Yapısal Yaklaşım (Strüktüralizm)
Psikoloji
alanında ilk bilimsel çalışmaları yapan Wundt ve arkadaşları, bilinç
olaylarının yapısal açıdan çözümlenmesi ile psişik olayların daha iyi açıklanıp,
anlaşılabileceğini ileri sürmüşlerdir. Onlara göre, bilinç olayları, fiziksel
doğada olduğu gibi birtakım yalın psişik olaylardan meydana gelmiştir.
Psikolojinin amacı, bilinç denilen bu karmaşık olayı çözümlemek, zihnin en
yalın öğelerini ve bunlar arasındaki ilişkileri saptamaktır. Böylece
uyarıcılar, duyumlar, algılar, anılar gibi konular, bir laboratuar ortamı
içinde ele alınıp incelenmeye başlanmıştır. Örneğin, deride hangi noktaların uyarılmasının
soğukluk, sıcaklık ya da acı sızı duyumlarını meydana getirdiği incelenmiştir.
Bu yaklaşıma göre, iç yaşantılar bedenin bir işlevi olarak görülen düşünme ve duyma olayları olarak açıklanmıştır. İç gözlem yöntemi geniş ölçüde kullanılmıştır.
Ek Bilgi: Psikoloji bilimi daha önceden felsefeye bağlıyken 1879 da deneysel bir psikoloji laboratuarının kurulmasıyla felsefeden ayrılmış ve yeni bir dal olmuştur. Bu laboratuarın da kurulma amacı insan davranışlarının gözlemlenmesidir. İşte tüm bu adımları atan Wilhelm Wundt’dur. Peki yapısalcılığı oluşturan kimdir? Bu kişi de Wundt’un yolundan ilerleyen Titchener‘dir.
Yapısalcılığa göre birey kendi duygusal durumunu ve zihinsel süreçlerini kendisinin test edebileceğini belirtmiştir ve içsel duygular, seziş ve düşünce gibi terimler üzerinde durmuştur. Tüm bunlarında İç Gözlem (İçe Bakış) Yöntemiyle mümkün olacağını belirtenTitchener, bu yöntemin bireyin kendini incelemesi ve bir olay ya da etki karşısında kendi hissettiklerini , aklına gelenleri dile getirmesi ve bunları anlatması şeklinde bir yöntem olduğunu belirtmiştir.
Bu yaklaşıma göre, iç yaşantılar bedenin bir işlevi olarak görülen düşünme ve duyma olayları olarak açıklanmıştır. İç gözlem yöntemi geniş ölçüde kullanılmıştır.
Ek Bilgi: Psikoloji bilimi daha önceden felsefeye bağlıyken 1879 da deneysel bir psikoloji laboratuarının kurulmasıyla felsefeden ayrılmış ve yeni bir dal olmuştur. Bu laboratuarın da kurulma amacı insan davranışlarının gözlemlenmesidir. İşte tüm bu adımları atan Wilhelm Wundt’dur. Peki yapısalcılığı oluşturan kimdir? Bu kişi de Wundt’un yolundan ilerleyen Titchener‘dir.
Yapısalcılığa göre birey kendi duygusal durumunu ve zihinsel süreçlerini kendisinin test edebileceğini belirtmiştir ve içsel duygular, seziş ve düşünce gibi terimler üzerinde durmuştur. Tüm bunlarında İç Gözlem (İçe Bakış) Yöntemiyle mümkün olacağını belirtenTitchener, bu yöntemin bireyin kendini incelemesi ve bir olay ya da etki karşısında kendi hissettiklerini , aklına gelenleri dile getirmesi ve bunları anlatması şeklinde bir yöntem olduğunu belirtmiştir.
Ek Bilgi:
İnceleme konusu olarak yapıyı ele almak gerektiğini
ileri süren çeşitli bilim dallarındaki ortak görüşün adı. Yapısalcılık
anlayışı, ilkin XIX. yüzyılın sonlarıyla XX. yüzyılın başlarında idealist bir
yapıda ileri sürülen biçimci ruhbilim anlayışıyla ortaya çıkmıştır. Daha sonra
Fransız dilbilimcisi Ferdinand de Saussure’in çalışmalarıyla dilbilim alanında
gerçekleşmiş ve çeşitli insanbilim dallarına yayılmıştır.
Bugün çeşitli alanlarda yapılan yapısalcı çalışmalar,
dilbilimsel yapısalcılığı örnek almaktadırlar. Dilbilimsel yapısalcılıksa, ele
aldığı konuyu, o konunun bağımlı bulunduğu yapı (dilsel bütün)’yla açıklamaya
çalışır. Ferdinand de Saussure şöyle der: “Bir terimi, sadece herhangi bir
sesin herhangi bir kavramla birleşmesi saymak büyük bir yanılgıdır. Terimi
böyle tanımlamak, onu, bağımlı bulunduğu dizgeden soyutlamak olur ki bu da
terimlerden başlayarak bunların toplamını elde etmekle dilsel dizgenin
kurulabileceğine inanmak demektir. Oysa, tam tersine, içindeki dilsel öğeleri
çözümleme yoluyla elde edebilmek için dilsel yapıdan (ya da eşanlamda, dilsel dizgeden)
yola çıkmak gerekir).
Her dilin kendine özgü bir yapısı vardır ve ancak bu
yapıdan yola çıkılarak dilsel öğeler açıklanabilir ve kavranabilirler.
Saussure’ün bu anlayışı zamanla geliştirilmiş, birbirinden çok farklı çeşitli
yapısal anlayışlar ileri sürülmüştür. Bundan ötürü de günümüzde,
yapısalcılıktan çok, yapısalcılıklardan sözedilmektedir. Yapısalcılık, evrimsel
incelemeye karşıdır. Yapının evrimini gözönüne almaz. Yapıyı, eşzamanlı iç
bağıntılardan oluşan bir bütün olarak görür. Bundan başka, yapısalcılık
betimleyicidir, dili bir yapı olarak betimler. Bu niteliklerinden ötürü de
metafizik ve idealist öğeler taşır.
Örneğin Fransız budunbilimcisi Levi-Strauss’un
budunbilim alanına uyguladığı yapısalcılıkta, tüm yapılar son çözümlemede ansal
yapılara indirgenir. Buysa açıkça Kantçı bir idealizmdir. Bundan başka
Levi-Strauss, yapının, bir gerçeklik değil de, sadece bir izlence (program)
olduğunu ileri sürer. Bu da, nesneyle onu meydana getiren öğeleri, metafizik
bir anlayışla karşıtlaştırmak demektir. Bundan başka, Strauss’a göre yapı,
tarihsel olana da karşıdır.
Eşdeyişle, zamansallık taşımaz, sadece eşzamanlı’dır
ve evrim dışında süreden bağımsız olarak ele alınmalıdır. Şöyle der:
“Budunbilimci (etnolog), yapısını incelediği konunun yabancısı bir tanıktır”.
Evrimi ve tarihsel gelişme yasaları bir yana itilerek bir budunun görevi ve
yapısı nasıl anlaşılabilir? Bu gibi yanılgılarına karşın yapısalcılık,
çağımızda gittikçe yayılmaktadır. Örneğin Fransız düşünürü Louis Althusser onu
diyalektik düşüncede denemeye çalışmaktadır.
M. Foucault yapısalcı bir felsefe, f. Lacon yapısalcı
bir Freudculuk, Pierre Francastel yapısalcı bir sanat toplumbilimi geliştirmeye
çalışmıştır. Yapı kavramı, ruhbilimde ve estetikte biçim, matematikte gruplar,
yaşambilimde örgenlik, sibernetikte model kavramlarıyla dile getirilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder