Yunanlar’ın
Hint - Avrupa kökenli halk olduğu bilinmektedir. İnsan ve tanrı anlayışını
Mezopotamyalılar’dan aldıkları bilinmektedir. Yunan tanrılarını Slav ve
İskandinav halklarının tanrıları ile kıyaslarsak, mitolojideki görev ve
yetkileri açısından benzerlik olduğunu görürüz. Bu benzerlik haftanın günlerine
verilen isimlerde bile ortaya çıkar. Ancak Yunan mitolojisi canlılığı ve
güzelliği ile diğerlerinden belirgin farklılık göstermektedir. Belki de bu
nedenle Yunan mitolojisi günümüzde ve günümüze kadar şair, ressam, sanatın ve
edebiyatın diğer dalları ile uğraşanların ilham kaynağı olmuştur.
Her şeyden önce Khaos vardı. Bu bir boşluk değildi, içinde bütün eşyaların, tanrı ve insanların kaynağını bulundururdu. İlk önce Khaos’tan Toprak Ana - Gaia ve gökyüzü - Uranos oluştu. Gaia ve Uranos’un birleşmesinden Brontes, Steropes ve Arges (’gökgürültüsü’, ‘parıltı’ ve ‘şimşek’) isimli üç Kyklop doğdu. Kykloplar alınlarının ortasında taşıdıkları tek gözleri ile yer altı alevini gökyüzü ateşine dönüştürüyorlardı. İkinci olarak Gaia ve Uranos elli başlı yüz kollu Kottos, Briareus ve Gyes (’öfke’, ‘güç’, ‘dehşet’) adlı Hekatonkheirleri yarattılar. Ve nihayet Titanlar oluşturuldu.
Her şeyden önce Khaos vardı. Bu bir boşluk değildi, içinde bütün eşyaların, tanrı ve insanların kaynağını bulundururdu. İlk önce Khaos’tan Toprak Ana - Gaia ve gökyüzü - Uranos oluştu. Gaia ve Uranos’un birleşmesinden Brontes, Steropes ve Arges (’gökgürültüsü’, ‘parıltı’ ve ‘şimşek’) isimli üç Kyklop doğdu. Kykloplar alınlarının ortasında taşıdıkları tek gözleri ile yer altı alevini gökyüzü ateşine dönüştürüyorlardı. İkinci olarak Gaia ve Uranos elli başlı yüz kollu Kottos, Briareus ve Gyes (’öfke’, ‘güç’, ‘dehşet’) adlı Hekatonkheirleri yarattılar. Ve nihayet Titanlar oluşturuldu.
Toprak
ananın gökyüzü ile birleşmesinden altısı erkek, altısı dişi olmak üzere on iki
Titan doğdu. Titanların erkek olanları Okeanos, Koios, Hyperion, Iapetos ve
Kronos; aynı zamanda Titanides denilen dişi Titanlar ise Theia, Rheia, Themis,
Phoibe, Mnemosyne ve Tethys adlarını taşıyorlardı. Okeanos ve Tethys bütün
nehirleri yarattılar. Hyperion ile Theia’dan Güneş - Helios, Ay - Selene, Şafak
- Eos doğdular. İapetos ve Asie’den gök kubbesini sırtında taşıyan Atlas,
Menoetios, Epimetheus, Prometheus doğdular. Diğer 2 çift Titan da kendi
çocuklarını doğurdular. Ama gelecek altıncı çiftin evlatlarınındı - Kronos ve
Rheia’nın.
İlk
doğan çocukları Kyklop ve Hekatonkheirlerden hem iğrenen hem de kendi
iktidarını almalarından korkan Uranos, çocukları doğdukça onları yerin
derinliklerine - Tartaros’a (cehenneme) atıyordu. Bu duruma üzülen Gaia eşinden
nefret etmeye başladı, Titanları Gökyüzüne karşı kışkırttı. Titanlar babalarına
karşı geldiler ve onu hakimiyetinden mahrum bıraktılar. Titanların en kurnazı
olan Kronos tahta oturmasına rağmen, kardeşlerinin güçlerinden korkarak onları
Tartaros’tan kurtarmadı.
Yunanlar
Kronos’un yönetim dönemine ‘altın dönem’ adını vermekteler. Maalesef yönetimi
eline geçiren bu yeni hakimin kaderinde de oğlu tarafından devrilmek vardı.
Bunun önlemini alabilmek için Kronos korkunç bir karar aldı - yeni doğan
oğullarını ve kızlarını yutmaya başladı. İlk olarak Kronos kızı Hestia’yı,
sonra kızları Demeter ve Hera’yı , ardından da Hades, Poseidon adlı oğullarını
yuttu. Kronos zamanı temsil eder. Kron kelimesi zaman anlamındadır. ‘Zaman
kendi evlatlarını yutar.’ deyimi de bugün Kronos olayını anımsatmaktadır.
Rheia
yalnız Zeus’u onun elinden kurtarabildi. Bir kocaman taşı kundak bezlerine
sarıp Kronos’a verdi. Kronos taşı Zeus zannedip yuttu. Zeus ise Girit adasında
bir mağarada saklandı, sihirli keçi Amaltheia’nın sütü ile beslendi.
Olgunluk
çağına gelince Zeus saklandığı mağaradan çıktı. Kronos’a savaş açtı. Bu savaş
on yıl sürdü, hiç birisi yenemeyince, Zeus Rheia’nın tavsiyeleri ile
Tartaros’taki Kyklop ve Hekatonkheirleri serbest bıraktı. Kykloplar Zeus’a
meşhur şimşekleri verdiler. Yüzelli Hekatonkheirler Titanların üzerine taşları
ve kayaları fırlattılar. Yerler parçalandı, dağlar eridi ve Titanlar
yenildiler. Zeus Kronos’u yuttuğu tanrıları ve taşı çıkarmaya zorladı.
Titan’lar yenilerek Tartoros’a atıldılar. Yüz kollu Hekatonkheirler ise
Titanların bekçiliğini yapmaya başladılar. Tanrılar (Zeus ve kardeşleri)
dünyayı yönetmeye başladılar.
Üç
erkek kardeş Zeus, Hades ve Poseidon evreni kendi aralarında paylaştılar.
Ortanca
kardeş Poseidon denizlerin, deniz canlılarının ve tüm akarsuların hakimiyetini
aldı. Deniz tanrılarından olan Nereus kızlarından güzel Amphitrite ile evlendi.
Bu evlilikten bir çok deniz perisi, yarı at yarı insan Triton doğdu. Triton
deniz kabuğunu öttürerek tufanı yatıştırır ve suları geldikleri yere
döndürürmüş.
Poseidon’un
elinde taşıdığı üç çatallı yabayı fırlattığı zaman, denizde fırtınalar ve
korkunç dalgalar yaratabilir. Nereus’un kızları olan nereidler her zaman
Poseidon’un çevresini sararlar. Nereidler belden aşağı balık, belden yukarı
insan şeklindeler.
Küçük
kardeş Hades’in payına yeraltı düşmüştür. İnsanların ve tanrıların hiç
sevmedikleri sert, korkunç tanrı Hades, karısı Persephone (Zeus’un kızı) ile
birlikte, gölgeler halinde dolaşan ölülere hükmeden yer altı ülkesindeki
saraylarında yaşarlar. Hades’ in bekçiliğini üç başlı cehennem köpeği Kerberos
yapar, yeraltına gelenleri kuyruğunu sallayarak, okşayarak içeri alır, ama
çıkmak isteyenler için de üç ağzını birden açarak, sipsivri ve kara dişlerini
göstererek tehdit edip, yukarı çıkmasını önler. Ölüler dünyası yani yer altı,
günah işleyenlerin bulunduğu bir yerdir. Burada günahkarların en günahkarları
bulunur ve bunlar sonsuz bir azaba çarptırılırlar. Tanrılar içinde adına ne bir
tapınak, ne bir sunak yada herhangi bir ilahi bestelenmeyen bir tek Hades
vardır, bu da kendisinden korkulmasından kaynaklanmaktadır.
Büyük
kardeş ve ‘tanrıların kralı’ olarak kabul edilen Zeus paylaşımda gökyüzü ve
dünyayı aldı. O aile ve evliliğin hamisi kabul edilen tanrıça Hera ile evlenir.
Bu evlilikten İlithya ve Hebe adında kızları, sanayi tanrısı Hephaistos ve
savaş tanrısı Ares oğulları olmuştur. Tanrılar daima yaz mevsiminin hüküm
sürdüğü Olimpos dağında yaşarlar. Gençliğin ve güzelliğin sembolü olan Hebe
tanrılara onların ölümsüzlüğünü sağlayan ambrosia ve nektar dağıtır. Zeus altın
tahtında oturur. Tahtın yanı başında tanrıların habercisi kanatlı İris yer
almaktadır.
Zeus
çok güçlü bir tanrı olsa da kaderi yönetmek onun elinde değildir. Kaderi üç
Moir yönetmektedir: Lakhesis insanların doğumundan önce kaderini belirler.
Klotho insanların kader ağlarını örer. Atropos bu ağları yönlendirir.
Çevresindekiler
tarafından saygı gören Zeus zaman zaman çapkınlıkları ile Hera’yı kızdırır. O
güzeller güzeli Leto’ya aşık olur. Bu birliktelikten kızıl saçlı ikizler
Apollon ve Artemis doğar. Hera, Zeus’un ikincil ilahelere ve ölümlü kadınlara
ilgi duymasını bir türlü içine sindiremez ve onları sürekli tehdit altında tutar.
Leto çocuklarını doğurabilmek için Delos adasına sığınır. Hera onlara yılan
Pifon’u gönderir ve bin bir türlü işkenceye maruz bırakır. Ama Leto’nun oğlu
Apollon büyüdüğünde sihirli oku ile ejderhayı öldürür ve Olimpos Tanrıları
içinde güzel sanatlar ve gün ışığının tanrısı olarak saygınlığını kazanır.
Olymposluları altın liriyle eğlendiren, çok uzaklara ok atabilen, hastaları
iyileştiren, iğleştirme sanatını hastalara ilk öğreten gümüş yayın efendisi
okçu tanrı olarak Yunan şiirlerine geçmiştir. Kardeşi Artemis ise av tanrıçası
oldu.
Başka
bir zaman ise Zeus’un Hera’ya ihaneti sırasında Hermes doğar. Hermes rüzgar
tanrısıdır, babası Zeus annesi ise yağmur perilerinden biri olan Maia’dır.
Kanatlı sandalları olan Hermes aynı zamanda tanrıların habercisidir. Hermes’in
görevleri arasına ölenlerin ruhlarına Hades’in saltanatına kadar eşlik etmek de
var. Apollon’un ölümsüzler arasında en sevdiği tanrı rüzgar tanrısı olan Hermes
idi.
Anlatılanlara
göre Hera’dan önce Zeus Titan Okeanos’un kızı Metis (Zeka temsilcisi) ile
evlenmiş. Ama Moir’ler tanrıların kralına bu birliktelikten doğan çocuğun
yönetimi eline geçireceğini söylerler. Zeus bunu duyunca Metis’i yutar. Kısa
bir süre sonra Zeus’un şiddetli bir baş ağrısı başlar. O zaman Prometheus’tan
balta ile başına vurmasını rica eder. Prometheus bu isteği yerine getirir ve
Zeus’un başından onu kızı Athena savaş kıyafetlerinde çıkar. Eski Yunanlara
göre, Athena üretici zekanın ve adaletli savaşların tanrıçasıdır. Ülkeyi
saldırılardan koruyan bir tanrıçaydı Athena. Bir başka özelliği, Şehir
tanrıçası olmasıydı; uygarlığın, el sanatlarının, tarımın koruyucusu, dizginin
yaratıcısıydı; atları ilk ehlileştiren oydu. Onun şerefine şehirlerine Athena
adını vermişler. Yılan ve baykuş tanrıçanın sembolleridir.
Zeus
ile Thebia kralı Kadmos’un kızı ölümlü Semele birleşmesinden oğulları Dionysos
doğar. Hera, Zeus’u Semele’den kıskanır ve yaşlı bir kadın kılığına girerek
Dionysos’un annesini kandırır. Semele ona kanarak Zeus’tan tüm ihtişamı ile ona
görünmesini ister. Zeus onu kıramaz ve yıldırımlardan korkan Semela yedi aylık
Dionysos’u düşürür. Zeus Semele’nin düşürdüğü ve sık yapraklı bir sarmaşığın
yanmaktan koruduğu Dionysos’u baldırına kancalarla yerleştirir ve zamanı
geldiğinde onu ikinci bir doğumla meydana getirir. Böylece Dionysos iki kez
doğmuş olur. Nyssa dağındaki nymphaler Dionysos’u büyütüp eğitirler. Dionysos
gençlik çağına geldiğinde mağaradaki üzümleri kullanarak şarap yapma sanatını
bulur. Şarabın ve esrikliğin tanrısı olarak kabul edilir.
En
güzel tanrıça şüphesiz kızıl saçlı Afrodit’ti. Onun doğumu ile ilişkin
tartışmalar sürmektedir. Bazılarına göre Afrodit Zeus’un kızıdır. Diğerlerine
göre ise Afrodit daha önce Uranos’la denizdeki dalgaların bembeyaz köpüğünden
oluşmuştur. Afrodit aşk tanrıçası olup, insanların birbirlerine sevgi ile
yaklaşması için üzerlerine aşk iksirini damlatan, çiçekleri ve ağaçları baharda
rengarenk donatarak,doğayı canlandıran üretken bir tanrıçadır. Afrodit ateş
tanrısı olan ve çok sanatkar, ancak topal ve çok fazla yakışıklı sayılmayacak bir
görünüme sahip olan Hephaistos ile evlenmiş. Afrodit ve Hephaistos’la ilgili
mit her ikisinin de temsil ettikleri sanat ve aşk kol kola olması gerektiğini
vurgulamaktadır.
Eski
Yunanlar bu tanrıları ‘on iki Olimpos tanrısı’ adını vermişler. Bu gruba Zeus,
Hera, Athena, Artemis, Afrodit, Demeter, Apollon, Hermes, Ares, Hephaistos,
Hestia, Dionysos dahildi. Poseidon ve Hades deniz ve yer altı dünyasında
bulundukları için bu gruba dahil edilmemişler.
Guzel
tanrıça Afrodit’in adı Homeros’un İlyada’da anlattığına göre Truva (Troya)
savaşının başlama nedeni olarak anılmaktadır. Efsaneye göre, Olimpos tanrıları
Iolkos Kralı Pelans ile Thetis’in düğünleri için bir araya toplanmışlar. Kavga
tanrıçası Eris düğünlerine davet edilmeyince sinirlenmiş. Bir oyun düzenlemiş
ve Hera, Afrodit ve Athena’nın oturduğu ziyafet sofrasına, üzerinde ‘en güzele’
yazılı bir elma atmış. Elmanın kimin olduğu üzerine 3 güzel tartışmaya
başlarlar ve Zeus’tan bu sorunu çözmesini isterler. Zeus işin içinden
çıkamayınca, çareyi Troya Kralı Priamos’un oğlu Paris’i rehber ilan etmekte
bulur. Güzellerden her biri kendisini seçmesi için Paris’e bir şey vaat
ederler. Athena ona savaşta yenilmezlik gücü vereceğini vaat eder. Hera Paris’i
Asya’nın hakimi yapacağını söyler. Paris Afrodit’e kanar ve dünyanın en güzel
kadınını elde etmek için Afrodit’i yarışmanın birincisi seçer.
Bu
güzel kadın Sparta Kralı Menelaos’un karısı Helen’di. Paris, Afrodit’in
yardımıyla Sparta’ya gider, Helen’i kaçırır, prensi olduğu Troya şehrine geri
döner. Bunun üzerine hakarete uğramış Menelaos, Akha ordularını toplayarak
Troya’ya savaş açar. Böylece 10 yıl sürecek Troya savaşı başlamış olur.
Her
iki taraf da zaferler kazanır. Sonunda Ithake kralı Odysseus tahta atı icat
ederek, Troya’nın kapılarına götürür. Troya’lılar bu büyük ata hayran kalarak
onu şehir duvarlarından içeriye taşırlar. Atın içinde saklanmış olan Yunan
askerleri gece olunca saklandıkları yerden çıkarlar ve Troya’yı ele geçirirler.
Menelaos
güzel Helen’i affeder ve birlikte Sparta’ya döner, mutlu bir yaşam sürerler.
Maalesef diğer kahramanları aynı kader beklememektedir. Özellikle Odysseus uzun
yıllar vatanına dönmek için mücadele verir.
Troya’dan
uzaklaşan Odysseus’un gemisi denizde fırtınaya esir düşer ve zalim, insan eti
yiyen devlerin adasına sürüklenir. Durumdan bihaber Odysseus ve on iki arkadaşı
sahile çıkarlar. Burada onlar tek gozlu dev Polyphemos’a esir düşerler.
Polyphemos yakalayabildigi Odysseus’un arkadaslarini birer birer yemeye baslar.
Odysseus, devi, yanlarında getirdikleri Ismaros şarabı ile sarhoş eder ve tek
gözünü çıkarır. Odysseus ve kalan adamları, mağaradaki surunun arasına karışıp
devin bacaklarının arasından dışarı çıkarlar.
Odysseus
ve adamları özgür kaldıklarına sevinir ve yollarına devam ederler. Polyphemos
denizler tanrısı Poseidon’un oğluydu. Oğlunun kor edilmesine çok kızar ve
ileride Odysseus’un eve dönüş yolundaki gecikmelerine sebep olur. Bir süre
sonra Odysseus Aiaie adasına, Güneş Tanrısı Helios ile Okeanos ‘un kızı
Perseis’ten doğma büyücü Kirke’nin yaşadığı bölgeye çıkar. Güzel Kirke,
Odysseus’un arkadaşlarına şarap içirerek domuza cevirir. Tanrı Hermes,
Odysseus’un yardımına koşar ve ona bir ot vererek domuz olmasını engeller.
Odysseus Kirke’yi yener ve onu arkadaşlarını eski haline dönüştürmeye zorlar.
Kirke Odysseus’u Hades gidip bilici Teiresia’in ruhuna danışması koşuluyla
serbest bırakacağını söyler. Odysseus bir takım zorlukları atlatarak bunların
da üstesinden gelir.
Daha
sonra Odysseus peri Calypso’nun adasına çıkar ve orada yedi yıl esir olarak
yaşar. Malta olduğu sanılan bu adadaki esareti, Athena’nin Zeus’a yalvarması
üzerine sona erer. Zeus tarafından tekrar görevlendirilen Hermes, Calypso’ya
Zeus’un emrini iletir. Calypso onu serbest bırakır.
Bu
olaydan sonra bir çok zorlukların sonunda Odysseus vatanı Ithake’ye döner ve
çok sevdiği karısı Penelope’ye kavuşur ve uzun yıllar mutlu yaşam sürerler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder