İnsan, var-oluş nedenini hiçbir zaman bilmediği bir nesneler dünyası içine doğar.
Bilincinin gelişmeye başladığı andan itibaren de varlığın nedenini, kendi varlığının nedenini ve anlamını sormaya başlar. Bu sorulara bilimlerden de bir yanıt bulamaz, çünkü bilimler yalnız doğal olaylar arasındaki
nedenselliği araştırmakla yetinirler. İlk günden başlayarak bu güne gelinceye kadar insan bu temel metafizik sorularla din temelinde bir tartışma ve hesaplaşma içine girer. Bu, fetişist bir varlık açıklaması, politeist ve monoteist bir
varlık açıklaması olabilir. Tüm bu açıklamalar, bir inanç sistemi içinde doğarlar. İnanç, aklın denetiminin dışında duyulan bir derin duyguyu ifade eder. Bu tür inanç
duyulan düşünceler ve öğretiler doğrulukları sınanmadan, sorgulanmadan kabul
edilip benimsenebilirler.
Dogma da böyle aklın eleştirisine başvurmadan kabul edilen düşüncelerdir.
Dogmalar, fetişist ve politeist anlayışlar mitolojik bir yapıya sahip oldukları
için, özellikle daha çok monoteist dinlerde büyük bir rol oynar. Çünkü monoteist
dinler, bunlar Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet, birer kutsal kitaba dayalı
olan dinlerdir. Yahudiliğin kutsal kitabı Tevrat’tır. Hıristiyanlığın İncil ve
İslâmiyetin de Kur’ân’dır. Bu üç kutsal kitap da dogmalardan oluşur. Örneğin, Tevrat’ta
Peygamber Musa’nın On Emir’i birer dogmadır; İncil’de Tanrı, Tanrı’nın oğlu İsa
ve Kutsal Ruh (buna Üçleme, Teslis denir) birer dogmadır. Kur’ân ise bir Allah
Kelâmıdır ve her emir bir dogmadır.
Bu nedenle, Musevi demek, Tevrat’taki dogmalara inanan, Hıristiyan demek,
İncirdeki dogmalara inanan ve Müslüman demek de, Kur’ân’a ve Peygamberin
Allahın Elçisi olduğuna inanan kimse demektir. Tek Tanrıcı dinlerin, bunlara semâVî (göksel) dinler de denir, yapısı yalnız bu dogmalar sisteminden ibaret değildir, ayrıca bunlara ibadetler, örneğin İslâmiyette beş vakit namaz
gibi ibâdet biçimleri katılır. Bunları dini değer yargılan, neler günahtır, neler sevaptır ve iyi bir mümin nasıl hareket etmelidir? gibi dinî-ahlâkî
kurallar takip eder. Her din böyle sistemli, dogmatik bir yapıya ve o din mensuplannın eylemlerini
düzenleyen kurallara sahiptir. Şimdi böyle bir dogmatik yapı karşısında şu sorulabilir: Bu sistemli-dogmatik yapının kaynağı nedir? Özü ve anlamı nedir? Dinî dogmaların ve evren yorumlarının bilgi ve hakikat değerleri nedir? Tanrı ile insanın ve dünyanın metafizik ve etik ilgisi nedir? Aynca,
Tanrı, yaratma, ölümsüzlük, peygamber, vahiy, teizm, deizm, panteizm, antropomorfizm, ateizm, agnostisizm gibi temel dinî kavramların içeriği nedir? Bu sorular felsefî nitelikli sorular olup bu sorulan yine felsefe ele alır. Ama, bu
felsefe şimdi yeni bir ad alır: Din felsefesi.
Önce dini tanımlamak gerekirse; din,
bireysel ve toplumsal yanı bulunan, düşünce ve uygulama açısından sistemleşmiş
olan, inananlara bir yaşama tarzı sunan, onları belli bir dünya görüşü
çerçevesinde toplayan sosyal bir kurumdur. Din, değişik bilgi dallarına konu
olmuştur. Bunlardan bazıları, din psikolojisi, din sosyolojisi ve din
felsefesidir. Din psikolojisi ve din sosyolojisi, dinin ilkeleri üzerinde bir
gerçeklik ve geçerlilik tartışması yapmazlar, dinler hakkında herhangi bir
değer yargısında bulunmazlar.
Din felsefesi, basit olarak din
üzerine düşünmedir. Bu felsefe disiplini dinin kendisini, çeşitli görüntü veya
biçimlerini, temel kavram ve iddialarını, felsefenin eleştirel, tutarlı,
sistemli ve akli incelenmesinin konusu haline getirir.
Din
felsefesi
dinle ilgili temel kavramları ve dinle ilgili iddiaları akılsal bir eleştiri ve
değerlendirmeye tabii tutan felsefe dalıdır. Başka bir deyişle, din felsefesi,
dinin felsefî açıdan ele alınması, din hakkında bir düşünme ve araştırmadır.
Buna göre, dinle ilgili olan her şey, din felsefesinin konusuna girer.
Ek Bilgi İçin: Teoloji ile Din Felsefesinin Farkı
Ek Bilgi İçin: Teoloji ile Din Felsefesinin Farkı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder