31 Ocak 2019 Perşembe

Bilgi Felsefesi

Bilgi edinme, insanın en temel güdülerinden ve ayırt edici özelliklerinden biridir. Temelinde ister doğaya egemen olma arzusu isterse dünyayı bilme ihtiyacı olsun, insanın her zaman ve her yerde bilgi sahibi bir varlık olarak karşımıza çıktığı muhakkaktır. Başka deyişle bilginin, hatta bilimin tarihi insanın tarihi kadar eskidir. Felsefe, ilk ortaya çıktığında (M.O. VII. yy. Yunan dünyası) ilgisini doğal olarak bilen özne değil bilginin konusu olan nesne üzerinde yoğunlaştırmıştır. Bu bakımdan ilk Yunan filozofları haklı olarak "doğa filozofları" olarak adlandırılırlar. Bunlar Thales (Tales, M.Ö. VI. yüzyıl), Anaksimenes (M.Ö.VI. yüzyıl), Anaksimandros (M.Ö. VI. yüzyıl) gibi filozoflardır. Demek ki bu filozoflar varlık üzerine yönelmişler, kendilerini çevreleyen doğanın yapısını anlamaya çalışmışlardır. Ancak, bu arada doğayı bilmeye çalışan insanın ne olduğunu, hangi bilgi yetilerine sahip olduğunu soruşturmamışlardır. Bu arada doğal olarak onun doğayı bilip bilemeyeceğini de araştırma konusu yapmamışlardır.

Bilginin imkânına, kaynağına, sınırlarına ve ölçütlerine ilişkin ilk soruları soran ve ilk tartışmaları başlatan filozoflar; Herakleitos (Herakleytos, M.Ö. 540-475), Parmenides (M.Ö. VI. yüzyıl), Demokritos (M.Ö. 460-362) gibi daha sonraki Yunan filozoflarıdır. Bununla birlikte bilgi konusunun bir daha ayrılmamak üzere felsefî düşüncenin gündemine gelmesi Sofistler (M.O. V. yüzyıl), Sokrates ve onu takip eden Platon ve Aristoteles gibi büyük filozofların döneminde olmuştur. 0 günden bu yana bilgi sorunu üzerindeki tartışmalar zaman zaman, (örneğin; Kant'ta olduğu gibi), felsefî düşüncenin tam merkezinde yer alarak varlığını sürdürmektedir.

Felsefenin, insan bilgisinin yapısını ve geçerliliğini ele alan dalına bilgi felsefesi (epistemoloji) adı verilir. Buna göre, bilgi felsefesi, bilgimizin temel özelliklerini, kaynağını ve sınırlarını inceler. O, belli bir bilgi türünü değil de, bilen özne ile bilinen nesne arasındaki ilişki olarak görülen bilgi sürecini genel olarak ele alır; bilgi felsefesi, bu sürece giren tüm öğeleri inceler. Şu hâlde, epistemoloji, bilginin genel olarak ne olduğunu, nasıl ve ne yollardan elde edildiğini konu alır. Buna göre, epistemoloji, bilen (özne) ile bilinen (nesne, genel olarak varlık) arasındaki bağın ne şekilde kurulduğunu inceler. Epistemoloji, bundan başka, bilen öznenin kendi zihninden bağımsız olan varlığı bilip bilemeyeceğini araştırır.

Filozofların bilgi konusundaki araştırmaları, eski tarihlere kadar gider; fakat, bilgi felsefesinin ayrı bir felsefe dalı olarak ortaya çıkışı ve gelişimi, daha çok, Yeniçağ felsefesinde olmuştur. Gerçekten de, felsefe, İlkçağ Yunan felsefesinde varlık felsefesi olarak başlamış ve ilk filozoflar, evrendeki her şeyin kendisinden doğduğu maddî nedeni aramışlardır. İlk filozoflar, insan aklının bu maddî nedeni bilebileceğinden hiç kuşku duymamışlardır. Onların kendilerine ve insan aklına duydukları bu sınırsız güven, daha sonraki filozoflarda da var olmaya devam etmiştir. Yani, Yeniçağ felsefesine kadar, hemen hemen tüm filozoflar, insan zihninden bağımsız bir varlığın var olduğunu savunmuşlardır. Bu filozoflar, ikinci olarak, insanın bu varlığı bilebileceğini kabul etmişlerdir.

Oysa, Yeniçağ felsefesinde, filozoflar, varlık hakkında bir iddiada bulunmadan önce, insanın bilme kapasitesini analiz etmeye çalışmışlardır. İşte, bilgi felsefesi ya da epistemoloji, daha çok, modern filozofların insanın bilme kapasitesine ilişkin söz konusu analizlerinin sonucunda ortaya çıkmıştır.

Ek Bilgi İçin:  Demokritos - Platon



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder