14 Ağustos 2020 Cuma

Georg Simmel

Georg Simmel

Amerikan sosyolojisinde Simmel’in (1858-1918) etkisi, şimdiye kadar tartışılan teorisyenlerden farklıdır. Marx, Durkeim ve Weber daha sonra önem kazanmalarına rağmen 20.yy başlarında Amerikan teorisinde göreceli olarak daha az etkilidirler. Simmel ise ilk Amerikan sosyologlarınca daha iyi tanınmaktadır.

Şimdi Simmel’in özgeçmişine kısaca bir göz atalım:

· 1858 1 Mart. Berlin’de doğmuştur. Babasını küçük yaşta kaybetmiş olan Simmel üniversitede tarih ve felsefe eğitimi almıştır.

· 1881 “Kant’ın Fiziksel Monadolojisine Göre Gerçeğin Doğası” adlı tezi ile doktorasını tamamlamıştır.

· 1885 yılından itibaren üniversitede ders vermeye başlamış bu durum Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına kadar devam etmiştir.

· 1890 “Sosyal Farklılaşma (Soziale Differenzierung) adlı eseri yayımlanmıştır.

· 1892 “Cemiyet Felsefesinin Problemleri ” adlı eseri yayımlanmıştır.

· 1894 “Sosyolojinin Problem” adlı eseri yayımlanır, bu çalışmasında sosyolojinin deneysel çalışmalar yapması gerektiğini vurgulamıştır.

· 1900 “Paranın Felsefesi” adlı eseri yayımlanır .

· 1908 “Sosyoloji” adlı eserinin yayımlanması ile sosyoloji çevrelerinde tanınmıştır ve sosyal psikolojinin kurucularından biri olmuştur.

· 1918 Strasbourg’da ölmüştür.

Georg Simmel mikrososyoloji alanında alışveriş teorisi, sembolik etkileşim ve küçük grup araştırmalarının geliştirilmesinde oynadığı önemli rolün etkisiyle tanınmaktadır. Simmel’in çalışmaları çağdaş Amerikan sosyolojisinde etkili olmuştur. Simmel Spencer,Darwin ve Marx’dan etkilenmiştir. Politik,ekonomik ve endüstriyel gelişme üzerinde durmuştur. Amacı:Etkileşim kalıpları ve formları ile toplumun incelenmesi. Sayıltıları:1-Organik yaklaşımın reddi (Toplumun bir organizma olarak ele alınması)2-Toplumu etkileşim ile biribirine bağlı bireyler olarak düşünür.3-Bireylerin sayısı etkileşim biçimlerini belirlemektedir.4-Birey ve toplum arasındaki ilişki dialektiktir. Metodolojisi:1-Formal sosyoloji içinde sınırlı ve sürekli etkileşimi incelemek.2-Soyutlama, analitik, tarihsel, karşılaştırmalı yaklaşımların kullanımı.3-Sosyal tipler üzerinde inceleme.

Tipolojisi:Sosyal grupların tiplerinin oluşturulmasıdır bunu şema ile şöyle gösterebiliriz:

SİMMEL’İN TİPOLOJİSİ

Monad (Birli) Dyadic (ikili) Triadic(Üçlü) Küçük Grup Büyük Grup

Tek kişi İki kişi Üç kişi Dört kişi Beş ya da daha

Tam özgürlük Bağlılık Otorite yapısı Adetlerin gelişmesi fazla kişi

Birlik ve sentez Daha resmi

Bireyselliğin Kanunların

azalması gelişmesi

Simmel, Durkeim tarafından ifade edilen toplumun gerçek ve maddi bütünlük olduğu fikrini reddetmiştir. Bu görüşün Fransa’da Comte, İngiltere’de Spencer ve Almanya’da Schaffle tarafından benimsendiğini görmüştür. O,toplumu bir şey ya da bir organizma olarak yani biyolojik bir oluşum gibi ele almamıştır. Yine ,”toplum bireylerin tek tek toplamından fazla birşeydir” fikrini benimsemez. O,daha orta bir yolla toplumu etkileşim seti olarak alır. Simmel’ göre toplum birbirleriyle sürekli etkileşimde bulunan bireyler arasındaki karmaşık ilişkilerden oluşmaktadır. Simmel’ e göre sosyolojinin alanı nedir? Simmel içerik bakımından toplumsal olayların ekonomi, din, hukuk, tarih gibi alanlarının bu alanları kapsayan çeşitli bilimler tarafından incelendiğini, sosyolojinin konusunun ise toplumsallaşma /sosyalleşme biçimleri veya insan ilişkileri alanı olduğunu ileri sürmüştür. Böylelikle Simmel konu itibariyle sosyolojiyi diğer sosyal bilimlerden ayırmış ve bu sosyal biçimlerin sosyolojiye has bir inceleme alanı olduğunu ileri sürmüştür. Bu görüşten hareketle tasarladığı sosyoloji Formel Sosyoloji adını almıştır.

Simmel Biçimler/ Formel sosyolojinin kurucusu ve önde gelen temsilcilerinden biri olmuştur. Yabacılık, çatışma, sayıların rolü gibi pek çok kavramı bu başlık altında incelemiştir. Şimdi pek çok çağdaş sosyologun düşüncelerini etkilemiş olan bu alanı inceleyelim:

Simmel öncelikle bireylerin toplum içindeki davranışlarını 3 grup altında toplamıştır: ilki insanların farklı güdülerle; çıkar, ihtiras, otorite isteği gibi. Davrandığını bu olguların incelemesinin psikoloji tarafından yapılması gerektiğini belirtir. İkinci olarak bireyin kendisi incelenmelidir, ancak birey burada onun diğerlerine etkisi ya da diğerlerinin onun üzerindeki etkisi bağlamında yani bireyin diğerleri ile etkileşimleri doğrultusunda davranışlarının incelenmesidir. Bu tür olguları ise sosyal psikoloji incelemelidir. Üçüncüsü ise, bireylerin taklit, rekabet, hiyerarşik yapılar ya da okul, kilise, devlet gibi toplumsal gruplanmalarda ortaya çıkan davranış biçimlerinin incelemesidir, bu tür olguları ise sosyoloji incelemelidir.

Simmel bunu şöyle izah eder; sosyoloji devlet, ticari birlik ya da aile gibi yapılarda bireylerarası ilişkilerin rekabet, dayanışma, düşmanlık gibi kurumsal özellik taşıyan biçimlerini incelemelidir. Simmel’e göre bireyler bu biçimler olmaksızın içlerindeki duyguların içeriğini gösteremezler. Başka bir deyişle, bireyler arası etkileşimde bireysel eğilimler, ihtiraslar, çıkarlar, somutlaşmakta bir biçim kazanmaktadırlar. Simmel bu konuda bir noktaya dikkati çekmektedir: aynı içerik kendini değişik toplumsal biçimlerde gösterebilirken tam tersi de olabilmektedir, yani değişik içerikler aynı toplumsal biçimi alabilmektedir. Yani, hiyerarşi, rekabet, taklit, işbölümü gibi davranış biçimleri dinsel bir cemaatte, devlette, gizli bir dernekte, ekonomik örgütte, ailede de görülmektedir. Toplumsallaşmaları ortaya çıkaran çıkarlar içerik olarak çeşit çeşit olabilir ama benzer biçim alabilirler, bunun tersine olarak da kimi çıkarlar kendilerini değişik toplumsallaşma biçimlerinde somutlaştırabilirler.

Şimdi Simmel’in bu alanla ilgili çalışmalarından bir örnek verelim; Sosyolojide sayılar iki şekilde kullanılmaktadır; sosyometri ya da nicel yöntemler (istatistik, grafik, faktör analizleri gibi), diğeri de Simmel’in öncülük yaptığı sayıların toplumsal gruplara ayrımlar getirmesi şeklindedir. Yani, bir kişi bir sayıdan bir diğerine geçerken diğer biçimlerden tümüyle ayrılmış, yani belirleyicileri ve sınırları olan yeni biçimlere dönüşmüştür.

Kullandığı pek çok örnekle Simmel, hem grubun kendini algılayışında hem de dışarıdan algılanışında sayının üstlendiği rolü göstermektedir. Burada sayı grup örgütlendiricisi rolündedir. Örn; Altı-yedi kişilik bir grubun yapısı yüzlerce üyesi olan bir gruptan farklıdır, dahası çatışmanın olup olmayacağı veya olursa çatışmanın şekli grup büyüklüğü tarafından belirlenmektedir. Bir diğer örnek verilecek olursa; otuz kişilik bir atölyede grev olma olasılığı binlerce çalışanın bir arada olduğu bir fabrikadan daha az olmaktadır. Sayı azınlık ve çoğunluk arasındaki temel fark olmaktadır.

Simmel’e göre, bir grubun sayıca büyümesi ona yeni özellikler verirken diğer başka özelliklerinin de kaybolmasını ortaya çıkarmaktadır. Bu yüzden toplumsal biçimler belli sayısal düzeylerin altına ya da üstüne çıktıklarında değişik özellikler kazanmaktadır. Simmel bu özellikleri şöyle açıklamıştır; Bir sayısı ya da birlik yalnızlığın ilkesidir bu anlamda diğer biçimlerde olmayan bir özelliği vardır. Birlik ve ikilik arasında ise gerçek bir ayrım vardır, bireyler bir çift oluşturmaktadır, sayıca eşit olmasından ötürü bireyler arasında birebir iletişim vardır. Diğer gruplardan farklı olarak, ikili grup bireylerin ötesinde bir anlama ulaşamaz. Burada bağımsız bir grup yapısı yoktur. Buradaki grup birbirinden farklı iki bireyden başka birşey değildir. Bireyler grup düzeyine indirilemez.

Ancak iki sayısından üçe geçince diğerlerinde olmayan kimi farklı özellikler devreye girmektedir. Üçüncü bir kişinin olmasında azınlık ve çoğunluktan bahsedilebilmektedir. Örneğin A ve B kişilerinin yanına bir C kişisinin geldiğini varsayalım; bu durumda Ave Bnin mi C’ye yoksa B ve C’nin mi A’ya karşı olacağı , bu çeşit bağlaşmalara olanak vermeyen ikili yapıdan ayrılmaktadır. Simmel buna örnek olarak evliliği vermiştir. Evli çift ikili bir yapıda iken çocuğun katılması üçlü bir yapıya geçmiş ve sayının artması yanında bireylerin tutumlarının değişerek yepyeni bir boyut kazanmasına neden olmuştur. Simmel için iki kişili ve üç kişili gruplar arasında çok önemli bir fark vardır. Üçüncü kişinin eklenmesi grupta köklü bir değişime yol açmaktadır. Bu durum üçlü grupta farklıdır. Burada tek tek bireylerin ötesinde grup farklı bir anlam taşır. Bağımsız bir grup yapısı oluşturmaya müsaittir. Sonuç olarak burada bireysellik için bir tehlike söz konusudur. Bu grup yapısı üyeler üzerinde geniş bir etki yapabilir. Üçüncü kişinin eklenmesi, birçok sosyal rolün ortaya çıkmasına imkan tanır. Örn.Üçüncü şahıs grup içindeki tartışmalarda hakem ya da aracı rolünü üstlenebilir. Üçüncü şahıs, diğer iki kişi arasındaki tartışmayı kendi lehine kullanabilir veya diğer iki kişi arasında rekabet unsuru olabilir.

Üçüncü şahıs, diğer iki şahıs arasında kendi üstünlüğünü sağlamak için kasten bir çatışmayı teşvik edebilir.(Böl ve yönet)Tabakalaşma sistemi ve otorite yapısı ortaya çıkar. İkiliden üçlü yapıya geçiş sosyal yapının gelişmesi için elzemdir. Bireyler üzerinde baskın olan bu yapı ikili de yoktur.

Bu iki kişilik gruptan üçlüye değişim daha ve daha geniş gruplar boyunca devam eder, sonuçta toplumlar ortaya çıkmaktadır. Bu tip geniş sosyal yapılarda, birey gittikçe artarak toplumun yapısından ayrılır, yalnız ve daha yalnız yaşar,tecrit edilmiş bir şekilde olur. Nihayet sosyal yapı ve bireyler arasındaki dialektik ilişki içinde sonuçlanır. Buradaki tezatlık “toplum bireyselliğin ve özerkliğin ortaya çıkmasına izin verir, fakat aynı zamanda da engel olmaktadır.

Simmel bir grup ya da toplumsal sistem içindeki çatışmaların gerginliklerin o sisteme bütünleştirici bir etkisi olduğunu ileri sürmüştür. Simmel’ e göre çatışma ve düzen karşılıklı ilişki içindedirler.

Bunu Simmel’in adetleri incelemesiyle daha da iyi açıklamak mümkündür:

Adetler, bir tarafta, grubun ihtiyaçlarına cevap vermeyi sağlayan sosyal ilişki kalıpları vazifesi görmektedir. Diğer tarafta bireysel davranmak isteyenler için sapma olanağı sağlamaktadır. Görenek tarihsel bir süreç içerir; başlangıçta neyin adete uygun olduğunu herkes kabul eder, ancak kaçınılmaz olarak bazı bireyler bu düşünceden sapabilirler ve nihayet yeni adetlere topluca uyum sağlayabilirler. Adet bu anlamda dialektik bir anlam taşır, ilk önce başarı ve sonra mevcut adetlerden sapmalar ortaya çıkar. Geniş bir kitlenin bunu kabul etmesi ile , yeni adetler çekiciliğini kaybeder. Bu esnada başka bir dualite yeni bir adet hareketinin ortaya çıkmasına yol açar. Bir kişi gruba öncülük edebilir, paradoksal olarak, daha iyi olanın diğerini takip etmesi şeklinde sürer. Bu ise zorunlu bir uyma ile oluşur. Nihayet Simmel sadece adet konusunda birbirini takip eden süreçleri değil, adetlerin dışında kalan bir grup insanı da inceler. Adetlere uymayan insanlar, adetleri sadece taklit ederler, ancak kendi bildiklerince yaşarlar. Sonra Simmel bu grubun taklit ettikleri adetlerin zıddı olan bir tarza bağlandıklarını söyler. Bireyler adetlerden bireyselliklerini kaybedecekleri düşüncesiyle kaçınırlar. Bu korku, Simmel’e göre kişisel güç ve bağımsızlığın işaretidir.

Simmel’in bu görüşlerini toplumsal etkileşim tiplerini incelerken çokluk kavramını kullanması ile açıklamak mümkündür.. Bir taraftan grubun veya toplumun sayısı arttıkça bireysel özgürlük artmaktadır. Küçük bir grup veya toplum ise birey üzerinde kontrol oluşturmaktadır. Daha büyük bir toplum ise birçok gruptan oluşuyor ve her biri sadece küçük bir bölümüne kontrol uygulamaktadır. Fakat Smmel’e göre geniş toplumlarda birçok problemler bireysel özgürlüğü tehlikeye sokmaktadır. Fiziksel yakınlık ise kitle içinde insanları kolay telkin edilebilir,basit bir fikri takip edebilir,düşünmeden bağlanabilir yapmaktadır.

Bu bağlamda Simmel’in toplumsal etkileşim tiplerini incelerken mesafe kavramını ele almasını inceleyelim: Mesafe konusu ise şöyledir:”Para felsefesi” adlı eserinde şeyleri değerli yapan unsurları parayı analiz etmek için incelemiştir. Bir şeyi değerli yapan Simmel’e göre aktör ile olan mesafesidir. Eğer çok yakın ve elde etmesi kolay ise değersiz,çok uzak ve elde etmesi zor ise değerli olmaktadır.

Simmel’in “Yabancı” adlı incelemesinde yine bu konu ile ilgili yaklaşımlar bulunmaktadır. Yine aktörün gruba yakınlığı, onu yabancı yapmıyor, eğer gruba uzak ise temas kuramadığı için yabancı olmaktadır. Yabancı gruba yakınsa onlarla etkileşimden sonra grubun organik üyesi olabiliyor. Fakat Simmel sadece yabancı kavramı ile değil yabancılık ile de ilgilenmiştir. Bu bir etkileşim formudur. Yabancılık derecesi grubun içine veya yakınına girmesiyle farklılaşır.

Şimdiye kadar Simmel’in tiplerinden yabancıyı gördük,bundan başka cimri, müsrif,maceracı ve soylu tiplemeleri vardır.Yoksulluk; Simmel açısından başkaları tarafından yardım edilen veya en azından bu yardımı almaya hakkı olan kişilerin sosyal ilişkisi olarak ele alınır. Yoksulluk kişinin parası olmadığı anlamında ele alınmaz. İhtiyacı olanın yardım almaya hakkı vardır ve bu hak yardım almaktan dolayı acı vermemektedir. .Vericiler ihtiyacı olana vermek zorundadır. Simmel fonksiyonalist bir bakış açısı ile,toplum tarafından yoksullara yardım yapılmasını sistemini destekleyici bulmaktadır. Toplum fakirlere yardımı gerekli kılar,böylelikle fakirler toplumun aktif ve tehlikeli düşmanları olmaz. Öyleyse verimlilikleri arttırılabilir ve nesilleri dejenerasyondan kurtulabilir. Burada devlet anahtar roldedir. Fakirlere yardım bürokratik yoldan olabilecektir.

Simmel,yoksulluk kavramının relatifliği üzerinde de durmaktadır. Yoksul, toplumun sadece en aşağı kısmında bulunan değildir. Yoksulluk bütün sosyal tabakalarda bulunabilmektedir. Göreli olarak yoksulluk kavramına göre;eğer insanlar üst sınıfa bile dahilse,çevresindekilerden daha az zengin ise, bu insanlar karşılaştırmalı olarak fakir sayılabilmektedir. .Böylelikle hükümet programı da problemi tamamiyle çözme gücünde değildir.

Simmel Tönnies’in topluluk toplum kavramlarını modern topluma uygulamıştır. Kentte oturan insanların kişiliği ve kültürü üzerinde kentleşmenin etkilerini araştırmıştır. Tıpkı Tönnies gibi Simmel’de kent toplumlarını kırsal toplumlara göre daha rasyonel olarak ele almaktadır. Bu bakımdan kent toplumlarında ikincil ve çıkarlara dayalı ilişkiler egemen iken kırsal topluluklarda birincil ve geleneksel ilişkiler vardır. Kent toplumlarının rasyonelliği yaşamın artan temposu ve işbölümünün bir sonucu olmaktadır. Kentsel yaşamda para ekonomisi hakimdir. Kentte hayati önem taşıyan unsur pazardır. Bu nedenle kentsel yaşam zihniyeti çıkarlara dayalıdır. Simmel kentte egemen olan bireyselliğin derecesinin artması ile bireylerin birbirinden soğuduğunu ve böyle bir ortamda da yabancılaşma ve sapkın davranışların kaçınılmaz hale geldiğini ileri sürmüştür.

Simmel’in görüşleri çatışma teorilerini, sembolik etkileşim teorilerini, alış-veriş teorilerini ve yapısalcıları etkilemiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder