Amerikan
sosyolojisinde Simmel’in (1858-1918) etkisi, şimdiye kadar tartışılan
teorisyenlerden farklıdır. Marx, Durkeim ve Weber daha sonra önem kazanmalarına
rağmen 20.yy başlarında Amerikan teorisinde göreceli olarak daha az
etkilidirler. Simmel ise ilk Amerikan sosyologlarınca daha iyi tanınmaktadır.
Şimdi Simmel’in özgeçmişine kısaca bir göz atalım:
· 1858 1 Mart. Berlin’de doğmuştur. Babasını küçük yaşta
kaybetmiş olan Simmel üniversitede tarih ve felsefe eğitimi almıştır.
· 1881 “Kant’ın Fiziksel Monadolojisine Göre Gerçeğin
Doğası” adlı tezi ile doktorasını tamamlamıştır.
· 1885 yılından itibaren üniversitede ders vermeye
başlamış bu durum Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına kadar devam etmiştir.
· 1890 “Sosyal Farklılaşma (Soziale Differenzierung)
adlı eseri yayımlanmıştır.
· 1892 “Cemiyet Felsefesinin Problemleri ” adlı eseri
yayımlanmıştır.
· 1894 “Sosyolojinin Problem” adlı eseri yayımlanır,
bu çalışmasında sosyolojinin deneysel çalışmalar yapması gerektiğini
vurgulamıştır.
· 1900 “Paranın Felsefesi” adlı eseri yayımlanır .
· 1908 “Sosyoloji” adlı eserinin yayımlanması ile
sosyoloji çevrelerinde tanınmıştır ve sosyal psikolojinin kurucularından biri
olmuştur.
· 1918 Strasbourg’da ölmüştür.
Georg Simmel mikrososyoloji alanında alışveriş
teorisi, sembolik etkileşim ve küçük grup araştırmalarının geliştirilmesinde
oynadığı önemli rolün etkisiyle tanınmaktadır. Simmel’in çalışmaları çağdaş
Amerikan sosyolojisinde etkili olmuştur. Simmel Spencer,Darwin ve Marx’dan
etkilenmiştir. Politik,ekonomik ve endüstriyel gelişme üzerinde durmuştur.
Amacı:Etkileşim kalıpları ve formları ile toplumun incelenmesi.
Sayıltıları:1-Organik yaklaşımın reddi (Toplumun bir organizma olarak ele
alınması)2-Toplumu etkileşim ile biribirine bağlı bireyler olarak
düşünür.3-Bireylerin sayısı etkileşim biçimlerini belirlemektedir.4-Birey ve toplum
arasındaki ilişki dialektiktir. Metodolojisi:1-Formal sosyoloji içinde sınırlı
ve sürekli etkileşimi incelemek.2-Soyutlama, analitik, tarihsel,
karşılaştırmalı yaklaşımların kullanımı.3-Sosyal tipler üzerinde inceleme.
Tipolojisi:Sosyal grupların tiplerinin
oluşturulmasıdır bunu şema ile şöyle gösterebiliriz:
SİMMEL’İN TİPOLOJİSİ
Monad (Birli) Dyadic (ikili) Triadic(Üçlü) Küçük Grup
Büyük Grup
Tek kişi İki kişi Üç kişi Dört kişi Beş ya da daha
Tam özgürlük Bağlılık Otorite yapısı Adetlerin gelişmesi
fazla kişi
Birlik ve sentez Daha resmi
Bireyselliğin Kanunların
azalması gelişmesi
Simmel, Durkeim tarafından ifade edilen toplumun
gerçek ve maddi bütünlük olduğu fikrini reddetmiştir. Bu görüşün Fransa’da
Comte, İngiltere’de Spencer ve Almanya’da Schaffle tarafından benimsendiğini
görmüştür. O,toplumu bir şey ya da bir organizma olarak yani biyolojik bir
oluşum gibi ele almamıştır. Yine ,”toplum bireylerin tek tek toplamından fazla
birşeydir” fikrini benimsemez. O,daha orta bir yolla toplumu etkileşim seti
olarak alır. Simmel’ göre toplum birbirleriyle sürekli etkileşimde bulunan bireyler
arasındaki karmaşık ilişkilerden oluşmaktadır. Simmel’ e göre sosyolojinin
alanı nedir? Simmel içerik bakımından toplumsal olayların ekonomi, din, hukuk,
tarih gibi alanlarının bu alanları kapsayan çeşitli bilimler tarafından
incelendiğini, sosyolojinin konusunun ise toplumsallaşma /sosyalleşme biçimleri
veya insan ilişkileri alanı olduğunu ileri sürmüştür. Böylelikle Simmel konu
itibariyle sosyolojiyi diğer sosyal bilimlerden ayırmış ve bu sosyal biçimlerin
sosyolojiye has bir inceleme alanı olduğunu ileri sürmüştür. Bu görüşten
hareketle tasarladığı sosyoloji Formel Sosyoloji adını almıştır.
Simmel Biçimler/ Formel sosyolojinin kurucusu ve önde
gelen temsilcilerinden biri olmuştur. Yabacılık, çatışma, sayıların rolü gibi
pek çok kavramı bu başlık altında incelemiştir. Şimdi pek çok çağdaş sosyologun
düşüncelerini etkilemiş olan bu alanı inceleyelim:
Simmel öncelikle bireylerin toplum içindeki
davranışlarını 3 grup altında toplamıştır: ilki insanların farklı güdülerle;
çıkar, ihtiras, otorite isteği gibi. Davrandığını bu olguların incelemesinin
psikoloji tarafından yapılması gerektiğini belirtir. İkinci olarak bireyin
kendisi incelenmelidir, ancak birey burada onun diğerlerine etkisi ya da
diğerlerinin onun üzerindeki etkisi bağlamında yani bireyin diğerleri ile
etkileşimleri doğrultusunda davranışlarının incelenmesidir. Bu tür olguları ise
sosyal psikoloji incelemelidir. Üçüncüsü ise, bireylerin taklit, rekabet,
hiyerarşik yapılar ya da okul, kilise, devlet gibi toplumsal gruplanmalarda
ortaya çıkan davranış biçimlerinin incelemesidir, bu tür olguları ise sosyoloji
incelemelidir.
Simmel bunu şöyle izah eder; sosyoloji devlet, ticari
birlik ya da aile gibi yapılarda bireylerarası ilişkilerin rekabet, dayanışma,
düşmanlık gibi kurumsal özellik taşıyan biçimlerini incelemelidir. Simmel’e
göre bireyler bu biçimler olmaksızın içlerindeki duyguların içeriğini
gösteremezler. Başka bir deyişle, bireyler arası etkileşimde bireysel
eğilimler, ihtiraslar, çıkarlar, somutlaşmakta bir biçim kazanmaktadırlar. Simmel
bu konuda bir noktaya dikkati çekmektedir: aynı içerik kendini değişik
toplumsal biçimlerde gösterebilirken tam tersi de olabilmektedir, yani değişik
içerikler aynı toplumsal biçimi alabilmektedir. Yani, hiyerarşi, rekabet,
taklit, işbölümü gibi davranış biçimleri dinsel bir cemaatte, devlette, gizli
bir dernekte, ekonomik örgütte, ailede de görülmektedir. Toplumsallaşmaları
ortaya çıkaran çıkarlar içerik olarak çeşit çeşit olabilir ama benzer biçim
alabilirler, bunun tersine olarak da kimi çıkarlar kendilerini değişik
toplumsallaşma biçimlerinde somutlaştırabilirler.
Şimdi Simmel’in bu alanla ilgili çalışmalarından bir
örnek verelim; Sosyolojide sayılar iki şekilde kullanılmaktadır; sosyometri ya
da nicel yöntemler (istatistik, grafik, faktör analizleri gibi), diğeri de
Simmel’in öncülük yaptığı sayıların toplumsal gruplara ayrımlar getirmesi
şeklindedir. Yani, bir kişi bir sayıdan bir diğerine geçerken diğer biçimlerden
tümüyle ayrılmış, yani belirleyicileri ve sınırları olan yeni biçimlere
dönüşmüştür.
Kullandığı pek çok örnekle Simmel, hem grubun kendini
algılayışında hem de dışarıdan algılanışında sayının üstlendiği rolü
göstermektedir. Burada sayı grup örgütlendiricisi rolündedir. Örn; Altı-yedi
kişilik bir grubun yapısı yüzlerce üyesi olan bir gruptan farklıdır, dahası
çatışmanın olup olmayacağı veya olursa çatışmanın şekli grup büyüklüğü
tarafından belirlenmektedir. Bir diğer örnek verilecek olursa; otuz kişilik bir
atölyede grev olma olasılığı binlerce çalışanın bir arada olduğu bir fabrikadan
daha az olmaktadır. Sayı azınlık ve çoğunluk arasındaki temel fark olmaktadır.
Simmel’e göre, bir grubun sayıca büyümesi ona yeni
özellikler verirken diğer başka özelliklerinin de kaybolmasını ortaya
çıkarmaktadır. Bu yüzden toplumsal biçimler belli sayısal düzeylerin altına ya
da üstüne çıktıklarında değişik özellikler kazanmaktadır. Simmel bu özellikleri
şöyle açıklamıştır; Bir sayısı ya da birlik yalnızlığın ilkesidir bu anlamda
diğer biçimlerde olmayan bir özelliği vardır. Birlik ve ikilik arasında ise gerçek
bir ayrım vardır, bireyler bir çift oluşturmaktadır, sayıca eşit olmasından
ötürü bireyler arasında birebir iletişim vardır. Diğer gruplardan farklı
olarak, ikili grup bireylerin ötesinde bir anlama ulaşamaz. Burada bağımsız bir
grup yapısı yoktur. Buradaki grup birbirinden farklı iki bireyden başka birşey
değildir. Bireyler grup düzeyine indirilemez.
Ancak iki sayısından üçe geçince diğerlerinde olmayan
kimi farklı özellikler devreye girmektedir. Üçüncü bir kişinin olmasında
azınlık ve çoğunluktan bahsedilebilmektedir. Örneğin A ve B kişilerinin yanına
bir C kişisinin geldiğini varsayalım; bu durumda Ave Bnin mi C’ye yoksa B ve
C’nin mi A’ya karşı olacağı , bu çeşit bağlaşmalara olanak vermeyen ikili
yapıdan ayrılmaktadır. Simmel buna örnek olarak evliliği vermiştir. Evli çift
ikili bir yapıda iken çocuğun katılması üçlü bir yapıya geçmiş ve sayının
artması yanında bireylerin tutumlarının değişerek yepyeni bir boyut kazanmasına
neden olmuştur. Simmel için iki kişili ve üç kişili gruplar arasında çok önemli
bir fark vardır. Üçüncü kişinin eklenmesi grupta köklü bir değişime yol
açmaktadır. Bu durum üçlü grupta farklıdır. Burada tek tek bireylerin ötesinde
grup farklı bir anlam taşır. Bağımsız bir grup yapısı oluşturmaya müsaittir.
Sonuç olarak burada bireysellik için bir tehlike söz konusudur. Bu grup yapısı
üyeler üzerinde geniş bir etki yapabilir. Üçüncü kişinin eklenmesi, birçok
sosyal rolün ortaya çıkmasına imkan tanır. Örn.Üçüncü şahıs grup içindeki
tartışmalarda hakem ya da aracı rolünü üstlenebilir. Üçüncü şahıs, diğer iki
kişi arasındaki tartışmayı kendi lehine kullanabilir veya diğer iki kişi
arasında rekabet unsuru olabilir.
Üçüncü şahıs, diğer iki şahıs arasında kendi
üstünlüğünü sağlamak için kasten bir çatışmayı teşvik edebilir.(Böl ve yönet)Tabakalaşma
sistemi ve otorite yapısı ortaya çıkar. İkiliden üçlü yapıya geçiş sosyal
yapının gelişmesi için elzemdir. Bireyler üzerinde baskın olan bu yapı ikili de
yoktur.
Bu iki kişilik gruptan üçlüye değişim daha ve daha
geniş gruplar boyunca devam eder, sonuçta toplumlar ortaya çıkmaktadır. Bu tip
geniş sosyal yapılarda, birey gittikçe artarak toplumun yapısından ayrılır,
yalnız ve daha yalnız yaşar,tecrit edilmiş bir şekilde olur. Nihayet sosyal
yapı ve bireyler arasındaki dialektik ilişki içinde sonuçlanır. Buradaki
tezatlık “toplum bireyselliğin ve özerkliğin ortaya çıkmasına izin verir, fakat
aynı zamanda da engel olmaktadır.
Simmel bir grup ya da toplumsal sistem içindeki
çatışmaların gerginliklerin o sisteme bütünleştirici bir etkisi olduğunu ileri
sürmüştür. Simmel’ e göre çatışma ve düzen karşılıklı ilişki içindedirler.
Bunu Simmel’in adetleri incelemesiyle daha da iyi
açıklamak mümkündür:
Adetler, bir tarafta, grubun ihtiyaçlarına cevap
vermeyi sağlayan sosyal ilişki kalıpları vazifesi görmektedir. Diğer tarafta
bireysel davranmak isteyenler için sapma olanağı sağlamaktadır. Görenek
tarihsel bir süreç içerir; başlangıçta neyin adete uygun olduğunu herkes kabul
eder, ancak kaçınılmaz olarak bazı bireyler bu düşünceden sapabilirler ve nihayet
yeni adetlere topluca uyum sağlayabilirler. Adet bu anlamda dialektik bir anlam
taşır, ilk önce başarı ve sonra mevcut adetlerden sapmalar ortaya çıkar. Geniş
bir kitlenin bunu kabul etmesi ile , yeni adetler çekiciliğini kaybeder. Bu
esnada başka bir dualite yeni bir adet hareketinin ortaya çıkmasına yol açar.
Bir kişi gruba öncülük edebilir, paradoksal olarak, daha iyi olanın diğerini
takip etmesi şeklinde sürer. Bu ise zorunlu bir uyma ile oluşur. Nihayet Simmel
sadece adet konusunda birbirini takip eden süreçleri değil, adetlerin dışında
kalan bir grup insanı da inceler. Adetlere uymayan insanlar, adetleri sadece
taklit ederler, ancak kendi bildiklerince yaşarlar. Sonra Simmel bu grubun
taklit ettikleri adetlerin zıddı olan bir tarza bağlandıklarını söyler.
Bireyler adetlerden bireyselliklerini kaybedecekleri düşüncesiyle kaçınırlar.
Bu korku, Simmel’e göre kişisel güç ve bağımsızlığın işaretidir.
Simmel’in bu görüşlerini toplumsal etkileşim tiplerini
incelerken çokluk kavramını kullanması ile açıklamak mümkündür.. Bir taraftan
grubun veya toplumun sayısı arttıkça bireysel özgürlük artmaktadır. Küçük bir
grup veya toplum ise birey üzerinde kontrol oluşturmaktadır. Daha büyük bir
toplum ise birçok gruptan oluşuyor ve her biri sadece küçük bir bölümüne
kontrol uygulamaktadır. Fakat Smmel’e göre geniş toplumlarda birçok problemler
bireysel özgürlüğü tehlikeye sokmaktadır. Fiziksel yakınlık ise kitle içinde
insanları kolay telkin edilebilir,basit bir fikri takip edebilir,düşünmeden
bağlanabilir yapmaktadır.
Bu bağlamda Simmel’in toplumsal etkileşim tiplerini
incelerken mesafe kavramını ele almasını inceleyelim: Mesafe konusu ise
şöyledir:”Para felsefesi” adlı eserinde şeyleri değerli yapan unsurları parayı
analiz etmek için incelemiştir. Bir şeyi değerli yapan Simmel’e göre aktör ile
olan mesafesidir. Eğer çok yakın ve elde etmesi kolay ise değersiz,çok uzak ve
elde etmesi zor ise değerli olmaktadır.
Simmel’in “Yabancı” adlı incelemesinde yine bu konu
ile ilgili yaklaşımlar bulunmaktadır. Yine aktörün gruba yakınlığı, onu yabancı
yapmıyor, eğer gruba uzak ise temas kuramadığı için yabancı olmaktadır. Yabancı
gruba yakınsa onlarla etkileşimden sonra grubun organik üyesi olabiliyor. Fakat
Simmel sadece yabancı kavramı ile değil yabancılık ile de ilgilenmiştir. Bu bir
etkileşim formudur. Yabancılık derecesi grubun içine veya yakınına girmesiyle
farklılaşır.
Şimdiye kadar Simmel’in tiplerinden yabancıyı gördük,bundan
başka cimri, müsrif,maceracı ve soylu tiplemeleri vardır.Yoksulluk; Simmel
açısından başkaları tarafından yardım edilen veya en azından bu yardımı almaya
hakkı olan kişilerin sosyal ilişkisi olarak ele alınır. Yoksulluk kişinin
parası olmadığı anlamında ele alınmaz. İhtiyacı olanın yardım almaya hakkı
vardır ve bu hak yardım almaktan dolayı acı vermemektedir. .Vericiler ihtiyacı
olana vermek zorundadır. Simmel fonksiyonalist bir bakış açısı ile,toplum
tarafından yoksullara yardım yapılmasını sistemini destekleyici bulmaktadır.
Toplum fakirlere yardımı gerekli kılar,böylelikle fakirler toplumun aktif ve
tehlikeli düşmanları olmaz. Öyleyse verimlilikleri arttırılabilir ve nesilleri
dejenerasyondan kurtulabilir. Burada devlet anahtar roldedir. Fakirlere yardım
bürokratik yoldan olabilecektir.
Simmel,yoksulluk kavramının relatifliği üzerinde de
durmaktadır. Yoksul, toplumun sadece en aşağı kısmında bulunan değildir.
Yoksulluk bütün sosyal tabakalarda bulunabilmektedir. Göreli olarak yoksulluk
kavramına göre;eğer insanlar üst sınıfa bile dahilse,çevresindekilerden daha az
zengin ise, bu insanlar karşılaştırmalı olarak fakir sayılabilmektedir.
.Böylelikle hükümet programı da problemi tamamiyle çözme gücünde değildir.
Simmel Tönnies’in topluluk toplum kavramlarını modern
topluma uygulamıştır. Kentte oturan insanların kişiliği ve kültürü üzerinde
kentleşmenin etkilerini araştırmıştır. Tıpkı Tönnies gibi Simmel’de kent
toplumlarını kırsal toplumlara göre daha rasyonel olarak ele almaktadır. Bu
bakımdan kent toplumlarında ikincil ve çıkarlara dayalı ilişkiler egemen iken
kırsal topluluklarda birincil ve geleneksel ilişkiler vardır. Kent
toplumlarının rasyonelliği yaşamın artan temposu ve işbölümünün bir sonucu
olmaktadır. Kentsel yaşamda para ekonomisi hakimdir. Kentte hayati önem taşıyan
unsur pazardır. Bu nedenle kentsel yaşam zihniyeti çıkarlara dayalıdır. Simmel
kentte egemen olan bireyselliğin derecesinin artması ile bireylerin birbirinden
soğuduğunu ve böyle bir ortamda da yabancılaşma ve sapkın davranışların
kaçınılmaz hale geldiğini ileri sürmüştür.
Simmel’in görüşleri çatışma teorilerini, sembolik
etkileşim teorilerini, alış-veriş teorilerini ve yapısalcıları etkilemiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder