14 Kasım 2018 Çarşamba

Entüisyonizm

ENTÜİSYONİZM (sezgicilik),  Bilginin, doğrudan ve aracısız bir bilme tarzına karşılık gelen sezgi yoluyla elde edilebileceğini savunan anlayışa entüisyonizm adı verilir. Sezgicilik, rasyonalizme tepki olarak doğmuş bir yaklaşımdır. Kurucusu, Henri Bergson'dur.

Bu akım, akıl karşısında sezgiye üstünlük verir ve sezgiyi bilginin temeli olarak görür. Burada, sezgi bir bütünü, bir bakışta, doğrudan kavrama, sezip keşfetme demektir. Bergson’a göre, sezgi, zekânın karşıtıdır. Zekâ, statik, hareketsiz bir varlık olan maddeyi bilebilir, ama hayatı bilemez. Çünkü hayat, zaman içinde kavranabilir. Zaman, anların aritmetik bir toplamı değildir, bunun için de mekân gibi ölçülüp hesap edilemez. Zaman sürekli bir değişmedir, bir oluştur, bir süredir, bir bilinçtir. Mekân ve zaman karşıtlığı, aynı zamanda madde ve hayat karşıtlığını ifade eder.

Bergson, tek bilginin bilimsel bilgi olduğu görüşüne karşıdır. Bergson'a göre bilim, zekanın ürünüdür. Zeka, uzay içindeki durgun madde dünyasını bilebilir. Hayatsa zaman içinde bir varoluştur. Zaman bir anlar toplamı değil sürekli bir akıştır. Bilim, bu akışı durgunmuş gibi ele alır, bölerek inceler, bütünlüğünü bozar. Hayatın bu akışını sağlayan, onun kendi gücü "hayat atılımıdır. İnsan, hayat atılımını ancak mistik bir yetiyle,sezgi ile kavrayabilir. Bu bilgi felsefe bilgisidir. Özetle Bergsonculuk, felsefenin yönünü mistik bir metafiziğe çevirme denemesidir.

Bergson’a göre Madde, hareketsiz bir varlıktır ve onu zekâ araştırır ve buradan da doğa bilimleri doğar. Hayat ise, değişme, eylem ve yaratma demektir. Hayatın bu yaratma gücü, hayat atılımıdır (elan vital). Biyolojik bir temeli olan ve âlet yapmaya yarayan zekâ bu yaratıcı hayatı kavrayamaz, onu yalnız entüisyon (sezgi) kavrayabilir.

Entüisyonist filozoflara göre, rasyonel bilgi nesnelerle yakın bir temas kuramaz, nesnenin gerçek özünü veremez. Sezgiye önem veren düşünürler, rasyonel bilginin uygulama ve eylem için önem taşıdığını kabul ederler. Fakat, akla dayanan bilgi, onlara göre, nesnelerle kurulan doğrudan ve aracısız temasın sonucunda ortaya çıkan sezgisel bilginin tamlığından ve kesinliğinden yoksundur. Bu felsefe, 19. yüzyılın sonlarında Bergson'un felsefesinde, Hegel'in rasyonalizmine bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.

Bununla birlikte, söz konusu anlayış, ilk olarak Orta çağ’da büyük İslâm filozofu Gazâlî'nin felsefesinde görülür.  Gazali, akla ve felsefeye kuşku ile bakar. Bilginin amacının mutlak hakikate ulaşmak olmasına karşılık, bu hakikati bize ne duyularımız (çünkü duyularımız aldatıcıdır) ne de aklımız (akıl da yanıltıcıdır) sağlayabilir. Mutlak bilgiye, hakikate yalnız iman (inanç) ile ulaşabiliriz. İmanın kaynağı kalptir. Mutlak bilgi Tanrı'da var olduğuna göre, bu bilgiye insan yalnız kalp gözü ile ulaşabilir. Kalp gözü ile kavramak sezgi ile kavramak demektir.

Mantık ve matematikçe çözümlü bilgiler olabilir, ancak varlık konusunda, Tanrı konusunda akıl gerçeği bilemez. Çünkü Tanrı, yaratmaktan vazgeçtiği anda her şey yok olur. Tanrı'ya akılla değil sevgiyle varılır anlayışıyla Gazali, sonunda mistisizme varır.

Ek Bilgi İçin: Gazali

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder