BİLGİSAYAR YÖNETİMLİ ÇALIŞMA VE ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ
Yar. Doç. Dr. Mehmet Cüneyt BİRKÖK
Problem ve Amaç
İnsanlık tarihi boyunca, ilkel dönemlerden tarım
toplumuna, oradan da sanayi toplumuna, günümüzde ise post endüstriyel topluma
doğru yapısal bir değişme görülmektedir. Buna bağlı olarak her dönemin kendine
has özelliklerinden kaynaklanan iş ilişkileri ortaya çıkmaktadır. Günümüzde
bilgi toplumuna geçerken, iktisadî faaliyetlerle ilgili iş ilişkilerini de
inceleyen çalışma sosyolojisinin konuları, teknoloji faktörü sebebiyle
farklılaşmakta ve geleceğe yönelik olarak iş ortamında müşahede edilen bazı
yeni meseleler ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada konu edinilen problem,
bilgisayar teknolojisinin her aşamada üretime daha çok hakim olarak iş
ilişkilerinde ferdiyetin bazı özelliklerini engellemesi ve bu nedenle de iş
yerindeki sosyal ilişkilerin olumsuz şekilde etkilenmesidir.
Tarih boyunca her konuda esas faktör olan bilginin,
iktisadî üretimde ve dolayısıyla da iş ilişkilerinde önemli bir rolü olduğu
ortadadır. Bilgi, başka bir deyişle onun bir tezahürü olan teknoloji, üretim
ilişkilerine giderek daha çok hakim olmaktadır. Buna bağlı olarak, günümüzün
temel dinamiği olan bilgiyi üreten sınıf olarak aydınlar da toplumsal bakımdan
giderek daha çok önem kazanmaktadırlar. Ancak, aydınların (yada bireyin)
teknolojik gelişmeyi üretmesi, iş ilişkileri açısından da belirleyici olması
sonucunu doğurmamaktadır. Oysa toplumlar, aydınlardaki “sosyal çevrenin etkisi
altında kalmak ve ona tabi olmak yerine, sosyal çevreyi etkileyecek kadar güçlü
ve yaratıcı bir ferdiyeti esas almaktadırlar. Burada esas mesaj, çevreden ferde
doğru değil, fakat, fertten çevreye ve cemiyete doğrudur” (Erkal, 1982, s. 93).
Fert, çalışma ortamında sosyal ilişkileri itibariyle kendi ürettiği
teknolojinin kontrolü altına girmektedir. Günümüzde de, hemen her konuda
aydınların yetkileri, yaptıkları katkıdan daha azdır. Bu nedenle insan
potansiyelinin daha iyi değerlendirilebilmesi bakımından aydınların toplum
içindeki rollerini yeniden değerlendirmek gerekmektedir (Brown, 1992, s.
200[CB2] ).
Çağdaş teknoloji, iş ilişkilerinde insan faktörünün
önüne geçerek insana hakim olmakta ve ferdiyeti engellemektedir. Oysa her
aşamadaki gelişmenin esas dinamiği insanın bizzat kendisidir. Bu unsurun
herhangi bir şekilde ihmal edilmesi, yada bazı faktörlerin sebep olduğu olumsuz
etkilerin sürdürülmesi, gelişmenin önündeki en büyük engellerden biridir.
Çalışmamızda, bu ana problem çerçevesinde bilgi üretimi belirleyici bir faktör
olarak ele alınarak iş ilişkileri değerlendirilmektedir. Amacımız bu
ilişkilerde bireyin ihmal edilmesiyle ortaya çıkan problemlere dikkat çekmektir.
Postmodern Dönemdeki Endüstri İlişkilerinde Bilginin
Önemi
Klasik iktisat teorisinde emek, tabiat, sermaye ve
teşebbüs unsurları temel üretim faktörleri olarak kabul edilmektedir. Bunlardan
ilk ikisi olan emek ve tabiat, asli faktörler olarak bir iktisadî faaliyetin
gerçekleşebilmesi için asgari şartları temsil etmektedirler. İnsan, ellerinden
başka hiçbir araç kullanmadan sadece emeğiyle üretimde bulunabilmektedir;
mesela avcılık yada toplayıcılık yaparak hayatını idame ettirebilmektedir. İnsanlığın
daha ileri dönemlerinde bilgi birikiminin artmasıyla birlikte diğer iki faktör,
sermaye ve teşebbüs de devreye girmiştir. Özellikle sermaye faktörünün tarih
boyunca giderek daha fazla sosyal bir önem kazandığı görülmektedir. Sermaye
sahiplerinin sosyal statülerinin güçlendiği ve toplumu daha yoğun kontrol
ettikleri tarihi bir gerçektir. Günümüzde ise hem sermayenin tabiatında hem de
sermaye sınıfının yapısında büyük değişiklikler olmuştur.
Sermaye, geniş anlamıyla bir üretim faaliyetinin
gerçekleşmesi için gerekli olan aynî yada nakdî araçlar olarak tanımlanabilir.
Üretilen mal ya da hizmetlerin belli bir sosyo-ekonomik sistem içinde ihtiyaç
fazlasının birikimiyle ortaya sermaye çıkmaktadır. Böylece zaman içinde
sermayede kümülatif bir artış söz konusu olmaktadır. Tanımımızdaki araç
sözcüğünü anahtar kelime olarak alıp üretimde kullanılan sermayeyi, endüstri
öncesi dönemde araç ve gereçler, endüstriyel dönemde kapital ve yatırım
malları, post endüstriyel dönemde ise bilgi olarak teşhis edebiliriz.
Bir önceki dönemin sermayesi, bir sonraki dönemde
artık kolayca tedarik edilebilir olmakta ve eski değerini ve önemini
yitirmektedir. Tarım toplumundaki üretimde kullanılan kazma, kürek, saban gibi
basit araç ve gereçleri, sanayi toplumunun karmaşık makinelere dayalı büyük
ölçekli üretiminde önemini ve değerini kaybetmiştir. Günümüzde ise bu büyüklük
artan bilgi birikimine ve küreselleşmeye izafî olarak küçülmekte ve önemini
kaybetmektedir. Yeni teknolojiler sayesinde daha az kaynakla daha çok üretim sağlanmaktadır.
Ancak, bu sürece paralel olarak dikkati çekmek istediğimiz husus, üretimde
bilginin giderek aslî faktör haline gelmesi, adeta tek başına belirleyici
olmasıdır.
Üretim faktörleri bir iktisadî olayın meydana gelmesi
için vazgeçilmez unsurlardır. Meselâ, emek ve hammadde (tabiat) olmazsa bir
mamulü üretmek mümkün değildir. Aynı şekilde bu üretimin nasıl yapılacağına
dair asgari bir bilgi düzeyi de gereklidir. Tüm üretim faktörleri için bu durum
geçerlidir. Emeğin, tabiatın, sermayenin ve teşebbüsün nasıl kullanılacağına
dair belli bilgiler de her tür ve dönemdeki üretim için şarttır. Bu yaklaşımda
emek, bilginin bir fonksiyonu olarak düşünülmektedir. Ancak, bu faktörler
içinde bilginin önemi giderek artmıştır ve hakim duruma geçmiştir. Artık bilgiyi
de ayrı bir faktör olarak ele almak gerekmektedir.
Her dönem, kendisine ait hakim bir vasıfla
anılmaktadır. Tarım toplumu, üretimi daha ziyade kol gücüne dayandığı için
emek-yoğun, endüstri toplumu, para, makine ve teçhizat gibi araçlarla üretimde
bulunulduğu için sermaye-yoğun, post endüstriyel toplum ise entelektüel güce
dayandığı için bilgi-yoğun olarak adlandırılmaktadır. Bu dönemde bilgi ve onun
bir tezahürü olarak teknoloji, üretime hakim ve başlı başına bir faktör olarak
karşımıza çıkmakta ve dolayısıyla iş ilişkilerini de belirlemektedir.
Öte yandan üretim sürecindeki bu gelişmeye paralel
olarak sosyal yapı da değişmektedir. Tarım toplumunda halkın büyük çoğunluğu
ziraî üretimle ve hayvancılıkla meşgul olan köylülerden ve göçebelerden
oluşmaktadır. Sosyal, iktisadî, hukuki ve siyasi yapılar da bu üretim tarzına
uygun olarak şekillenmiştir. Ziraî üretim esnasında az sayıdaki insan arasında
kurulmuş olan iş ilişkisi, sanayi toplumundaki büyük ölçekli
plantasyonlardakinden farklıdır. Endüstriyel dönemin kitlesel üretimi, kitlesel
ilişkileri doğurmakta ve işçi hareketleri, şehirleşme, savaşlar gibi çeşitli
türlerdeki büyük sosyal hareketliliklere neden olmaktadır. Bu dönemde işçi ve
sermaye sınıfı önem kazanmıştır. Günümüzde ise, insanlığın ürettiği bir değer
olarak bilgi birikimi, zaman içinde çok daha kolay bir şekilde ayni yada nakdi
sermayeye dönüşmekte ve önemini giderek artırmaktadır. Bu dönemde bilim
adamlarından, profesyonellerden ve üniversiteler, araştırma enstitüleri gibi
çeşitli bilgi kurumlarından oluşan ‘bilgi sınıfı’ önem kazanmaktadır. Modern
dönemde insanın bilgisi, becerisi ve aklıyla ilgili nitelikleri, rekabet
ortamındaki mal veya hizmetin daha çok önüne geçmektedir (Morgan, 1991, s.
27-33[CB3] ). Bu birikimi, başka deyişle bilgiyi üreten sınıf, topluma hakim
olan sınıf olmaktadır.
Sosyal yapıyı etkileyen bir çok hakim faktör
sayılabilir. Genel olarak insan ilişkileri, ideolojiler, dinler, keşif ve
icatlar, coğrafi sebepler bunlardan bazılarıdır. Bu faktörler daha somut
konumlara da indirilebilir. Mesela Berger’e göre Batı kapitalizminin
sosyo-ekonomik transformasyonunu sağlayan temel dinamik din tarafından sürekli
desteklenen ve takviye edilen ve kültür yaratıcı bir kurum olan çekirdek
ailedir (Berger, 1992, s. 27-30[CB4] ). Bütün bu unsurlar temel özellikleri
itibariyle sınıflandırıldığında, günümüzü ve yakın gelecekteki toplumu
tanımlayan başlıca faktörün bilgi olduğunu teşhis edebiliriz. Bu nedenle tarım
toplumunda köylünün, sanayi toplumunda ise işçinin hakim sınıfı teşkil ettiği
gibi, bilgi toplumunun hakim sınıfı aydınlar ve toplumun temel dinamiği de
bilgi olmaktadır. Tarım toplumunun temel üretimi ziraî mallar, sanayi
toplumunun sınaî mallar ve hizmetler, endüstri ötesi toplumunun ise bilgidir.
Endüstriyel İlişkiler
Endüstri sosyolojisi, yada öbür adıyla çalışma
sosyolojisi, çalışma ve buna bağlı kurumların (organizasyonların) sosyolojik
analizlerini yapmaktadır. Konusu genel olarak sosyal mevzuların mukayeseleri,
özel olarak da siyasi, ekonomik ve sosyal müesseselerin karşılıklı ilişkisini
incelemektir. Mesleki uzmanlaşma çerçevesinde çalışma ideolojileri
(profesyonelleşme) temel konularındandır (Sanoff, 1992, s. 97[CB5] ). Esas
belirleyici konusu ise iş bölümüdür. Bununla birlikte alt disiplinler olarak
emek prosesi teorisi ve emek pazarı analizleri ile ilgili çalışmalarda
yoğunlaşmaktadır. Endüstri ilişkileri itibariyle konumuz hakkında daha somut
değerlendirmeler yapmak için kavramın kökenlerine inmekte yarar vardır.
Endüstri ilişkileri terimi, Clark Kerr, John T.
Dunlop, Frederic Harbison gibi bir grup Amerikalı araştırmacının 1950’li
yıllarda Ford vakfının desteğiyle Üniversitelerde, iktisadî gelişmede iş
gücünün problemleriyle ilgili olarak yaptıkları çalışmalardan kaynaklanmıştır
(Kerr v.d., 1973, s. 282). Ancak, iktisadî gelişmede iş gücünün büyük önemi
olduğu, Elton Mayo ve bir grup bilim adamının 1927’lerden itibaren Western
Electric Company’de yaptıkları büyük ölçekli deney ve gözleme dayalı
araştırmalardan ortaya çıkmıştır. Bu araştırma sonuç olarak işçiler ve
denetçileri (supervisor) arasındaki ilişkinin önemini işaret etmektedir.
Çalışma ortamında oluşan gruplar, resmi olamayan tarzda bir sosyal kontrol
sistemi kurarak, her bir işçinin ürettiği ürün miktarını sabit tutmaktadırlar.
İşçilerin gelirleri, yaptıkları üretimin seviyesine bağlı olmasına rağmen,
üretimlerini kısıtlamakta ve sınırlamaktadırlar (Mayo, 1946). Bu bulgular
üretim artışının sadece iş yerlerindeki donanıma bağlı olmadığını, özellikle
sosyal ilişkilerin gelir artışından daha etkili olduğunu ortaya koymaktadır.
Halbuki Taylor’un ‘bilimsel yönetim’ (scientific management) kavramına göre
işçinin üretimdeki ana motivasyonu gelir artışıdır (Taylor, 1964).
Endüstriyel dönemde daha rasyonel ücret
politikalarının uygulanmasıyla üretim artışının sağlandığı söylenmektedir.
Bizce, bu etki daha ziyade dolaylı olmaktadır. Ücret artışı daha iyi bir sosyal
çevre sağlamakta ve bu da üretimi teşvik etmektedir. Gelir artışını sürdürmek
ve böylece daha yüksek standartlarda sosyal hayat sağlamak şeklindeki bir
motivasyon iş yerlerindeki üretime yansıyabilir. Esas faktör iş yerlerindeki
sosyal unsur, başka bir deyişle insan ilişkileridir. İşçi sadece bir iş
gurubunun üyesi değil, mesleki, ailevi, iktisadî veya siyasi başka grupların da
üyesidir. Çalışma sosyolojisinde insan ilişkileri ekolü işçiyi böyle bir sosyal
çerçeve içinde ele almaktadır. Bu nedenlerle işyerlerindeki işçilerin tutumları
işveren, teknoloji veya ücret gibi belli başlı faktörlerin tek başlarına
belirleyiciliklerinden uzaktır.
İş hayatı top yekün sosyal ilişkilerin bir
göstergesidir. Burada müşahede edilen tüm faktörlerin kompleks ilişkileri söz
konusudur. Bir yandan üretime yeni bir teknoloji katılırken öte yandan
çalışanın iş ortamındaki sosyal ilişkileri değişmektedir. Çalışma ortamındaki teknolojik
unsurlar tüm endüstrilere, ekonomik sektörlere, hatta milli sınırların ötesine
yayılmaktadır. Yerel ticari ilişkiler ya da uluslararası anlaşmalar bir yerdeki
mevcut çalışma şartlarını düzenlemekte ve diğer bölgelere yaymaktadır ([CB6]
Castaneda, 1993, s. 14-17). Böylece endüstri ilişkilerinde söz konusu olan
problemler de hemen her yerde görülebilmektedir. Üretim yüksek teknoloji
ürünlerine doğru kaydıkça, iktisadî ve sosyal yapılanma da buna göre
değişmektedir ([CB7] Templeman, 1993, s. 48-51). Konumuzla ilgili bir başka dal
olan Organizasyon Sosyolojisi, formal ve informal organizasyonal yapılar
arasındaki ilişkileri incelemektedir. İş yerlerinde bilgisayarların
kullanımıyla bu yapılarda önemli değişmeler olmuştur. Buradaki ana konu sosyal
çatışmadır. Sosyal aktörler gelişmeyi kontrol için birbirleriyle
çatışmaktadırlar. Acaba nasıl bir değişme olmaktadır, nasıl bir toplum yapısı
vardır, ne tür problemlerle karşılaşılmaktadır ve beklenmeyen yeniliklerle
karşılaşıldığında nelere önem verilmelidir? Bu noktada konumuz açısından
endüstri ilişkileri çerçevesinde cevabı aranacak soru, çatışmada
bilgisayarların iş yerlerinde bulunmasının rolünün ne olduğudur. İşlerin
bilgisayar tarafından yürütülmesiyle bireyin kontrolü giderek azalmakta, karar
verme sistemlerinin dışına itilmekte, yalnızlaşmakta ve önemsizleşmekte, ve
sonuç olarak da üretim artması gereken ölçüde artmamaktadır. Aşağıdaki
bölümlerde bu cevap tartışılmaktadır.
Postendüstriyel Toplumda Endüstri İlişkilerini
Etkileyecek Ne Tür Değişmeler Olmaktadır?
Endüstri toplumunda insan veya makine yönetimli bir iş
hayatı söz konusudur. Günümüzde ise daha ziyade bilgisayar yönetimli bir
çalışma hayatına geçilmiştir. İleri teknolojinin iş hayatında kullanılması,
çalışanlarda da yüksek derecede yeni vasıfların aranmasına neden olmaktadır
([CB8] Newsweek, s. 46-8). Bu müşahede zımnen endüstri ilişkilerinde de
postmodern bir dönemin kabul edildiğini göstermektedir. Postendüstriyel
toplumlarda iş sektöründe, teknolojide ve sosyal sınıflarda temel değişmeler
görülmektedir. Lyotard’a (1984) göre, postendüstriyel dönemde genel olarak,
profesyonellerin ve teknik sınıfın öneminin artması şeklinde mesleki
değişmeler, mal üretiminden hizmet üretimine geçiş şeklinde ekonomik
değişmeler, entelektüel teknolojinin geniş bir şekilde yayılmasıyla da karar
vermede değişmeler olmaktadır.
Bell ise bu dönemin önemli özellikleri olarak toplumu
şekillendiren ve buluşların kaynağı olan teorik bilginin merkezileşmesini
göstermektedir. Ayrıca eski işçi sınıfı ortadan kalkmakta, yeni işçi sınıfı
profesyonel, idari ve teknik elemanlardan müteşekkil olarak ortaya çıkmaktadır
(Bell, 1976, s. 174). Birkaç yüzyıldan beri endüstri toplumlarındaki sınıf
kavramı mülkiyet ilişkilerinin terimleriyle tanımlanmaktadır. Emek gücünü
satanlar ve bunu satın alanlar arasındaki çatışma olarak sınıf meseleleri
gündeme getirilmektedir. Bu dönemdeki işçi sınıfı politikaları mevcut sistemin
tamamen değiştirilmesine yada bu sistem içindeki gücün paylaşılmasına
yöneliktir. Ancak ileri endüstri toplumlarındaki işçi hareketlerinde çok önemli
değişmeler olmuştur. Bunlardan ilki, işçi hareketlerinin ana gayesinin çalışma
şartlarının kontrolü üzerinde daha etkili olmayı istemesidir. Diğeri ise,
mülkiyetin rolünün azaldığı ve esas olarak teknik yeterliğin yeni bir kriter
olarak alındığı bir sınıf belirleyiciliğine doğru toplumun yapısal olarak
değişmesidir (Bell, 1980, s. 203-4). Böylece Bell’e göre bilgi ve beceri, sınıf
aidiyetini, sınıf yapısını ve genel olarak da toplum yapısını belirleyen bir
unsur olarak ortaya çıkmaktadır. Bourdieu[CB9] , yeni sınıf yapısını, bilimsel
ve entelektüel hareketler de dahil olmak üzere tüm sosyal hareketlerin temeli
olarak düşünmektedir (Bourdieu, 1990, s. 75-82). Bütün bunlara bağlı olarak
yüksek eğitimli bir toplum söz konusudur ([CB10] Gergen, 1992, s. 83). Eski
toplum maddi ve pratik bilgi üzerinde işlerken, yenisi üniversitelerde,
araştırma merkezlerinde yada yeni tür iş yerlerinde geliştirilen, maddi olmayan
ve teorik bilgiye bağlıdır. Bu dönemde bilim adamlarından, profesyonellerden ve
bilgi kurumlarından oluşan ‘bilgi sınıfının’ önemi artmaktadır.
Bilgisayar Kullanımının Neden Olduğu Problemler
1. İşçinin Karar Verme Sisteminin Dışına Çıkarılması
Postmodern dönemde teknolojinin etkileri
çerçevesindeki endüstri ilişkileri incelenirken, işyerlerinde bilgisayar
kullanımının getirdiği farklılıklar da göz önüne alınmalıdır. İnsan
ilişkilerinin, teknolojinin değişmesiyle birlikte bazı yönlerden farklılaştığı
sosyolojik bir gerçektir. Özellikle son yıllarda ortaya çıkan ‘akıllı
teknoloji’ (intelligent technology-IT) (Halal, 1992, s. 10-15[CB11] ) kavramı
teknolojiyi basit bir araç olmaktan çıkarmıştır. Akıllı teknoloji kendine has
zorunlulukları da beraberinde getirmektedir. Teknolojinin bu yeni özelliği
sayesinde üretimde, hizmetlerde ve hatta idari işlerde suni zekalar (artifical
intelligent) kullanılmaktadır. Suni zekalar bir işi veya bir dizi makineyi
başından sonuna kadar yürütmektedir. Ne kadar çok aktivite planlanırsa
planlansın, tamamen suni zekalar tarafından işletilecek olan bir enformasyon
prosesi kurulabilmektedir. Bu aynı zamanda insana ve insanın karar vericiliğine
duyulan ihtiyacın ironik bir şekilde giderek ortadan kalkması demektir. Suni
zekalar karşılaştıkları durumlar hakkında, daha önce düzenlendikleri tarzlarda
karar vermektedirler. Bu vakıa, sahip olduğu vasıflar ne olursa olsun çeşitli
kademelerdeki insanın önemini azaltmaktadır. Karar verme sistemlerinde
çalışanın öneminin düşürülmesi iki ayrı problem yaratmaktadır. Birincisi, suni
zekaların insani muhakemeyle durumu tam olarak değerlendirebilme yetenekleri
yoktur. Böylece eksik ya da yanlış kararlar verebilme ihtimali oldukça
yüksektir. İkincisi ise, iş ortamında suni zekaların insanın yerini alarak
dışlaması çalışanda kimlik kaybı duygusuna yol açmaktadır. Böylece işçi kim ve
ne için çalıştığını bilmez bir halde sosyal çevresinden kopmakta ve sosyal
ilişkileri bozulmaktadır.
2. İşsizlik
Kimlik kaybı ise daha sonra işsizlik olarak da
karşımıza çıkabilmektedir. İşsiz olmak, tatminkar olmayan bir iş sahibi
olmaktan çoğu kere daha az maliyetli ve tercih sebebi olmaktadır ([CB12]
Sullivan, 1993, s. 48). Mevcut iş konsepti, para, saygınlık, prestij ve hatta
değer kavramları bir anlam ifade etmemektedir. Öte yandan zaten çok düşük
maliyetlerle insanın yerine bilgisayar ikame edilmiştir ve işsizler için
ücretler en düşük seviyeye çekilmiştir. Önemsizlik duygusunun ürettiği bu döngü
giderek kendi kendinden beslenmekte, büyümekte ve sosyal düzeni ciddi bir
şekilde bozacak tarzda kurumsallaşmaktadır.
3. Sembolleşme
Ayrıca enformasyon teknolojisi iş yerindeki pek çok
faaliyeti maddi olmayan (soyut) bir hale getirmektedir. İmajların ve sembolik
araçların kullanılması kimliğin de soyutlaşmasına ya da kaybolmasına sebep
olmaktadır (Gergen, 1992, s. 58-63[CB13] ). Bu gibi yerlerde çalışan insan
artık sadece cihazın düğmesine basmakla yükümlü herhangi birisidir ya da ‘hiç
kimse’dir. Çoğu işyerlerinde insan diğer üretim donanımlarından sadece biridir.
Hatta insan bir yatırım veya kazanç olarak değil bir üretim maliyeti veya gider
olarak görülmektedir (Keen, 1991, s. 83-86[CB14] ).
Öte yandan suni zekaların gelişmesinde sadece
işletimde kullanılan teknik sembollerin geliştiğine de dikkatleri çekmek
gerekmektedir. Cihazın işleyişiyle yada işin yürütülmesiyle ilgili olan
semboller hızlı bir şekilde artmakta, yaygınlaşmakta ve önem kazanmaktadır. Bu
semboller giderek iş çevresindeki kültürün yerini almaktadır. Bunlar bir lisan
veya kültürel mana taşıyan kelimeler değildir. Sadece üretim programlarıyla
ilgili işlemlerdir. Bunlar daha önce üretilmiş kültürel ürünler olsalar bile
aktarıldıkları alıcılar müdahale imkanından uzak pasif bir konumda bulundukları
için geliştirilememektedirler. Semboller ne oldukları tam belli olamayan, maddi
veya somut bünyeleri olmayan sözel ürünlerdir. Berger bunları ‘görsel kültür’
(visual culture) kavramıyla adlandırmaktadır (Berger, 1978, s. 104-8). Böylece
kültürel referans noktaları giderek azalmakta ve hatta somut kültürün transferi
engellenmektedir (Zoglin, 1992, s. 20[CB15] ). Bunun sonucu olarak da insan
yalnızlaşmakta ve kültürsüzleşmektedir. Bourdieu, sembolik kapital kavramını
kullanarak gerçekte var olmayan bir sermayenin üretildiğini işaret etmektedir
(Bourdieu, 1985, s. 171-83). Burada da sembol kavramı benzeri bir durumu ifade
etmek amacıyla kullanılmaktadır. Gerçek kültür unsurları ve sosyal ilişkiler
yerine tıpkı sembolik kapitalde olduğu gibi gerçekte var olmayan bir sembolik
sistem üretilmektedir.
4. Yalnızlaşma
Bir başka problem de bilgisayar kullanımının insanı
tecrit etmesidir. İş yerlerindeki sosyal hayat değişmektedir. Modern dönemde
üretim büyük ölçüde insanın yerini alan akıllı teknolojiler tarafından
yapıldığı için çalışanlar arasındaki fiziki ve sosyal mesafe artmaktadır[CB16]
. Bilgisayar yönetimli çalışma ortamlarında insan diğer çalışanlarla sosyal
ilişki kuramamakta, böylece ferdi ve kolektif çalışma duygusundan uzak
kalmaktadır. Oysa endüstri toplumunda idare, makine ve işçi aynı yerde
bulunmaktaydı.
Sonuç
İşyerlerinde bilgisayar kullanımı üretim açısından
büyük kolaylıklar sağlamasına rağmen sosyal ilişkiler bakımından ciddi
problemlere neden olmaktadır. Bunlardan bazıları karar verme sistemlerinde
değişmeler, işsizlik, sembolleşme ve yalnızlaşmadır. Bu kavramların bir kısmı,
endüstri ilişkilerinin önceki dönemlerden beri uğraştığı konuları arasındadır.
Ancak, bilgi çağının başlamasıyla yeni yapısal problemlerle karşılaşılmaktadır.
Bilgi, endüstriyel dönemdeki sermayenin öneminin yerini almıştır. Bilgiyi
elinde bulunduran aydınlar, hakim sınıf olmaktadır.
Bu temeller üzerinde farklı endüstriyel ilişkiler
teşekkül etmektedir. Sanayi sosyolojisi, bu sorunları da göz önüne alarak
postendüstriyel bir sanayi sosyolojisine geçmek durumundadır. Yeni bir saha
değil, ama örgüt sosyolojisi, aydınlar sosyolojisi, sosyal psikoloji gibi başka
dallarla daha fazla iç içe geçmiş ve endüstri ötesi toplumun endüstri ötesi
sorunlarıyla ilgilenen bir branş olmaktadır. Bu şartlar altında endüstri
sosyolojisi önceki döneme nazaran daha kompleks ve çok-disiplinli
(multidisciplinary) çalışmak zorunda ve mühendislik, bilgisayar bilimleri,
sanayi psikolojisi, ergonomics*, yönetim bilimleri, iktisat, sistem bilimleri,
sosyal ve iktisadî tarih, siyaset bilimi gibi bir çok farklı disiplinlerden ve
disiplinler arası araştırmaların katkılarından ve bulgularından yararlanmak
durumundadır. Amaç, bilgisayarların yürüttüğü çalışma tarzının hakim olduğu bir
toplumun en önemli ve değerli unsurlarının oluşturduğu bir karmaşıklık mimarisini
(architecture of complexity) (Diani, 1993, s. 501) kontrol altına almaktır.
Üretim ortamının kolektif çalışma duygusundan uzak
küçük birimlere bölünmesi, aslında siyasal, ekonomik gibi sosyal olan tüm
boyutlarda görülebilen bir krizdir [CB17] . Bölünerek bağımsızlaşan unsurlar
birbirleriyle tabii olarak bir çatışma sürecine girmektedirler. Çözüm için
elektronikleşmiş ve bilgisayarlaşmış toplumu ‘etkileşimli geri besleme’
(interactive feedback) ve ‘kendini düzeltme’ (self-corrective) mekanizmalarıyla
demokratik düzene uydurmak gerekmektedir (Schlesinger, 1992, s. 11-13). Böylece
gerek endüstrideki, gerekse gelişmenin sebep olduğu diğer sosyal problemler
büyük ölçüde çözülebilecektir.
Bu probleme bazı çözümler uygulamak amacıyla, geleceğe
yönelik bir takım idari tedbirler de alınmaktadır. Özellikle hükümetler
tarafından yeni düzenlemeler yapmak için şirketler yönlendirilmektedir. Bu tür
kuruluşlara “sosyal olarak sorumlu şirketler” adı verilmektedir ([CB18]
Holland, 1993, s. 100). Bilimin bulgularına aykırı davranılarak yeni
düzenlemeler yapılmadığı takdirde endüstri ilişkilerinde sosyal çevreye zararlı
problemler ortaya çıkacaktır. Güçlü bir geleceği sağlayacak olan bilimsel
bilginin dikkate alınmadığı ve siyasi aşırılıkların neden olduğu antirasyonalizm
yada sosyal ve psikolojik faktörlerin ihmal edilerek sosyal ilişkileri
matematiksel yaklaşımlarla değerlendirmek (Berreby, 1993, s. 76-84[CB19] ) pek
çok dönemlerde ve toplumlarda kaosa, karışıklığa veya çöküşe neden olmuştur
(Kapitsa, 1991, s. 32-8[CB20] ). Gerek bilim adamlarının, gerekse endüstriyel
ilişkilerin söz konusu olduğu kurumların, sosyal sorumluluklarını daha iyi
değerlendirmeleri ve iş çevresinde bilgisayar kullanımının yarattığı
problemleri ihmal etmeyerek bilimsel metotlarla çözmeleri şarttır.
Kaynaklar
“Can anyone spare a job?.” Newsweek. v. 121, June 14
1993, s. 46-8.
“French Marxism (work of P. Bourdieu).” Society. v.
27, July/Aug. 1990, s. 75-82.
Bell, D. (1976). The Coming of Post-Industrial
Society: A Venture in Social Forecasting. USA: Basic Books.
Bell, D. (1978). The Cultural Contradictions of
Capitalism. New York: Basic Books.
Bell, D. (1980). The Winding Passage: Essays and
Sociological Journeys 1960-1980. New York: Basic Books.
Berger, B. “Sources of Prosperity: Culture and
Economics (Role of the Family).” Current (Washington, D.C.). v. 347, Nov. 1992,
s. 27-30.
Berreby, D. “Chaos Hits Wall Street (Work of N. H.
Packard and D. Farmer).” Discover. v. 14, Mar. 1993, s. 76-84.
Bourdieu, P. (1985). Outline of a Theory of Practice.
Cambridge: Cambridge University Press.
Brown, G. E. “Rational Science, Irrational Reality: A
Congressional Perspective”, I. v. 258, Oct. 1992, s. 200-1.
Castaneda, J. ve Heredia, C., “The Wrong Free-Trade
Deal?.” World Press Review. v. 40, Mar. 1993, s. 14-17.
Diani, M. (1993). “Postindustrial Society.” The
Blackwell Dictionary of Twentieth-Century Social Thougt. (Ed. W. Outhwaitte, T.
Bottomore), Great Britain: Blackwell.
Erkal, M. E. (1982). Bölge Açısından Az Gelişmişlik.
İstanbul: Boğaziçi Yayınları.
Gergen, D., ‘Thinking for a Living’ (B. Clinton
Recognizes Need to Create High Skills Through Quality Education).” U.S. News
& World Report. v. 113, Dec. 1992, s. 83.
Gergen, K. J., “The Decline and Fall of Personality.”
Psychology Today. v. 25, Nov./Dec. 1992, s. 58-63.
Halal, W. E., “The Information Technology Revolution.”
The Futurist. v. 26, July/Aug. 1992, s. 10-15.
Holland, K., “A Play for Tree-Huggers.” Business Week.
Mar. 29 1993, s. 100.
Kapitsa, S. P., “Antiscience Trends in the U.S.S.R.”
Scientific American. v. 265, Aug. 1991, s. 32-8.
Keen, C. D., “May You Live in Interesting Times
(address, September 19, 1991).” Vital Speeches of the Day. v. 58, Nov. 15 1991,
s. 83-6.
Kerr, C., Dunlop, J. T., Harbison, F., Myers, C. A.,
1973. Industrialism and Industrial Man: The Problems of Labor and Management in
Economic Growth. Harmondsworth: Penguin.
Lyotard, J. F. (1984). The Postmodern Condition.
Minneapolis: University of Minnesota Press.
Mayo, E., (1946). The Social Problems of an Industrial
Civilization. Cambridge, MA: Harvard University Press.
Morgan, M., “Puffery Prevails: Etiquette in
19th-Century England.” History Today. v. 41, Aug. 1991, s. 27-33.
Sanoff, A. P., “A touch of finery and class (gentility
in the 19th century)”; (interview), U.S. News & World Report. v. 113, Nov.
1992, s. 97.
Schlesinger, A. M., “The Issue is Governance, not
Representation.” New Perspectives Quarterly. v. 9, Fall 1992, s. 11-13.
Sullivan, S., “Life on the Leisure Track (Possibility
of a Society Accepting Joblessness as a Way of Life).” Newsweek. v. 121, June
14 1993, s. 48.
Taylor, F. W. (1964). Scientific Management. New York:
Harper & Row.
Templeman, J., Schares, G.E. “Germany Fights Back.”
Business Week. May 31 1993, s. 48-51.
Trinh, S. (1993). “Industrial Relations”. The
Blackwell Dictionary of Twentieth-Century Social Thought. (Ed. W. Outhwaitte,
T. Bottomore), Great Britain: Blackwell.
Zoglin, R., “Beyond your Wildest Dreams (21st
century).” Time. v. 140 Special Issue, Fall 1992, s. 70.
· Ergonomics; bir şeyin etkili kullanımını sağlamak
için düzenleme, dizayn etme ve yerleştirme bilimi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder