Bilim Felsefesi
A-BİLİM FELSEFESİNE GİRİŞ:
Bu,
kendisine bilim’i konu olarak alan felsefe bölümüdür. Bunun felsefede ele
alınışı yenidir. Bilimde görülen gelişmeler etkili olmuştur.
1-Bilimin Tarihte Gelişimi: Bilimler bugünkü sınırlarını belirlemeden önce felsefe’nin çerçevesi
içinde ele alınmıştır. Fakat zamanla soruların cevapları belirlenip değişmez
sonuçlar elde edildikçe, ilgili cevaplara ait uzmanlık alanları oluşmuştur. Bu
alanlar birer-birer felsefe’den ayrılarak bağımsız hale gelmiştir.
15.-16.yy.dan itibaren Rönesans ile birlikte gök cisimleri incelenmeye
başlamıştır. Özellikle fizik ve astronomi gelişmiştir. Deney ve gözlem
yöntemine dayalı bu gelişmelerden sonra, yöntem bilincinin oluşmasıyla
matematiğe yer verilmeye başlanmıştır. Günümüzde yöntem ve teknolojilerin büyük
bir gelişme göstermesi yeni kurallar getirmiş, determinizm’in sınırları
dağılarak ihtimaller önem kazanmıştır.
2-Bilimin Felsefe’nin Konusu Oluşu: Bilimlerde ortaya çıkan hızlı gelişmeler, felsefe’nin buna ilgi göstermesine
yol açtı. Böylece felsefe, bir bölümünü bilimlerle ilgili konuları incelemeye
ayırdı. Böylece Bilim Felsefesi adlı alan ortaya çıkmış oldu. Bu alan, bilimin
mantığını bulmaya çalışır. Buna bağlı olarak sembolik mantık gelişti. Sembolik
Mantık, dilsel anlatımları matematik sembolleriyle anlatma çabasından
kaynaklanmıştır. Günümüzde bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler, sembolik
mantığın uygulama alanını genişletmiştir. Bütün bunlara rağmen felsefeyi sadece
bilimler üzerinde düşünce üretiyor kabul etmek, düşüncenin ufkunu sınırlamaya
çalışmak olur. Hâlbuki geniş anlamda Felsefe; Bilinen şeylerin muhtevasını yani
kapsamını, bilinmeyenlerin de bilinebilirlik imkânını araştıran bir zihinsel
insan çabaları alanıdır. Kendisi ise bir bilim değildir.
B-BİLİM’E FARKLI YAKLAŞIMLAR:
Bilim, filozoflar tarafından farklı şekillerde ele alınmıştır:
1- Ürün Olarak Bilim: Bu yaklaşıma göre; bilimi anlamak için, tamamlanmış bilimsel eserleri ve
ürünleri anlamak gerekir. Bunu yaparken, bilim adamının özellikleri dikkate
alınmamalıdır. Bilimsel metinler günlük dil ile yazıldığından, felsefede
araştırma yapılırken bunlar mantıksal semboller haline getirilirler. Bu
mantıkçı pozitivizm, Reischenbach ve Carnap’ ta görülür. Reischenbach’ a göre
Felsefe, her türlü araştırma ve temellendirmeyi, sembolik mantığın tekniği ile
yapmalıdır. Bilimsel metinlerin anlaşılması, onu ifadede kullanılan dilin
çözümlenmesine bağlıdır. Mantıksal önermelerin doğruluğu, gerçekliğine değil,
anlamlılığına dayanır. Bu önermelerin gözlenemez şeylere ait olanlarının
anlamlılığı, gözlemlere dayalı olanların sonuçlarına benzemesiyle gerçeklik
kazanır(=Analoji-Benzetme Metodu).
Carnap da mantıksal önermenin; bilgiyi denetlemek
değil, çözümlemek için kullanılan bir alet=organon olduğunu söyler. Böylece
deney yoluyla elde edilen önermeler çözümlenmeye çalışılır. Bunu sağlamak için
dili sentaks açısından inceleyerek, önermeler arası ilişkiyi belirlemek ister.
Daha çok kıyasta kullanılan bu yöntem, önermelerin birbiriyle bağlantısını
ifade eder.
Carnap’a göre iki çeşit doğrulama yöntemi vardır:
*Doğrudan (direkt) Doğrulama: Günlük dildeki bir önermenin bizzat gözlenerek denetlenmesidir.
*Dolaylı (endirekt) Doğrulama: Burada verilen önermeler, mantıksal işlemler ile denetlenir. Önermeler
cümle yapısı bakımından birbirine indirgenerek incelenir. Carnap’ a göre
dolaylı doğrulama kesin ve tam değildir. Doğrulama ancak kısmi olabilir ve bu
da pekiştirmedir. Burada önermelerin olgulara uygunluğu değil, dil ile nesneler
arasındaki ilişkinin dil sınırları içinde tutarlılığı önemlidir.
2- Etkinlik Olarak Bilim: Burada bilim bir ürün değil, bilim adamlarının çabası olarak ele alınır. Bu
durumda, bilimi anlama için, bilim adamlarını incelemenin yeterli olacağına
inanılır. Bunu savunanlardan S.T.Kuhn’ a göre, bilim adamlarını incelerken,
paradigma(değerler dizisi) yöntemine başvurulmalıdır. Paradigma, gerçekliğin
ortak terimlerle algılanıp açıklanmasını sağlayan kavramsal çerçevedir.
Bilimsel bir alanda dağınık olarak yapılan çalışmalar paradigma sayesinde
düzenlenir. Paradigmalar bilimsel çalışmalarla belirleyici ve şekillendirici
birer çerçeve durumundadır. Paradigmalar, çözümde yetersiz kalınca, yerini bir
başkasına bırakır. Her paradigma, kendi başına bir anlam ve çerçeveye sahiptir.
Paradigmalar arasında iyi olma değil, başarılı olma aranır. İlerleme, bir
paradigma içinde olur. H.Toulmin ise, bilimsel teorilerin problemleri
çözebilirlik yeterliliği olanlarını kabul eder. Problemi çözemeyen teoriler
bilimsel hayattan ayrılırlar. Dolayısıyla, bir teorinin gücünü kaybetmeden
özelliğini sürdürmesi, bilim adamlarının sürekli çabalamasına bağlıdır.
C- BİLİM FELSEFESİNDE KLASİK GÖRÜŞ VE ELEŞTİRİSİ:
1- Bilime Klasik Görüş Açısından Bakış:
a) Klasik Görüş Açısından Bilim: Burada bilimin dayandığı temel görüşler şunlardır:
*Bilim, gerçek dünyayı araştırma çabasıdır. Bu
dünyanın doğruları, düşünceden bağımsızdır.
*Gerçek dünyanın ancak bir bilimi olabilir. Dar alanlı
bilimler, geniş alanlı olanlara indirgenebilir. En kapsamlısı Fizik bilimi
olacaktır.
*Bir doğrulama ve keşif mantığı vardır. Keşiflerin
gerçekleştiği psikososyal ortamı mantıksal temelden ayırmalıyız.
*Bilimler yığılarak doğrusal bir çizgide ilerler. Bu
ilerleyişte yanlış bilgiler terk edilir. Kalanlarına dayanarak daha geniş
cevaplara ulaşılır.
*Bu birikerek ilerlemenin sonunda, mükemmel bir bilim
ortaya çıkacaktır. Böylece gerçek dünyaya ait her şey açıklanmış olacaktır.
Bilim Felsefesinde bu anlayış A. Comte tarafından
Pozitivizm(Olguculuk) olarak ortaya çıkmıştır. Bilimsel gelişmelere dayanarak
ortaya çıkan Mantıkçı Pozitivizmde aynı açıklamaları benimser. Yalnız bir
noktada ayrılmış ve tam ispat olamayacağını savunarak bilime sınır çizmeye
çalışmıştır.
b)Klasik Görüş’te Bilimi Niteleyen Özellikler:
*Bilimsel Bilginin Özellikleri:
Olgusallık, Mantıksallık, Nesnellik(Objektiflik),
Eleştiricilik, Genelleyicilik
*Bilimsel Yöntemin Özellikleri:
Bilim, evreni açıklamak için olguları tasvir etmeye ve
açıklamaya yönelir. Bilimsel yöntem, bunun yollarını içeren bir süreçtir. Bu
nedenle bir yünden zihne, diğer yönden eyleme aittir. Tasvir aşamasında olgular
arası ilişkiler belirlenip sınırlanır. Bunun için deney ve gözleme başvurulur.
Açıklama aşamasında ise belirlenen olgular ve deneysel genellemeler, teorik
kavram ve genellemelerle anlaşılır hale getirilir. Deneysel genellemeler ile
teorik genellemeler birbirinden farklıdır. Birincisi, tek-tek olguların
gözlenmesinden (tümevarımla) elde edilir. İkincisi ise bu genellemeyi
açıklamaya çalışan kavramsal genellemedir. Olgular arasındaki ilişkiyi teorik
olarak ortaya atmaya Buluş, bunlardan denetlenebilir sonuçlar çıkarmaya da
doğrulama adı verilir.
*Bilimsel Hipotezin (öngörü) Özellikleri: Bilimsel açıklama (hipotez) bir olgunun oluş nedeninin ortaya konma
sürecidir. Tasvir, bir olayın oluş aşamalarını sırayla kaydetmektir. Fakat
tasvir, olgunun dışına çıkılmadığı için yeterli değildir. Olayın nedenini
anlamak için, tasviri aşmak gerekir. Bu da, açıklama’dır. Bilimsel açıklama,
evrensel genellemeleri gerektirir. Bilimsel açıklamanın ayrıca bir de mantıksal
yapısı vardır. Burada genellemeye dayanan sınırlı bir aşama vardır. Buna,
Çıkarım (Kıyas-Akılyürütme) denir.
*Bilimsel Teorinin Özellikleri: Bu; herhangi bir
genelleme değil, olguları ve aralarındaki ilişkiyi açıklayan kavramsal bir
sistemdir.
Bilimsel teori;
1-Belli bir alana ait en üst düzeyde bir zihinsel
etkinliğin ürünüdür. Olgularla zihnin etkileşiminden doğmuştur.
2-Deney ve gözlem yolu ile belirlenen olgusal ilişkileri
açıklar.
3-Varsayım ve hipotezden farklıdır. Teori, belli bir
ölçüde doğrulanmış fakat bütünüyle kesinleşmemiş bir sistemdir.
4-Doğrulanabilen bir sistemdir. Deney ve gözlemlerle denetlenebilir.
5-Belli bir alandaki bilgileri mantıksal bir düzene sokar.
6-Kapsamı, yeni gözlem ve deneylere rağmen daima
sınırlı kalır.
2 – Klasik Görüşe yapılan Eleştiriler:
a) Bazılarının dediği gibi, bilim yığılarak ilerlemez.
Bazı kırılma ve iniş-çıkışlar olabilir.
b) Farklı bilimleri bir tek bilime(Fizik) indirgemek,
gerçeğin değişik boyutlarının anlaşılmasını engeller. Farklı boyutları anlamak
için farklı bilimlere ihtiyaç vardır.
c) Bilim, sosyokültürel ve ekonomik ortamdaki
insanlığın ürünüdür. Bu şatları taşımayan toplumlar bilim üretemez.
d)Her bilimim kendine özgü bir iç işleyişi vardır ama
bu işleyiş, şartlardan bütünüyle bağımsız değildir. Farklı çözümlerin ortaya
çıkmasında, bilim adamlarının özellikleri de etkilidir.
e) Bilimler gelişimlerini tamamlayarak tüm problemleri
çözecek yeterliliğe ulaşamaz. Şartlar ve yöntemler sınırlı olduğu gibi, zaman
içinde yeni durumlar ve ihtiyaçlar da ortaya çıkacaktır.
D – BİLİM’İN DEĞERİ:
Bilimler insanlık tarihinin önemli bir sürecinde, karşılaşılan pek çok sorunu
çözmede etkili olmuştur. Fakat yine de onu, hayatın tek başına yeterli
olabilecek olmazsa olmazı olarak görmemeliyiz. Günümüzde bilime çok değer veren
de, onu yetersiz bulup reddeden görüşler de; aslında eksik bilgi ile hareket
etmektedir. Sonuçta insanlığın tüm diğer etkinlikleri gibi Bilim de insan
etkinliklerinden biridir.
1-Bilimsel Bilgi ve Diğer Bilgi Türleri:
Bilimler insanlara tabiatı açıklayarak, ona hâkim olma
ve ondan yararlanma imkânı sağladığı için önemsenmiştir. Aslında hayatın pek
çok ihtiyacından sadece birazını karşıladığı görmezlikten gelinmiştir. Çünkü
hayatta karşımıza çıkan değişik kaynaklı farklı ihtiyaçlar, bilimlerin
dışındaki ilgi alanlarını da gerekli hale getirmektedir. Hepsi kendine göre
önemlidir.
2-Hayatla Bilimsel Bilginin İç-içeliği:
İnsanoğlu, merak ve hayret duygusunun etkisiyle tabiattaki olayları araştırarak bilimsel bilgilere ulaşmaya çalışmıştır. Bu bilgileri daha sonra, hayatını rahat ve güvenli konuma getirmede kullanmıştır. Günümüzde artık teknik alana yönelen bilimler, pek çok alanda kolaylıklar sağlamaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder