Türkiye’nin cumhuriyetin ilânından beridir
yetiştirdiği çok cepheli ve hemen her cephesinde de en önemli bir bilgini olan
Hilmi Ziya Bey, ömrü boyunca Türk Milleti’ne ve Türk Gençliği’ne fikir üretti.
Eserler yazdı. Eserler yayınladı. Adeta tek başına bir “ekol” oldu. Bıraktığı
eserler kendisinden sonra da bütün Türk gençliğinin, üniversitelerimizin ve
halkımızın yolunu aydınlatan eserler arasındadır. Türkiye’de felsefe sahasında
ona yetişen veya onu aşan çapta bir büyük âlimimiz ne kadar yazık ki henüz
yetişmedi. Hele bu büyük bilginimizin elliye varan eserleri arasında beş tanesi
vardır ki bin yıl sonra dahi aşılamayacak değerdedirler. Türk kültür ve fikir
hayatının klasik baş eserleri arasındadırlar. Bu eserlerin tekrar tekrar
basılması, geniş halk kitlelerine ulaştırılmasının Türkiye’nin geleceği
açısından büyük faydalar sağlayacağı inancını korumaktayım.
Türk kültürüne fikir, felsefe, sanat ve edebiyat
sahasında birbirinden önemli eserler veren bu büyük adamın gece gündüz uyumadan
çalıştığına birbirinden çok ve önemli eserleri şahittir. 1901 yılında kimyager
Mehmet Ziya Beyin oğlu olarak İstanbul’da doğmuştur. Annesi Müşfike Ülken Kırım
savaşı sonrasında Türkiye’ye göç ederek yerleşen bir aileden gelmektedir.
Çeşitli okullarda sürdürdüğü tahsilini 1921’de Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde
tamamlamıştır.
Daha sonraları İÜ Edebiyat Fakültesi Felsefe
bölümünden ahlâk, sosyoloji ve felsefe tarihi sertifikalarını almıştır.
Liselerde ve öğretmen okullarında yıllarca felsefe, coğrafya, tarih
öğretmenliklerinde bulundu. Yıllarca öğretmen okullarında hocalıklarda
bulunduktan sonra 1925’de yeni kurulan üniversitede Türk Medeniyeti derslerini
okutmak üzere Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından atanmıştır. Bu konular
etrafında araştırmalar yapmak üzere devlet tarafından Berlin Üniversitesine
gönderildi. Geri dönüşünden sonra kendi isteği doğrultusunda felsefe grubunda
Türk Tefekkürü Tarihi ve sosyoloji dersleri verdi. 1941’e kadar doçent olarak
bu dersleri okuttu. Okuttuğu konunun iki hacımlı cilt halinde ve “Türk Tefekkür
Tarihi” adı altında kitabını da yazarak yayınladı.
Bu iki ciltlik eseri ne kadar yazık ki yetmiş yıla yakın
bir zaman geçtiği halde ikinci defa basılmadan kalmıştır. Kendi sahasında hâlâ
aşılmamış bir araştırma ürünüdür. Von Aster ve Prof. Şerafettin Yaltkaya’nın
teklifleri üzerine fakülte kurulu kararı ile felsefe profesörlüğüne
yükseltildi. MEB tarafından 1944 yılında felsefe dersi kürsü haline getirilerek
başkanlığını ve yönetimini Hilmi Ziya Ülken’e verildi.
Yine bu arada 1948 yılına kadar ek görev olarak Teknik
Üniversite’de Sanat Tarihi dersleri verdi. Bu hocalığı sırasında tek ciltten
oluşan büyük bir “İslâm Mimarisi” eseri de bu fakültenin yayınları arasında
neşredildi. Edebiyat Fakültesi’ndeki derslerinin yoğun olması sebebiyle bu
üniversitedeki ek derslerini başka bir arkadaşına devrederek eski
fakültesindeki görevine devam etti.
Daha sonraları AÜ İlahiyat Fakültesi’nde Eğitim ve
İlim Felsefesi profesörlüğüne ek görev olarak da atanmıştır. 5 Haziran 1974
tarihindeki hastalığına kadar bu görevine devam etmiştir. Bu tarihte kalp ve
beyin rahatsızlığından kurtulamayarak İstanbul’da vefat etmiştir.
ESERLERİ
Yukarıdan beri kısaca verdiğimiz biyografisinden de
anlaşıldığı gibi, rahmetli soluk soluğa yaşamış ve bu kadar yoğun hocalık
hayatının içinde kendinden sonra da yıllarca yaşayacak olan eserlerini
vermekten bıkmamış, usanmamıştır. Türk kültür tarihinin emsalsiz temel
kitapları arasında sayılacak olan beş temel eser vardır ki, bunların
bazılarının dünya literatüründe de emsali olmadığını büyük âlimler
doğrulamaktadır. Rahmetli Nureddin Topçu -ki aynı fakültede doçentlik yapmıştır
ve Hilmi Ziya ile sık sık ters düşmüşlerdir- bu fikirdedir. Kendisinden
dinlemiştim: “… Eğer bir daha dünyaya gelsem Hilmi Ziya ile çalışmam, amma o
dünya çapında büyük bir âlimdir. Onun yazdığı eserler emsalsiz birer büyük
fikir ve araştırma eserleridir. Hele Ahlak adlı eserinin Batılı üllkelerde
emsali yoktur. Bir âbide eserdir…” demişti. Yine Hilmi Ziya Bey’in yazdığı beş
saheserin öbürleri şunlardır:
A) AŞK AHLAKI: Bu güzel
eserin bir alt başlığı da “halka rağmen, halk için kitap” adını taşımaktadır.
Bu eserinde rahmetli hemen her konudaki çalışmalarda takib edilecek büyük bir
iş bağlılığının, aşk derecesinde bağlılığın emsalsiz sentezini vermiştir.
Kendisi onlarca eserleri arasında özellikle bu kitabının bütün Türk gençleri
tarafından okunmasını isterdi. İlk baskısının 1931’de Muallim Ahmed Halid
Kütüphanesi yayınları arasında çıkan ilk baskısından itibaren sadece dört
baskısı ancak yapılabilmiştir. Yani en az ilgi gören en önemli eseridir.
B) TÜRK TEFEKKÜRÜ TARİHİ: İki ciltten oluşan ve hocalık yaptığı Galatasaray Lisesi yayınları olarak
neşredilen bu eserinde (1932-1933) Türk kültürünün “Kutadgu Bilig” gibi,
“Atabetül Hakayik” gibi büyük ve klasik eserlerinin çeşitli açılardan yorumu,
araştırılması ve tahlili yer almaktadır. Aradan geçen uzun yıllara rağmen bir
yeni baskısı daha yapılamamıştır. Ne kadar yazık ki, Hilmi Ziya Bey de bu
eserini bir daha ele alıp geliştirmemiştir. Eser ilk yayınlandığı gibi birkaç
özel koleksiyoncumuzun elinde kalmıştır. Eserin bir tıpkı basımının Kültür
Bakanlığımız tarafından yapılması çok elzemdir, sanırım.
C) TÜRKİYE’DE ÇAĞDAŞ DÜŞÜNCE TARİHİ: Yine iki büyük ciltten oluşan bu güzel eseri kendi sahasındaki en sağlam
klasiklerdendir. 1966’da yayınlanmıştır. Daha sonra üç baskısı yapılmamıştır.
Türk düşüncesinin son yüz yılda yetişen en önemli fikir ve sanat adamlarının
tahlilini, yorumunu ve eserlerinin niteliklerini ilmin süzgecinden geçirerek
yorumlar. Bir kaç kişi dışında eserin çok seçkin kimseleri içine alması ve bu
ilim adamlarımızın modern ve bilimsel yöntemlerle değerlendirilmesi emsalsiz bir
gözlemin, büyük bir dünya görüşünün ve ilim zihniyetinin çarpıcı örneğini
teşkil eder.
D) MİLLET VE TARİH ŞUURU: Bu güzel eserinde rahmetlinin çeşitli süreli yayınlarda ve özellikle
İstanbul dergisinde çıkan makaleleri toplanmıştır. Bunlar arasında Türk
gençliğinin hemen her zaman zevkle okuyacağı, faydalanacağı ve yolunu
aydınlatacağı tahliller, araştırmalar, yorumlar ve değerlendirmeler vardır.
Hele bu eserinde Ziya Gökalp’in yorumunu yapan uzun
sahifeler daha sonra hiç bir kitapta görülmemiş bir boyuttadır. Derinliktedir.
Türkçülerin ve Türk Ocaklılarının çalışmalarının da geniş bir çapta incelendiği
eserinin yine aynı konulardaki başka eserlerde rastlanmayacak kadar vukuflu
değerlendirmeler olduğunda şüphe yoktur. Tarihin yorumu ve özellikle bizim için
millî tarih şuurunun ne kadar derin bir manası olduğunu insan bu eseri okuyunca
daha derinden ve sağlam bir şekilde anlamış oluyor. Bu eserinin de bir üçüncü
baskısının yapıldığını sanmıyorum.
E) AHLAK: Yukarıda,
yazımızın içinde de belirttiğimiz gibi, bu eser bir dünya klasiği
mahiyetindedir. Eserin Edebiyat Fakültesi yayınları arasında çıkmış olan tek
baskısı vardır. Daha sonraları rahmetlinin varislerinin başlattıkları külliyat
içinde yeni baskısının yapılıp yapılmadığını bilemiyorum. Sanırım basılmamıştır.
Bu eserin de yeni ve düzenli bir baskısının yapılması çok elzemdir.
Bu beş büyük eserinin yanında rahmetlinin hemen her
eserinde, her araştırmasında derin bir Türk milliyetçiliğinin yattığını,
kelimelerinden cümlelerine kadar sinmiş bir millî tarih ve dil şuurunun
varlığını hemen sezeriz. Hele onun elliye varan eserleri arasında iki defa
basılan Tarihi Maddeciliğe Reddiyesi vardır ki komünizmi ve tarihi maddeciliği
ezip geçmiştir.
Çok ağır bir ilmî metodla yazılmış olmasından dolayı
gençlerimiz ve günümüz insanı tarafından her ne kadar zor anlaşılan bir eser
olsa da Türkiye gibi ilmi araştırmaların ve yorumların çok az olduğu ülkemizde
emsalsiz bir görev yapmıştır. Bütün bu eserlerinin dışında rahmetlinin yüzlerce
makalesi Yeni Sabah gazetesinde ikinci sahifede yayınladığı makaleleri,
Cumhuriyet gazetesindeki yazıları ve diğer süreli yayınlarda, kendisinin
dergisi olan “İnsan” mecmuasında neşrettiği birbirinden emsalsiz araştırmaları
da derlenip kitaplaşacak değerdedir. Rahmetli Hilmi Ziya Ülken Türk milletinin
ve Türk gençliğinin hafızasında ebediyyen rahmetle anılarak yaşayacaktır. Nur
içinde yatsın
Ek Bilgi
Kendisinin yazdığı özgeçmişi aynen şöyledir:
«İstanbul’da 1901 senesinde doğdum. Tefeyyüz İdadisi’nde ve İstanbul
Sultanisi’nde okudum. 1918′de Mülkiye Mektebi’ne girerek 1921′de mezun oldum. O
yıl müsabaka ile Edebiyat Fakültesi Coğrafya asistanı oldum. 1924 yılına kadar
bu asistanlığı ve Edebiyat Fakültesi kütüphane memurluğunu yaptım. Aynı sene
Bursa Lisesi Coğrafya muallimliğine ve ertesi tedris senesi başında Ankara
Lisesi Felsefe ve İçtimaiyat ve Ankara Muallim Mektebi Tarih ve Coğrafya
muallimliğine tayin edildim. 1925-26 senelerinde bu vazifeleri kısmen muhafaza
etmekle beraber Maarif Vekaleti istatistik müdürlüğü ve daha sonra Talim
Terbiye Heyeti mütercimliği yaptım. 1926 yılı sonunda İstanbul’a Kız Muallim
Mektebi tarih muallimliği ve İstanbul Lisesi Felsefe muallimliğiyle geldim. Bir
müddet sonra Erkek Muallim Mektebi ve Kız Muallim Mektebi ruhiyat ve İçtimaiyat
derslerini okuttum. 1930-34 seneleri arasında Galatasaray Lisesi İçtimaiyat ve
Kabataş Lisesi Felsefe muallimi tayin edildim. 1933 senesinde Üniversite
ıslahatında Edebiyat Fakültesi Felsefe doçentliğine tayin edildim. 1936-37
senesinde Felsefe doçentliği agregasyon imtihanını geçirdim.»
1941 yılında profesör olmuştur. 1944 yılında Felsefe
Bölümü’nde kurulan Sosyoloji Kürsüsü başına getirildi. 1949 Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi kurucular kurulunda yer almıştır. 1956 yılında İlahiyat
fakültesinde ek görev çerçevesi içinde Umumu Felsefe Professörlüğüne tayin
edilmiştir. 1957 yılında Ordinaryüs Professörlük ünvanını almıştır. 1933′den
1959 kadar İ. Ü. Edebiyat Fakültesi’nde görev yapmıştır. 1959 da A. Ü. İlahiyat
Fakültesi’nde dekan olmuş; aynı yıl içinde istifa etmiştir. 1961 yılında A. Ü.
İlahiyat Fakültesi’nde professör olarak görev almıştır. 18.8.1962′de İ. Ü.
Edebiyat Fakültesi’nden istifa ederek Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
kadrosuna geçmiştir.
70 yaşında emekliye ayrıldı. İlahiyat Fakültesi Yönetim
Kurulu ve Ankara Üniversitesi Senatosu, Ülken’in görev süresini bir yıl daha
uzattılar. 1973 temmuzunda İlahiyat Fakültesi görevinden de ayrılmıştır. H.
Ziya Ülken, İngilizce, Almanca ve Fransızca bilmekteydi.
Akademik görevleri yanında, çeşitli alanlarda da
faaliyet göstermiştir: Resim yapmak, roman yazmak, dergi çıkarmak ve dernek
kurmak gibi. Yayıncılık faaliyetlerine 1923 yılında «Mihrab» ve «Anadolu»
dergilerini bir grup arkadaşıyla çıkararak başlamıştır. 1927 yılında bir grup
öğretmen arkadaşıyla, «Felsefe ve İçtimaiyat Derneği» ni kurup, «Felsefe ve
İçtimaiyat Dergisi» ni çıkarmışlar. Dernek felsefe hocalarını davet ederek
çeşitli konularda konuşma yaptırmış, yeni tartışmalar başlatmıştır. Dernek 1929
yılında faaliyetini durdurdu. Ülken, Derneği yeniden kurdu. Şekip Tunç’un
başkanlığındaki dernekte Şevket Aziz Kansu ve Kerim Erim gibi önemli bilim
adamları da yer almıştı. 1943 yılında Felsefe Derneği’ni, merkezi Hayriye Özel
Lisesi’nde olmak üzere yeniden kurdu. Ancak lisenin yanmasıyla dernekte kapanmış
oldu. 1938-43 arasında «İnsan» dergisini, 1960 yılına kadar «Sosyoloji Dergisi»
adlı bir yıllığı çıkarmıştır. Institut International de Sociologie’nin
(Uluslararası Sosyoloji Kurumu) 1950′de yaptığı Roma Kongresi’ne beş tebliğ ile
katılmış. Aynı yıl kurumun genel sekreterliğine seçilmiştir. 15. Milletlerarası
Kongresi’ni 1952 yılında İstanbul’da yapılmasını sağlamış. Sosyoloji Kurumu
üyelerinin memleketlerinde Milli Sosyoloji Dernekleri kurmasını karara
bağlamış; bundan haraketle Ülken 1952 yılında Türk Sosyoloji Derneği’ni
kurmuştur.
Bütün bu uğraşılarını sürdürürken yakasını bırakmayan
astım hastalığından da çok çekmiştir. H. Ziya Ülken 1974 yılında İstanbul’da
vefat etmiştir.
Bağlantılar:
http://tr.wikipedia.org/wiki/Hilmi_Ziya_%C3%9Clken
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder