Henri Bergson (1859-1941)
Bergson,
evrenin kesin bilgisine sezgi ile ulaşılabileceğini savunur. Sezgi akıl
yürütmeye dayalı bir düşünme biçiminin tersi olarak varlığı doğrudan ve aracısız
kavramaktadır. En çok sezgisel bulgunun kesinliğinden ve tamlığından söz
edilebilir. Sezgi bizi asla yanıltmaz. Bergson
zeka ile sezgi arasında bir ayrım yapar. Zekâyı bilimin, sezgiyi ise
metafiziğin temeline koyar. Ona göre zekânın
özelliği, gerçekliği parçalayarak ve dondurarak, cansız bir biçimde vermesidir.
Buna karşılık sezgi, nesneyi bütünlüğü, hareketliliği ve canlılığı için de bize
kazandırır.
Bergson'a göre zekâ ve ona dayanan bilim, nesnenin
bilgesini edinirken, esas olarak dilden ve kavramlardan yararlanır. Kavramlar
ise gerçekliği uygun bir biçimde yansıtan araçlar değildirler. Tersine onlar
gerçekliğin sadece birer simgesidirler.
O hâlde biz, dile ve kavramlara dayanan bilgide:
O hâlde biz, dile ve kavramlara dayanan bilgide:
a. Doğrudan
nesnelere değil, ancak kavramlar aracılığıyla nesnelere ulaşabiliriz. Başka
deyişle bu bilgi dolaylıdır.
b.Yine kavramlar
nesneyi bütünlüğünde değil, baktığımız bakış açısından tanımlamaya yararlar.
Bundan dolayı da bu bilgi, bütünün değil parçanın bilgisidir.
c.Kavramlar bize
nesnenin hareketliliğini ve canlılığını veremezler. Bundan dolayı bu bilgi cansızdır. Buna karşılık Bergson'a göre gerçekliğin kendisi veya
gerçekliği meydana getiren varlıklar canlı, hareketli, somut ve bütün parçalarının
birbirleriyle derin ilişkiler içinde bulunduğu bütünsel varlıklardır. Bundan
dolayı varlıkları canlılıklarında, hareketliliklerinde, bütünselliklerinde ve
somutluklarında kavrayabilecek bir yetiye ihtiyaç vardır. İşte bu yeti, sezgidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder