Panteizm (tüm
tanrıcılık), Tanrı'nın var olduğunu ve onun evrenin kendisi ya da süreçleri
olduğunu savunan görüştür. Başta üç büyük din olmak üzere, bütün teist
anlayışlar, Tanrı’yı dünya üstü, dünyanın dışında var olan bir varlık olarak
anlarlar. Buna karşı, panteizm Tanrı ile evreni bir, aynı ve özdeş olarak
kabul eder.
«Pan» eski Yunancada tüm, «theos» da Tanrı anlamına gelir ve «panteizm» sözcüğü de tüm-Tanrıcılık demek olur. Bu anlayışa göre, Tanrı’nın evrenden ayrı ve ondan bağımsız bir varlığı yoktur. Tanrı bu dünyada, nesnelerin, insanın dünyasında, doğada vardır. Panteist anlayışın kökleri eski Hind felsefesine ve eski Yunan felsefesinde Plotinos’a (M.S. 205-270) kadar uzanır. Rönesans’tan sonra Giordano Bruno (1548-1600) ve Baruh Spinoza (1632-1677) panteist düşünceyi temsil ederler. Bruno’ya göre, «Tanrı, bütün nesnelerde, doğada içerilen neden’dir.» Spinoza’ya göre de, «Tanrı ve doğa (Deus şive natura) bir ve aynıdır.»
Tanrı’nın varlığını kabul eden filozoflardan bir kısmı, onun doğasına ilişkin olarak gerek tanrıcılardan gerekse yaradancılardan farklı bir tasarım geliştirmişlerdir. Buna göre Tanrı, evrenden ayrı veya ona aşkın bir varlık değildir, o ya doğanın kendisidir ya da doğal düzen, Tanrı'nın bir görünüşüdür. Başka deyişle, ya evren bütünü bakımından Tanrı’dır ya da evrende etkide bulunan güçler, kuvvetler Tanrı’nın kendisini oluştururlar. Tanrı her şeydir, her yerdedir veya her şeydedir. Bu görüş, felsefe tarihinde başta Plotinos olmak üzere Spinoza ve Hegel tarafından savunulmuştur.
Felsefî, teorik olan, panteist düşünceler, kişinin pratikte yaşam ilkelerine ve yaşam stiline dönüştüğünde, tasavvuf (mistisizm) adını alır. Tasavvuf, «Tanrı’nın tecellisi (kendini göstermesi)» olan varlıkta, nesneler dünyasında Tanrı’yı sevgi ve duyguyla kavrama ve yaşama demek olur. Böyle bir anlayışa sahip olan kişiye mutasavvıf adı verilir. İslâm felsefesinde büyük mutasavvıflar yetişmiştir, örneğin, bunlar arasında «en el Hak» (ben Tanrı’yım) diyen Hallac-ı Mansur (858-922) ile varlıkta Tanrısal ışığı gören ve ona sevgiyle yönelmeyi öğreten Mevlânâ’yı sayabiliriz.
Ek Bilgi: Tanrı ile evreni bir, aynı ve özdeş kabul eden görüştür. Panteizm, anlam olarak tümtanrıcılık demektir. Panteizme göre Tanrı’nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur. Tanrı doğadır, doğadaki tüm varlıkların ilk kaynağıdır. Her şey Tanrı’dan türemiş ve tanrıdan bir parça olup tüm varlıkların bütünü tanrıyı oluşturur. Bu algılamada Tanrı’nın, evrenin kendisi olduğunu savunulur. Panteistler evrende var olan her şeyin (atom, hareket, insan, doğa, fizik kanunları, yıldızlar… ) aslında bir bütün olarak Tanrı’yı oluşturduğunu söylerler. Bu bakımdan evrende vuku bulan her olay, her hareket aslında doğrudan Tanrı’nın hareketidir. Bu görüşün ilginç ve çarpıcı bir sonucu, insanın da Tanrı’nın bir parçası olduğudur. Panteizme göre; Tanrı her şeydir ve her şey Tanrıdan türeyerek çoğalmış, evrimleşmiştir. Aşkın bir Tanrı var olmadığı gibi, her hangi bir yaratmadan da söz edilemez.
Evreni algılayış biçimi olarak Panteizm, Hindu,
Buda dinlerinde hayal gücü geleneğine uygun bir anlayıştır. Felsefî bir
tasarım olarak Panteizm ise, eski Yunan felsefesinde Plotinos (205-270),
Rönesans’tan sonra Giordano Bruno (1548-1600) ve Spinoza (1632-1677) tarafından
temsil edilmiştir. Düşünsel kökü Antik Çağ Yunan Stoacılığına dayanan
Panteizmin ileri sürdüğü “Evrenin Ruhu Anlayışı”, Hegelciliği ve
Spinozacılığı doğurmuştur. Tek Tanrı’lı Dinlerdeki Tanrı-Alem
ayrılığı, Yaratan-Yaratılan diye bir ikilem, Panteizmde yoktur. Doğayla
Tanrı bir ve aynı şeydir. Tanrı yaradan değil, var olandır ve evrenin
tümüdür. Evrende görülen şeylerden gayri bir Tanrı yoktur.
Tanrı, evrendeki bütün varlıkların toplamıdır. Evrenin başlangıcı ve sonu
yoktur. Evrendeki mevcut canlı cansız her şeyin bütünlüğü Tanrı’dır. Önsüz
ve sonsuz olan Tanrı, hem makro kozmosta (evrende), hem de mikro kozmosta
(insanda) bulunur. Antikçağ Grek Stoacıları, Yeni Platoncular ve
Doğunun Vahdet-i vücut anlayışı, Yahudilerin Kabalası gibi çeşitli felsefî
biçimlere bürünen bu inanç, çağımıza kadar süregelmiştir. Panteist olarak
adlandırılan bazı Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman düşünürler vardır. Ancak,
Panteizmi üç semavi din genelde reddetmektedir. Panteizm,
Arapça’da karşılığı “Vücudiyye” sözcüğüdür. Tanrı anlayışı olarak “her
şeyi Tanrı tanımak, varlığı, ancak ona vermek” olarak özetlenebilir. Bunu,
“sonsuzluk, sonsuz olan varlık; Tanrı, tabiat” olarak tarif edenler de
olmuştur. Bu, Vahdet-i Vücut, yani varlığın değil, Vahdet-i Mevcut, yani fiziki
evrenin, tabiatın birliği inancına varır ve tabiatın Tanrı oluşuna, tabiattan
başka bir varlık, bir Tanrı, bir gerçek bulunmayışına inanmaktır.
Özetle,
Vahdet-i Mevcut, son tahlilde Ateizmden, Tanrı tanımamaktan başka bir şey
değildir.Vahdet-i Vücut yaklaşımında, Tanrı yaratılmışların hiçbirine benzemez
ve bu inanç eşyanın hakikatini Tanrı’da görür oysa, Panteizmde fiziki evrenin
kendisi Tanrı’dır.Panteizme göre evrenin toplamı Tanrı’dır ve evrenin dışında
gizemcilerin savundukları gibi bir Tanrı yoktur. Açıkçası her zerre onun
kendisidir. Gizemciliğe göre de, her zerre İlahi güzelliği yansıtan bir ayna ve
araçtır. Evrenin yaratılış nedeni, Tanrı’nın güzelliğini yansıtmak ve
göstermek içindir.
Panteizm üç Türdür;
1. Tabiatçı Panteizm: Tek realite tabiattır. Tanrı da tabiatın içinde var olandır. (Dideron,
Boron d’Holbach)
2. İdealist Panteizm: Tek realite ruhtur. Tanrı da ruhun özünde var olandır. (Hegel,Fichte,
Brunschvicg)
3. Teolojik Panteizm: Evrende
tek realite Tanrı’dır. Diğer bütün varlıklar, evren, dünya, tabiat, insan,
ruhlar vs. her şey Tanrı’nın varlığında oluşmuştur. Hiçbir şey onun
dışında değildir, her şey onun türevidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder