabul etmek demektir. Dinlerin, geleneklerin
getirdiği acıları satın almak demektir. Özgürlüğünü kazanmış kişi de zaman
zaman bulunduğu durumdan şikayetçi olabilir, fakat onu fazla önemsemez. Esir
ise, önce kendini, daha sonra da başkalarını suçlandırmaktan zevk alır.
Niçe,
"üstün insan"ın, aynı zamanda yüksek kültürü olması gerektiğini de
düşünüyordu. Zerdüşt Böyle Dedi"de bir ip cambazı hikayesi vardır: Cambaz
ip üzerinde yürürken, diğerleri yukarı ona bakar. İp cambazı kayar ve düşer.
Ölmek üzere son nefesini verirken Zerdüşt yanına gelir ve ona doğru yolda
olduğunu söyler. Çünkü ip, üstün insan olmaya doğru yürümeyi simgelemektedir.
Özgürlüğe tam bir güvenlik içinde yürünemez. Güçlü insan riskleri seven, göze
alan insandır. Zayıf insan ise güvenliği için sürekli dayanak noktaları arar.
Güvenlik garantisi arar. İp cambazı simgesi aynı zamanda kendinin efendisi olma
isteğidir. Bunun için de ip üzerinde yürüme gibi deneyler gereklidir. O
yürürken zayıflar sadece onu seyredebilirler. Meleyen kuzular sürüsü gibi.
Örnekte cambaz düşüyor. Sonuca ulaşamadı. Fakat önemi yok. O doğru yoldaydı.
İlerlemek için ipte yürümesi gerekiyordu. Zaten "Her zaman ölünmez"
ve "Ölmeyenler daha güçlü duruma gelirler".
İşte
bu yüzden felsefenin neden ve niçinlere yönelmesi, eleştirme gücü olması
gerekir. Felsefe geleneksel göz boyayıcı değerlerin neden ve niçinlerini masaya
yatırmalıdır. Çünkü üstün insan olmak, negatif, geçersiz değerleri
dışlayabilmekle olanaklıdır. Onların yerine yaratıcı, şafağı müjdeleyen yeni
pozitif değerler koyabilmekle olanaklıdır.
Üstün
insan toplumda belki bugün tek başınadır, ama yarın bir toplum oluşturabilir.
"Bugün, geleneksel etkilerle davrananlar arasında yalnız başınıza, bir
kenarda yaşayan siz, bir gün toplum olacaksınız. "Siz seçkin insanlar bir
gün seçkin insanlar toplumunu oluşturduğunuz zaman, yeni üstün insanlar bu
toplum içinden çıkacaktır. İnsanlık böyle gelişecektir."
Bilgeliğin
ve kendini korumanın bir başka yolu da, etkiyle etkinlik göstermenin
olabildiğince seyrek olmasına çalışmaktır.
Etkiyle
etkinlik gösterme sadece içine düşülen şartlar ve durumlardan kurtulmak için
yapılmalıdır. Aksi durumda, kendi özgürlüğünü her defasında bir kenara
bırakmakla ilgili olan bu durum sıklaşırsa, insan farkında olmadan etkiyle etki
göstermenin bir organı durumuna gelebilir. Örneğin cilt cilt kitapları
devirmekten memnunluk duyan bir bilge, sonunda kendi düşünme yetisini kaybeder.
Ciltleri yerinden oynatmadan düşünememe durumuna düşer. Çünkü bu bilge kitabın
getirdiği fikirlerin etkisine yanıt vermiş oluyor ve farkına varmadan etkinin
etkisini gösteriyor. Bilge tüm gücünü okuduğu fikri tasdik etmek veya ona karşı
gelmek için harcıyor. Kendi dışında düşünenlerin görüşlerinden çıkanları
eleştiriyor.
"Bu
tip bilgelerde kendini savunma iç güdüsü zayıflar. Bu bilge çökmekte,
gerilemekte olan bir kişidir. Ben, özgür ve çok verimli kişiler gördüm, 30 una
geldikten sonra okuyarak kendi kendilerini çökertmişlerdi. Farkında olmadan,
başkalarının görüşlerinin etkinliğini göstermeye başlamışlardı. Bunlar kibrit
çöplerine benziyorlar. Alev vermeleri için onları sürtmek gerek. Sabahın ilk
saatlerinden itibaren, güneş yükselirken, akıl tüm tazeliğinde iken, saf irade
gücü var iken dönüp bir kitabı okumayı ben kusur ve kötü alışkanlık kabul
ediyorum."
Saygı:
Benim bir kitabımı eline almak yerine, kendi kendine dönebilme gücü olan
kişiye, çok daha büyük saygı duyarım.
Şartlara
Rağmen: Kararlı olan her şey, şartlara rağmen doğar.
Şeylerin
Değeri: Var olan hiç bir şey yok edilmemelidir. Hiç bir şey fazla değildir.
Hıristiyanların ve hatta nihilistlerin reddettiği var olmalar bile, değerlerin
hiyerarşisi arasında belirli bir sıradadır.
Prof. Dr. Asım Akin
19.10.2002
19.10.2002
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder