29 Kasım 2019 Cuma

Empedokles

Plüralist filozoflardan ilki olan Empedokles (MÖ 492-432), Yunan felsefesinin bilim insanı-filozof tipinin en seçkin ürünlerinden biriydi. Hatta antik kaynaklar onda, bir hekim dışında, bazen bir büyücü ve zaman zaman da sıradan  insanların çözemedikleri problemlere çözüm getiren becerikli ve zeki bir önderin eş zamanlı varoluşundan söz ederler. Gerçekten de onun İtalya tıp okulunun kurucusu olduğu, okulunun meşhur  hekim  Hippokrates’in  temsil  ettiği  Kos  Okulu’yla  aynı  düzeyde  olduğu  anlatılır.

Morfoloji ve fizyolojiye de önemli katkılar yapmış olan Empedokles, hekimliğinin alabildiğine yüksek düzeyi nedeniyle, zaman zaman bir büyücü olarak görülmüştür.   Empedokles,  felsefesinde metafiziğini geliştirirken, kendisinden önceki  tüm doğa  filozofları gibi, hiçten  hiçbir  şeyin  çıkmayacağını,  gerçekten  var olanın  en  sonunda  yok  olup  gidemeyeceğini  kabul eder. Başka bir deyişle, Empedokles en azından Parmenides’in varlığın, hiçlikten çıkmadıktan başka, hiçliğe de düşmeyeceği  için  ezeli-ebedi olduğu  tezini benimser. O yine,  İyonya Okulu  filozoflarının madde  metafiziğinde  olduğu  gibi,  ezeli-ebedi  olan  varlığın  madde  cinsinden  olduğunu  iddia  eder.

Parmenides  gibi  boş  mekan  kavramını  reddeden  filozof,  şu  halde,  başlangıçtaki  ilk  birlikten  bir çokluğun çıkamayacağını öne  süren Elea görüşünü  aynen benimserken,  diğer yandan  varlığın  birliği görüşünü  reddedip,  değişmenin  yadsınamayacak  bir  olgu  olduğunu  öne  sürer.  Bundan  dolayı  onun gözünde  yapılması  gereken  şey,  apaçık  hareket  ve  değişme  olgusunu  Parmenides’in  “varlığın değişmezliği,  ezeli-ebediliği  ilkesi”yle  uzlaştırmanın  bir  yolunu  bulmak  olmuştur. O,  bu  uzlaşmayı, nesnelerin varlığa geldiği ve daha sonra yok olup gittiği  fakat bu nesnelerin kendileri değişmez olan, ezeli-ebedi maddelerden oluştuğu görüşüyle hayata geçirmeye çalışır.

Söz  konusu  değişmez maddeler  dört  tanedir: Toprak,  hava,  su  ve  ateş. Buna  göre  Empedokles, Elealıların varlığın değişmezliği ilkesini kendisine göre yorumlayarak her şeyin temelinde dört öğe ya da kök-madde bulunduğunu;  toprak, hava,  su ve ateş olarak belirlenen bu dört öğenin değişmez olup evrendeki oluş ve değişmenin, bu dört öğenin karışımından meydana geldiğini öne sürer. Hava toprak haline gelemediği gibi, toprak da hava haline gelemez. fiu halde, dört kök madde değişmez olup çeşitli oranlardaki  karışımlarıyla,  dünyada  somut  ve  bileşik  nesneleri,  “şu”  diye  gösterdiğimiz  duyusal varlıkları meydana getirirler. İşte bu, basitliği dışında, büyük kozmik toprak, deniz, atmosfer ve (başta güneş, yıldızlar ve yıldırım olmak üzere) göksel ateş kütlelerini açıklamaya fazlasıyla elverişli olması nedeniyle, sonradan Platon ve Aristotelesçe yeniden canlandırılıp, hâkimiyetini bütün Orta çağ boyunca sürdürecek olan ünlü dört unsur öğretisidir.

Demek  ki Empedokles’in metafiziğinde  gerçekten  var olan  toprak,  hava,  su  ve  ateştir. Bu  öğeler gerçeklik  kategorisini  oluştururken,  onların  karışımından  meydana  gelen,  değişme  içindeki  tikel nesneler  görünüşler  alanını  meydana  getirir.  Buna  göre  Empedokles,  sınırlı  plüralizmiyle  varlığın temelinde dört arkhe, töz ya da kök madde olduğunu söylerken, arkhenin ilk ya da ezeli oluşuyla, basit oluşunu  vurgulamaya  özel  bir  önem  verir.  Gerçekten  de  toprak,  hava,  su  ve  ateş,  basit  öğe  ya  da tözlerdir;  başka bir deyişle,  onlar  bileşik nesne  ya da  tözleri meydana  getiren  temel  bileşenler  olup, bileşik maddelerin bu basit öğelere ayrılabildiği yerde, kendileri başka hiçbir şeye indirgenemez. Yani basit  öğe  ya da bileşenlerle bileşik  nesneler  arasında  bir  ayırım  yapan Empedokles’e  göre, dört kök madde,  bileşik  nesnelerin  kendilerine  bölünebildiği,  başka  bir  şeye  indirgenemez  olan  bileşenlerdir.

Onlar bir ressamın paletindeki, çeşitli şekillerde karıştırılmalarının farklı  renkleri vereceği, dört  temel renktir. Yaratılmamış  ve  yok  edilemez,  yani  ezeli  ve  ebedi,  niteliksel  olarak  değişmez  ve  bütünüyle homojen  oldukları  için  dört  öğenin,  Parmenides’in  bir  olan  varlığının  çoğaltılmış  ya  da  dört  katı alınmış  versiyonuna  tekabül  ettiği  söylenebilir.  Fakat  Empedokles  her  ne  kadar  Elealılar  gibi  boş mekânın  varoluşunu  reddetse  de  buradan  lokal  hareketin  veya  yer  değiştirme  deviniminin  imkânsız olduğu sonucunu çıkartmaz. Empedokles, bir yerine dört tözün varoluşunu kabul ederek, onların, içinde hareket  edecekleri  bir  boş mekânın  varlığını  gerektirmeksizin,  birbirlerinin  yerlerini  alabileceklerini öne  sürer.  Onlar,  Empedokles’te  şu  halde,  Parmenides’in  metafiziğinde  olmayan  yeni  bir  özellik kazanırlar:  Kendi  kendileriyle  bir  ve  aynı  kalmak  anlamında  değişmez  olsalar  da  yer  değiştirme hareketi  sergilerler.  Gerçeklik  değişmezdir;  görünüşteki  değişme  sadece  bileşik  varlıkları  meydana getiren dört öğenin düzenlenişlerinin, yer değiştirme hareketlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkar.

Parmenidesçi birlik  yerine,  dört  ayrı  tözün  varoluşunun öne  sürülmesi,  gel gelelim  hareket  ya  da değişme  problemini  çözmeye  yetmez.  Çünkü  Parmenides  var  olanın  hareket  edemeyeceği  üzerinde ısrar ederken, daha önceki filozofların hilozoizmi veya canlı maddeciliğini imkânsız hale getirmişti. Bu yüzden, yani dört öğe Parmenides’in Bir’ine oldukça benzer varlıklar olduğu için Empedokles hareket ve değişme  problemine bir  çözüm getirebilmek  için değişmeyen,  kendi  başına  hareket  edemeyen bu dört öğeyi  harekete  geçirecek  dış  güçlerin  varoluşunu öne  sürmeye mecbur  kalır. Başka  bir deyişle, arkhenin, ilk maddenin canlı olduğunu, hareket ve değişme gücüne, değişerek başka şeyler olma veya başka şeyleri meydana getirme kuvvetine sahip bulunduğunu öne süren daha önceki filozoflardan farklı olarak, Empedokles dört öğenin birbirleriyle birleşme ve birbirlerinden ayrılma nedeni olarak Sevgi ve Nefret gibi iki ayrı gücün varlığını öne sürer. Buna göre atıl madde ile mekanik güç arasında bir ayırım yapan,  sözgelimi  aşkın  cisimlerin  birbirlerini manyetizma veya  yer çekimi  etkisine  benzer bir  etkiyle çekimlemelerini sağlayan gayri kişisel bir fiziki güç olarak tasarımlayan Empedokles’in görüşünde, dört kök-maddeyle  onların  birleşme  ve  ayrılmalarından  sorumlu  olan  bu  iki  güç  arasındaki  en  önemli farklılık,  birincilerin  edilgen  ama  ezeli-ebedi  oldukları  yerde,  Sevgi  ve  nefretin  etkin  fakat  sıra  ile hüküm süren güçler olmalarıdır.

Kaynak: Felsefe Tarihi, Ahmet Cevizci

Ek Bilgi:

Empedokles Sicilya Adasının güney kıyılarında bulunan Akragas (ya da Agrigentum) şehrinden. Ailesinin şehrin siyasi hayatında pek sözü geçermiş; kendisi de bir aralık başta bulunmuş, krallık bile önerilmiş kendisine, ama kabul etmemiş, demokrasiyi öğütlemiş. Fizikçi, hekim, hatip, mucizeler gösteren ve arındıran rahip olarak Güney İtalya kentlerinde dolaşmış.Ölümü de efsaneleştirilmiştir: Kendisini Etna Yanardağına atmış olduğu söylenir – belki de onu Tanrılaştırmak için yapılan çabalardan biri bu – siyasi sürgün olarak Peloponnes’te ölmüş olması ihtimali daha büyük. “Peri physeos” (Doğa üzerine) ve “ Katharmoi”(Arınmalar) adlı iki eseri vardır.
Empedokles’in öğretisinin çıkış noktası, bir yandan Parmenides’in savıdır: Meydana gelme ile yok olma diye bir şey yoktur aslında. Ama öbür yandan da Empedokles duyuların bize gösterdiği bir olguyu, meydana gelme ile yok olmanın görünüşünü, bu olayları açıklamaya çalışır. Ona göre, insanların meydana gelme dedikleri şeyi temel maddelerin bir karışması, yok olma dedikleri de bu karışmanın dağılmasıdır. Çok büyük parçalardan kurulmuş olan temel maddelerin kendileri, (bunlara Empedokles, Rizomata pantonher şeyin kökenleri diyor) meydana gelmemişlerdir, yok olmazlar, değişmezler, bunlar Parmenides’in bengi varlığı gibidir.
Doğa bilgisinin gelişmesinde çok önemli bir yeri olan öğe (element) kavramını ilk olarak ortaya koyan Empedokles olmuştur denilebilir.Öğe, burada, kendi içinde bir cinsten, niteliği bakımından değişmeyen, artık bölünemeyen, yalnız çeşitli hareket durumlarına geçebilen madde demektir. Bu anlayışla da, Parmenides’in “Varlık” kavramı işe yara bir hale getirilmiş oluyordu.Bu öğeler de, Empedokles’e göre, dört tane imişler: Toprak, su, ateş, hava.
Empedokles’e göre, bu dört öğe, evren yapısının ancak gereçleridir. Evren bu gereçlerden kurulmuştur. Dört öğenin kendileri, tıpkı Parmenides’in “Varlık”ı gibi değişmez tözler olduklarından, bunların kendisinde bir hareket nedeni bulunamaz; yani bunlar kendiliklerinden birbirleriyle karışamazlar, kendiliklerinden bir karışmayı bozamazlar. Onun için doğa açıklamasında, bu dört öğenin yanı sıra bir de hareketin bir nedeni, hareket ettirici bir güç de gerek. Empedokles’e göre , dört ana – öğeyi birbiriyle karıştıran, bunların karışımlarını yeniden çözen neden de sevgi ile nefrettir. Empedokles’in bu anlayışında, madde ile kuvvet (oluşu sağlayan neden), ilk olarak, iki ayrı ilke olmuşlardır.
Aynı zamanda bir hekim olan Empedokles, canlıların dünyasına da yakın bir ilgi göstermiştir. Ona göre, bitkiler ilk organizmalardır ve hayvanlar gibi canlıdırlar.
Empedokles’in insan üzerinde de ilgi çekici gözlemleri var: Kan, insan hayatının ana-taşıyıcısı ve düşünmenin merkezidir. Kanda öğeler, en olgun bir biçimde birbiriyle karışmışlardır. İnsanın bütün yetenekleri, bu karışımın olgunluğuna bağlıdır. Bir doğa bilgini olarak duyuların gösterdikleri üzerinde önemle duran Empedokles’in sensualist bilgi öğretisine göre, biz evreni biliyoruz, çünkü biz de onunla aynı özdeniz, biz kendimiz de dört öğeden kurulmuş olduğumuzdan, aynı öğelerden kurulmuş olan bir varlığı biliriz.

Kaynak: Felsefe Tarihi / Prof. Macit Gökberk

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder