Feminizmin Kökeni
Fransız devrimi
sırasında politikleşen kadınların kendi siyasallaşması sayesinde güçlenip kendi
haklarının peşine düşmesiyle başlar ancak kralı giyotine yollayan Jakobenler
önde gelen kadın hakları savunucularını da giyotine yollamaktan kaçınmaz. Bu
devirde radikal Jakobenler ile ılımlı Jirondenler arasında kadına bakış
açısından farklılar da görülür ancak Fransa’da “Terör Dönemi” olarak
adlandırılan bu en kanlı tarih dönemi Jakobenlerin egemenliğindedir ve onların
sözü geçer. Kadın Hakları Beyannamesi’ni, İnsan Hakları Beyannamesi’ne (aslında
ingilizcesinde insan yerine adam sözcüğü geçmektedir) nazire olarak kaleme alan
Olympe de Gouge da giyotini boylar. Jirondenlerin dönemi geldiğindeyse,
meclisten ilk kez kadınların lehine işleyen bir boşanma yasası çıkarılır. Bir
kere sokaklara dökülen ve devrimin ön saflarında yer alan kadınlar bundan sonra
da kendi hakları için savaşmaya devam etmiştir.
Feminizm, sosyoloji, politik akım ve etik alanlarından
oluşur, temeli ya da temel endişesi daha çok kadın özgürlüğüne dayanmaktadır.
Bazı versiyonları geçmiş ve şimdiki toplumsal ilişkilere karşı eleştireldir.
Çoğu toplumsal cinsiyet (gender) ve cinselliğe (sexuality) ilişkin toplumsal
inşa olduğuna inandıkları unsurları analiz etmeye odaklanmıştır. Yine çoğu
feminist cinsiyet eşitsizliği ve kadın hakları, ilgileri ve kadın sorunlarını
araştırmaya odaklanmıştır.
Feminist teori toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin
doğasını anlamayı amaçlar ve toplumsal cinsiyet politikaları, iktidar
ilişkileri ve cinsellik üzerine odaklaşır. Feminist hareket içinde kadın ve
erkeğin eşitliğini savunan gruplar olduğu gibi kadının biyolojik ve duygusal
olarak erkeğe üstün ve erkeğin “tamamlanmamış kadın” olduğunu savunan daha
radikal gruplar da yer almaktadır
Modern anlamda bir felsefe ve bir hareket olarak
feminizmin kökeni kadının eğitimi hakkını savunan Lady Mary Wortley Montagu ve
Marquis de Condorcet gibi özgür düşünürlerin de içinde yer aldığı Aydınlanma
dönemine götürülmektedir. Kadınlar için ilk bilimsel topluluk Hollanda
Cumhuriyetinin güneyinde yer alan bir şehir olan Middelburg’de 1785 tarihinde
kurulmuştur. İngiliz kadın yazar Mary Wollstonecraft’ın feminist olarak adlandırılabilen
A Vindication of the Rights of Woman (Kadın Haklarının Müdafaası) (1792) adlı
eseri bu konuda ilk çalışmalardan biridir. Feminizm 19.yüzyılda kadınlarda
adaletsiz davranıldığına ilişkin inanç arttıkça organize bir hareket haline
geldi. Feminist hareketin kökleri ilerlemeci hareket özellikle de 19.yüzyıldaki
reform hareketi içinde yer almaktadır. Harekete féminisme adını veren kişi
ütopyacı sosyalist Charles Fourier’dir(1837). Fourier, 1808 gibi erken bir
tarihte kadın haklarının genişletilmesini tüm tüm toplumsal ilerlemenin genel
prensibi olduğunu öne sürmüştür. İlk kadın hakları toplantısı New York, Seneca
Falls’da 1848 yılında yapılmıştır. 1869 yılında John Stuart Mill The Subjection
of Women (Kadınların Köleleştirilmesi) kitabını yayınlamıştır. Adı geçen
kitabında Mill, “bir cinsin diğer bir cinse hakimiyeti yanlış….ve….insanoğlunun
gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biridir..” demiştir.
Pek çok ülke 20.yüzyılın ilk yıllarında özellikle de
I.Dünya Savaşı ‘nın son yıllarında kadınlara oy hakkını tanımıştır.
Ayrılıkçı feminizm kadın ve erkek arasındaki cinsel
farklılıkların giderilemeyeceği inancına bağlı olarak heteroseksüel ilişkileri
desteklemeyen bir feminizm türüdür. Ayrılıkçı feministler, genellikle,
erkeklerin feminist harekete katkı yapamayacağına ve iyi niyetli erkeklerin
dahi ataerkilliğin dinamiklerini birebir kopya ettiklerine inanırlar. Ayrılıkçı
feministler, enerjilerini kullanmayı ve diğer kadınlarla olan bağlarını
kuvvetlendirmeyi ataerkil çerçevenin dışından dolaşarak gerçekleştirmeye
çalışırlar. Bu durum, çok tipik olarak politik ve sosyal hedefleri elde etmek
için yalnızca kadınlarla çalışmayı, sadece kadınları içeren yaşam alanları ve
aileler oluşturmayı, çalışma yaşamında ise erkekler için/erkeklerle birlikte
çalışmamayı ve erkek çalışan tutulmamasını içerir.
Yazar Marilyn Frye ayrılıkçı feminizmi “çeşitli tarz
ve yöntemlerin erkeklerden ve erkekler tarafından tanımlanmış veya erkekler
tarafından kontrol edilen veya erkeklerin çıkarına hizmet eden veya erkek
ayrıcalıklarını koruyan kurum, kuruluş, ilişki, rol ve faaliyetlerden
kopartılması” olarak tanımlamış bu ayrılığın kadınların kararlılığı tarafından
başlatılarak sürdürülebileceğini savunmuştur.
Feminist hareket içerisindeki ayrılıkçılık
popülaritesinin doruğuna 1970′lerde ulaşmıştır. Buna karşın ayrılıkçı feminizm,
feminist hareketin hem içinde hem de dışında “tartışmalı” olarak kabul
edilmektedir. Feminist hareketin içerisinde yer alan kadınların yalnızca küçük
bir bölümü ayrılıkçı feminizmin savunuculuğunu yapmıştır. Bu az sayıda kadın
ise genellikle, ataerkil olarak gördükleri toplumun sınırlamalarından
kurtulabilmek için, bekar yaşamayı ya da lezbiyen ilişkileri tercih
etmişlerdir.Bekarlık ya da lezbiyen ilişkiler kimi zaman kalıcı olmuş kimi
zaman ise kişisel gelişimin ilk aşaması olarak kabul edilmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder