18 Ağustos 2020 Salı

Paradigma

Paradigma
Örnek, model veya kalıp (pattera) an­lamlarına gelen paradigma Yunanca para-deıgma’dan Batı dillerine geçmiştir. Keli­menin kökü Platon’a kadar geri gitmekteyse de, terim olarak bugünkü yaygınlığını Amerikalı ünlü bilim tarihçisi Thomas S. Ktılın un 1962′de yayınlanan The Structure ofScientifıc Revolotions adlı kitabına borç­ludur.Paradigma kavramının Kuhn ve Kuhn-sonrası bilim tarihi ve bilim felsefesi litera-türündeki kullanımını ele almadan önce, bu terimin Kuhn-öncesi arkaplanına kısaca de­ğinmekte fayda vardır.Mantıkçı pozitivizm (veya mantıkçı atomculuk), yüzyılımızın başlarında ortaya çıkmış ve dönemin genel karakteristiğine uygun olarak bilimi, dene­yi, gözlemi, olguyu, deneysel aklı vb. yü­celtmiş bir felsefi akımdır. Üyeleri arasında Bertrand Russell, Rudolf Carnap, Moritz Schilck, Ernest Nagel, Ouo Nevrath gibi fi­lozofların bulunduğu bu akım, Schlick’in şu önermesinde veciz bir şekilde dile getirdiği düşünceyi felsefelerinin merkezine almış­lardı: “Bir önermenin anlamı, onun (deney­le) doğrulanabilir!iliğinde yatar.”
Bu ifade şöyle açıklanabilir: Eğer dünya hakkında bir şey söylemek İstiyorsak, bu söylenenin anlamlı olabilmesi için mutlaka deneysel bir sınamadan geçmesi gerekir. Eğer bir önerme deney (ve gözlemle) doğrulanmı­yorsa; o ya anlamsız (saçma)dır, ya da (ma­tematik önermelerde olduğu gibi) totolojiktir. Bir önermenin doğru veya yanlış olabil­mesi için onun deney tarafından olumlanması veya olumsuzlanması gerekir. Bu ana fikir etrafında geliştirilen mantıkçı poziti-vist yaklaşım, sonuçla baş örneği fizikte gö­rülen kesin bilimlerden başka güvenilecek bilgi kaynaklarının olmadığı sonucuna va­rıyordu.Avusturya’h bilim felsefecisi Kari R. Popper ise 1931 yılında yayınlanan Logik der Forschung (Bilimsel Araştırma Man­tığı) adlı kitabında bu teze karşı çıkıyor ve doğrulamanın ne anlamlılığın, ne de doğru­luğun ölçüsü olarak alınamayacağını söylü­yor ve mantıkçı pozitivistlerin içinde yer al­dığı Viyana Çevresinin salt deneyi uygula­yan ve değer ile deney-gözlem arasındaki ilişkiyi yok savan tutumu eleştiriyordu. Popper’e göre anlamlılığın bir ölçütünü ara­mak yanlıştır. Çünkü anlamlılığın “dışar­dan” bir ölçütü olmaz. İkincisi, bilimin te­mel Özelliği, mantıkçı pozitivistlerin iddia ettiği gibi doğrulanabilir (verifıable) olması değil; aksine yanıtlanabilir (falsifiable) oluşudur. Zira bir teoriyi (Önermeyi) doğru­layan milyonlarca Örnek bulmak mümkün­dür. Fakat bu örneklerin çoğalması (birik­mesi) teoriyi pekiştirmeye yetmez. Her za­man o teoriyi yanlışlayacak bir karşı örneğin ortaya çıkma ihtimali vardır. Öyleyse Popper’e göre, bilim salt deney ve gözlem yaparak sürdürülen bir işlem değil, aynı kişi kendi sübjektif değerlerinden tümüyle arınamayacağı için, her zaman değerle alakalı, dolayısıyla metafizikle içice yürüyen, fakat “buluş” bağlamında değil, “doğrulama” bağlamında gerçek yapısı ortaya çıkan be­şeri bir etkinliktir. Bilimin objektif oluşun­dan ancak bu anlamda söz edebiliriz. Bilim, kişilerin sübjektifliklerini kaybetmeleriyle değil, öznelerin karşılıklı etkileşimleriyle oludan “bilimsel faaliyetin yapısı” ile ob­jektif bir mahiyet kazanır. Dolayısıyla bi­lim, zannedildiği gibi sürekli ilerleyen “ku­rumsal” bir aygıt değil, bireylerin teorileri­nin sürekli birbirini yanlışladığı ve sonuçta en az yanlış teoriye ulaşıldığı bir anlamda “ferdi” bir etkinliktir. Popper de kendi yak­laşımına “eleştirel akılcılık” (ritical rationalizm) adını vermiştir.Popper’in yanlışlamacı görüşünde “bi­limsel akılcılık” veya “bilimsellik”, yanlışlanabilirlik ile özdeşleştirilmiş tir. Oysa Thomas Kuhn’un getirdiği yeni anlayışta bilimsel teorilerin doğrulanması ya da yanlışlanması sözkonusu değildir. Kuhn’un bi­lim anlayışına göre hiç bir bilimsel teori, evrensel değildir.
Çünkü her bilimsel teori­nin günün birinde göz ardı edilmesine ne­den olacak bir takım sınırlılıkları vardır. Bu sınırlılıklar o bilim dalında çalışanlar (bilim adamlarının) kaçınılmaz bir şekilde dünya­yı kendi sınırlı perspektiflerinden görmele­rine yol açmaktadır. Örneğin “bütün balık­lar solungaçlıdır” gibi bir tabiat kanunu ol­duğu varsayımına uygun olarak iş gören bi­lim adamlarının karşısına, memeli olan yu­nus balıklanılın çıkmış olması onların nezdinde bir yani ıslama olarak görülmemiş, kendi paradigmaları dahilinde bu olaya bir açıklama getirilemeyince yunusların “balık olmadığı” iddia edilmiştir.İşte Kutın, bu durumu normal bilimin paradigmatik yapısı olarak yorumlamaktadır.Yani bilim ne mantıkçı pozitivistlerin ileri sürdükleri gibi sürekli büyüyen deneysel bir doğrulama birikimidir, ne de Popper’in savunduğu gibi, yanlışlardan ayıklanarak doğruya yaklaşan beşeri bir etkinliktir. Oy­sa Kuhn için bilimsel teoriler paradigmalar (ya da bir ana paradigma) içerisinde işlenip test edilirler ve bu paradigma dışındaki “başka” paradigmalardan yola çıkarak aynı bilimsel teoriler farklı sonuçlara varabilir.
Paradigmaların doğru veya yanlış olduğun­dan söz edilemez. Onlar daha çok önceki paradigmadan daha kullanışlı veya kulla­nışsız şeklinde değerlendirilebilir. New-ton’un sistemi Batlamyus (Ptolemy) siste­minden daha doğru değil, daha kullanışlı olduğu için benimsenmişti. Aynı şekilde Einstein’in relativite teorisi de Newton’u “yanlışlamamiş”, ancak gerçekliği daha “kullanışlı” bir noktadan resmetmişti.Kuhn paradigmanın İki ayrı anlamım tesbit etmiştir. Bir tarafta kavram, belli bir topluluğun üyelerince paylaşılan inanç, de­ğer ve tekniklerin bütününü teşkil etmekte, diğer taraftan ise, bu bütünün içinde daha sınırlı olarak model yahut örnek olarak kul­lanılan somut bir bulmaca-çözümü anlamı­na gelmektedir. Bilim adamları kendilerine “verilen” paradigma dahilinde bulmaca çözer gibi önlerine çıkan sorunlarla uğraşırlar. Bulmacada sonuç önceden bellidir, fakat bulmacayı çözmeye çalışan kişi bundan ha­bersizdir. Bilim adamları da cevaplan ana paradigmada saklı sorunlar ve ana paradig­manın verileri ile fakat asla mevcut para­digmadan şüphe duymadan faaliyet göste­rirler.Kuhn’dan sonra paradigma kavramı öy­lesine yaygınlık kazanmıştır ki, sosyoloji­den ekonomiye, felsefeden psikolojiye kadar çeşitli alanlara mensup kişilerce, bazen de gelişigüzel bir şekilde kullanılmaya baş­lanmıştır. Bu yazarlardan biri olan Marilyn Ferguson, The Aquarian Conspiracy adlı eserinde paradigmayı şu son derece geniş anlamlarda ele alıyor: “Paradigma bir dü­şünce çatısı demektir. Paradigma gerçekli­ğin belirli yönlerini açıklamak ve anlamak için geliştirilmiş bir şemadır. Kuhn her ne kadar terimi bilim hakkında kullanmışsa da, çeşitli kişiler eğitim paradigmalarından, kent planlaması paradigmalarından, tıpta paradigma değişimlerinden vb. söz etmek­tedirler. Bir paradigma değişimi, aslında es­ki problemler hakkında yepyeni bir düşün­me tarzı demektir.”Sonuç olarak, Kuhn’un 1960′Iann başla­rında onaya attığı terim, günümüzde olduk­ça geniş bir bağlamda kullanılmaktadır.

Ek Bilgi

tanım 1 -
paradigma: kişilerin, grupların veya toplumların bakış açısı. t. kuhn’a göre: belli bir bilimsel yaklaşımın doğayı sorgulamak ve doğada bir ilişkiler bütünü bulmak için kullandığı açık ya da örtülü inançlar, kurallar, değerler ve kavramsal-deneysel araçların tümüdür.

tanım 2 -
Paradigma kavramı algı süreci, seçici algı ve algıda organizasyon kavramları ile açıklanıyor. Algı, duyusal verilerin anlamlandırılması sürecidir. algılayanın hazıroluşu (ihtiyaçları, güdüleri vb.) ve algılanan nesnenin özellikleri seçici algılamada etkili faktörlerdir. algılama sürecinin aktiftir. algılayan nesneleri gelişigüzel değil bir düzen içinde algılar. algılama süreci sadece fiziksel çevrenin algılanması ile sınırlı değildir. Sosyal olayların algılanmasında da aynı süreçler sözkonusudur.

Paradigma kavramı, algılama, yorumlama ve bilme süreçleriyle ilgili tüm etkenlerin yarattığı örgütlü ve dinamik düşünsel sistemdir. Paradigmaya karşılık “algı düzeneği” teriminin de kullanılabilir. Paradigma bir tür harita, belirli durumlarda nasıl davranılması gerektiğine ilişkin bir temel kalıptır. Bursa haritası ile İzmir’de adres bulmak mümkün değildir. Ancak gerçek durumlara uygun bir harita ile doğru sonuçlara ulaşılabir. Gerçek durumlara uygun paradigmaları belirlemek zordur. Sistemli düşünme yöntemleri ile bu başarılabilir. Bu nedenle özgür ve yaratıcı düşünmek çok önemlidir. Bilimsel düşünme metodu, iyi bir düşünme metodudur. Paradigmalar hiyerarşik bir düzen içinde ilişki içindedir.

Mustafa ARMAĞAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder