Ahlak Sosyolojisi, toplumlardaki sosyal gruplardaki
ahlâkî ölçü ve kaidelerinin, bilhassa toplum bütünü içindeki yeri ile oluşum,
işleyiş ve değişimini, düzenlilikleri içinde inceleyip açıklamayı hedefleyen
genel toplumbilim dalının bir alt disiplinidir.[1] Sosyal bir kurum olarak
ahlakı ele alan Ahlak Sosyolojisinin doğuşu ve gelişmesinde Fransız sosyologu
L.Bruhl ve Emile Durkheim’in önemli payları vardır.[2]
Bireyin özniteliklerinin başında ahlâklı olması gelir.
Ahlâk, bireyin kendisi, çevresi, toplumu ve dünyayla kurduğu anlamlı bağlardan
birisidir. Birey, ahlâk ve ahlâkîlik ekseninde eylemde bulunduğunda bir sosyal
varlık olabilir. Bireyin davranış eksenini biçimlendiren ve eylemlerini
yönlendiren ahlâktır. “Ahlakın temel işlevlerinden birinin insan davranışlarını
düzenlemek olduğunu” unutmamak gerekir Ahlâk, değerler ve kurallar bütünü olup,
insanların birlikte yaşamalarının teminatıdır, onları bir arada tutan önemli
bir ortak paydadır. Ahlâk sayesinde, birey sosyal yapı içinde varlığını
sürdürür.
Bireyin yaşantısı ve her türlü uğraşısında ahlâk
belirleyicidir ve onun eylemlerini eylemesine olanak veren güçtür. Eğer insan
ahlâktan mahrum ise, yaşantısı, yaptığı iş ve eylediği her türlü eylem
problematik hale gelir. Meselâ, bilim adamı bilimsel ahlâka, siyasetçi siyaset
ahlâkına, işadamı ekonomik ahlâka, tüccar ticaret ahlâkına, doktor tıp ahlâkına
uymakla mükelleftir, aksi durumda söz konusu meslek mensuplarının yapıp
ettiklerinin iyi, doğru, erdemli ve anlamlı olduğu söylenemez. O halde, insani
eylemlerin temelini kazdığımızda, ahlâkî olmak/olmamak hemen görülebilir.[3]
Emile Durkheim ve Ahlak Sosyolojisi
Durkheim’ın tüm sosyolojik çalışmalarının merkezinde
modern toplumların ahlâk sorunu yer alır. Ona göre toplumsal sorun, temelde
ahlâkî bir sorundur ve modern toplumların bunalımı, ahlâkî bir bunalımdır
(Aron, 1994: 409). O, bu sorun karşısında, tarafsız kalmamıştır. Değişen
toplumsal koşullarda hangi ahlâkî ilkelerin önemli olduğunu tespit etmek, bu
ilkeleri yerleştirmenin yollarını bulmak, siyasetçilere ve vatandaşlara bu
ilkeleri benimsetmeye çalışmak Durkheim sosyolojisinin temel ilgisi olmuştur.
Bu nedenle, Emirbayer (2003: 19) onu hem “ahlâkçı” hem de “bilim adamı” olarak
anmayı yerinde bulur, Swingewood (1998: 139) ise, onun “sosyolojiyi bir ahlâk
bilimi olarak gören anlayışı”na dikkat çeker. Kuşatıcı bir ifade kullanacak
olursak, bilimsellik ile uygulayıcılığın, olguculuk ile kısmî bir idealizmin iç
içe geçtiği ahlâk sosyolojisi onun tüm sosyolojik çalışmalarının çekirdeğini
oluşturmuştur.
Durkheim, çağdaş ekonomik yaşamın içinde bulunduğu
“hukuksal ve ahlâkî kuralsızlıktan” rahatsızlık duyarak (Durkheim, 2006a: 21),
maddi ilerlemenin (uygarlığın), zorunlu olarak, insanın mutluluğuna ve ahlâkî
gelişimine katkıda bulunamayacağını hatırlatmıştır (Durkheim, 2006a: 387). Bu
hatırlatmaları yaparken, ideolojik bir karamsarlığa sürüklenmemiş,
olumsuzlukların modern yapı içinde düzeltilebileceğine dair inancını korumuştur
(LaCapra, 1985: 185). Sosyolojiye ilgi duyma nedenlerinden biri, sosyolojide toplumun
ahlâksal olarak yeniden inşasının kaynağını görmüş olmasıdır. Onun
çalışmalarında “toplum” ve “ahlâkî kontrol” eşanlamlı hale gelmiştir (Marske,
1987: 2).
Durkheim sosyolojisi, “toplumsal olguların özleri
[yapısı] gereği ahlâkî [normatif] olgular oldukları” (Giddens, 2003: 127)
varsayımı üzerine kurulmuştur. Durkheim’a göre, insanlar arasında uzlaşma,
karşılıklı özveri, dayanışma ve bağlılık duygusu gibi ahlâkî nitelikler olmadan
toplum var olamaz. Toplumun hangi ahlâkî ilkeler etrafında bütünleşeceği ise
koşullar tarafından belirlenir. Koşullar değişince toplumun ahlâkî öncelikleri
değişebilir. Gerek inanç ortaklığına, gerekse işbirliğine dayalı olsun, “her
toplum, ahlâkî bir birliktir” (Durkheim, 2006a: 269). Yapısı gereği ahlâkî bir
olgu olan toplum, oluştuğu andan itibaren ahlâkî bir otoriteye dönüşür ve
bireylerin toplumsal davranışları üzerinde normatif denetim kurar. Durkheim
sosyolojisinde toplumsal olgular, ahlâkî olgulardır varsayımı, toplumsal
davranışlar dışsal zorlamaların ürünüdür varsayımı ile desteklenmiştir. Toplum,
ödüllendirme ve cezalandırma gibi yöntemler kullanarak bireylerin ahlâkî
değerleri içselleştirmelerini; olmadı, bu değerlere –en azından- biçimsel
olarak uyum sağlamalarını hedefler. İçselleştirilmiş olan ahlâkî değerlerin
işlevsizleştiği veya ahlâkî denetim sağlayan toplumsal mekanizmaların güç
kaybettiği büyük dönüşüm anlarında toplumsal sorunlarda artış görülür.
Sorunlardaki artış, toplumun yeni bir ahlâkî yapılanmaya yönelimini gerekli
kılar.
Durkheim, ilk kitabı olan Toplumsal İşbölümü’nün
önsözünde, çalışmasını [1893] “ahlâkî olguların pozitif bilim yöntemleriyle
incelenmesi yolunda bir çaba” olarak takdim eder. Amacının, bilimselleştirilmiş
yeni bir ahlâk ortaya koymak değil, ahlâkı olgusal olarak inceleme olduğunu
belirterek, diğer çalışmaları ile gelişimini sağladığı, Türkiye’de de
izleyicileri bulunan taraftar toplumcu ahlâk sosyolojisinin temellerini atar.
Bilim adamlarının ve sosyologların, ahlâkı değer yargılarından bağımsız bir
biçimde ele almalarını önerir (Durkheim, 2006a: 55). Olguların nesnel biçimde
saptanması gerektiğini, ancak ahlâkî durum saptandıktan sonra, mevcut durumun
iyileştirilmesine yönelik önerilerde bulunmanın bilim adamlığıyla
çelişmeyeceğini düşünür. Onun ahlâk incelemelerinin amacı, toplumun sağlıklı ve
patolojik durumlarını tespit etmektir. Nasıl insan organizması üzerinde çalışan
tıp doktoru sağlıksız bir durumu teşhis ettikten sonra tedaviye başlıyorsa,
sosyal bilimci de bilimsel yollarla toplumsal organizmada tespit ettiği
patolojik durumları sağlığa kavuşturmaya çalışmalıdır. Bu ikinci boyut olmazsa,
Durkheim (2006a: 56)’a göre, hiçbir bilimsel çalışma en küçük bir çabaya bile
değmez. Tereddütsüz şu yargıya ulaşır:
“Her şeyden önce yalnız bilimin yetkiyle saptayabileceği
bir ahlâk sağlığı vardır”. Durkheim’ın burada idealist bir çizgiye yaklaştığı
görülür. Bu ahlâk sağlığına hiçbir yerde tam olarak ulaşılamaz, ancak ona
ulaşmaya çalışmak başlı başına bir ideal olmalıdır. Ahlâk sağlığı, toplumsal
öğelerin birbiriyle uyumlu çalışmasının bir sonucudur. Bu da güçlü bir ahlâkî
otoritenin varlığını gerektirmektedir. Bu otoritenin zayıflaması ya da
işlevsizleşmesi toplumu anarşi ve parçalanmaya sürükler (Durkheim, 2006a:57).
Durkheim ahlâkî otoritenin akıl yoluyla kurulabileceğini ve toplumu sağlığa
ulaştıracak ahlâkî ilkelerin bireyler (felsefeci, bilim adamı, işletmeci veya
siyasetçi) tarafından önerilebileceğini düşündüğü ölçüde rasyonalist bir
sosyolog olmaktadır (Swingewood, 1998: 137). Ahlâkî olgulardan hareketle sağlıklı
bir toplumsal ahlâkın ilkelerini bulmaya çalıştığında -ki bu çeşitli değerler
arasında tercihte bulunmak demektir- Durkheim, ahlâk sosyolojisinden ahlâk
felsefesine kayar.[4]
İlgili Yayınlar
1. Mehmet Karasan, “Durkheim’in Ahlak Sosyolojisi”, www.politics.ankara.edu.tr/eski/dergi/pdf/3/1/16_MEHMET_KARASAN.pdf
2. Mustafa Gündüz, “Ahlak Sosyolojisi”, Anı
Yayıncılık, Ankara 2005.
Kaynaklar
[1] tr.wikipedia.org/wiki/Ahlâk_Sosyolojisi
[2] www.uludagsozluk.com/k/ahlak-sosyolojisi/
[3] www.pegem.net/kitabevi/1324-Ahlak-Sosyolojisi-kitabi.aspx
[4] “Durkheim Sosyolojisinde Ahlâkî Kontrol Sorunu”,
(çev: Yard. Doç Dr. Cevat ÖZYURT, Balıkesir Üniversitesi Necatibey Eğitim
Fakültesi) www.degerleregitimi.org/ded/13/ded13mak4.pdf
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder