Gazali (1058-1111), Gazalî, şüphe
ile felsefeye başlar. Gazali duyulardan
elde edilen verilere güvenilemeyeceğini, aklın da bütün konulan kavramakta
yetersiz olduğunu öne sürer. Bilginin amacının mutlak hakikate ulaşmak olmasına
karşılık, bu hakikati bize ne duyularımız (çünkü duyularımız aldatıcıdır) ne de
aklımız (akıl da yanıltıcıdır) sağlayabilir. Duyular gibi aklın da birçok yanılgının kaynağı olduğunu açıklar. Akla
dayanan ve birbiriyle çelişen felsefe sistemlerinin çokluğunu, bunun bir kanıtı
sayar.
Gazali'ye göre din ile bağdaşmayan felsefenin değeri yoktur. Felsefenin görevi dine hizmet etmektir.Ona göre gerçeği, duyu ve akıl yoluyla bilmek olanaksızdır. İnsanı kesin bilgiye ulaştıran yol başkadır. Mutlak bilgiye, hakikate yalnız iman (inanç) ile ulaşabiliriz, imanın kaynağı kalptir. Mutlak bilgi Tanrı’da var olduğuna göre, bu bilgiye insan yalnız kalp gözü ile ulaşabilir. Kalp gözü ile kavramak sezgi ile kavramak demektir.
Sezginin bilgisi, aniden bir nur gibi insanın kalbine düşer. O, buna kalp gözüyle görme der. Ona göre akıl, dış dünyayı bilebilir ama Tanrı gibi metafizik kavramları ancak sezgiyle bilebiliriz. Ona göre, insan, kalp gözünü kullanabilmek için, önce onu temizlemeli, ruhunu bedeninin baskılarından kurtarmalıdır. Bunu başarabilirse, hem nesneler ve olaylar dünyasının hem de fizik ötesinin kesin, doğru bilgisini edinebilir.
inanç ile akıldan, inancı; din ile felsefeden, dini seçmiştir. Şüphecilikten yola çıkıp, inançlılıkta karar kılmıştır. Ona göre inanca dayanan din, akla dayanan felsefeden üstündür. Ama bu Gazali'nin aklı önemsemediği anlamına gelmez. Şu benzetmede onun akla verdiği değer, açık seçik görülür: "Akıl göze, şeriat da ışığa benzer. Işık olmazsa göz görmez. Göz olmayınca sırf ışıkla görmek de mümkün değildir". "Din bir binadır, akıl ise onun temelidir".
Ek Bilgi İçin: Entüisyonizm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder